Hind Bin Ebû Hale Kimdir?
هِــنْــدُ بْــنُ أبـِي هَـا لَـة
Baba Adı : Ebû Hale bin Zürare.
Anne Adı : Hadicetü’l-Kübra bint-i Hüveylid.
Doğum Tarihi ve Yeri : Takriben Miladi 580 veya 585 yılları arasın-da Mekke’de doğdu.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hz.Ali döneminde, Hicretin 36. Miladi 656 yıllarında Cemel Vak’ası’nda, yetmiş küsür yaşlarındayken şehid düştüğü anlaşılmaktadır.
Fiziki Yapısı : Orta boylu, güzel yüzlü ve yakışıklı biriydi.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Hind bin Hind bin Ebû Hale.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bedir, Uhud.
Muhacir mi Ensar mı : Mekke, Medine, Muhacir dir.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : 1 veya 2 tane.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Hind bin Ebû Hale Zürare veya Mâlik bin Nebbaş bin Âdiy et-Temimi’dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû Abdullâh, Ebû Hale.
Kimlerle Akraba idi : Hz.Hadice’nin oğlu, Resûlullâh (s.a.v)’inde üvey oğlu, Hâris bin Ebû Hale’nin ana baba bir kardeşi, Zeyneb, Rukeyye, Ümmü Külsüm, ve Hz.Fâtıma’nın anne bir kardeşleridir.
Hind Bin Ebû Hale'nin Hayatı
Hind bin Ebû Hale, Resûlullâh (s.a.v)’in terbiye ve idaresinde büyümüş üvey oğludur. Annesinin adı, Hadice bint-i Huveylid’dir. Babasının adı, Ebû Hale Hind bin Zürare et-Temimi’dir. Ebû Hale’nin adı hususunda ihtilaf edilmiş, Nebbaş, Zürare, veyahut Mâlik, olduğu’da söylenmiştir. Resûlullâh (s.a.v)’in tebiyesi altında yetişen, ve O’nunla yirmibeş yıl yan- yana bir hayat yaşayan, ve bu yakınlıktan çok şeyler öğrenen Hind bin Ebû Hale (r.a), çok genç yaşta Müslüman olmuş, daha sonra Medine’ye hicret etmiş, Bedir, ve bir rivâyete göre Uhud Ğazveleri’ne iştirak etmiştir.Hind bin Ebû Hale (r.a)’in çok güzel ve çok veciz konuştuğu ğayet iyi bilinmekte olup, onun adını İslâm tarihinde unutulmaz kılan en önemli olay, Hz.Hasan (r.a)’ın ona dedesi Resûlullâh (s.a.v)’i sorması ve onun O’nu anlatmasıdır. Şöyle ki:Yakub bin Süfyan el-Fesevi, Saîd bin Hammad el-Ensâri kanalı ile Hasan bin Ali (r.a)’nin şöyle dediğini rivâyet etmiştir:“-Evsâf (Vâsıfları) bildiren dayım, Hind bin Ebî Hale (r.a)’a, Dedem Resûlullâh (s.a.v)’in evsâfını sordum. Gönlüme ve kafama yerleşecek bir vasfını anlatmasını çok arzuluyordum. Bana şöyle dedi:“-Resûlullâh (s.a.v), fehametli bir kimse olub, yüzü parlaktı. Bedir gecesindeki dolunay gibi ışıl ışıl aydınlık saçardı. Orta boydan biraz uzun, tırpandan biraz kısa idi. Başı iri olub, saçları taranmış vaziyyette idi. Saçlarını tepede birbirinden sağa ve sola ayırıp sarkıttığı zaman uzunluğu kulak yumuşağını geçmezdı. Parlak renkli olub, alnı geniş kaşları ince idi, ama bitişik değildi. Kaşları arasında bir damar vardı. Öfkelendiğinde bu damar kabarırdı. Burnunun kemer kısmı yüksekçe idi. Üzerinde bir nur vardı. Onu ilk gören, burnuna dikkatli bakmadıkça eğri burunlu zanne-derdi. Fakat burnu öyle değildi. Sakalı gür ve genişçe idi. Yanakları yüksek ve yumru olmayıp düzdü. Ağzı biraz büyükçe idi. Mübârek ön dişleri, inci gibi tane taneydi. Göğsünden göbeğine kadar çizgi gibi kıldan bir hat vardı. Boynu gayet güzel, latif, mutedil olup, gümüş gibi berrak ve saftı. Bütün azaları müstenasib, birbirlerine uyğun, güzel ve sevimli idi.Biraz irice vücudlu, sık etli ama ne şişman ne de zayıftı. Göğsü yüksek ne- de karnı büyüktü, aynı hizada idi. İki bilek kemikleri uzunca idi. Elinin ayaları genişçeydi. El, ayak parmakları kalınca olup biraz uzunca idi. Omuzlarının arası genişçe olup, kemiklerinin mafsal kısmı iriceydi. Ayak tabanlarında çukur yoktu, kavisli değildi!”Hind sözüne devamla şöyle der: “-Bana Resûlullâh’ın konuşmasını anlat, O nasıl konuşurdu?”“-Resûlullâh (s.a.v), sürekli hüzünlü idi, ve devamlı düşünceliydi. Rahatı yoktu. Gereksiz yere konuşmazdı. Sessizliği uzun sürerdi. Söze avurtlarını hareket ettirerek başlar, yine aynı şekilde sona erdirirdi. Vecize niteliğinde sözler söylerdi. Açık seçik konuşur ama fazla konuşur ama fazla konuşmaz, sözü eksik bırakmazdı. Yumuşak huyluydu. Kaba, tahkir edici bir kimse değildi. Nimeti ta’zim eder, saygı gösterirdi. Önemsiz de olsa nimete gereken kıymeti verirdi. Hiçbir nimeti horlamaz, boşuna da medh etmezdi. Hakka saldırıldığı zaman o hakkı yerine getirmedikçe de öfkesi dinmezdi. 1Hind bin Ebû Hale (r.a)’ın Resûlullâh (s.a.v)’in vefatından sonra ilk üç halife Hz.Ebû Bekr, Hz.Ömer, Hz.Osman devrindeki hayatına dair pek bilgi bulunmamakla beraber Hz.Ali (r.a)’ın hilafeti döneminde onun yakı-nında yerini aldığı, ve hicretin 36. Miladi 656 yıllarında meydana gelen Cemel Vak’ası’nda şehid düştüğü anlaşılmaktadır. Kendisiyle aynı adı taşıyan oğlu Hind’in ise Mus’ab bin Zübeyr’in yanında Hicri 67. Miladi 687. yılda Muhtâr es-Sakafi’ye karşı yapılan savaşta veya Basra’da yayğın olan veba salğınından öldüğü, Basra halkının kendi cenazelerini unutup Resûlullâh (s.a.v)’in üvey torunu, Hind bin Ebû Hale’nin oğlu Hind’in cenazesinde toplandığı, onun ölümüyle Resûlullâh (s.a.v)’in üvey de olsa oğlu Hind bin Ebû Hale’nin neslinin tükendiği söylenmektedir. 2Bu zâtın hayatı ve hanımları veya âile bireyleri hakkında elimizde fazla bilgi yoktur.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan râzı olsun.1- Tirmizi Şemail-8
2- Türkiye Diyanet Vakfi İslâm Ansiklopedisi-18-64