Meysere Bin Mesrûku’l-âbsi Kimdir?
مَــيْــسَــرَة ُبْــنُ مَــسْــرُقُ اْلــعَــبْــسـِـّي
Baba Adı : Mesrûku’l-Âbsi.
Anne Adı : Bilgi yok.
Doğum Tarihi ve Yeri : Bilgi yok.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 21. Miladi 642 yılı civarında vefat ettiği söylenir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Bilgi yok.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bilgi yok.
Muhacir mi Ensar mı : Bilgi yok.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Meysere bin Mesrûk el Âbsi.
Lakap ve Künyesi : Bilgi yok
Kimlerle Akraba idi : Bilgi yok
Meysere Bin Mesrûku’l-âbsi'nin Hayatı
Resûlullâh (s.a.v)’ın Mekke devrinde iken, hacca gelen halkı hac mevsiminde Mina’da hacılara giderek islâm’a dâvet ettiği sıralarda idi, Resûlullâh (s.a.v) beni Muharip bin Hasafalara kadar gitti. Onların içinde bulunan yüz yirmi yaşlarındaki bir şeyh ile konuşup onu İslâmiyet-e ve Rabbının elçilik vazifesini tebliğ edinceye yerine getirinceye kadar da, kendisini, korumağa, davet etti. Beni Muhariblerin şeyh’ı:”-Ey adam! Senin haberini kendi kavmın daha iyi bilir. Vallâhi, seni, alıp yurduna götüren kimse, şu Mevsim halkının götürmediği kötülüğü götürmüş olur! Sen, kendini, bizden müstağni ve uzak tut!”dedi.O sırada, Ebû Leheb, gelmiş, ihtiyar Muhâribi’nin söylediklerini dinlemişti. Onun başına dikilerek: “-Eğer, şu Mevsim (hacıları kasd ederek) halkının hepsi, senin gibi cevab verseydi, o, üzerinde durduğu dini bırakırdı. Kendisi, dinini bırak-mış bir yalancıdır!”dedi.İhtiyar da: “-Sen, vallâhi, onu, daha iyi bilirsin, kardeşinin oğludur ve senin etin-dendir. Ey Ebû Utbe! Belki de, onda bir delilik vardır. Bizim yanımızda bu hastalığı tedavi eden bir adam var!”dedi.Ebû Leheb, ihtiyarın bu sözüne bir cevab vermedi.Ebû Leheb, Resûlullâh (s.a.v)’i kabilelerden hangi kabilenin yanında görse hemen orada durup: “-Bu, dinini terk etmiş bir yalancıdır!”diyerek bağırmakta idiResûlullâh (s.a.v)’i, yanlarından ayrılırken, arkasından taşlamayan bir kabile kalmadı.Abdullah bin Vâbisat’el-Absi’nin Babasından, Babasının da, Dede-sinden rivâyetine göre, Dedesi demiştir ki:“-Mina’daki konak yerlerimizde Resûlullâh (s.a.v), bize, geldi. Biz, o sırada, Hayf Mescidi’nin yanındaki Cemre-i ûlâda konaklamış bulunu- yorduk. Resûlullâh (s.a.v), devesinin üzerinde, Zeyd bin Hârise de, terki-sinde idi. Bizi, İslâmiyet’e dâvet etti. Amma, vallahi, biz, O’nun, davetini kabul etmedik. Kabul etmeyişimiz, bizim için, hiç te, hayırlı olmadı. Halbuki, Kendisinin, Peyğamber olarak ortaya çıktığını ve Hacc Mevsim-lerinde, halkı, İslâm din’ine dâvet ettiğini de, işitmiş bulunuyorduk. Başımıza dikilip bizi, Müslümanlığa dâvet edince, kabul etmedik.O sırada, yanımızda bulunan Meysere bin Mesrûk’el-Absi: “-Vallâhi, şu Zât’ı tasdik etmiş, Kendisini, bindirip yurdumuzun ortasına götürmüş olsak, muhakkak ki, yerinde bir görüş olurdu! Vallâhi, O’nun işi, muaffak olacak ve hatta, her ulaşılacak yere ulaşacaktır!”dedi.Abs Kavmı, Ona: “-Bırak! Önleyemeyeceğimiz bir şeyle bizi karşılaştırma!”dediler.Resûlullâh, Meysere hakkında ümide düşüp kendisi ile konuştu.Meysere: “-Senin sözünden daha güzeli, daha Nûrlusu yoktur. Fakat, ne yapayım ki: kavmım, bana muhalefet ediyorlar. Kişi ise, ancak kavmiyle birlikte hareket etmek zorundadır. Kavmı, ona, destek ve yardımcı olur ise, düşmanlar daha uzak durur. Hiç yanaşmazlar!”dediBunun üzerine, Resûlullâh (s.a.v), oradan ayrıldı.Abs kavmi de, yurdlarına gitmek üzere, konak yerlerinden ayrıldılar.Meysere onlara: “-Bizi, götürürken, Fedek’e doğru eğiliniz, orada, Yahûdiler vardır. Onlara, bu Zât’ı soralım bakalım?”dedi.Yahûdilerin yurduna doğru eğilip yanlarına vardılar. Yahûdiler, Beni Abslere bir Kitab çıkartıp ortaya koydular. Onda, Resûlullâh (s.a.v)’in anıldığı yeri okudular: “-O Peyğamber, Ümmi’dir ve Arab’dır. Deveye, merkebe, biner. Ekmek kırıntılarını, yemekle yetinirdir. Ne uzun, nede, kısaboyludur. Ne kıvırcık, ne de, düz saçlıdır. Kendisinin gözlerinde hafif kırmızılık vardır. Teni penbedir. Eğer, O, sizi, getirdiği dine dâvet ederse, O’nun dâvetini, kabul ediniz ve dinine giriniz! Bizler ise, O’nu, kıskanırız ve O’na, tâbi’ olmayız. O’nun elile bir takım savaşlarda bize büyük belâlar gelecektir. Arablardan da, O’na, tâbi olmayan, O’nunla çarpışmayan hiç kimse kal-mayacaktır. Siz, O’na, tâbi’ olanlardan olunuz!”dediler.Meysere, onlara: “-Ey kavmim! İşte, iş, apaçık meydana çıktı!”dedi.Beni Absler: “-Önümüzdeki yıl, Hac mevsiminde döner, O’nunla buluşuruz!” dediler, yurdlarına döndüler.Fakat, Hac Mevsiminde, ileri gelenleri, buna, razı olmadıkları için onlardan hiç birisi, Resûlullâh (s.a.v)’e tâbi’ olamadı. Resûlullâh (s.a.v) Medine’ye hicret ettikten sonra, Mekke ye gelerek Vedâ Haccını yaptığı zaman, Meysere, Resûlullâh (s.a.v) ile karşılaştı ve hemen, O’nu, tanıdı “-Ya Resûlallâh! Vallâhi, Sen, bize geldiğin günden beri, Sana tâbi’ olmayı, özlemekten geri durmadım. Bildiğin gibi, Allâh, Müslümanlığımı geciktirmemden başkasına râzı olmadı. O gün, benim yanımda bulunmuş olan kimselerin hepsi ölüp gitmiş bulunuyorlardır. Ey Allâh’ın Rasûlü! Onların girdikleri yer, neresidir?”diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-Her kim, İslâmiyetten başka din üzerinde, ölmüşse, o, ateş için-dedir!”buyurdular.Meysere: “-Hamd olsun O Allâh’a ki, beni, Senin sâyende, ateşten kurtardı!” deyip hemen, Müslüman oldu. Güzel de bir Müslüman oldu. 1Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatından sonra birinci halife Hz.Ebû Bekr, Meysere’ye çok değer verirdi. Meysere (r.a) irtidad olaylarında kabilesi ile birlikte İslâmiyet’e bağlı kaldı. Ebû Bekr (r.a), onu ve âilesini Hâlid bin Velid (r.a)’e tavsiye etti. Meysere (r.a)’de Hicri 11. Miladi 632 yılında Yemâme’de Hicri 13-15 Miladi 634-636 yıllarında Suriye’nin fethinde Hâlid bin Velid ile birlikte savaştı ve bir kısım kuvvetlere kumanda etti. Hâlid bin Velid, Hicri 13. Miladi 634 yılında Busrâ şehri’nın alınması esnasında da onu 1000 kişilik bir kuvvetin başında önemli stratejik bir mevkii tutmakla görevlendirdi. Öncü kuvvetlere kumanda ettiği de oldu.Hicri 15.Miladi 636 yılında Yermük Savaşı’nda esir alınan Müslüm-anları kurtarmak için Hâlid’in seçtiği 100 atlıdan biri de Meysere (r.a) idi. Bu savaşta yaşlı olmasında rağmen genç bir düşmanla mübârezede bulun-masına Hâlid bin Velid güçlükle engel oldu. Suriye’nin fethi süresince muharib olarak çarpışanlardan biri de Meysere’dir. Hicri 15. Miladi 636 yılında 5000 atlıyla birlikte şehre yaklaştığında bizzat Hâlid bin Velid tarafından karşılandı ve Hâlid (r.a) Suriye’de bulunduğu sürece onun önde gelen yardımcılarından biri oldu.Hicri 16. Miladi 637 yılında Kûdüs kuşatmasında Patrik Sophronios-’un şartı gereğince şehri teslim alması için başkumandan Ebû Ubeyde bin Cerrâh’ın mektubunu Medine’de bulunan Halife Ömer (r.a)’e Meysere götürdü. Hicri 16. Miladi 637 yılında Haleb feth edildikten sonra 3000 kişilik üçüncü birliğin başında Antakya’ya gönderildi. Ayrıca Menbic, Bizâa ve Bitlis’in fethinde bulundu. Halifenin daha ileriye gidilmesi yön-ündeki isteği üzerine Bizans topraklarına girme kararı alındı. Bir rivâyete göre ordusuyla birlikte Bizans sınırını ilk defa Meysere (r.a) geçti.Oldukça zor tabiat şartlarına ve kalabalık düşmana rağmen yollarına devam ettiler. Bizans ülkesindeki fetihlerin önemli bir bölümünde İyâd bin Ğanm ile beraber bulunan Meysere (r.a)’ın adı Hicri 21. Miladi 642 yılında Mısır ve İskenderiye’nin fethinde de geçmekte ve Ehnâs’ın alınmasında 1000 atlıya kumanda ettiği kadedilmektedir. 2Meysere (r.a)’ın Hicri 21. Miladi 642 yılı civarında vefat ettiği söy-lenir. Fakat vefat ettiği yer, ve âile bireyleri hakkında bilgimiz yoktur.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-5-111-1132- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-29-508