Hubeyb Bin Adiy Kimdir?
Baba Adı : Adiy bin Mâlik.Anne Adı : Bilgi yok.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Medine doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 4. Miladi 625 yılında Reci Seriyyesi Görevinde Esir edilip, Mekke’de şehid edildi. Kabri, Mekke’nin Ten’im mevkiin de, fakat yeri belli değildir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Bilgi yok.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Reci Seriyyesi dir.
Muhacir mi Ensar mı : Ensâr dan dır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Hâlid bin Bükeyr ile din kardeşi ilan edildi.
Kabile Neseb ve Soyu : Hubeyb bin Adiy bin Mâlik bin Amir bin Mecdeâ bin Cehcabiy bin Avf bin Külfe bin Avf bin Amru bin Avf bin Mâlik bin Evs el-Ensariy el-Evsi dir.
Lakap ve Künyesi : Resûlullâh ona “Şehidlerin ulusu”demiştir.
Kimlerle Akraba idi : Bilgi yok.
Hubeyb Bin Adiy'in Hayatı
Hubeyb bin Adiy el-Ensârî (r.a), Medine’nin iki büyük kabilesinden biri olan Evs kabilesine mensubtur. Kendisi Medine doğumlu olup hangi tarihde doğduğu bilinmemektedir. Asıl isminın: Hubeyd, Hebeyb, veyahut Hubeyb olduğu yolundadır. Genellikle Türkçe eserlerde Hubeyd olarak da geçer Arabça eserlerde ise; Hebeyb veya Hubeyb olarak geçer, doğrusunu Allâh bilir. Annesinin ismi belli değildir. Babasının ismi; Adiy bin Mâlik bin Amir bin Mecdeâ’dır. Evs kabilesine mesnubdur. Hubeyb’ın Künyesi ise; Şehidlerin ulusu’dur.Hubeyb bin Adiy, Hicreti Nebevi’den Önce, İslâmiyeti kabul eden Ensâr’dan biridir, Bedir Ğazvesi’ne iştirak edib, bu ğazvede büyük şecaat göstererek Hâris bin Amir bin Nevfel adındaki azılı müşriki katletmiştir. Beni Hâris bin Amir, bin Nevfel oğulları, Hâris’i öldürenin Hubeyb bin Adiy olduğunu tesbit ettikten sonra onu yakalayana mükafatlar verecek-lerini vâ’d etmişlerdi. Yakalandığı zaman, onun kafatasında şarab içmek üzere yemin etmişlerdi. Bir yıl sonra Uhud Ğazvesi’ne iştirak ederek yine bir çok önemli işler yaptı.Hicrî 4. Miladi 625 yıllarında Müslümanları büyük üzüntüye sevk eden Reci’ Vak’ası meydana gelmişti.Reci’ Vak’ası Nedir ?:Sahâbe’den Abdullah bin Üneys (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’e ve O’nun Ashâbı’na karşı asker toplamaya hazırlanan aşırı kâfir Hâlid bin Süfyan’ı öldürdüğü zaman, Lihyan Oğulları, Adal ve Kare Kabilesi’ne giderek: Zekâtlarını takdim ve İslâmiyet’e davet etmek üzere Ashabından bazıları-nın gönderilmesi için Resûlullâh (s.a.v), ile konuşmasını istediler.Onların asıl maksadları: “-Gönderilecek olan kişilerden bazılarını ölen adamlarımıza, karşılık öldürüb öcümüzü alırız. Ötekilerinide Mekke’ye Kureyş’e götürür satarız. Kureyş’in Bedir’de öldürülen adamlarına karşı Muhammed’in Ashâbı’n-dan kendilerine getirilecek adamları işkence ile öldürmeleri kadar hoşları-na giden bir şey yoktur!”dediler.Hun bin Huzeyme bin Müdrike soyundan Adal ve Kare kabilesinden olub da Müslüman olduklarını söyleyen altı yedi kişilik bir dâvet heyeti Medine’ye gelerek: “-Yâ Resûlallâh! İslâmiyet kabilemizin içinde yayılmaya başladı. Ashabından bazılarını bizimle gönderde onlar bize dini iyice anlatsınlar. Kûr’ân okutsunlar ve İslâm şeriâtını öğretsinler!”diye dilekte bulundular.Resûlullâh (s.a.v)’da o sıralar da Kureyş müşriklerinin Medine İslâm devletine karşı askeri bir hazırlıkta bulunub bulunmadıklarından haberdar olmak, ve ona karşı tedbir almak üzere ashabından bazılarını Tecessüs ve İstihbarat ile vazifelendirib Mekke’ye göndermeye hazırlanıyordu. Bunun için Adal ve Kare davetçilerinin istekleri müsait karşılandı.Vazifelendirilenler Hicretin dördüncü yılının Safer ayında Adal ve Kare dâvetçileri ile birlikte yola çıktılar. Fedâi birliği altı kişi veya yedi kişi olub, içlerinden Mersed bin Ebi Mersed kumandan tayin edilmişti. Bazı kaynaklarda on kişiydiler komutan Âsım bin Sâbit idi. Fakat bu fedailerin Ancak yedisinin isimleri verilmiştir.Bazı kaynaklara göre bunlar:1-Mersed bin Ebi Mersed.2-Hâlid bin Bükeyrr.3-Âsım bin Sâbit bin Ebi Aklah.4-Hubeyb bin Adiy.5-Zeyd bin Desine.6-Abdullah bin Tarık.7-Müattib (Muğis) bin Ubeyd idi.İslâm Fedâi Birliği, Hicaz nahiyesinde Huzeylilere ait bir su başı olan Reci’e gelib kavuştukları zaman, kendilerini götürenlerin ihanetine uğradılar. Reci’ suyu: Hüzeyl Kabilesine ait bir su olub Hedde’nin yukarı-sında Mekke ile Usfan arasındadır. Bu gün Vatya adıyla bilinen Reci’ Mekke ile Medine eski yolundan altmışbeş kilometre kadar uzaklıkta ve Usfan’a gelmeden onbeş kilometre sağ taraftaki vadiden beş kilometre içeridedir. Burada küçük bir gölet mevcuddur ve çevresinde 40-50 santim kazıldığında suya ulaşımaktadır.Rivâyete göre: İslâm fedâileri Reci’ Suyu başına varıncaya kadar geceleri yürümek, gündüzleri gizlenmek suretiyle bir seher vaktinde gelip oraya inmişler. Orada iyi cins Medine Acve hurması yiyerek çekirdek-lerini yere atmışlardı. Oradan ayrıldıktan sonra, Huzeyl kabilesi’nden çobanlık eden bir kadın oraya uğramış, yerdeki küçük çekirdeklere bakıp, onların küçük olduklarını görünce: “-Medine hurması bu! Medineliler!!!”diyerek kabilesine seslenmişti.O sırada fedâiler, dağa sığınmış ve orada gizlenmiş bulunuyorlardı. Adal ve Kare kabilesi dâvetçilerinden birisi bir bahane ile ayrılıp Müslü-manların geldiğini Lihyan Oğullarına haber vermişti. Lihyan Oğulların-dan yüze yakın veya yüzü okçu olmak üzere, iki yüze yakın kişilik bir okçu ve silahlı bir birlikle İslâm fedâi birliğini araştırmaya başladılar. Onların kondukları yeri ve Medine’den azık olarak yanlarına almış olduk-ları hurmalarını yedikleri yeri buldular. “-İşte Yesrib hurması çekirdekleri!”diye bağrıştılar ve hemen izlerini sürmeye başladılar.En sonunda, Âsım bin Sâbit (r.a) ile arkadaşlarına dağın tepesinde kavuştular, çevrelerini sardılar. Böyle elleri kılıçlı adamlar tarafından sarıldıklarını görünce, İslâm Fedâileri de, kılıçlarını sıyırdılar.Lihyan Oğulları: “-Eğer, yanımıza inerseniz, hiç birinizi öldürmeyeceğimize kesin söz veriyoruz! Vallâhi, biz, sizi öldürmek istemiyoruz. Fakat size karşılık ola-rak Mekkeliler’den bir şeyler koparmak fidye almak istiyoruz!”dediler.Mersed bin Ebi Mersed, Hâlid bin Ebû Bükeyr ve Âsım bin Sâbit: “-Vallâhi, biz, hiç bir zaman, müşriklerin ne sözlerini, ne de, akidle- rini kabul ederiz!”diyerek müşriklerin tekliflerini redettiler.Âsım bin Sâbit (r.a): “-Ben, müşriklerin himâyesini hiçbir zaman kabul etmemeye yemin-liyimdir. Vallâhi ben kâfirlerin himayelerine ve sözlerine kanarak inmem, ve kâfirlere asla teslim olmam! Allâh’ım Peyğamberini, durumumuzdan haberdar et!”diyerek müşriklere ok atmaya başladı. Ok atarken de: “-Ölüm, hak: hayat, boş ve geçicidir. Mukadderatın hepsi başa geli-cidir. İnsanlar, er geç Allâh’a rücu’ edicidir. Ben ne diye çarpışmayayım- ki, gücüm, kuvvetim yerinde, oklarım yanımda, yayımın kirişi kalın enli temrünler yüzünden kayıb gitmektedir! Eğer, ben, sizinle çarpışmazsam, anam, beni yitirsin!”diyerek recez söylüyordu.Âsım bin Sâbit (r.a)’in ok çantasında yedi ok vardı. Attığı her okla, müşriklerden birini öldürdü. Oku tükenince, müşrikleri mızrağıyla delik deşik etti. Mızrağı kırılınca da, kılıcını sıyırdı. Kılıcının kınını kırıp attı. “-Allâh’ım! Ben, günün başında, Senin dinini korudum. Sen de, gün-ün sonunda benim etimi koru! Cesedime müşrikleri dokundurtma!”Diyerek dua etti. En sonundada, iki ayağından yaralanıb yere düştü. Lihyan Oğulları, aralarında Âsım bin Sâbit olmak üzere, yedi kahramanı vurub şehid ettiler.Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desine ve Abdullah bin Târık, öldürül-meyeceklerine dair kesin söz alınca, dağdan inip Lihyan Oğullarına teslim oldular. Lihyan Oğulları da onların üçünü oklarının kirişiyle bağladılar.Abdullah bin Târık: “-İşte, ahde vefasızlığın, verilen sözü tutmamanın bir başlanğıcı!” dedi, ve gitmemek için direndi ve dayattı.İbn-i Sa’d: Tabakatın’da, Muâttib bin Ubeyd’ın Merrü’z-Zehran’da şehid edildiğini kayd ettiğine göre, Reci’ Vak’ası’nda şehid edilenlerin sayısı altıya inmiş, esir sayısı da, üçten dörde çıkmış oluyor.Abdullah bin Tarık ile Muâttıb bin Ubeyd bir anneden doğma kardeş idiler. Her ikisi’de Bedir ve Uhud’a katılıb savaşmışlardır. Ensâr’dan Zafer Oğulları’nın müttefiki idiler.Lihyan Oğulları; esir aldıkları Zeyd bin Desine, Hubeyb bin Adiy ve Abdullah bin Târık’ı satmak üzere, Mekke’ye hareket ettiler. Mekke civa-rında bulunan Merrü’z-Zehran’a gelindiği sırada,Abdullah bin Târık: “-Vallâhi ben, size arkadaş ve yoldaş olamam! Bana, önder ve örnek kişiler şehidler arasındadır!”diyerek dayattı.Lihyan Oğulları zorladıkça, o direndi. En sonunda, elinin bağını çöz-üp kılıcına el attı. Lihyan Oğulları, onu vurmaya ve dövmeye kalkıştılar. Abdullah bin Târık, onların üzerlerine yürüyünce başından dağıldılar. Müşrikler onu uzaktan taşa tuttular. Ve sonunda taşla vurub şehid ettiler.Abdullah bin Tarık’ın kabri Merrü’z-Zehran’dadır.İbn-i Sa’d’a göre:Lihyan Oğulları, kardeşi Muâttib bin Ubeyd’i de, Merrü’z-Zehran-’da şehid ettiler.Lihyan Oğulları, Hubeyb bin Adiy ile Zeyd bin Desine’yi Mekke’ye götürüb sattılar. Hubeyb’i; Huceyr bin Ebi İhâb-ı Temimi, kardeşinin oğlu Ukbe bin Haris’in Bedir’de öldürülen babası yerine;Zeyd bin Desine (r.a)’ni de, Safvan bin Umeyye, Bedir’de öldürülen babası Ümeyye bin Halef’in yerine öldürmek üzere, satın aldı.Başka bir rivayete göre;Hubeyb bin Adiy’i, Hâris bin Âmir oğulları, daha başka bir rivâyete göre de, onu, Ebû İhab, İkrime bin Ebi Cehil, Ahnes bin Şerik, Ubeyde bin Hakim, Ümeyye bin Ebi Utbe, Safvan bin Ümeyye ile Hadrami’nin oğulları ortaklaşa satın alıb evinde hapis etmesi için Ukbe bin Hâris’e teslim etmişlerdi. Her ikisinin satın aldığı da, rivâyet edilir.Huceyr bin Ebi İhab, Lihyan Oğullarına Hubeyb için seksen miskal altın, veyahut elli deve, veyahut, Hâris’in kızı, yüz tane deve vermiştir. Safvan bin Ümeyye’de, Zeyd bin Desine (r.a) için, elli deve verdi. Yahud Kureyş halkından bir çokları, onu, ortaklaşa satın aldılar. Safvan bin Ümeyye, Zeyd bin Desine (r.a)’i, kendi kölesi Nistas’ın evinde veya Cümah Oğulları’ndan bazı kimselerin evlerinde; Huceyr bin Ebû İhab’da, Hubeyb’i, Maviye’nin evinde bir müddet hapsetti.Huceyr bin İhab’ın daha sonra Müslüman olmuş olan azadlı cariyesi Maviye der ki: “-Hubeyb bin Adiy, benim yanımda ve benim evimde hapsedilmişti. Bir gün, Hubeyb’ın yanına girmiştim. Elinde, adam başı kadar büyük bir üzüm salkımı vardı! O zaman, Allâh’ın dünyasında yenecek bir üzüm tanesi var mıydı bilemem. Fakat, o elindeki, o üzüm salkımından üzüm yiyordu!”Başka bir rivâyete göre, Mâviye: “-Ben, Hubeyd’den daha hayırlı bir esir görmemişimdir: O zaman, değil Mekke’de, yer yüzünde bile, hiç üzüm bulunmadığı ve kendisi de, zincirle bağlı olduğu halde, onu, üzüm salkımından üzüm yediğini gör-düm! Her halde, bunu, ona rızık olarak Allâh veriyordu!”demiştir.Yine Mâviye der ki:Hubeyb Kûr’ân okuyarak Teheccüd namazı kılardı. Onu dinleyen kadınlar, ağlarlar ve ona acırlardı!”Mâviye, Hubeyb’e: “-Ey Hubeyb! Senin herhangi bir ihtiyacın var mı?”diye sormuştu.Hubeyb bin Adiy (r.a): “-Hayır! Bana tatlı su içirib putlar adına kesilmeyen hayvanların etlerini yedirmenden, bir de, öldürülmemi istedikleri zaman, bunu, bana önceden haber vermenden başka bir şeye ihtiyacım yok!”dedi.Mâviye der ki:“-Öldürüleceği günü kararlaştırdıkları ve bunu gidip kendisine haber verdiğim zaman, vallâhi, onun, bundan zerre kadar üzüntü ve kayğı duy-duğunu görmedim. Öldürüleceği gün gelib çatınca, Hubeyb bin Adiy: “-Bana ölüm temizliği yapmak üzere bir ustura gönder de, ölmeden önce temizlik yapayım!”dedi.Ben de üvey oğluma bir ustura verib: “-Şu evdeki adamın yanına gir de. bunu, ona ver!” dedim.Kendi kendime: “-Eyvah, ben ne yaptım?! Vallâhi, adam, bu çocuğu, intikam için öldürür, sağ döndürmez!”dedim.Hubeyb, gönderilen bıçağı elinden aldı. Hubeyb’ın, çocuğu dizine oturttuğunu ve usturanın da, elinde bulunduğunu görünce feryad ettim.Hubeyb, benim feryad ettiğimi anlayınca: “-Bu çocuğu öldüreceğimden mi korktun? İnşaâllâhü Teâlâ, ben, aslâ böyle bir iş işlemedim! Haksız yere cana kıymak, bizim hal ve şanımız-dan değildir!”dedi.Çocuğa da: “-Baban, cesâretlidir amma, annen ise; seni, bana bıçakla gönderdiği zaman, senin canına kıyacağımdan korktu. Sanki, beni öldürmeyi siz mi istiyorsunuz ki?”diyerek şaka etti.Mâviye der ki:Ben bunu işitince: “-Ey Hubeyb! Ben, sana Allâh’ın emânetiyle emniyet ettim. Sana verdiğim bıçağı da, senin İlâh’ın için verdim. Yoksa, oğlumu öldüresin diye vermedim!”dedim.Hubeyb bin Adiy: “-Ben, senin oğlunu öldürür bir kimse değilim. Dinimizde, haksız yere cana kıymak, bize helâl değildir!”dedi.Bunun üzerine, kendisini hapisten çıkaracaklarını ve ertesi günü sabahleyin de, öldüreceklerini haber verdim!”Mekke müşrikleri onları bu kadar bekletmelerinin sebebi, Haram ay-ların geçmesini beklemeleri idi.Zeyd bin Desine’de, zincire vurularak Safvan bin Ümeyye hanedanı yanında haps edildi. Zeyd, geceleri teheccüd namazıyla, gündüzlerini de, oruçla geçirirdi. Putlar adına boğazlanan hayvanların etinden pişirilerek getirilen yemekleri yemezdi. Zeyd (r.a)’in bu şekilde hareketi, Safvan bin Ümeyye’nın ağırına gitti. Onuruna dokunda, Zeyd’i hoş tutmaya, arzusuna göre hareket etmeye başladılar. Safvan bin Ümeyye ona, kendisinin yediği yemeklerden gönderdi.Zeyd bin Desine (r.a); “-Ben, Allâh’dan başkası adına boğazlanan hayvanın etinden yiyici değilim. Fakat, verirseniz, süt içer, orucumu sütle açarım!”dedi.Bunun üzerine, Safvan, orucunu açacağı zaman Zeyd’e büyükçe bir kapla süt gönderir; Zeyd’de ondan içerdi.Kureyş müşrikleri, öldürmek üzere kararlaştırdıkları gün gelince, Hubeyb ile Zeyd’in zincirlerini çözdüler ve kendilerini, Mekke Haremi dışında kalan, Mekke’ye yedi kilometre uzaklıktaki Ten’im’e götürdüler. Kadın, çocuk, köle ve Mekke halkından pek çok insanlar infazı seyretmek için birlikte Ten’im’e gittiler.Hubeyb ile Zeyd, Ten’ime götürülürken yolda birbirlerine rastla-dılar. Uğradıkları ibtilâya, başlarına gelene karşı sabırlı olmayı, ve buna katlanmayı birbirlerine tavsiye edip ayrıldılar.Hubeyb ile Zeyd, Ten’im’e getirilince, bir çukur kazıb kuru ve uzun bir ağaç gövdesini oraya diktiler, Hubeyb’i, onun yanına alıb götürdüler. Ağaca kaldırılıb bağlamak istedikleri zaman, Hubeyb bin Adiyy, Kureyş müşriklerine: “-Müsâade ederseniz, beni bırakınız, iki rekât namaz kılayım?”dedi. “-Haydi kıl şurada!”dediler.Hubeyb, âdab ve Tadîl-i erkânına riâyet ederek, Huzu’ ve Huşu’ ile iki rekât namaz kıldıktan. Sonra Kureyş müşriklerine dönerek: “-Vallâhi, eğer namazı, ölümden korkarak uzattığımı zannetmeye-cek olsaydınız, namazı uzatır ve çoğaltırdım!”dediBöyle, öldürüleceği sırada iki rekât namaz kılmayı, ilk önce adet ve sünnet eden, Hubeyb bin Adiy (r.a) olmuştur.Hubeyb (r.a)’i, darağacına yükseltib bağladılar. Yönünü Medine’ye çevirdiler. Ona: “-İslâmiyetten dön, seni serbest bırakalım!”dediler.Hubeyb bin Adiy (r.a): “-Hayır! Vallâhi dönmem! Hattâ, dünyada olanların bütünü benim olsa, ve bana verilse, yine İslâmiyetten dönmek istemem!”dedi.Müşrikler: “-Sen, şimdi senin yerine Muhammed’in öldürülmesini, senin’de evinde sağ sâlim oturub yaşamanı istemez miydin!”dediler.Hubeyb bin Adiy (r.a): “-Ben, evimde sağ sâlim oturup da, Muhammed (s.a.v)’ın ayağına bir dikenin batmasını bile istemem!”dedi.Müşrikler, Hubeyb’ın bu cevabına gülüştüler.Müşrikler: “-Ey Hubeyb! İslâm dininden dön!”dediler.Hubeyb bin Adiy (r.a): “-Hiçbir zaman dönmem!”dedi.Müşrikler: “-Lât-ü Uzza’ya and olsun ki: Eğer, bunu yapmazsan, muhakkak seni öldürürüz!”dediler.Hubeyb bin Adiy (r.a): “-Allâh yolunda olunca, öldürülmemin, bence hiçbir ehemmiyeti yoktur!”dedi.Yüzünü kıbleden çevirdikleri zaman da:“-Siz, benim yönümü Kıble’den çevirdiniz amma, Yüce Allâh: “-Her nereye yüzünüzü dönerseniz, Allâh’ın yönü kıblesi işte oradadır!” buyuruyor, dedi. 1Bundan sonra Hubeyb bin Adiy (r.a): “-Allâh’ım! Şuracıkta, düşman yüzünden başka bir yüzler görmüyo-rum! Allâh’ım! Buralarda selâmımı Resûlüne ulaştıracak bir kimseler yok! Bâri, O’na selâmımı, Sen ulaştır! Allâh’ım! Sen, bize Resûlünün risâletini tebliğ ettin. Bize yapılanı da, O Resûlüne, sabahleyin tebliğ et, eriştir!” diyerek dua etti.Üsâme’nin babası Zeyd bin Hâris (r.a)’den rivayetine göre:Resûlullâh (s.a.v), Ashâbı’yla birlikte otururken, kendisini, Vahy geldiği zaman bürüyen uyuklama hali gibi bir uyuklama hali bürümüş, sonra da: “-Şu Cebrâil, Hubeyb’ın bana selâmını tebliğ etti!”buyurmuştur.Hubeyb, darağacı’nda: “-Allâh’ım! Selâmımı Resûlüne tebliğ edecek bir kimse bulama-dım!”deyince, Cebrâil gelip Resûlullâh (s.a.v)’e bunu haber verdi.Resûlullâh (s.a.v): “-Ve Âleyhisselâm!” Onun üzerine de, Selâm olsun!”buyurdu.Yanında bulunan Sahâbileri: “-Ey Allâh’ın Resûlü! Bu selâmı, kimin selâmına karşılık verdiniz?” diye sordular.Resûlullâh (s.a.v): “-Kardeşiniz Hubeyb’ın selâmına karşılık!”buyurdular.Mûsâ bin Ukbe’nin Megâzi’sinde nakledildiğine göre:Hubeyb bin Adiy (r.a) ile Zeyd bin Desine (r.a) şehid edildikleri gün, Resûlullâh (s.a.v), kendisine verilen selâmı işitmiş ve: “-Âleykümesselâm! İkinize de selâm olsun! Veya Âlekkesselâm! Sana da selâm olsun! Hubeyb’i Kureyş şehid etti!”buyurmuştu.Hubeyb bin Adiy (r.a)’ın ölümünü seyretmek ve bağırıb çağırmak için, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden İkrime bin Ebû Cehl, Said bin Abdullah, bin Ebi Kays, Ahnes bin Şerik, Ubeyde bin Hâkim, Ümeyye bin Ebû Utbe ile Hadrami oğulları da, gelmiş, Ten’im’de toplanmışlardı.Kureyş müşrikleri, Bedir’de Müslümanlar tarafından babaları öldü-rülenlerin oğullarını Ten’im’e çağırdılar. Onlardan kırk oğlan buldular. Her birinin eline birer mızrak verdiler. Onlara: “-İşte, babalarınızı öldüren bu adam!”dediler.Oğlan çocukları, mızraklarını, Hubeyb’ın vücuduna yavaş yavaş batırmaya başladılar. Hubeyb (r.a) bağlandığı ağaç üzerinde kımıldayınca, yüzü, Kâbe’ye doğru çevrildi. “-Hamdolsun O Allâh’a ki, benim yüzümü, kendisinin Resûlü’nün ve Mü’minlerin râzı oldukları Kıble’ye yöneletti!”dedi.Kureyş müşrikleri, Hubeyb’ın yüzünü kasden Medine’ye doğru çevirdikleri zaman, Hubeyb (r.a): “-Allâh’ım! Eğer, ben, Senin katında hayırlı bir kul isem, yüzümü, Kıblene çevir!”diyerek dua etmişti.Yüce Allâh, Hubeyb’in duasını kabul buyurarak, yüzünü böylece, Kâbe’ye doğru çevirdi. Müşriklerden hiç kimse, onun yüzünü, Kâbe’den başka tarafa çeviremediler. Hubeyd (r.a), darağacı’nda hayatının son dakikalarında söylediği şiiri’nde meâl olarak: “-Birçok cemâatlerin, kadın, oğlan, çoluk çocukların, başına toplan-mış olduklarını, kendisinin, asılmak üzere, uzun bir ağaç gövdesine yak-laştırıldığını, bağlı bulunduğu için, herkesin kendisine, istediği gibi, düş-manlık ve işkence yaptığını, Din düşmanlarının, bilhassa mızraklarla etlerini yarıb yırtmak suretiyle yaptıkları dayanılmaz işkenceler üzerine, artık, yaşama ümidinin kalmadığını, Küfür ve irtidadla ölüm arasında muhayyer bırakılmış olduğunu, fakat, ölümün, kendisine irtidaddan daha kolay geldiğini, gözleri yaşla dolmakla beraber, yaş akıtmadığını, er geç öleceği cihetle, ölümden hiç te, çekinmediğini, ancak, Âhiret ateşinden korktuğunu, Düşmanlara asla boyun eğmediğini ve tahammülsüzlük gös-termediğini, dönüşünün Allâh’a olduğunu açıkladı. Çektiği mihnet ve meşakketin ağırlığından, yabancılar arasında garip bir halde bulunuşun-dan Allâh’a şikâyetlendi!”En sonunda: “-Vallâhi, ben, Müslüman olarak öldürülecek olunca, vurulub hangi yanım üzerine düşersem, düşeyim, ğam yemem. Bunların hepsi Allâh yolundadır! O, dilerse, ayrılan, dağılan vücudumu feyze erdirir!”dedi.Hubeyb, şiirini söyleyib bitirdikten sonra, Kureyş müşriklerine şöyle beddua etti: “-Allâh’ım!Onların hepsini mahvet!Topluluklarını dağıt!Birer birer canlarını al ve onlardan hiç birini sağ bırakma!”Hâris bin Bersa’ der ki: “-Hubeyb bin Adiy beddüa ederken, ben de, bulunmuştum. Vallahi, bizden hiç kimsenin sağ kalmayacağını sanmıştım!”Muâviye bin Ebî Süfyan şöyle der: “-Hubeyb, düa’ya başladığı sırada, orada bulunan kimseler arasında babam Ebû Süfyan’la birlikte ben de bulunmuştum. Hubeyb’in beddüa- sından korkarak, babamın beni hemen çekib yere yatırdığını gördüm. Çünkü, bir adam, beddüa ederken, yere yatmış olan kimseye beddüa tesir etmez derler ve böyle itikad ederlerdi!”Ebû Süfyan, oğlu Muâviye’yi birden bire çekib arkası, ve kuyruk sokumu üzerine düşürdüğü için, onun rahatsızılığı bir müddet geçmedi.Huvaytıb bin Abdüluzza: “-Hubeyb’in beddüasını işitmekten korkarak parmaklarımı kulak-larıma tıkayıb oradan savuştum!”Hâkim bin Hizam: “-Hubeyb’ın beddüasından korkub bir ağacın arkasına saklandım!”Cübeyr bin Mut’im de: “-O zaman Hubeyb’in beddüasından korkarak adamlar arasına karı-şıp gizlendim!”der.Hz.Ömer (r.a), Said bin Âmiri’yi Humus’a vali tayin etmişti. Said bin Âmir’e arada sıra bayğınlık gelirdi. Hz.Ömer, bunun sebebini sordu: “-Ey Said! Senin mübtelâ olduğun şey nedir? Cinnet midir?”Said bin Âmir’i: “-Hayır!Vallâhi, ey Mü’minlerin Emiri! Cinnet falan değildir. Fakat, Hubeyb bin Adiy, şehid edilirken, ben de, orada bulunanlar arasında idim. Ve, beddüasını işittim. Vallâhi, bunu, ne zaman, bir mecliste hatırlasam, muhakkak, üzerime bayğınlık gelir!”dedi.Kureyş müşriklerinin meclislerinde Hubeyb’in beddüası günlerce çalkalandı, durdu.Nevfel bin Muâviye der ki: “-Hubeyb, beddüa ederken, ben de, orada idim. Orada bulunub da, onun beddüasından bir tarafa kaçıb sıvışmayan bir kimse görmedim! Ben, tam o sırada ayakta idim. Hubeyb’ın beddüasından korkarak hemen yere uzandım. Bir ay veya çok daha fazla bir zaman, Kureyş’ın meclislerinde Hubeyb’ın beddüasından başka bir söz konuşulmamıştır!”Ebû Servea bin Ukbe, bin Hâris, bin Âmir der ki:“-Vallâhi, Hubeyb’i ben öldürdüm! O zaman orada bulunanların en küçüğü idim. Fakat, Abduddar Oğulları’nın kardeşi Ebû Meysere, bir mızrak alıb onu elime tutuşturdu. Hem elimi hem de, mızrağı tuttuktan sonra, Hubeyb bin Adiy’i mızrakladım! Mızrak, kayıp kurtulunca, Kureyş müşrikleri bağrıştılar: “-Ey Ebû Sevaa!!! Ebû Meysere!!! Onu, ne kötü vurdun!”Bunun üzerine Ebû Servea, mızrağını Hubeyb’ın göğsüne sapladı. Mızrağın ucu arkasından çıktı. Hubeyb, bir müddet Allâh’ın birliğine ve Muahmmed (s.a.v)’ın Resûlullâh olduğuna şehâdetten sonra aziz ruhunu Allâh’a teslim etti.Hubeyb bin Adiy (r.a), Yüce Allâh yolunda darağacı’nda can veren Müslüman Ümmeti’nin ilki idi. Bedir Uhud Savaşları’nda bulunmuştur. Resûlullâh (s.a.v), Hubeyb’ın asılacağı sırada, iki rekât namaz kılmasını yerinde ve güzel bulmuş, kendisine: “-Şehidlerin Ulusu!”demiş ve ona bu ismi vermiş: “-O benim Cennette komşumdur!”buyurmuşlardır. 2Reci’ faciası haberi Medine’ye yıyılınca, münafıklardan bazıları: “-Yazık oldu şu işkenceye uğratılan ve öldürülenlere! Onlar, ne çol-uk çocuklarının içinde sağ salim oturdular, ne de, adamlarının elçiliğini yerine getirebildiler!”diyerek fesadçılığa başladılar.Resûlullâh (s.a.v)’in Reci’ ve Bi’ri Maûne Cânilerine Beddüası:Bi’ri Maûne haberi ile Reci’ haberi Resûlullâh (s.a.v)’e aynı gece’de ulaştı. Kendisine acı haberlerin geldiği gece, sabah namazında birinci rekâttan sonra, ikinci rekâtın rükûundan: “-Semiallâhü limen hamdeh!”diyerek doğrulduğu zaman: “-Ey yüce Allâh’ım!Mudar kabilelerini şiddetle tepele!Ey Allâh’ım! Onların yıllarını, Yusuf Peyğamberin kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına dar getir! Ey Allâh’ım Lihyan Oğullarını, Adel, Kare, Zi’b, Rı’l Zekvan ve Usayya kabilelerini Sana havale ediyorum! Çünkü, onlar, Allâh’a ve Resûlüne âsi oldular!”diyerek beddua etti.Resûlullâh (s.a.v)’ın, buna beş vakit namazlarında bir ay boyunca devam ettiği, arkasında bulunan cemâatın da: “-Amin!”dedikleri rivayet edilir.Resûlullâh (s.a.v)’ın bedduası kabul olunmuş, kuraklık ve kıtlık baş-lamıştı. Bedrü’l-Mev’id Seferi münasebetiyle Kureyş lideri Ebû Süfyan’ın da, itiraf ettiği gibi, yağışlar kesilmiş, sular çekilmiş, yeşillikler, otlar kavrulub kurumuş, sefere çıkmaktan gözlerini yıldıran ve korkutan çetin ve sert bir yıl olmuştu. Rı’l, Zekvan, Usayya Kabilelerinden yediyüz kişi humma hastalığına tutulub ölmüştür. 3Hubeyb bin Adiy (r.a)’ın cesedinin kurtarılmas:Resûlullâh (s.a.v) Şehidlerin asılı bulunan cesedlerinin kurtarılması için, Amr bin Ümeyye ed-Damri ile arkadaşlarını Mekke’ye gönderdi. Onların Mekke’ye gönderilmesinin iki sebebi vardı. Birisi: Kureyş müşriklerinin lideri Ebû Süfyan Sahr bin Harb’ın, Resûlullâh’ı öldürtmek için Medine’ye gönderdiği kiralık katil Bedevi yakalanmış ve kendisine emân verilince de, tüm hâdiseyi olduğu gibi itiraf edib anlatmıştı.Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v), Amr bin Ümeyye ed-Damri’yi Mekke’ye gönderdi. Bu sefer, Rec’i Vak’ası şehidlerinden, Hubeyb bin Adiy ve arkadaşlarının şehid edilmesinden sonra idi.İkinci sebeb ise: Kureyş müşrikleri; gelenler, geçenler görsünler de her tarafa yaysınlar diye Hubeyb’in cesedini Ten’im de darağacı üzerinde bırakmışlardı. Resûlullâh, bunu haber alınca: “-Hubeyb’in cesedini, bağlandığı ağaç gövdesinden hanginiz ayırır, indirirse, ona Cennet var!” buyurmuştu.Taberi’nin İbn-i İshak’dan rivayetine göre: Amr İbn-i Ümeyye ed-Damri demiştir ki:“-Hubeyb ve arkadaşları şehid edildikten sonra, Resûlullâh (s.a.v), beni Mekke’ye gönderdi ve benimle birlikte Ensâr’dan bir zatı’da benim ile beraber gönderdi ve bize: “-Gidiniz de, Ebû Süfyan Sahr bin Harb’i öldürünüz!”buyurdu.Amr bin Ümeyye ile birlikte Ensâr’dan gönderilen zat, Cebbar bin Sahr, veya Seleme bin Eslem, idi.Yine Tâberi’nin İbn-i İshak’dan rivayetine göre:Amr İbn-i Umeyye ed-Damri der ki:“-Ben, arkadaşımla birlikte yola çıktım. Benim yanımda devem var idi. Arkadaşımın devesi yoktu. Arkadaşımın ayağı da, rahatsızdı. Onu da, deveme bindirdim. Ye’cec’e kadar geldik. İki dağ arasında ağaçlık bir yerde devemizi bağladık. Biz de, dağın yamacında siperlendik.Arkadaşıma: “-Kalk, Ebû Süfyan’ın evine gidelim. Ben, öldürmek için ona saldı-rırım. Eğer, aramızda bir çarpışma başladığını görür veya herhangi bir şeyden korkarsan, sen, hemen dönüb deveme atla bin, Medine’ye kavuş. Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına var. Olanı, biteni O’na haber ver. Sen, şimdi, yanımdan ayrıl, beni, kendi halime bırak. Ben, bu şehri çok iyi bilirim, içerisinde cesaretle, bacaklarımı sıvayarak gezebilirim!”dedim.Birlikte Mekke’ye girdik. Kartal kanadını andıran hançerim yanımda bulunuyodu. Onu, bana karşı gelen insanı öldürmek için hazırlamıştım.Arkadaşım bana: “-Kâbe’yi yedi defa (şavt) tavaf edib iki rekât tavaf namaz kılmak suretiyle işe başlasak olmaz mı?”dedi. “-Ben, Mekkelileri, senden daha iyi bilirim. Onlar, karanlık basınca, evlerinin çevresine su serperler, orada otururlar. Ben, onları, ayakları sekili attan daha iyi tanırım!”dedim.Arkadaşım, yanımdan ayrılmadı. Nihayet, Kâbe’ye varıp onu yedi defa tavaf ettik. İki rekât tavaf namazı kıldık. Sonra Kâbe’den çıktık.Amr bin Ümeyye, Kureyş müşriklerinin kendisini nasıl tanıdıklarını ve nasıl ardına düşüb yakalamak için kovaladıklarını da, şöyle anlatır:“-Kureyş topluluklarından bir topluluğun yanından geçerken, içler-inden bir adam (Muâviye bin Ebû Süfyan) beni tanıdı. En yüksek sesiyle: “-Hey Kureyş! İşte, Amr bin Ümeyyetü’d-Damri!”diye haykırdı.Bunun üzerine, Mekkeliler, üzerimize üşüştüler ve: “-Vallâhi, Amr, hayr için gelmemiştir! O, hiçbir zaman, kötülükten başka bir şey için gelmez!”dediler.Gerçekten, Amr, câhilliye devrinde, elinden her türlü kötülük gelen cin fikirli bir adamdı.“-Beni ve arkadaşımı araştırmaya koyuldular. Arkadaşıma: “-Koş haydi! Korktuğum şey, başımıza geldi işte! Artık, adamın, Ebû Süfyan’ın yanına varmaya yol bulmak mümkün değil. Sen, hemen kendini kurtarmaya bak!”dedim. Hızla koşarak dağa çıktık!Amr bin Ümeyye ed-Damri, dağdaki mağaraya nasıl sığınıp gizlen-diklerini de, şöyle anlatır:“-Mekkeliler, çıkıb bizi dağda aramaya başladılar. Biz, dağın tepe-sine doğru yükselince, bizi yakalamaktan ümitlerini kestiler. Biz de, geri dönüp dağda bir mağaraya girdik. Mağaraya girince, mağaranın ağzını taşlarla kapatıb takibçilerden gizlendik. Gecemizi mağara içinde geçirdik. Bizi takib edenler, yakalamaktan âciz kalınca, geri döndüler.Arkadaşıma: “-Vallâhi, onlar, bizi bu gece ve gündüzün akşama kadar araştıra-caklardır!”dedim.Ertesi günü sabaha çıktık. Mağarada bulunduğumuz sırada, Osman bin Mâlik bin Ubeydullâh-i Teymi atını otlata otlata mağaramızın kapı-sına kadar gelib dikildi.Arkadaşıma: “-Vallâhi, bu adam, Mâlik’in oğludur! Eğer, o, bizi görecek olursa muhakkak, Mekkelilere haber verir. Yakalanır ve öldürülürüz!”dedimHemen yanına çıkıb onu memesinin altından hançerledim. Osman bin Mâlik, hançerlenince, öyle bir çığlık kopardı ki; çığlığını Mekkelilere duyurdu. Hemen dönüb mağaradaki yerime girdim.Arkadaşıma: “-Yerinde dur, hiç kımıldama!”dedim.Mekkeliler, sesi takib ederek onun bulunduğu yere kadar geldiler ve onu, ölmek üzere buldular. “-Vah başına gelene! Osman! Seni kim vurdu?”dediler: “-Amr bin Ümeyye!”dedi ve öldü.Mekkeliler, bulunduğumuz yeri, ondan öğrenmek imkanını bulama dılar, ve şöyle dediler: “-Vallâhi, biz, zaten, onun hayır için gelmediğini biliyorduk!”Ölen adamlarıyla uğraşmaları, bizi aramalarına engel oldu. Ölülerini oradan yükleyib götürdüler.Arkadaşıma: “-Eğer geceye kavuşursak kurtulduk demektir!”dedim.Mağarada iki gün bekledık. Bizi araştırmaları, sona erince, geceleyin mağaradan çıkıp Ten’im’e vardık. Hubeyb’in asıldığı darağacı Ten’im’de bulunuyordu.Arkadaşım bana: “-Hubeyb’i, darağacından indirmek istemez misin?” dedi. “-Hani nerde dir o?”dedim.Arkadaşım: “-İşte, o, şu gördüğün yerdedir!”dedi. “-Olur! İndireyim onu. Yalnız, sen, bana müsaade et ve yanımdan uzaklaş!”dedim.Hubeyb’in cesedini bekçiler kuşatmışlar bekliyorlardı. Bekçilerin yanından geçerken onlardan birisi: “-Vallâhi, bu geceki gibi, Amr bin Ümeyye’nin yürüyüşüne benze-yen bir yürüyüş daha görmedim! Eğer, kendisi Medine’de olmamış olsa, muhakkak bu, odur! Derdim!”dedi.Kendi kendime: “-Amr bin Ümeyye, odur işte!” dedim.Ensâri olan Arkadaşıma: “-Eğer, bir şeyden korkarsan, devene giden yolu tut, üzerine atla Resûlullâh (s.a.v)’e kavuş. Olan bitenleri O’na haber ver!”dedim.Bende, hemen daracığının yanına vardım. Hubeyb’in iplerini çözüb Hubeyb’in cesedini sırtıma yüklendim. Vallâhi, ben, kırk adım yürümüş, yürümemiştim ki, ardıma düşen bekçiler gelib bana kavuştular. Cesedi hemen olduğu yere bıraktım. Yere düştüğü zaman, cesedin çıkardığı sesi hâlâ unutamamışımdır. Sonra, cesedin üzerine ayaklarımla çabuk çabuk toprak attım.İbn-i İshak’a göre:Amr bin Ümeyye, darağacını cesetle birlikte sırtlayıb yürümeye koyuldu. Bekçiler de, onun ardına düştüler. Ye’cec’de sel sularının dökül-düğü uçuruma gelince, darağacını o uçuruma attı.Yüce Allâh, Hubeyb’in cesedini müşriklerden gizledi. Onu, ele geç-irmeye kadir ve muvaffak olamadılar.Beyhaki’den gelen rivayete göre:Amr bin Ümeyye, Hubeyb’in cesedini yere bıraktıktan sonra, arka-sına dönüb baktığı zaman, Hubeyb’in cesedini görememiş, sanki yer yarılmış, onu yutmuştu! Bunun için, Hubeyb bin Adiy (r.a): “-Yerin yuttuğu!”diye anılmıştır.Amr bin Ümeyye Arkadaşına: “-Halâs! Halâs! Sen, artık devenin yanına varıb üzerine otur Medine yolunu tut! Ben, Kureyş müşriklerini oyalayıb seni serbest bıraktıra-cağım!”dedi.Ensâri yaya yürümeye pek güç getirecek durumda değildi. Amr bin Ümeyye sözlerine devamla der ki:“-Arkadaşım, devenin yanına gitmiş, üzerine binmiş, Resûlullâh’ın huzuruna çıkarak yaptığımız işleri, O’na haber vermişti.Bekçiler, beni yakalamak için, takibe koyulunca, ben, Safrâ yolunu tuttum. Onlar da, yorularak geri döndüler. Ben’de, yürüyerek Ğalil’e gel-dim. Galil’in en yüksek kısmına kadar çıktım. Mekke yakınında bulunan Dacnan dağındaki bir mağaraya girdim. Yayım ve oklarım yanımdaydı. Mağarada bulunduğum sırada, yanıma Diyl bin Bekir Oğullarından kör, uzun boylu, davarını sürüb götüren bir adam girdi.Bana: “-Sen kimsin?” diye sordu. “-Bekir Oğulları’ndan bir adamım!”dedim. “-Ben de, Bekir ve Diyl oğullarından’ım!”dedikten sonra yanıma uzanıp yattı. Yüksek sesle Teğanni (şarkı) ediyor ve: “-Ben, sağ oldukça, ne Müslüman olurum! Ne de, Müslümanların dinine göre hareket ederim!”diyordu.Kendi kendime: “-Biraz sonra, Müslüman olub olmamayı görür öğrenirsin!” dedim.Çok geçmeden, Bedevi uyudu, uykuya daldı ve horlamağa başladı yavaşça kalkıb yanına vardım. Onu, hiç kimsenin, hiç kimseyi öldürme- diği kötü bir öldürüşle öldürdüm: Yayımın başındaki demiri, onun sağ olan gözüne dayayıp kafasından o bir tarafa çıkıncaya kadar yayımın üzerine yüklendim! Bundan sonra, canavar gibi oradan uzaklaştım. Kartal gibi kanatlanıb geniş yolu tuttum ve kurtuldum.Mekke yolunda bir menzil ismi olan Arc’a geldim. Sonra, Mekke ile Medine arasında sarp ve yokuş yerdeki Rakûbe yolunu tuttum. Sonra, Medine’ye iki gecelik uzaklıkta Müzeyne’lere aid bir yer olan Nakı’a indim. Orada da Resûlullâh (s.a.v)’ın neler yaptığını öğrenmek maksad-ıyla Kureyş müşriklerinin Medine’ye yolladıkları, Mekkeli iki adama Nakı’da rastlayıb kendilerini tanıdım. Onlara: “-Ben, sizi esir edeceğim!”dedim. “-Biz mi sana esir olacağız?!”dediler.Hemen, onlardan birini okla vurup öldürdüm. Ötekine de: “-Esir ol!”dedim.Esir olunca, ellerini arkadan sıkıca bağladım ve Medine’ye geldim. Medine’de Ensâr’ın yaşlılarından bazılarının yanlarından geçib giderken: “-İşte! Vallâhi, Amr bin Ümeyye!”dediler.Çocuklar, onların sözünü işitince, Resûlullâh (s.a.v)’e koşub geldi-ğimi haber verdiler. Ben, esirimi yayımın kirişiyle baş parmağından sıkıca bağlamıştım. Resûlullâh (s.a.v) onu, öyle görünce, azı dişleri görününceye kadar güldü. Sonra, benden, bütün olan bitenleri sordu. Ben de, Kendisine anlattım. Bana: “-Hayra eresin!”diyerek hayırlı dua etti. 4Dahhak’ dan da şöyle rivâyet olunur:“-Resûlullâh (s.a.v), Mikdad (r.a) ve Zübeyr (r.a)’ı şehid Hubeyb’in cesedini bağlı olduğu ağaçtan indirmeleri için Mekke’ye göndermişti. Onlar Ten’im’e varınca baktılar ki Hubeyb’in cesedi etrafında kırk tane sarhoş var. Mikdad’la, Zübeyr hemen cesedi indirdiler. Zübeyr cesedi atına yükledi, ceset hâlâ taptaze idi, hiçbir şey değişmemişti.Durum müşriklere haber verilince peşlerine düştüler ve Müslüman Mucahidlere ulaştılarlar. Bunun üzerine Zübeyr (r.a) Hubeyb’in cesedini yere attı. Yer’de, cesedi yuttu. Bu yüzden Hubeyb (r.a)’na: “-Yerin yuttuğu kişi!”diye isimlendirildi. 5Reci faciası haberi Medine’ye yayılınca münafıklardan bazı adamlar: “-Yazık oldu. Şu işkenceye uğratılan ve öldürülenlere onlar ne çoluk çocuklarının içinde sağ salim oturdular; ne de Resûlullah (s.a.v)’ı kast-ederek, adamlarının elçiliğini yerine getirebildiler!”Diyerek fitne ve fesatçılık yapıp ortalığ yaymaya başladıklarında, Resûlullâh (s.a.v)’in şairi Hassân bin Sâbit Reci’ Fedâilerinin hakkında Mersiyeler ve onlara bu kalleşliği yapan Lihyan Oğulları hakkında’da etkileyici hicivler söyledi. 6Resûlullâh (s.a.v) daha sonra ki günlerde, Amr ibn-i Ümeyye ed-Damri ile Cebbâr bin Sahr el-Ensâri’yi veya Seleme bin Eslem, bazı kaynaklara göre ise Zübeyr bin Avvam ile Mikdâd bin Esved’i Hubeyb’in cesedini asılı bulunduğu yerden indirmekle görevlendirmiş, onlar da gizlice Mekke’ye giderek bu görevi yerine getirmişlerdir. 7Hubeyb bin Adiy (r.a)’ın kabri yoktur. Sadece: Mekke’nin Ten’im civarında cesedini yer yutmuştur, denilir. Hubeyb bin Adiy (r.a)’dan hadis rivayet edilmediği gibi âilesi ve âile bireyleri varsa çocuklarının isimleri dahi bilinmemektedir.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.
1- Bakara-115
2- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-11-14-28
3- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-11-42-43
4- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-11-64-66
5- M.Yusuf Kahdehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1998
6- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-11-29
7- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-18-266