Hâkem Bin Keysân Kimdir? Baba Adı : Keysân.
Anne Adı : Bilgi yok.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok. Mekke doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 4.yılda Bi’ri Maûna Vak’ası’nda şehid oldu. Kabri, o bölgededir, fakat yeri belli değildir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Bilgi yok.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bi’ri Maûna.
Muhacir mi Ensar mı : Mekkeli Muhacir dir.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Mevlâ Haşim bin Muğire
Lakap ve Künyesi : Bilgi yok.
Kimlerle Akraba idi : Bilgi yok.
Hâkem bin Keysân (r.a), Ebû Cehl’in babası Hişâm bin Muğire el-Mahzûmi’nin kölesidir. Abdullah bin Cahş (r.a) komutasında Hicretin 17. Receb ayında Miladi 624 yılının Ocak ayında gönderilen Batn-ı Nahle Seferi’nde esir alınmıştır. Abdullah bin Cahş idaresindeki Müfreze Batn-ı Nahle’ye ulaşıb orada beklerken, Amr bin Hadrami, Osman bin Abdullah, Nevfel bin Abdullah ve Hâkem bin Keysân’ında bulunduğu bir Kureyş kervanının Tâif’den dönmekte olduğunu farketti. Sahabiler haram ayların son gününde bulunmaları sebebiyle kervana hücum edip etmemekte tereddüt gösterdiler.Ancak bir gün sonra kervanın Mekke haremine gireceğini ve yeni bir yasağın başlayacağını düşünerek Abdullah bin Cahş’ın emriyle kervana saldırdılar. Vakid bin Abdullah kafilenin başkanı Amr bin Hadrami’yi öldürdü. Seriyyede bulunan diğer sahabiler, kaçmakta olan Osman bin Abdullah bin Muğire ile Hâkem bin Keysân’ı yakaladılar. Daha sonra:“-Onu öldürelim!“diyen Abdullah bin Cahş’a Mikdad bin Amr: “-Hayır öldürmeyelim! Onu, Resûlulâh’a götürelim. O, ne derse öyle yapalım!”demişti.Medine’ye getirilmiş iki esirden Hâkem bin Keysân ve Osman bin Abdullah, Osman bin Abdullah İslâm’ı kabul etmemiş daha sonra kurtul-malık fidyesini vererek Mekke’ye dönmüş, orada müşrik olarak ölmüştü. Hâkem bin Keysân ise, İslâmiyeti kabul ederek Medine’de kalmıştır.Hâkem bin Keysân’ın Müslümanlığı kabul edişi şöyle olmuştur.Resûlullâh (s.a.v), ona, İslamiyet’i uzun uzadıya anlatmaya çalıştı.Hz.Ömer (r.a): “-Yâ Resûlallâh! Bununla ne diye konuşub duruyorsun ki, vallâhi bu hiçbir zaman Müslüman olmaz. Bırak bunun boynunu vurayım’da anası-nın yanına Cehennem’e kadar gitsin!”dedi. Bunu birkaç kez tekrarladı.Resûlullâh (s.a.v)’de Hz.Ömer’in sözüne bakmadı, Hâkem’e İslâm’ı anlatmaktan geri durmadı, ve nihayet Hâkem bin Keysân: “-İslâm nedir?”diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-İslâm, Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet etmen, ve, Muhammed’in, Onun kulu ve Resûlü olduğuna Şehâdet getirmendir!” buyurunca Hâkem bin Keysân: “-Müslüman oldum!”dedi. Kelime-i şehâdet getirip iyi bir müslüman oldu. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v), Ashâbına dönerek: “-Eğer, ben, sizin ısrarla dediğinizi yapıp size uysaydım onu öldürüp Cehennem’e gitmesini sağlayacaktım veya o Cehenneme gitmiş girmiş olacaktı!”dedi.Hz.Ömer (r.a), bu olaydan sonra çok pişman olmuş “-Resûlullâh (s.a.v), aramızda iken, bizden daha iyi bilirken, ben ne diye karışıyorum!”diyerek pişmanlığını ifade etmiştir.Hz.Ömer (r.a), onun için: “-Hâkem bin Keysân, Müslüman oldu. Vallâhi Müslümanlığını da iyice güzelleştirdi. Yüce Allâh yolunda cihad etti. Nihayet Bi’ri Maûna olayın’da şehid edildi. Resûlullâh (s.a.v) ondan hoşnut oldu. Hâkem bin Keysân (r.a) Cennetlere girdi!” 1Başka bir rivayette ise; Mikdad bin Amr (r.a), der ki:“-Hâkem bin Keysân’ı esir aldım. Kumandanımız onun boynunu vurmak istedi. “-Ona dokunma! Onu, Allâh’ın Resulü’ne götürelim?!”dedim.Medine’ye götürdük. Allâh’ın Resulü, onu İslâm’a dâvet etmeye başladı. Epey bir süre ona İslâm’ı anlatınca, Hz.Ömer (r.a): “-Bununla niçin konuşuyorsun ki, Yâ Resûlallâh! Allâh’a yemin ederim ki, bu ebediyyen Müslüman olmayacak. Onu bana bırak. Boynunu vurayım. Canını Cehennem’e göndereyim!”dedi.Allâh’ın Resulü, Ömer’in fikrini kabul etmedi. Hâkem bin Keysân, Müslüman oldu.Hz.Ömer (r.a), der ki:“-Onun Müslüman olduğunu gördüm. Yaptıklarımdan utandım, ve ben kendi kendime:Allâh’ın Resulü’nün benden daha iyi bildiği bir işte Peygamber’e , nasıl karşı çıkıyorum!?” dedim. “-Yalnız tek tesellim şu idi: Ben, bunları Allâh ve Resulü’ne ihlas ve samimi bağlılığımdan dolayı yapıyordum. Bu sebeple müsterih olabilir-dim. Yüce Allâh’a yemin ederim ki, Hâkem bin Keysân, mükemmel bir Müslüman idi. Allâh yolunda cihad etti. Bi’ri Maûna’da şehid düştü. Allâh’ın Resûlü ondan hoşnuttu. Cennet’e girdi!”der dururdu.Hâkem bin Keysân (r.a), İslâm tarihinde ki ilk seriyyede ele geçiri-len ve Müslüman olan ilk esirdir.Bi’ri Maûne Vak’ası Nedir?:Uhud Savaşı’ndan dört ay sonra, Hicretin dördüncü yılı Safer ayında, Ebû Berâ’ Âmir bin Mâlik, bin Câfer, Medine’ye gelerek Resûlullâh’ı ziyaret etmişti. Ebû Berâ’ Amir Oğulları kabilesinin Seyyidi ve lideri idi. Ebû Berâ’ getirdiği iki at ile iki deveyi hediye etmek isteyinceResûlullâh (s.a.v): “-Ben, müşriklerin hediyesini kabul edemem. Eğer hediyeni kabul etmemi istiyorsan Müslüman ol!”buyurduktan sonra, ona İslâmiyet dinini anlattı.İslâmiyette neler olduğunu, Allâh’ın Mü’min kullarına vereceğini vadettiği sevap ve mükâfatları haber verdi. Kûr’ân-ı Kerîm okudu. Ebû Berâ’ ne Müslüman oldu, ne de, Müslümanlıktan uzak kaldı. Ebû Berâ’: “-Yâ Muhammed! Beni, kabule dâvet ettiğin bu işin, bu dinin pek güzel, pek şereflidir. Kavmim, benim ardımdadır. Ne dersem, yaparlar. Eğer, İslâm’ı öğretmek için ashabından bir kaçını gönderecek olursan, umarım ki, onlar, Sana tâbi olurlar. Onlar, tâbi olduktan sonra, artık, işin daha da, parlar ve yükselir. Eğer, Sen, Necid halkına Ashabından bazı-larını gönderip de, onları, yaymağa çalıştığın işe, İslâmiyete dâvet edecek olursan, umarım ki, dâvetini kabul ederler!” dedi.Resûlullâh (s.a.v) de: “-Göndereceğim kişiler hakkında Necid halkından korkarım!”dedi.Ebû Berâ’: “-Göndereceğin kimselere Necidliler bir şey yaparlar diye korkma! Ben, onları himayeme alırım. Gönder de, halkı, dinine dâvet etsinler. Onları, ben, hamayetme aldıktan sonra, Necid halkından hiç biri onlara dokunamazlar!”dedi.Enes bin Mâlik (r.a)'den rivâyete göre:“-Ri’l, Zekvan, Usayya ve Lihyan kabilelerinden bazı kimseler, Medine’ye gelerek, kavimlerinden düşmanlık edenlere karşı yardımcı olmasını Resûlullâh (s.a.v)’den dilediler. Resûlullâh (s.a.v)’de, onlara destek ve yardımcı olmak üzere Ensâr’dan yetmiş kişi gönderdi.Buna göre, gönderilecek irşad heyeti, aynı zamanda, gidecekleri yerlerde bulunan Müslümanlara da, Ebû Berâ’nın himayesi altında destek ve yardımcı olacaklardı. Ebû Berâ’nın yapmış olduğu kesin taahüd üzerine, Resûlullâh (s.a.v),Saîde Oğulları’nın kardeşi Münzir bin Amr’ın kumandası altında, Ashabından kırk kişiyi yola çıkardı. Buhârî’nin Sahihi gibi bazı önemli kaynaklarda bu sayı yetmiş kişi, bazılarında ise kırk veya otuz kişi olarak geçer. En doğrusunu Allâh bilir.İrşad heyetinde bulunanların dördü Muhacir, diğerleri Ensâr’dır.1-Aiz bin Mâis.2-Âmr ibn-i Füheyre.3-Amr bin Mâbed.4-Amr bin Ümeyye.5-Abdullah bin Kays bin Sırma bin Ebî Enes.6-Beşiri Ensarî.7-Dahhak bin Abd-i Amr.8-Ebû Amr bin Kâ’b bin Mes’ud.9-Ebû Ubeyde bin Amr bin Mıhsan.10-Enes bin Muaz.11-Evs bin Muaz.12-Ebûşeyh Ubeyd bin Sâbit.13-Hâris bin Simme.14-Haram bin Milhan.15-Hâlid bin Kâ’b bin Amr.16-Hâlid bin Sâbit bin Nûman.17-Hâkem bin Keysân.18-Kutbe bin Abd-i Amr bin Mes’ud.19-Kâ’b bin Zeyd bin Kays.20-Münzir bin Amr bin Huneys.21-Münzir bin Muhammed bin Ukbe.22-Muaz bin Maiz.23-Mes’ud bin Halde.24-Mes’ud bin Sa’d.25-Mâlik bin Sâbit.26-Nâfi bin Büdeyl bin Verka (Huzai).27-Riyad bin Huneyf bin Hâris bin Ümeyye bin Zeyd.28-Sâbit bin Hâlid bin Amir.29-Sa’d bin Amr bin Sâkıf.30-Süfyan bin Hâtib bin Ümeyye.31-Süfyan bin Sâbit.32-Süleym bin Milhan.33-Sehl bin Amir bin Sa’d bin Amr.34-Selh bin Amir (Amr) bin Sâkıf.35-Süheyl bin Amir bi Sa’di Ensarî.36-Tufel bin Sa’d bin Amr.37-Ubâde bin Amr bin Mihsan.38-Urve bin Esmâ bin Salt (Sülemi).39-Ubey bin Muaz bin Enes.40-Muttalib-i Sülemi.İrşad ve tâlim heyetıne katılanlar, Âshâb-ı Suffa’dan olup kendi-lerine Kurrâ denilirdi. Onlar; gecelerini ibâdetle, Kûr’ân-ı Kerim ve ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirirler; gündüzleri de, Mescid’e su taşırlar, odun toplayıp satarak Âshab-ı Suffa ve yoksul Müslümanlar için yiyecek satın alırlardı.Ebû Berâ’, Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Ben, kavmimin yanına döner, göndereceklerini görür gözetirim!” dedi. Resûlullâh (s.a.v)’ın gönderdiği İrşad heyetinin önce Medine’den ayrılıp Necd bölgesine doğru gitti. Necidlilere, Muhammed (s.a.v)’ın Âshabını himayesine aldığını bildirerek onlara kat’iyyen dokunmamalarını tenbih etti.Necidliler: “-Ebû Berâ’ın himaye teahhüdü bozulmayacak, onun teahhüdüne aykırı tutum ve davranışlarda bulunulmayacaktır!”dediler.Ebû Berâ’ın yeğeni Âmir İbn-i Tufeyl, amcasının isteklerini yerine getirmeğe yanaşmadı, ona aykırı davranışlarda bulundu. İslâm irşad heye-ti Urve bin Esmâ bin Salt-ı Sülemi’nin kılavuzluğu ile Bi’ri Maûne, Maûne Kuyusu’na doğru yollarına devam ettiler ve bir sabah Maûne Kuyusu başına indiler.Bi’ri Maûne: Âmir Oğulları yurdu ile Süleym Oğullarının karataş-lığı arasında olup her iki bölgeye yakındır. Fakat Süleym Oğullarının karataşlıklarına daha yakındır. Mekke ile Usfan arasında Hüzeyl’lere aid bir bölgedir. Maûne Kuyusu, Süleym Oğullarına aid sulardandır. İrşad heyeti, Maûne kuyusu mevkiine gelip inince, hemen develerinin dizlerini bağladılar. İçlerinden dördü, yitirdikleri develerini aramaya gittiler.Amr ibn-i Ümeyye ile Ensâr’dan Münzir bin Muhammed bin Ukbe’yi, binek develerini otlatmak üzere otlağa gönderdiler. Resûlullâh, Necd halkı ve Âmir Oğulları liderlerine verilmek üzere bir mektub da, göndermişti, İslâm irşad heyeti, Maûne Kuyusu’nun üst tarafında bulunan bir mağarada oturup dinlendikleri sırada, birbirlerine: “-Hanginiz, şu su civarı halkına, Resûlullâh’ın elçiliğini yapar?” dediler.Haram bin Milhan (r.a): “-Ben yaparım! Ben, size bir haber getirinceye kadar, siz yerinizde durunuz. Sizden önce, ben, Süleym Oğullarına varayım. Eğer, onlar, bana Resûlullâh (s.a.v)’den aldığımız emri kendilerine tebliğ edinceye kadar emân ve imkân verirlerse, ne âlâ! Emân vermezler de, ihanet ederlerse, zaten, siz de, benden uzakte değilsiniz, bana yakın bulunuyorsunuzdur!” dedi. Haram bin Milhan, yanına topal bir zatla başka bir arkadaş daha alarak gitti. İki arkadaşına: “-Ben, onların yanına varıncaya kadar, siz, yakınlarda bulununuz. Eğer, bana emân verirlerse zâten yakınlardasınız, görürsünüz. Şâyed, beni öldürecek olurlarsa, hemen arkadaşlarınızın yanına gidersiniz!”dedi.Haram bin Milhan, Âmir bin Tufeyl’e yaklaşınca: “-Resûlullâh (s.a.v)’ın elçiliğini tebliğ için bana emân ve izin verir misiniz? Yanınıza gelip sizinle konuşayım?”dedi.Yanlarına gelmesine izin verdiler. Haram bin Milhan, müşriklerin yanlarına varıb: “-Ey Maûne Kuyusu halkı! Ben, size, Resûlullâh (s.a.v)’ın gönder-diği elçisiyim! Ben şehâdet ederim ki: Allâh’dan başka ilâh yoktur! Muhammed (s.a.v)’de, Allâh’ın kulu ve Resûlüdur! O halde, siz de, Allah’a ve Resûlüne iman ediniz!”dedi.Âmir bin Tufeyl, Haram bin Milhan’ın götürüp sunduğu mektuba hiç bakmadı bile! Haram bin Milhan, konuştuğu sırada, onu ansızın mızrak-ladı. Yahud, adamlarından birisine işaret ederek onu arkasından mızrak-lattı. Saplanan mızrak, Haram bin Milhan’ın göğsünden çıktı! Mızrak, vücuduna saplanır saplanmaz, Haram bin Milhan: “-Allâh’û ekber! Kâbe’nin Rabbına andolsun ki: Kazandım gitti!” dedi, ellerini fışkıran kanına bulayıp yüzüne ve başına sürdü!Âmir bin Tufeyl, Haram bin Milhan’ın gerisinde bulunan Müslüman topluluğunu’da, kuşatıp imha etmek için, Âmir Oğulları kabilesinin yardı-mını istedi. Onlar ise: “-Biz, Ebû Berâ’ın teahhüdünü bozamayız. Ebû Berâ’ın bunlar için bir akdi ve kendilerini himaye edeceğine dair bir tehhüdü var!”dediler ve Âmir bin Tufeyl’ın davetine icabetten kaçındılar.Âmir bin Tufeyl, Âmir Oğullarından red cevabı alınca, Süleym Oğullarından bazı kabilelere, bu cümleden olarak Useyye, Ri’l ve Zekvan kabilelerine baş vurarak, kendi-sine fi’li olarak yardımda bulunmalarını istedi. Onlar da, Âmir bin Tufeyl’ın davetine icabet ettiler. Âmir bin Tufeyl, Lıhyan Oğullarına da baş vurmuştu. Baş vurulan; Lıhyan Oğulla-rının Kare oymağı idi.Resûlullâh (s.a.v)’ın beddua ederken, Adal ve Zı’b kabileleri de andığına bakılırsa, bunlar da, harekete katılmışlardı.İslâm irşad heyeti, Haram bin Milhan’ın geciktiğini görünce, ardın-dan gittiler. Pek çok sayıda müşriklerle karlılaştılar ve onlar tarafından kuşatıldılar. Kuşatanlar arasında çekingen davranmalarına rağmen Beni Âmirlerden kalabalık bir kabile de, bulunuyordu. Müslümanlar, böyle, düşmanlar tarafından etraflarının çepeçevre kuşatıldıklarını görünce, hemen kılıçlarına el attılar: “-Vallâhi, bizim, sizinle hiç bir işimiz yok. Biz Resûlullâh (s.a.v)’ın bir işi için yolumuza gidiyoruz!”dedilerse de, müşriklere dinletemediler.Müşrikler, Urve bin Esmâ bin Salt-ı Sülemi’ye: “-Sana emân verilmiştir. İstersen, yanımıza gel, İstersen, bizden başkasının yanına çık git!”dediler.Urve bin Esmâ: “-Ben, hiçbir zaman, ellerimi müşriklerin ellerine vermemek, onlar- lardan dost tutmamak üzere Resûlullâh (s.a.v)’e kesin söz vermişimdir!” diyerek müşriklerin emân teklifini reddetti. Urve’nin mensup bulunduğu Süleym Oğulları kabilesiyle Amr bin Tufeyl arasında dostluk vardı. Bunun için Urve’nin ölmesini, kurtulmasını çok istediler. Fakat Urve: “-Ben, ne onların emânını kabul ederim, ne de şu arkadaşlarımın vurulup düştükleri yerden kendimi ayırmak, kayırmak isterim!” diyerek çarpışmaya girişti ve çarpışa çarpışa şehit düştü.Bi’ri Maûne’de müşrikler tarafından çepeçevre kuşatılan İslâm İrşad birliği, şehid olacaklarını anlayınca: “-İlâhi! Resûlüne, durumumuzu haber verecek, burada, Senden baş-kasını bulamıyoruz! Selâmımızı, Ona, tebliğ et, ulaştır! İlâhi! Resûlünün vasıtasıyla kavmimize haber ver ki: Rabbimize kavuştuk! Rabbimiz, bizden hoşnud oldu ve bizi de, hoşnud kıldı!”dediler.Vahy Meleği Cebrâil gelip, Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Onlar Rablerine kavuştular. Rableri onlardan hoşnut oldu. Ve kendileri de hoşnut oldu. Ve kendilerini de hoşnut kıldı!”dediler.Vahiy Meleği Cebrâil (a.s) gelip Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Onlar, Rab’larına kavuştular, Rab’ları, onlardan hoşnud oldu ve kendilerini de, hoşnud kıldı!”diyerek bunu haber verdi.Abdullah İbn-i Mes’ud’dan rivayet edildiğine göre:“-Resûlullâh (s.a.v) hutbeye kalkıp Allâh’a hamd-ü senâdan sonra:“-Kardeşleriniz, müşriklerle karşılaştılar. Müşrikler, onları kesip biç-tiler, mızraklarla delik deşik ettiler. Onlardan hiçbirisini sağ bırakma-dılar! Onlar şehid olurlarken: “-Ey Rabbimiz! Bizim, Rabbımızdan hoşnud olduğumuzu, Rabbi-mizin de bizden hoşnud olduğunu kavmimize Sen tebliğ et!” dediklerini, ben, size tebliğe onlar tarafından elçiyim! Onlar Allah’dan hoşnut oldular. Allah’da, onlardan hoşnud oldu. Onlar için, Allâh’dan mağfiret dileyiniz. Onlar, bana selâm da, gönderdiler!”buyurdu.Cebrâil (a.s), onların selâmlarını tebliğ edince, Resûlullâh (s.a.v): “-Aleyhimüsselâm! Allâh’ın selâm ve rahmeti onlara da, olsun!” diyerek mukabele etti. Cebrâil (a.s), Bi’ri Maûne haberini, Resûlullâh’a son derecede üzgün bir halde vermişti. Bi’ri Maûne haberiyle Reci’ haberi Resûlullâh’a aynı gecede gelmişti.Resûlullâh (s.a.v) Bi’ri Maûne haberini alınca: “-Bu Ebû Berâ’ın işi, o, getirdi başımıza bunu! Ben, zaten, onları, ancak Ebû Berâ’ın ısrarı üzerine, istemeye istemeye, korka korka gönder-miştim!” buyurdu. Ebû Berâ’ ise, Resûlullâh (s.a.v)’in bu sözünü işitti. Vermiş olduğu himâye teahhüdünün yeğeni Âmr bin Tufeyl tarafından bu şekilde bozulmasına son derecede çok üzüldü.Çünkü, Resûlullâh (s.a.v) ’ın Sahabilerinin başlarına gelen, kendisinin himâye teahhüdü sebeb olmuştu.Enes bin Mâlik (r.a): “-Resûlullâh (s.a.v)’ın, Bi’ri Maûne’de şehid düşen Ashaba yanıp üzüldüğü kadar hiç bir kimseye, hiç bir şeye bu kadar yanıp üzüldüğünü görmedim!”der.Resûlullâh (s.a.v), kendisine acı haberin geldiği gece, sabah namaz-ında birinci rekâttan sonra, ikinci rekâtın rükûundan: “-Semiallâhu limen hamideh!”diyerek doğrulduğu zaman: “-Ey Allâhım! Mudar kabilelerini şiddetle tepele! Ey Allahım! Onla-rın yıllarını, Yûsuf peygamberin kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına dar getir! Ey Allâhım! Lihyan Oğullarını, Adal, Kare, Zi’b, Rı’l, Zekvan ve Usayya kabilelerini Sana havale ediyorum! Çünkü, onlar, Allâh’a ve Resûlüne âsi oldular!”diyerek beddua etti.Resûlullâh (s.a.v)’ın buna beş vakit namazlarında bir ay devam ettiği arkasında bulunan cemâatın da Âmin dedikleri rivayet edilir.Resûlullâh (s.a.v)’ın bedduası kabul olunmuş, kuraklık ve kıtlık baş-lamıştı. Bedrülmev’id seferi münasebetiyle Kureyş lideri Ebû Süfyan’ın da, itiraf ettiği gibi: “-Yağışlar kesilmiş, sular çekilmiş, yeşillikler, otlar kavrulup kuru-muş, sefere çıkmaktan gözlerini yıldıran ve korkutan çetin ve sert bir yıl olmuştu!”Rı’l, Zekvan, Usayya Kabilelerinden yediyüz kişi humma hastalığına tutulup ölmüştür. 2Ebû Berâ’ Resûlullâh (s.a.v)’ın sitemine ve yapmış olduğu himâye teahhüdünü yeğeni Âmir bin Tufeyl’ın böyle çiğneyerek işlediği cinayete üzüntüsünden öldü. 3Hâkem bin Keysân (r.a) da işte bu kahramanlar arasında şehid olarak hak ettiği yeri almıştır.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh, bilir. Allâh, onlardan râzı olsun.
1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-9-31
2- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-11-33-43
3- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-11-48-
Eşecü’l-Abdi onun künyesi’dir asıl isminin Usdü’l Ğabe’de Münzir bin el-Hâris, veya Münzir bin Âmr, olduğu söylenir ancak bazı eserlerde ise, Esec bin Abdülkays olarak da geçer. Vâkidi ye göre: O ve bereberin-dekiler Medine’ye Hicri 10. yılda gelmiştir.
Eyyaş bin Ebî Rebiâ’nın, el-İsâbe’ye göre, esas adı Amr’dır. Neseb silsilesi ise: Eyyaş bin Ebî Rebiâ bin Muğîre bin Abdullah bin Amr bin Mahzûm el-Kureyşî el Mahzûmî’dir. Künyesi ise; Ebû Abdurrahman, Ebû Abdullah, veyahut, Zü’r-Rumhîne, yâni, iki mızrak sahibi demek dir.
Anne Adı : Bilgi yok.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok. Mekke doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 4.yılda Bi’ri Maûna Vak’ası’nda şehid oldu. Kabri, o bölgededir, fakat yeri belli değildir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Bilgi yok.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bi’ri Maûna.
Muhacir mi Ensar mı : Mekkeli Muhacir dir.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Mevlâ Haşim bin Muğire
Lakap ve Künyesi : Bilgi yok.
Kimlerle Akraba idi : Bilgi yok.
Hâkem Bin Keysân'ın Hayatı
Hâkem bin Keysân (r.a), Ebû Cehl’in babası Hişâm bin Muğire el-Mahzûmi’nin kölesidir. Abdullah bin Cahş (r.a) komutasında Hicretin 17. Receb ayında Miladi 624 yılının Ocak ayında gönderilen Batn-ı Nahle Seferi’nde esir alınmıştır. Abdullah bin Cahş idaresindeki Müfreze Batn-ı Nahle’ye ulaşıb orada beklerken, Amr bin Hadrami, Osman bin Abdullah, Nevfel bin Abdullah ve Hâkem bin Keysân’ında bulunduğu bir Kureyş kervanının Tâif’den dönmekte olduğunu farketti. Sahabiler haram ayların son gününde bulunmaları sebebiyle kervana hücum edip etmemekte tereddüt gösterdiler.Ancak bir gün sonra kervanın Mekke haremine gireceğini ve yeni bir yasağın başlayacağını düşünerek Abdullah bin Cahş’ın emriyle kervana saldırdılar. Vakid bin Abdullah kafilenin başkanı Amr bin Hadrami’yi öldürdü. Seriyyede bulunan diğer sahabiler, kaçmakta olan Osman bin Abdullah bin Muğire ile Hâkem bin Keysân’ı yakaladılar. Daha sonra:“-Onu öldürelim!“diyen Abdullah bin Cahş’a Mikdad bin Amr: “-Hayır öldürmeyelim! Onu, Resûlulâh’a götürelim. O, ne derse öyle yapalım!”demişti.Medine’ye getirilmiş iki esirden Hâkem bin Keysân ve Osman bin Abdullah, Osman bin Abdullah İslâm’ı kabul etmemiş daha sonra kurtul-malık fidyesini vererek Mekke’ye dönmüş, orada müşrik olarak ölmüştü. Hâkem bin Keysân ise, İslâmiyeti kabul ederek Medine’de kalmıştır.Hâkem bin Keysân’ın Müslümanlığı kabul edişi şöyle olmuştur.Resûlullâh (s.a.v), ona, İslamiyet’i uzun uzadıya anlatmaya çalıştı.Hz.Ömer (r.a): “-Yâ Resûlallâh! Bununla ne diye konuşub duruyorsun ki, vallâhi bu hiçbir zaman Müslüman olmaz. Bırak bunun boynunu vurayım’da anası-nın yanına Cehennem’e kadar gitsin!”dedi. Bunu birkaç kez tekrarladı.Resûlullâh (s.a.v)’de Hz.Ömer’in sözüne bakmadı, Hâkem’e İslâm’ı anlatmaktan geri durmadı, ve nihayet Hâkem bin Keysân: “-İslâm nedir?”diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-İslâm, Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet etmen, ve, Muhammed’in, Onun kulu ve Resûlü olduğuna Şehâdet getirmendir!” buyurunca Hâkem bin Keysân: “-Müslüman oldum!”dedi. Kelime-i şehâdet getirip iyi bir müslüman oldu. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v), Ashâbına dönerek: “-Eğer, ben, sizin ısrarla dediğinizi yapıp size uysaydım onu öldürüp Cehennem’e gitmesini sağlayacaktım veya o Cehenneme gitmiş girmiş olacaktı!”dedi.Hz.Ömer (r.a), bu olaydan sonra çok pişman olmuş “-Resûlullâh (s.a.v), aramızda iken, bizden daha iyi bilirken, ben ne diye karışıyorum!”diyerek pişmanlığını ifade etmiştir.Hz.Ömer (r.a), onun için: “-Hâkem bin Keysân, Müslüman oldu. Vallâhi Müslümanlığını da iyice güzelleştirdi. Yüce Allâh yolunda cihad etti. Nihayet Bi’ri Maûna olayın’da şehid edildi. Resûlullâh (s.a.v) ondan hoşnut oldu. Hâkem bin Keysân (r.a) Cennetlere girdi!” 1Başka bir rivayette ise; Mikdad bin Amr (r.a), der ki:“-Hâkem bin Keysân’ı esir aldım. Kumandanımız onun boynunu vurmak istedi. “-Ona dokunma! Onu, Allâh’ın Resulü’ne götürelim?!”dedim.Medine’ye götürdük. Allâh’ın Resulü, onu İslâm’a dâvet etmeye başladı. Epey bir süre ona İslâm’ı anlatınca, Hz.Ömer (r.a): “-Bununla niçin konuşuyorsun ki, Yâ Resûlallâh! Allâh’a yemin ederim ki, bu ebediyyen Müslüman olmayacak. Onu bana bırak. Boynunu vurayım. Canını Cehennem’e göndereyim!”dedi.Allâh’ın Resulü, Ömer’in fikrini kabul etmedi. Hâkem bin Keysân, Müslüman oldu.Hz.Ömer (r.a), der ki:“-Onun Müslüman olduğunu gördüm. Yaptıklarımdan utandım, ve ben kendi kendime:Allâh’ın Resulü’nün benden daha iyi bildiği bir işte Peygamber’e , nasıl karşı çıkıyorum!?” dedim. “-Yalnız tek tesellim şu idi: Ben, bunları Allâh ve Resulü’ne ihlas ve samimi bağlılığımdan dolayı yapıyordum. Bu sebeple müsterih olabilir-dim. Yüce Allâh’a yemin ederim ki, Hâkem bin Keysân, mükemmel bir Müslüman idi. Allâh yolunda cihad etti. Bi’ri Maûna’da şehid düştü. Allâh’ın Resûlü ondan hoşnuttu. Cennet’e girdi!”der dururdu.Hâkem bin Keysân (r.a), İslâm tarihinde ki ilk seriyyede ele geçiri-len ve Müslüman olan ilk esirdir.Bi’ri Maûne Vak’ası Nedir?:Uhud Savaşı’ndan dört ay sonra, Hicretin dördüncü yılı Safer ayında, Ebû Berâ’ Âmir bin Mâlik, bin Câfer, Medine’ye gelerek Resûlullâh’ı ziyaret etmişti. Ebû Berâ’ Amir Oğulları kabilesinin Seyyidi ve lideri idi. Ebû Berâ’ getirdiği iki at ile iki deveyi hediye etmek isteyinceResûlullâh (s.a.v): “-Ben, müşriklerin hediyesini kabul edemem. Eğer hediyeni kabul etmemi istiyorsan Müslüman ol!”buyurduktan sonra, ona İslâmiyet dinini anlattı.İslâmiyette neler olduğunu, Allâh’ın Mü’min kullarına vereceğini vadettiği sevap ve mükâfatları haber verdi. Kûr’ân-ı Kerîm okudu. Ebû Berâ’ ne Müslüman oldu, ne de, Müslümanlıktan uzak kaldı. Ebû Berâ’: “-Yâ Muhammed! Beni, kabule dâvet ettiğin bu işin, bu dinin pek güzel, pek şereflidir. Kavmim, benim ardımdadır. Ne dersem, yaparlar. Eğer, İslâm’ı öğretmek için ashabından bir kaçını gönderecek olursan, umarım ki, onlar, Sana tâbi olurlar. Onlar, tâbi olduktan sonra, artık, işin daha da, parlar ve yükselir. Eğer, Sen, Necid halkına Ashabından bazı-larını gönderip de, onları, yaymağa çalıştığın işe, İslâmiyete dâvet edecek olursan, umarım ki, dâvetini kabul ederler!” dedi.Resûlullâh (s.a.v) de: “-Göndereceğim kişiler hakkında Necid halkından korkarım!”dedi.Ebû Berâ’: “-Göndereceğin kimselere Necidliler bir şey yaparlar diye korkma! Ben, onları himayeme alırım. Gönder de, halkı, dinine dâvet etsinler. Onları, ben, hamayetme aldıktan sonra, Necid halkından hiç biri onlara dokunamazlar!”dedi.Enes bin Mâlik (r.a)'den rivâyete göre:“-Ri’l, Zekvan, Usayya ve Lihyan kabilelerinden bazı kimseler, Medine’ye gelerek, kavimlerinden düşmanlık edenlere karşı yardımcı olmasını Resûlullâh (s.a.v)’den dilediler. Resûlullâh (s.a.v)’de, onlara destek ve yardımcı olmak üzere Ensâr’dan yetmiş kişi gönderdi.Buna göre, gönderilecek irşad heyeti, aynı zamanda, gidecekleri yerlerde bulunan Müslümanlara da, Ebû Berâ’nın himayesi altında destek ve yardımcı olacaklardı. Ebû Berâ’nın yapmış olduğu kesin taahüd üzerine, Resûlullâh (s.a.v),Saîde Oğulları’nın kardeşi Münzir bin Amr’ın kumandası altında, Ashabından kırk kişiyi yola çıkardı. Buhârî’nin Sahihi gibi bazı önemli kaynaklarda bu sayı yetmiş kişi, bazılarında ise kırk veya otuz kişi olarak geçer. En doğrusunu Allâh bilir.İrşad heyetinde bulunanların dördü Muhacir, diğerleri Ensâr’dır.1-Aiz bin Mâis.2-Âmr ibn-i Füheyre.3-Amr bin Mâbed.4-Amr bin Ümeyye.5-Abdullah bin Kays bin Sırma bin Ebî Enes.6-Beşiri Ensarî.7-Dahhak bin Abd-i Amr.8-Ebû Amr bin Kâ’b bin Mes’ud.9-Ebû Ubeyde bin Amr bin Mıhsan.10-Enes bin Muaz.11-Evs bin Muaz.12-Ebûşeyh Ubeyd bin Sâbit.13-Hâris bin Simme.14-Haram bin Milhan.15-Hâlid bin Kâ’b bin Amr.16-Hâlid bin Sâbit bin Nûman.17-Hâkem bin Keysân.18-Kutbe bin Abd-i Amr bin Mes’ud.19-Kâ’b bin Zeyd bin Kays.20-Münzir bin Amr bin Huneys.21-Münzir bin Muhammed bin Ukbe.22-Muaz bin Maiz.23-Mes’ud bin Halde.24-Mes’ud bin Sa’d.25-Mâlik bin Sâbit.26-Nâfi bin Büdeyl bin Verka (Huzai).27-Riyad bin Huneyf bin Hâris bin Ümeyye bin Zeyd.28-Sâbit bin Hâlid bin Amir.29-Sa’d bin Amr bin Sâkıf.30-Süfyan bin Hâtib bin Ümeyye.31-Süfyan bin Sâbit.32-Süleym bin Milhan.33-Sehl bin Amir bin Sa’d bin Amr.34-Selh bin Amir (Amr) bin Sâkıf.35-Süheyl bin Amir bi Sa’di Ensarî.36-Tufel bin Sa’d bin Amr.37-Ubâde bin Amr bin Mihsan.38-Urve bin Esmâ bin Salt (Sülemi).39-Ubey bin Muaz bin Enes.40-Muttalib-i Sülemi.İrşad ve tâlim heyetıne katılanlar, Âshâb-ı Suffa’dan olup kendi-lerine Kurrâ denilirdi. Onlar; gecelerini ibâdetle, Kûr’ân-ı Kerim ve ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirirler; gündüzleri de, Mescid’e su taşırlar, odun toplayıp satarak Âshab-ı Suffa ve yoksul Müslümanlar için yiyecek satın alırlardı.Ebû Berâ’, Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Ben, kavmimin yanına döner, göndereceklerini görür gözetirim!” dedi. Resûlullâh (s.a.v)’ın gönderdiği İrşad heyetinin önce Medine’den ayrılıp Necd bölgesine doğru gitti. Necidlilere, Muhammed (s.a.v)’ın Âshabını himayesine aldığını bildirerek onlara kat’iyyen dokunmamalarını tenbih etti.Necidliler: “-Ebû Berâ’ın himaye teahhüdü bozulmayacak, onun teahhüdüne aykırı tutum ve davranışlarda bulunulmayacaktır!”dediler.Ebû Berâ’ın yeğeni Âmir İbn-i Tufeyl, amcasının isteklerini yerine getirmeğe yanaşmadı, ona aykırı davranışlarda bulundu. İslâm irşad heye-ti Urve bin Esmâ bin Salt-ı Sülemi’nin kılavuzluğu ile Bi’ri Maûne, Maûne Kuyusu’na doğru yollarına devam ettiler ve bir sabah Maûne Kuyusu başına indiler.Bi’ri Maûne: Âmir Oğulları yurdu ile Süleym Oğullarının karataş-lığı arasında olup her iki bölgeye yakındır. Fakat Süleym Oğullarının karataşlıklarına daha yakındır. Mekke ile Usfan arasında Hüzeyl’lere aid bir bölgedir. Maûne Kuyusu, Süleym Oğullarına aid sulardandır. İrşad heyeti, Maûne kuyusu mevkiine gelip inince, hemen develerinin dizlerini bağladılar. İçlerinden dördü, yitirdikleri develerini aramaya gittiler.Amr ibn-i Ümeyye ile Ensâr’dan Münzir bin Muhammed bin Ukbe’yi, binek develerini otlatmak üzere otlağa gönderdiler. Resûlullâh, Necd halkı ve Âmir Oğulları liderlerine verilmek üzere bir mektub da, göndermişti, İslâm irşad heyeti, Maûne Kuyusu’nun üst tarafında bulunan bir mağarada oturup dinlendikleri sırada, birbirlerine: “-Hanginiz, şu su civarı halkına, Resûlullâh’ın elçiliğini yapar?” dediler.Haram bin Milhan (r.a): “-Ben yaparım! Ben, size bir haber getirinceye kadar, siz yerinizde durunuz. Sizden önce, ben, Süleym Oğullarına varayım. Eğer, onlar, bana Resûlullâh (s.a.v)’den aldığımız emri kendilerine tebliğ edinceye kadar emân ve imkân verirlerse, ne âlâ! Emân vermezler de, ihanet ederlerse, zaten, siz de, benden uzakte değilsiniz, bana yakın bulunuyorsunuzdur!” dedi. Haram bin Milhan, yanına topal bir zatla başka bir arkadaş daha alarak gitti. İki arkadaşına: “-Ben, onların yanına varıncaya kadar, siz, yakınlarda bulununuz. Eğer, bana emân verirlerse zâten yakınlardasınız, görürsünüz. Şâyed, beni öldürecek olurlarsa, hemen arkadaşlarınızın yanına gidersiniz!”dedi.Haram bin Milhan, Âmir bin Tufeyl’e yaklaşınca: “-Resûlullâh (s.a.v)’ın elçiliğini tebliğ için bana emân ve izin verir misiniz? Yanınıza gelip sizinle konuşayım?”dedi.Yanlarına gelmesine izin verdiler. Haram bin Milhan, müşriklerin yanlarına varıb: “-Ey Maûne Kuyusu halkı! Ben, size, Resûlullâh (s.a.v)’ın gönder-diği elçisiyim! Ben şehâdet ederim ki: Allâh’dan başka ilâh yoktur! Muhammed (s.a.v)’de, Allâh’ın kulu ve Resûlüdur! O halde, siz de, Allah’a ve Resûlüne iman ediniz!”dedi.Âmir bin Tufeyl, Haram bin Milhan’ın götürüp sunduğu mektuba hiç bakmadı bile! Haram bin Milhan, konuştuğu sırada, onu ansızın mızrak-ladı. Yahud, adamlarından birisine işaret ederek onu arkasından mızrak-lattı. Saplanan mızrak, Haram bin Milhan’ın göğsünden çıktı! Mızrak, vücuduna saplanır saplanmaz, Haram bin Milhan: “-Allâh’û ekber! Kâbe’nin Rabbına andolsun ki: Kazandım gitti!” dedi, ellerini fışkıran kanına bulayıp yüzüne ve başına sürdü!Âmir bin Tufeyl, Haram bin Milhan’ın gerisinde bulunan Müslüman topluluğunu’da, kuşatıp imha etmek için, Âmir Oğulları kabilesinin yardı-mını istedi. Onlar ise: “-Biz, Ebû Berâ’ın teahhüdünü bozamayız. Ebû Berâ’ın bunlar için bir akdi ve kendilerini himaye edeceğine dair bir tehhüdü var!”dediler ve Âmir bin Tufeyl’ın davetine icabetten kaçındılar.Âmir bin Tufeyl, Âmir Oğullarından red cevabı alınca, Süleym Oğullarından bazı kabilelere, bu cümleden olarak Useyye, Ri’l ve Zekvan kabilelerine baş vurarak, kendi-sine fi’li olarak yardımda bulunmalarını istedi. Onlar da, Âmir bin Tufeyl’ın davetine icabet ettiler. Âmir bin Tufeyl, Lıhyan Oğullarına da baş vurmuştu. Baş vurulan; Lıhyan Oğulla-rının Kare oymağı idi.Resûlullâh (s.a.v)’ın beddua ederken, Adal ve Zı’b kabileleri de andığına bakılırsa, bunlar da, harekete katılmışlardı.İslâm irşad heyeti, Haram bin Milhan’ın geciktiğini görünce, ardın-dan gittiler. Pek çok sayıda müşriklerle karlılaştılar ve onlar tarafından kuşatıldılar. Kuşatanlar arasında çekingen davranmalarına rağmen Beni Âmirlerden kalabalık bir kabile de, bulunuyordu. Müslümanlar, böyle, düşmanlar tarafından etraflarının çepeçevre kuşatıldıklarını görünce, hemen kılıçlarına el attılar: “-Vallâhi, bizim, sizinle hiç bir işimiz yok. Biz Resûlullâh (s.a.v)’ın bir işi için yolumuza gidiyoruz!”dedilerse de, müşriklere dinletemediler.Müşrikler, Urve bin Esmâ bin Salt-ı Sülemi’ye: “-Sana emân verilmiştir. İstersen, yanımıza gel, İstersen, bizden başkasının yanına çık git!”dediler.Urve bin Esmâ: “-Ben, hiçbir zaman, ellerimi müşriklerin ellerine vermemek, onlar- lardan dost tutmamak üzere Resûlullâh (s.a.v)’e kesin söz vermişimdir!” diyerek müşriklerin emân teklifini reddetti. Urve’nin mensup bulunduğu Süleym Oğulları kabilesiyle Amr bin Tufeyl arasında dostluk vardı. Bunun için Urve’nin ölmesini, kurtulmasını çok istediler. Fakat Urve: “-Ben, ne onların emânını kabul ederim, ne de şu arkadaşlarımın vurulup düştükleri yerden kendimi ayırmak, kayırmak isterim!” diyerek çarpışmaya girişti ve çarpışa çarpışa şehit düştü.Bi’ri Maûne’de müşrikler tarafından çepeçevre kuşatılan İslâm İrşad birliği, şehid olacaklarını anlayınca: “-İlâhi! Resûlüne, durumumuzu haber verecek, burada, Senden baş-kasını bulamıyoruz! Selâmımızı, Ona, tebliğ et, ulaştır! İlâhi! Resûlünün vasıtasıyla kavmimize haber ver ki: Rabbimize kavuştuk! Rabbimiz, bizden hoşnud oldu ve bizi de, hoşnud kıldı!”dediler.Vahy Meleği Cebrâil gelip, Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Onlar Rablerine kavuştular. Rableri onlardan hoşnut oldu. Ve kendileri de hoşnut oldu. Ve kendilerini de hoşnut kıldı!”dediler.Vahiy Meleği Cebrâil (a.s) gelip Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Onlar, Rab’larına kavuştular, Rab’ları, onlardan hoşnud oldu ve kendilerini de, hoşnud kıldı!”diyerek bunu haber verdi.Abdullah İbn-i Mes’ud’dan rivayet edildiğine göre:“-Resûlullâh (s.a.v) hutbeye kalkıp Allâh’a hamd-ü senâdan sonra:“-Kardeşleriniz, müşriklerle karşılaştılar. Müşrikler, onları kesip biç-tiler, mızraklarla delik deşik ettiler. Onlardan hiçbirisini sağ bırakma-dılar! Onlar şehid olurlarken: “-Ey Rabbimiz! Bizim, Rabbımızdan hoşnud olduğumuzu, Rabbi-mizin de bizden hoşnud olduğunu kavmimize Sen tebliğ et!” dediklerini, ben, size tebliğe onlar tarafından elçiyim! Onlar Allah’dan hoşnut oldular. Allah’da, onlardan hoşnud oldu. Onlar için, Allâh’dan mağfiret dileyiniz. Onlar, bana selâm da, gönderdiler!”buyurdu.Cebrâil (a.s), onların selâmlarını tebliğ edince, Resûlullâh (s.a.v): “-Aleyhimüsselâm! Allâh’ın selâm ve rahmeti onlara da, olsun!” diyerek mukabele etti. Cebrâil (a.s), Bi’ri Maûne haberini, Resûlullâh’a son derecede üzgün bir halde vermişti. Bi’ri Maûne haberiyle Reci’ haberi Resûlullâh’a aynı gecede gelmişti.Resûlullâh (s.a.v) Bi’ri Maûne haberini alınca: “-Bu Ebû Berâ’ın işi, o, getirdi başımıza bunu! Ben, zaten, onları, ancak Ebû Berâ’ın ısrarı üzerine, istemeye istemeye, korka korka gönder-miştim!” buyurdu. Ebû Berâ’ ise, Resûlullâh (s.a.v)’in bu sözünü işitti. Vermiş olduğu himâye teahhüdünün yeğeni Âmr bin Tufeyl tarafından bu şekilde bozulmasına son derecede çok üzüldü.Çünkü, Resûlullâh (s.a.v) ’ın Sahabilerinin başlarına gelen, kendisinin himâye teahhüdü sebeb olmuştu.Enes bin Mâlik (r.a): “-Resûlullâh (s.a.v)’ın, Bi’ri Maûne’de şehid düşen Ashaba yanıp üzüldüğü kadar hiç bir kimseye, hiç bir şeye bu kadar yanıp üzüldüğünü görmedim!”der.Resûlullâh (s.a.v), kendisine acı haberin geldiği gece, sabah namaz-ında birinci rekâttan sonra, ikinci rekâtın rükûundan: “-Semiallâhu limen hamideh!”diyerek doğrulduğu zaman: “-Ey Allâhım! Mudar kabilelerini şiddetle tepele! Ey Allahım! Onla-rın yıllarını, Yûsuf peygamberin kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına dar getir! Ey Allâhım! Lihyan Oğullarını, Adal, Kare, Zi’b, Rı’l, Zekvan ve Usayya kabilelerini Sana havale ediyorum! Çünkü, onlar, Allâh’a ve Resûlüne âsi oldular!”diyerek beddua etti.Resûlullâh (s.a.v)’ın buna beş vakit namazlarında bir ay devam ettiği arkasında bulunan cemâatın da Âmin dedikleri rivayet edilir.Resûlullâh (s.a.v)’ın bedduası kabul olunmuş, kuraklık ve kıtlık baş-lamıştı. Bedrülmev’id seferi münasebetiyle Kureyş lideri Ebû Süfyan’ın da, itiraf ettiği gibi: “-Yağışlar kesilmiş, sular çekilmiş, yeşillikler, otlar kavrulup kuru-muş, sefere çıkmaktan gözlerini yıldıran ve korkutan çetin ve sert bir yıl olmuştu!”Rı’l, Zekvan, Usayya Kabilelerinden yediyüz kişi humma hastalığına tutulup ölmüştür. 2Ebû Berâ’ Resûlullâh (s.a.v)’ın sitemine ve yapmış olduğu himâye teahhüdünü yeğeni Âmir bin Tufeyl’ın böyle çiğneyerek işlediği cinayete üzüntüsünden öldü. 3Hâkem bin Keysân (r.a) da işte bu kahramanlar arasında şehid olarak hak ettiği yeri almıştır.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh, bilir. Allâh, onlardan râzı olsun.
1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-9-31
2- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-11-33-43
3- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-11-48-