Kutbe Bin Âmir Kimdir?
قُـطْــبَــة ُبْــنُ عَـا مِــر
Baba Adı : Âmir bin Hadide.
Anne Adı : Zeyneb bint-i Âmir bin Sinan bin Âmir bin Mâlik bin Bühse bin Kutbe’dir.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Medine doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hz.Osman devrinde vefat etti denilir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Ümmü Âmr bint-i Âmr bin Hadide.
Oğulları : Zeyd.
Kızları : Ümmü Cemil.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Beni Mustalık, Hendek Ğazve- leri, Mekke Fethi, Huneyn, Tebük ğibi savaşlar.
Muhacir mi Ensar mı : 1.ve 2.Akabe biatı’na katılan Ensâr dandır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Kutbe bin Âmir bin Hadide bin Âmiru bin Sevâd bin Ğanm bin Kâ’b bin Selimetü’l-Ensâriy el-Hazreci es-Selemi.
Lakap ve Künyesi : Ebû Zeyd.
Kimlerle Akraba idi : Yezid ve Süleym bin Amr’ın kardeşleridir.
Kutbe Bin Âmir'in Hayatı
Kutbe bin Âmir (r.a), Medine’de doğdu, ancak hangi tarihte doğduğu belli değildir. Beni Hazrec’in Seleme oğulları kabilesinin ileri gelenlerindendir. Hicretten önce Resûlullâh, Mekke’de bulunuyorken Medine’den Mekke’ye gelerek Resûlullâh ile ilk görüşen Medine’li ilk altı gençten birisidir. Daha sonra birinci Akabe biatı’nda bulundu.Yüce Allâh, dinini açıklamayı ve Resûlullâh (s.a.v)’ı ğalib getirmek, O’na vâdini tamamlamak için Medine’lileri onunla buluşturdu. Resûlullâh her yıl Hac mevsiminde gelen hacılarla görüşür. Kendini ve görevini onlara arz ederdi. Nübüvvetin 11. Miladi 620 yılında, Hac mevsiminde Akabe’de bulunduğu sıralarda, yüce Allâh kendilerine hayır murad ettiği Medineli Hazrec kabilesinden altı kişilik bir toplulukla buluşmuştu. Bu altı kişi haclarını yapmış, başlarını kazıtmış (traş) olarak ihramdan çıkmış bir halde Resûlullâh (s.a.v) buluştu. Bunlar ilk Ensâr kişilerdi.1-Es’âd ibn-i Zürare 2-Avf bin Hâris 3-Rafi’ bin Mâlik 4-Kutbe bin Âmir bin Hadide 5-Ukbe bin Âmir bin Nabi 6-Câbir bin Abdullah bin Rabi.Resûlullâh (s.a.v.) onlara: “-Siz kimlersiniz diye?”sordu.Onlar: “-Bizler, Hazrec kabilesinden kişileriz!”dediler.Resûlullâh (s.a.v): “-Yahudilerin dost ve müttefikleri olan Hazrecliler den misiniz?”Onlar: “-Evet!”Resûlullâh (s.a.v): “-Oturmaz mısınız? Sizlerle biraz konuşalım!”diye sorunca:Onlar: “-Olur konuşalım!”Resûlullâh (s.a.v), ile birlikte oturdular. Resûlullâh (s.a.v), onları,yüce Allâh’a, imân’a, dâvet, ve kendilerine İslâmiyeti, arz ve teklif etti. Kûr’ân-ı Kerim okudu:“-Bir zamanlar İbrahim, şöyle demişti:“-Ey Rabbim! Bu beldeyi güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut! Rabbim! Çünkü onlar, insanlardan birçoğunu şaşırttılar. Bundan böyle kim benim izimden gelirse, o bendendir. Kim de bana isyan edip karşı, şübhesiz Sen, çok bağışlayan, çok acıyansın! Ey Rabbimiz! Ben, soyumdan bazısını Senin kutsal evinin yanındaki ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim.Ey Rabbimiz! (bunu) Namazı kılsınlar (diye yaptım). Bundan böyle insanların gönüllerini onlara meylettir, onları çeşitli ürünlerle rızıklandır. Belki şükrederler! Bana, ihtiyarlığımda İsmail ve İshak’ı ihsan eden Allâh’a hamdolsun! Şübhesiz benim Rabbim, duayı işitendir. Ey Rabbim! Beni ve soyumu, namaz kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul eyle! Ey Rabbimiz! Beni, anne babamı ve bütün mü’minleri hesabın gerçekleştiği gün bağışla!”Sakın Allâh’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. O, sadece onların hesabını, gözlerin belereceği güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, bakışları kendilerine yüreklerinin içi bomboş hava kesilmiştir. İnsanlara azabın kendilerine geleceği günü hatırlat. O gün zalimler şöyle diyeceklerdir: “-Ey Rabbimiz! Bize, az bir süre mühlet ver de, dâvetine icabet edelim, Peyğamberlere uyalım!”Halbuki, siz daha önce (dünyada), sizin için bir son olmadığına yemin etmemiş miydiniz? Kendilerine zülmedenlerin yurtlarında yaşamıştınız, onlara nasıl yaptığımız sizce anlaşılmıştı, size (bunu) örnek olaylarla da anlatmıştık. Muhakkak onlar, hilelerini yaptılar, Allâh katında da onlar (için hazırlanmış) hileler vardır. İsterse onların hileleri, dağları yerinden oynatacak olsun.Allâh’ın Peyğamberlerine vermiş olduğu sözünden cayacağını sanma. Şübhesiz Allâh, çok güçlüdür, intikam sahibidir. O gün yeryüzü, başka bir yeryüzüne dönüştürülür. Gökler de başka göklere döüştürülür. Hepsi, tek ve eğemen olan Allâh’ın huzuruna çıkarlar. O ğün günahkârların, zincirlere vurulduklarını görürsün.Onların gömlekleri, katrandandır. Yüzlerini de ateş kaplamak-tadır. Çünkü Allâh, her kişiyi kendi yaptığıyla cezalandıracaktır. Şübhesiz Allâh, hesabı çabuk görendir. Bu Kûr’ân, hem kendisiyle uyarılsınlar, hem Onun sadece tek bir ilah olduğunu bilsinler, hem aklı ve vicdanı temiz olanlar öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir. 1Yüce Allâh, Medinelilere, İslâmiyet dini ile yapacağı ihsanı, yaptı. Yahûdiler; öteden beri, Evs ve Hazrec diye anılan iki kardeş kabilenin yurdu olan Medine’de birlikte otururlardı. Yahûdiler, Kitab ve ilim sâhibi idiler. Ev sâhibi Evs ve Hazreciler ise putperest idiler. Bunlar, kendi yurd-larında, Yahûdilerle, zaman zaman, çarpışır dururlardı.Aralarında bir şey çıktıkça, Yahûdiler, bunlara: “-Bir Peyğamber, gönderilmek üzeredir. O’nun, geleceği zamanın gölgesi, düştü. O Peyğamber, gelince, biz, ona, tâbi’ olacağız. O’nunla, birlik olub, Ad ve İrem kavminin öldürüldükleri gibi, biz de, sizleri, öldüreceğiz!”derlerdi.Resûlullâh (s.a.v), bu Medineli Hazrecilerle konuşub kendilerini, Allâh’a imân’a dâvet edince, birbirlerine: “-Ey kavmimiz! Biliniz ki, vallâhi, bu Yahûdilerin, kendisiyle, sizi korkuttuğu Peyğamber olsa gerek. Sakın, Yahûdiler, O’na inanmak ve tâbi olmakta sizi geçmesinler!”diyerek, Resûlullâh (s.a.v)’ın, kendilerini dâvet ettiği şeye icâbet ve İslâmiyetten kendilerine teklif edilen şeyleri, hemen kabul ve tasdik ettiler. “-Biz; kavmımızı, hem birbirlerine karşı, hem de, kavmımızdan olmayan bir kavme (Yahûdilere) karşı, aralarında düşmanlık ve kötülük olduğu halde, gerimizde bırakmış bulunuyoruz. Umulur ki; Allâh, onları da Senin sâyende bir araya toplar. Biz hemen yanlarına varıp onları da, Senin işine, İslâmiyete dâvet edecek, bizim, bu din’den kabul ettiğimiz şeyleri, onlara da, arz ve teklif edeceğiz. Eğer, Allâh, onları, bu din üzerinde bir-leştirirse, Senden daha aziz ve daha şerefli hiç bir kimse olamaz!”dediler.Resûlullâh (s.a.v), onlara: “-Siz; Rabbımın elçilik vazifesini, halka, tebliğ edinceye, ve yerine getirinceye kadar, beni, koruyacak, bana, yardımcı olacak mısınız?”diye sordu, ve kendileriyle birlikte Medine’ye gitmek istedi.Onlar:“-Sen de, biliyorsun ki; Evs ve Hazrec kabileleri arasında kanlar dökülmüştür. Allâh’ın, onları, senin İslâmiyet işinle, doğru yola çıkaraca-ğını, son derece arzu ediyoruz. Yâ Resûlallâh! Biz, Allâh ve Resülü için, son derece ğayret göstereceğiz. Fakat, biz, bu gün, birbirlerine karşı kızğın birbirlerinden uzaklaşmış önceki yıl Buas Savaşları’nda birbirimiz ile çarpışmış bulunuyoruz. Biz, bu durumda iken, eğer, Sen, bu gün, yanı-mıza gelirsen, bizim için, Senin üzerinde toplanma ve birleşme hâsıl olmaz. Biz, Sana, görüşümüzü sunuyoruz. Sen, Allâh adına biraz bekle!Bu yıl, bizi, serbest bırak. Biz, kavm ve kabilemizin yanına dönelim. Onlara, Senin bu işini, haber verelim. Kendilerini, Allâh’a ve Allâh’ın Resülüne, Senin dâvet ettiğin şeylere dâvet edelim. Belki, Allâh, aramızı, düzeltir, işimizi birleştirir. Allâh’ın, bizleri, Senin sâyende birleştirmesi, umulur. Eğer, onlar, Senin üzerinde, söz birliği eder ve Sana, tâbi’ olur-larsa, Senden daha aziz bir kimse olamaz. Biz, Sana, gelecek yıl Hacc Mevsiminde gelmeye söz veriyoruz!”dediler.“-Resûlullâh’da, bunu kabul etti. Onlara tatlı sözler söyledi. Onlar; gerçekten, inanmış, Resûlullâh (s.a.v)’ın getirdiklerini, doğrulamış olduk-ları halde, yurdlarına dönmek üzre, Resûlullâh (s.a.v)’ın yanından ayrıl-dılar. Medine’de kavimlerının yanına vardıkları zaman, Resûlullâh (s.a.v)’ı anlatmaya ve onları, İslâmiyete dâvet etmeye koyuldular. Ensâr evlerinden içinde, Resûlullâh’ın anılmadığı İslâmiyetin açıklanmadığı ev kalmadı! 2Evs, ve, Hazrec Kimler dir:Evs ile Hazrec, aslında iki kardeştirler. Bunlar, Hârise bin Sa’lebe’nin iki oğludur. Anayurdları Yemen olub, Seylü’l-Arim’den sonra, Tihâme’ye oradan’da kuzeye göç ettiler. Sa’lebe bin Âmir, Müzeykı’ya, ve oğulları da Medine’ye gittiler. Burada uzun bir müddet Medine Yahûdilerine tâbi’ olarak yaşadılar. Onların ekonomik ve siyasi baskılarına maruz kaldılar.Rivayetlere göre; Daha sonra, Ğassanilerin destek ve yardımlarıyla Yahûdilere karşı bağımsızlıklarını kazandılar. Evs’ın soyu; oğlu Mâlik den, Âmir, Avf, İmrülkays, Cüşem, ve Mürre, adlı beş çoçuğundan çeşitli kol-lara ayrılarak çoğalmıştır. Daha önce Medine dışında yaşayan Evs ve Hazrec kabileleri, Yahûdilere karşı bağımsızlıklarını kazandıktan sonra şehrin içine yerleşmişler, fakat bu yenilgiyi hazmedemeyen Yahûdiler, bu iki kardeş kabile arasında ki ezeli rekabeti tahrik ederek onları yıllarca birbirleriyle Buas da savaştırmışlardır.Bûas Savaşları Neydi:Medineli, Evs, ve Hazrec kabileleri arasında, yüzyirmi yıl kadar süren savaşların sonuncusunun vuku’ bulduğu, Buas mevkii, İslâmiyet’ten önce Medineye birkaç kilometre uzaklıkta bulunan ve Beni Kurayza Yahudi-lerinin toprakları üzerinde bulunmakta idi. Hicretten beş veya altı yıl önce cereyan eden ve, “Yevmü Bûas” diye bilinen bu savaş, Evs Kabilesinden bir kişinin, Hazrec Kabilesine sığınan bir yabancıyı öldürmesi üzerine baş-lamıştır. Evs Kabilesinin başında, Hudayr el-Ketâib, Hazreclilerin başında ise, Âmir bin Nu’man el-Beyazi bulunuyordu.Her iki kabilenin ileri gelenlerinden bir çok kimsenin hayatını kayb-ettiği bu savaş, Hazrecin lideri olan Âmir’ın bir okla öldürülmesi üzerine Evsliler’in zaferiyle sonuçlandı. Bundan sonra Bûas Savaşı’nın hatırasına birçok şiirler söylendi.Medine civarındaki Yahûdiler savaşta kaybettikleri prestij’lerini ve siyasi saltanatlarını, ekonomik randlarını yeniden elde etmek için, aslında kardeş olan bu iki büyük kabileyi hiç durmadan birbirleriyle savaştırırlardı. İki tarafa’da gizlice el altından silah hibe eder, tesirli şiirlerle tahrik ederek önce birbirleriyle savaştırırlar, daha sonra da, barış gücü olarak iki tarafın aralarına girer, onları barıştırırlardı. Ve, sonunda Savaş’ın verdiği zarar ve ziyanlarını, yardım adı altında iki tarafa da gizlice faizli borç vererek, kendi ekonomilerini ayakta tutarlardı.Ayrıca; O, gün Medya kadar etkili ve tesirli olan şairlerinin şiirleri ile ilk önce ırkçılık damarlarını tâhrik eder. Sonra, el altından silah hibe eder, Sonra, onları birbiriyle savaştırır. Sonra, barıştırır. Sonra, yardım ve borç adı altında faiz verir, sömürür. Daha sonra; bu iki kabilenin, bu savaş da ölenleri için anma günleri tertipletir, şairlerin şiirleriyle gelecek yıl için, esalet, soy sop ve ırkçılık ile medh ederek, onların menfi ve menhus duyğularını yine kabartıp, yeniden savaş için şartlandırır, Bûas Vadisi’nde buluşturub savaştırırlardı.Bûas Savaşları ekseriyetle, Haziran ayının başlarında, mahsul zamanı bir günlüğüne, güneş doğup batıncaya kadar sürerdi. Bu arada iki taraftan gençler ve yiğitler, bir şekilde ya ölür, ya yaralanıb sakatlanır. İş göremez hale gelirlerdi. Dolayısiyle, Yahûdiler bir şekilde bir yıl boyunca emniyet içinde olurlardı. Yine o yıl boyuncada ölenler anılır, yaralılar medh edilir, ve yine ertesi yıl için hazırlıklar yapılırdı. Tâhrik, silâh ve savaş, barış, sulh ve faizli yardım, Yahûdilerden di.Resûlullâh (s.a.v)’ın adı ve yüce davası, her tarafta iyice duyulunca, Yahûdiler, eski uyğulamalarını artık devam ettiremiyeceklerini anlayınca yüreklerine şiddetli bir korku düştü. Hemen ikinci bir plan hazırladılar:Bu plâna göre; Medine devletinin başına meşhur münafık, Abdullah ibn-i Übey, İbn-i Selül getirilecekti; Abdullah ibn-i Übey, Hazrec kabilesi-nin ilerde gelen, hatırı çokça sayılan zenginlerinden, güç ve servetiyle meşhur biriydi. Eskiden beri, Evs ile Hazrec kabilesi arasında, Yahûdilerin kışkırtmaları sonucunda meydana gelen Bûas Savaşları’ndan sonra, Yine, Yahûdilerin verdiği emir ve taktikle iki tarafı barışmaya ikna etmişti.Bu, iki büyük kabilenin liderleri, hicretten önce, kendi aralarında anlaşıb, baş münafık Abdullah ibn-i Übey, ibn-i Selül’ü kendilerine kral yapmak istediler. Bu sebeble ona bir de tâc giydirme hazırlığı bile yaptılar. Aslında, bu plânı Yahudiler, gizli hazırlayıp, açıktan destekliyorlardı. Zira İbn-i Selül gibi bir baş münafık tam onların istediği gibi bir devlet adamı olabilirdi. Onların istek ve emirlerini rahatlıkla yerine getirebilirdi.Abdullah ibn-i Übey, ibn-i Selül, Hükümdar olduktan sonra Yahûdi-lerin istediği, rejimi kuracak, Bu iki kardeş âileden bu sistem ve rejime baş kaldıran olursa, rejimi koruma ve kollama adına, kendilerinden olan asker, ve polis ile tutuklayacak, yargısı ile yarğılayacaktı. Bundan sonra ise, daha kolay ve daha meşru olarak çıkarlarını devam ettirebileceklerdi.Tam, bu sıralarda bu altı genç, Mekke’ye gelerek, içinde bulundukları bu zorlu ve bir o kadar müşkül durumlarını Resûlullâh (s.a.v)’e aktarıb çare sordular. Bu rivayetlerden anlaşıldığı sonuçlara göre, hicretten üç yıl kadar önce, bu altı genç arkadaş birlikte Mekke’ye Hacc için geldikleri sıralarda görüşerek imanlarını pekiştirmişler, Hicretten iki yıl önce, birinci Akabe Biatı’nda bulunub biat etmişler, ve bir yıl sonra ise yetmiş küsür insanla birlikte ikinci Akabe biatı’nda bulundular.Birinci Akabe Biatı:Geçen yılda, Es’âd ibn-i Zürâre ile birlikte, Ensâr’dan altı kişi, Hacc mevsiminde Akabe’de, Resûlullâh (s.a.v) ile buluşup Müslüman olmuş ve gelecek yıl, tekrar gelib görüşmek üzere de Resûlullâh’a söz vermişlerdi. Bundan bir yıl sonra gelen yılda, yâni Nübüvvet’in on ikinci yılında Hacc Mevsiminde, Ensâr’dan içlerinde bir yıl önce Müslüman olan altı kişinin- de, bulunduğu, on iki kişilik bir topluluk, birinci Akabe’de, Resûlullâh ile, buluştular. Geceleyin; Darlıkta ve varlıkta, isteklilikte ve isteksizlikte, dinlemek ve boyun eğmek, emirlik işinde, ehil olanla, çekişmemek, Her nerede olursa, olsun, hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeksizin, hakkı söylemek… üzre Resûlullâh (s.a.v)’e, bey’at ettiler.Bunlar, Resûlullâh (s.a.v)’in yanından ayrılıp Medine’ye döndüler. Evs ve Hazrec kabilesi Müslümanlarının ileri gelenleri, Resûlullâh’a, bir yazı yazıpb şöyle dediler: “-İçimizde, İslâmiyet, açıklanıb yayılmaya, başladı. Halkı, Allâh’ın Kitabına, dâvet edecek, Kûr’ân, okuyacak, bir Mukri’ (Okuyucu), İslâm dinini, anlatacak, İslâm Sünnet ve Şeriatlarını, aramızda ikame edecek, namazlarımız da, bize İmamlık yapacak bir kimse, gönder!”Böylece, kendilerine, Kûr’ân-ı Kerim’i, öğretecek ve İslâmiyeti, anla-tacak öğretecek bir sahâbe göndermesini Resûlullâh (s.a.v)’den istediler. Bunun üzerine, Resûlullâh’da, onlara, Mus’ab bin Umeyr’el-Abderi’yi gönderip onlara, Kûr’ân-ı Kerim okumasını, İslâmiyeti öğretmesini, İslâm dinini, anlatmasını, ona, emr etti. Mus’ab bin Umeyr (r.a) ise, Medine’de, Es’ad ibn-i Zürare’nin evine indi. Orada oturdu. Medineli Müslümanlara, Kûr’ân okur, Kûr’ân-ı, ve İslâm Şeriâtını öğretir, İslâm Fıkhını, anlatırdı. Kendisi, Medine’de, Mukri’ diye anılırdı. İmamlık yapar, Namaz kıldırırdı.Mus’ab bin Umeyr; Resûlullâh, henüz Medine’ye hicret edip gelme-den önce, Müslümanları, Cuma için bir yerde toplamak üzre, yazı yazıp Resûlullâh (s.a.v)’den izin istemişti. Resûlullâh (s.a.v)’de, bunu, yapma-sını, yazısında, ona emr etmişti.Berâ bin Âzib’e göre:“-Medine’ye Mekke’den ilk önce, Mus’ab bin Umeyr ile birlikte İbn-i Abdullah ibn-i Ümmü Mektum da, Müslümanlara, Kûr’ân-ı Kerim okumak üzere gelmişti. 3Mus’ab bin Umeyr ile İbn-i Ümmü Mektum, Müslüman Ensâr ile birlikte Medine’de İslâmiyeti tebliğ etmeye başladılar.Kutbe bin Âmir (r.a), birinci Akabe biatı’nda Resûlullâh (s.a.v) ile buluşub Müslüman olduktan sonra Medine’ye geri dönerek Medinelilere İslâmiyet’i anlatmaya ve onların Müslüman olmasına çalışmıştır. Bunun sonucu olarak ikinci Akabe biatı’na yetmiş küsür kişiyle, ile gelerek ikinci defa Resûlullâh (s.a.v) ile görüşmüş ve biat’laşmıştır.Kutbe bin Âmir (r.a), Bedir Ğazvesi’nde bulunmuştur. Bedir’de, İki saf arasına bir taş atıp: “-Şu taş kaçmadıkça bende kaçmayacağım!”demiştir.Uhud Savaşı’nda dokuz yerinden yaralanmış. Beni Mustalık Ğazve-si’nde bulunmuş ve Hendek Ğazvesi’nde kendisine tahsis edilen bölgede müşriklerle mücadele etmiştir. Bütün savaşlara Resûlullâh (s.a.v) ile birlik-te katılmış, Mekke’nin fethinde beni Selemelerin sancaktarlığını yapmıştır. Kendisi ashabın sayılı okçularındandır. 4Mekke fethinden sonra Huneyn Ğazvesi’ne iştirak ettikten sonra Tâif Kuşatması’na katılmış, daha sonra ki yıllarda Tihâme bölgesinde yaşayıp İslâm’a boyun eğmeyen, Has’am kabilesi üzerine gönderildi. Yirmi kişilik bir müfrezeye kumandan olarak tayin edildi. Ve kendi adıyla da anılan bu seriyyeyi başarıyla yürüttü.Kutbe bin Âmir (r.a)’in Has’amlara Gönderilmesi:Ha’samlar, Enmar bin Nizar, bin Maâd, bin Adnan’ın oğlu Akiyl (Hasam)’ın soyundan olup bir çok oymaklara ayrılmışlardı. Has’amların, kardeşleri Becilelerle birlikte yurdları, Yemen’de, Hicaz’ın hac yolların-dan Tebale’ye kadar uzanmakta idi. Tebale, Yemen yolunda ve Tihâme toprağındadır. Tebale ile Mekke arası, elli iki fersah olup sekiz günlük bir yoldur. Tebale ile Taif arası da, altı günlüktür. Has’amların, Türebe yakı-nındaki Bişe Nahiyesi’nde bulundukları da, rivayet edilir.Tebale ile Bişe arası bir günlüktür. Türebe, Serattan olan ve Necran-da bir vadidir. Türebe, Mekke’ye iki günlüktür.Has’am Seferinin Sebebi:Has’amlar, İslâm’ın feth günleri sırasında etrafa dağılmışlar kendileri-nin belli başlı bir yurdları artık kalmamış, Bişe ile Türebe arasına gelip konmuşlardı. Bu, Resûlullâh (s.a.v)’in ve İslâmiyet’in zaferine karşı hoş-nudsuzluktan ileri gelen, sessiz bir protesto edişi demek oluyor ve bunun için kendilerini yola getirmek gerekiyordu. Nitekim, Has’amlardan öldü-rülenler öldürüldükten sonra Resûlullâh (s.a.v)’e bir heyet gelip: “-Biz, yüce Allâh’a ve Resûlüne ve Allâh’dan gelenlere iman ettik. Sen, bize, bir yazı yaz da, o yazıda olanlara tabi olalım?”diyerek Müslüman olduklarını açıklamışlardır.Resûlullâh (s.a.v) hicretin dokuzuncu yılın Safer ayında Kutbe bin Amir’i, yirmi kişilik askeri bir birliğin başına geçirip Has’amlardan Tebale Nahiyesi’nde bulunan bir kabileye gönderdi. Resûlullâh (s.a.v), birlik kum-andanı olan Kutbe bin Amir’e: “-Gündüzleri gizlenib geceleri gitmelerini ve yemeklerini, yürürken yemelerini Has’amlara baskın yapacakları zaman, birliğini, her taraftan saldıracak biçimde ayırmasını emrettiler!”Mücahidler, binmek üzere yanlarına on deve alıp yola çıktılar. Silah-larını gizlediler. Yollarına devam ederek Fetk’ı (Fütuk’u) tuttular. Mesha Vâdisine ulaştılar. Fetk, Fütuk, Tâif’in bir kariyesidir. Mesha’da, Mekke ile Medine arasında, Tâif veya Mekke’nin büyük kasabalarındandır.Mücahidler, Mesha’da bir adam’ı yakaladılar. Kendisini, sorguya çekmek istediler. Adam, hiçbir şey bildirmiyor, susuyordu. Su başlarında konaklamış bulunan halka bağırmaya başladı. Onları, haberdar etmek istedi. Adamın boynunu vurdular. Su başında konaklamış olan Hasam cemaâtının uyumalarını beklediler. Hasamlar, uykuya daldıkları zaman, mücahidler, birliklerini ayırdılar.Her taraftan birden ani baskın yaptılar. İki taraf arasında çok şiddetli çarpışma başladı. Yaralananlar, çoğaldı. Kutbe bin Amir ve arkadaşları, kendileri ile çarpışan Hasam erkeklerinden öldüre bildiklerini öldürdüler, kadınları ise esir aldılar. İğtinam ettikleri deve ve davarları Medine’ye doğru sürdüler.Hasamlar, derlenip toparlandılar hayvanlarına atlayıp mücahidlerin arkalarına düştüler. O sırada, yüce Allâh, büyük bir sel gönderdi. Gelen sel, Hasamlarla, Müslümanların arasına gerildi. Hasamlar, Müslümanlara yetişmeye yol bulamadılar. Seli, bir türlü geçemediler. Müslümanlar deve ve davarları, sürüp, esirleri alıp giderlerken arkalarından baka kaldı. Ğanimet mallarının beşte biri çıkarıldıktan sonra mücahidlerin her birininhissesine dörder deve düştü. Bir deve, on davara denk sayıldı. 5Kutbe bin Âmir (r.a), Hicretin onuncu yılında Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte Veda Haccı’nda bulunmuş Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatından sonra, Hz.Ebu Bekr (r.a) devrinde mürtedlerle yapılan savaşlara iştirak etmiştir. Bu savaşlardan Yemâme’dekine iştirak edip etmediği hakkında bir kayıt yoktur. Ayrıca Ecnadin muharebesi’nde bulunup bulunmadığına dair de bir kayda rastlanmamaktadır.Kutbe bin Âmir (r.a)’in Hz.Ömer, veya Hz.Osman’ın devirlerinden hangisinde vefat etmiş olduğu hakkında ihtilaflar vardır. Zira bu halifeler zamanında göstermiş olduğu faaliyetler hakkında herhangi geniş bir bilgi bulunmamaktadır.İbn-i Hacer şöyle bir olayı nakleder:“-Kureyş’in Hums Kabilesi evlerin kapılarından girerlerdi. Ensâr ise evlere arkalarından girerdi. Resûlullâh ashâbından birkaç kişi ile bostanda iken, Kutbe bin Âmir de beraberinde olduğu halde bostandan çıktı. İnsanlar şöyle dediler: “-Ya Resûlallâh! Kutbe bin Âmir, facir bir adamdır!” “-Neden?”buyurdular:O’na durumunu bildirdiler.Bunun üzerine şöyle dedi: “-Yâ Resûlallâh; sen çıktın, bende çıktım!”Dedi ki: “-Ben Ahmesi’yim!”Kutbe şöyle dedi: “-Benim dinim, senin dinindir!”Yüce Allâh şöyle buyurdu: “-Evlere arkalarından girmeniz iyi değildir!” 6İbn-i Kesir ise şöyle anlatır: “-Câhiliye döneminde, soylu Kureyş kabilesi mensublarının ihramlı iken evlerine kapılarından diğerlerinin ise evlerinin arkasından açtıkları bir gedikten girmeleri âdetti. Bu âdete aykırı davranan Kutbe bin Âmir’i Kureyşliler günahkâr sayınca; Evlere arkalarından değil kapılarından gir-meyi emreden, Bakara sûresi’nin 189. ayetleri nazil oldu!”Kutbe bin Âmir (r.a) kendi kabilesine mensub olan Sahâbi’ye den Ümmü Âmr bint-i Âmr bin Hudeyde ile evlenmiş ve bu evlilikten Ümmü Cemil adında bir kızı olmuştur. Zeyd adında bir oğlunun olduğu ve bu oğlunun babasından hadis rivayetinde bulunduğu kaydedilmekte ise de bu hadis-i şeriflerin neler olduğu zikredilmemiştir.İbn-i Ebû Hatim, babasından naklen şöyle der: “-Kutbe bin Âmir (r.a)’ın Hz.Ömer’in hilafeti devrinde ölmüştür!”İbn-i Hibbân ise, onun Bedir Savaşı’na iştirak ettiğini ve Osman (r.a)- ’ın hilafeti devrinde öldüğünü söyledi. 7Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.1- İbrahim-35-52
2- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-5-140-145
3- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-6-5-8
4- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-5-150
5- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-16-141
6- Bakara-189
7- el-İsabe İbn-I Hacer el-Askalani-4-68-No-7123