Kays Bin Sa’d Bin Ubâde Kimdir?
قَــيْـسُ بْــنُ سَــعْــد بِــنْ عُــبَـا دَ ة
Baba Adı : Sa’d bin Ubâde.
Anne Adı : Fükeyhe bint-i Ubeyd bin Düleym.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Medine doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicretin 59-60. Miladi 679-680 yıllarında, Medine’de vefat etti. Kabri, Medine’de Cennetü’l-Baki de dir.
Fiziki Yapısı : Oldukça yakışıklı güzel yüzlü, uzun boylu, cesur, cömert, hatib, ve güzel ahlaklı, köse bir kişi idi
Eşleri : Kureybe bint-i Ebû Kuhafe.
Oğulları : Bilgi yok.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Hendek, ve diğerleri
Muhacir mi Ensar mı : Medineli Ensâr’dan dır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Rivayeti var, sayısı belli değildir.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Kays bin Sa’d bin Ubâde bin Düleym bin Hârise bin Ebi Heziyme bin Sâ’lebe bin Târif bin Hazrec bin Saidetü’l- Ensâri, el-Hazreci es-Saidi dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû’l-Fadl, Ebû Abdullah, Ebû Abdülmelik.
Kimlerle Akraba idi : Sa’d bin Ubâde (r.a)’in oğludur.
Kays Bin Sa’d Bin Ubâde'nin Hayatı
Kays bin Sa’d, bin Ubâde (r.a), Medineli Ensâr’dan Hazrec kabilesi-nin ileri gelenlerinden Sa’d bin Ubâde’nın oğludur. Medine doğumludur. Ancak, hangi tarihte doğduğu ise kesin belli değildir. Kays bin Sa’d (r.a), Medine’nin en zengin ve en cömert kişilerinden’dir. Annesi ise babasının amcası kızı; Fükeyhe bint-i Ubeyd bin Düleym dir. Künyesi ise; Ebû’l-Fadl, veya Ebû Abdullah, veya Ebû Abdülmelik’dır. Kays bin Sa’d (r.a), oldukça yakışıklı güzel yüzlü, uzun boylu, cesur, cömert, güzel ahlaklı, son derece hatib, ama köse bir kişi idi. Aynı zamanda fazilet ehl-i bir kişiliğe sahib idi. Hanımı ise Ebu Bekir (r.a)’ın kız kardeşi Kureybe bint-i Ebû Kuhafe’dir. Bu evlilikten çocukları olmamış daha sonra boşanmışlardır.Kays bin Sa’d (r.a), birinci Akabe biatı’ndan sonra İslâmiyeti kabul etmiştir. Babası, Sa’d bin Ubâde (r.a) ise, ikinci Akabe biatı’nda bulunan Ensâr’dan dır. Kays bin Sa’d (r.a), babası tarafından Resûlullâh’ın hizme-tine verildi. On yıl Resûlullâh’a hizmet etti. Baba oğul, savaşlara sıra ile giderlerdi. Bir yıl oğlu, bir yılda babası. Medine’de ençok misafir ağırla-yan âile geleneğine sahib idiler. Hatta bir seferin’de Medine’ye çok misafirin geldiği haberi babası Sa’d bin Ubâde’ye ulaşınca ordu ile Medine dışında olduğu için etrafındakilere:“-Eğer, Kays benim gerçekten oğlum ise, şöyle diyecektir: “-Yâ Nistas! (Nistas hizmetçilerinin ismi idi) anahtarları getir de, Resûlullâh (s.a.v)’e ihtiyacı olan malzemeyi çıkarayım!”Nistas ise: “-Babandan yazı getirde öyle!”diye cevab verecek.Bunu duyunca, Kays, kızacak ve anahtarları alıb Resûlullâh (s.a.v)’e gerekli malzemeyi verecektir!”dedi.Nitekim iş, tıpkı babası Sa’d bin Ubâde’nın dediği gibi oldu. Kays bin Ubâde, Resûlullâh (s.a.v)’e yüz vesk hurma verdi.Kays bin Sa’d (r.a), ğazvelerden başka pek çok seriyyelere de iştirak etmiştir. Babası ile yaptığı anlaşma gereği, birer sene arayla ve sırayla savaşa gideceklerdi. Nitekim bir seriyyede kumandan olarak sefere çıktı. Gitmiş olduğu sefer de çok eziyetler çektiler. Arkadaşlarına dokuz devekesib yedirdi. Medine’ye dönünce, Resûlullâh (s.a.v)’e anlatıldı.Resûlullâh (s.a.v): “-Cömertlik, bu âile efradının tabiatlarındandır!”buyurdular.Hicri 8.Miladi 630 yılında Resûlullâh (s.a.v), Sifü’l-Bahr Seferi’ne Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a)’ın komutasında üçyüz kişilik Ensâr ve Muhacir’den oluşan bir birliği yola çıkardı. Hz.Ömer (r.a)’de bu orduda bulunuyordu. Resûlullâh (s.a.v), mücahidlere yol azığı olarak bir dağarcık dolusu hurma verdi. Yanlarında bundan başka hurma yoktu. Mücahidler azıklarını omuzları üzerinde taşımakta idiler.Ebû Ubeyde bin Cerrah, yolda her gün mücahidlere birer avuç dağıt-makta idi. Sonra birer birer sayıb vermeğe başladı. Hurma tükenmeye yüz tuttuğu zaman mücahidlerden her birine günde birer hurma verdi. Câbir bin Abdullah’ın bildirdiğine göre:“-Yola devam edildiği sırada, azık tükenmeye başlayınca komutan Ebû Ubeyde (r.a), askerlere yanlarında ne kadar azık varsa getirmelerini emr etti. Getirilen azıkları bir iki kabda topladı. Onları mücahidlere her gün azar azar verdi. O da tükenmeğe yüz tutunca, birer birer dağıtmaya başladı. Mücahidler her gün aldıkları birer hurmayı küçük çocuğun emişi gibi emiyor. Sonrada üzerine su içiyorlardı. Bu, onlara geceye kadar gün-lük ğıdalarının yerine geçiyordu. Sonra, bir tek hurma da bölüştürülmeğe başlandı, nihayet oda bitti.Mücahidler, yolda son derecede açlık sıkıntısı çektiler. Hatta, habat denen, develerin yedikleri dikenli selem ağacının yapraklarını düşürerek, su ile ıslatıb yemeğe başladılar. Bundan dolayı kendilerine Ceyşü’l-Habat ismi verildi. Mücahidlerin avurtları tıpkı diken yiyen develerin avurtlarına döndü. Ağızları ve diş etleri cerahatlandı, onlar uğradıkları bu çetin aclık sırasında düşmanları ile karşılaşsalardı karşılarında dayanabilecek güçte değildiler. Mücahidler bu sıkışık duruma düşünce, Kays bin Sa’d (r.a): “-Benden deve karşılığında hurma satın alacak kim var ki, kendisi şuradaki develerinden bana versin de, bende, ona Medine’de hurma vere-yim?”dedi.Hz.Ömer (r.a):“-Ne kadar şaşılır bu gence ki, kendisinin hiçbir malı yok iken başka-ının malı üzerinde tasarrufa ve ihsana yeltenmektedir!”dedi.Kays bin Sa’d, Cüheynelerden bir adam buldu. Kendisi, sahil halk-ından idi. Kays bin Sa’d (r.a), ona: “-Bana deve sat! Bedelini Medine’de sana yüklerle hurma ödeye-yim?”dedi.Cüheyni: “-Ben, bu alış verişi yaparım, fakat, vallahi ben seni hiç tanımıyorum ki! Sen kimsin?”dedi.Kays bin Sa’d (r.a): “-Ben, Kays bin Sa’d, bin Ubâde, bin Düleym’im!”dedi.Cüheni: “-Sen, bana nesebini, Sa’d bin Ubâde’nin oğlu olduğunu, ne diye önceden bildirmedin? Yesrib halkının ulusu olan Sa’d bin Ubâde ile aramızda dostluk kardeşlik vardır!”dedi.Bunun üzerine Kays, her deveyi iki vesk (deve yükü) hurma vermek üzere satın aldı.Cüheni: “-Hurmaların, Düleym hanedanına aid depolanmış kuru hurmalardan olmasını şart koşuyorum!”dediKays bin Sa’d (r.a): “-Olur!”dedi.Cüheni: “-Sen, bunları kabul ettiğine ve yerine getireceğine dair bana şahid- de göster!”dedi.Kays bin Sa’d (r.a)’ın yanında Ensâr’dan ve Mühacirlerden bazı zat-lar vardı. Hz.Ömer (r.a) onlar arasında bulunuyordu.Kays bin Sa’d (r.a): “-Bunlardan istediğini şahid tut!”dedi.Hz.Ömer (r.a):“-Ben bu muameleye şahid olmam. Çünkü bunun ne ödeme gücü ne-de malı vardır. Mal ancak babasına aiddir!”dedi.Cüheni: “-Vallâhi, Sa’d bin Ubâde, oğlunun taahhüd ettiği on deve yükü hurma hakkında, her halde bana karşı ahdini yerine getirmemezlik etmez! Ben, karşımdakinde güzel bir yüz, ve şerefli işler görüyorum!”dedi.Hz.Ömer ile Kays, arasında ileri geri birtakım sözler söylendi. Kays, Hz.Ömer’e karşı çok sert ve ağır konuştu. Kays, Cüheyni’den aldığı deve-lerden üç yerde üç gün kesib etini askerlere dağıttı. Dördüncü gün yine develerden kesib, etini askerlere dağıtmak istediği zaman, kumandan Ebû Ubeyde bin Cerrâh (r.a), Hz.Ömer le birlikte Kays’ın yanına vardı: “-Artık bunları kesmemeni sana tavsiye ederim. Senin, ödeyecek şahsi bir malın olmadığına göre, sen taahhüdünü yerine getirmemek mi istiyor-sun?”dedi.Kays bin Sa’d (r.a): “-Ey Ebû Ubeyde! Babam Ebû Sâbit, halkın borcunu öder. Yorulan kişilerın yük ve ağırlıklarını taşır. Açlık zamanlarında yemekler yedirir dururken, Allâh yolunda cihada çıkmış bir cemaat için borçla alınmış olan develerin, on deve veya daha fazla hurma borcunu mu ödeyemiyecek, bunu böyle mi sanırsın?”Ebû Ubeyde bin Cerrâh, yumuşayıb onu kendi haline bırakmak üzre iken, Hz.Ömer (r.a) şöyle dedi: “-Onun üzerine düş! Develeri kesmekten vaz geçir!”Ebû Ubeyde israr edince, Kays’da kalan develeri kesib yedirmekten vaz geçti. Mücahidler, en nihayet deniz kenarına eriştiler. Sifü’l-Bahr’de Allâh, mücahidler için denizden dalgalarla bir hayvan çıkarıb dışarı attı. Bu, bir kum tepesi gibi kocaman bir balıktı. Yanına varınca, onun anber (Balina) diye anılan kocaman bir deniz hayvanı olduğunu gördüler.Onlar, balığın böylesini hiç görmemişlerdi. Bu karnı yuttuğu balık-larla dolu Bale denilen Balina balığı olub elli zira (arşın) uzunluğunda idi. Anber deniz balıklarının en büyüğü idi. Derisinden kalkan yapılırdı.Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a): “-Bu bir hayvan ölüsüdür yemeyiniz!”dedi.Sonra da: “-Hayır! Muhakkak ki biz Resûlullâh’ın elçileriyiz! Resûlullâh’ın askerleriyiz! Allâh yolunda cihada çıkmış ve açlıktan güç duruma düşmüş bulunuyorsunuz bundan yeyiniz!”dedi.Orada kaldıkları sürece yarım ay veya on sekiz gece veya yirmi gece ondan, öküz büyüklüğünde parçalar kesib yediler. Karınlarını doyurdular, açlıklarını giderdiler. Yağından yağlandılar. Bedenleri semizleyib güçleri kuvvetleri yerine geldi. Balığın etinden bir kısmını da, yol azığı olmak üzre, su ile haşlanıb güneşte kurutuldu. Komutan Ebû Ubeyde bin Cerrah, balığın kaburğa kemiklerinden ikisini alıb, biri birine çatılıb dikilmesini emretti. Sonra da askerlerin içinde en uzun olan adama, ve en uzun olan deveye baktı, onu semerledi o uzun adamı da o en uzun boylu devenin üzerine bindirdi. Develi adam dikilmiş olan kaburğa kemiğinin altından geçip gitti, devenin üzerindeki uzun boylu adamın başı dikilen kaburğa kemiğine dokunmadı. O uzun boylu adam, Kays bin Sa’d (r.a) idi.Ebû Ubeyde bin Cerrah, balığın göz çukuruna beş kişiyi veya on üç kişiyi oturttu. Mucahidler ne Cüheynelere rastlayıb onlarla çarpıştılar, ne de Kureyşilerin kervanlarına rastladılar. Öylece Medine’ye geri döndüler. Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına geldiler.Resûlullâh (s.a.v) onlara: “-Sizleri, bu kadar uzun müddet tutan oyalayan ne idi?”diye sordu.Mücahidler: “-Kureyşilerin kervanını aramakla oyalandık durduk!”dediler.Mücahidler, Sifü’l-Bahr’de deniz dalğalarının sahile attığı balığı ve ondan, kumandanın emriyle yiyib yararlandıklarını anlattılar, onu yedik-lerinden dolayı ne yapmak gerektiğini Resûlullâh (s.a.v)’den sordular.Resûlullâh(s.a.v): “-Yeyiniz! O, yüce Allâh’ın sizler için denizden çıkardığı bir rızıktır. Yanınızda o balığın etinden, az veya çok bir şey varsa, bize de yedirseniz olmaz mı?”buyurdular: “-Olur!”dediler, bir parça getirdiler ondan Resûlullâh (s.a.v)’de yedi.Mücahidler, Kays bin Sa’d’ın açlıkla karşılaşan askerler için develersatın alıb boğazladığını anlattılar.Resûlullâh (s.a.v): “-Cömertlik zaten bu hanedanın haslet ve adetlerindendir!”buyurdu.Gerçektende, Kays bin Sa’d’ın babası, Sa’d, onun babası Ubâde, onun babası, Düleym, onun babası, Hârise, onun babası, Ebû Hüzeyme, onun babası, Sâ’labe, ve onun babası, Târif, çok cömert idiler. Bunlar Câhiliye çağında her gün köşklerinin kulesine çıkıb: “-Et yağı, et isteyen buraya gelsin!”diyerek seslenirlerdi.Babası Sa’d bin Ubâde, mücahidlerin yolda açlıkla karşılaştıklarını haber aldığı zaman: “-Eğer, Kays benim bildiğim Kays ise, onlara muhakkak deve bulub boğazlar!”demişti.Kays bin Sa’d, yolda kesib mücahidlere yediremediği iki deveyi Medineye getirmişti. Kays babasının yanına varınca, Sa’d bin Ubâde (r.a): “-Askerler açlığa uğradıklarında, onların açlığını gidermek için sen ne yaptın?”diye sordu.Kays bin Sa’d (r.a): “-Develer boğazladım!”dedi.Sa’d bin Ubâde (r.a): “-Develer boğazladığına iyi etmişsin!”dedi.Kays bin Sa’d (r.a): “-Sonra yine açlığa uğradılar!”dedi.Sa’d bin Ubâde (r.a): “-Peki, sen ne yaptın? Yine develer boğazlasaydın ya!”dedi.Kays bin Sa’d (r.a): “-Boğazladım!”dedi.Sa’d bin Ubâde (r.a): “-Boğazladığına iyi etmişsin!”dedi.Kays bin Sa’d (r.a): “-Tekrar açlığa uğradılar!”dedi.Sa’d bin Ubâde (r.a): “-Sen ne yaptın? Yine develer boğazlasaydın ya?”dedi.Kays bin Sa’d (r.a): “-Develer boğazlamak tan men edildim!”dedi.Sa’d bin Ubâde (r.a): “-Seni bundan kim menetti?”diye sordu.Kays bin Sa’d (r.a): “-Kumandanım, Ebû Ubeyde bin Cerrâh!”dedi.Sa’d bin Ubâde (r.a): “-Niçin men etti?”diye sordu.Kays bin Sa’d (r.a): “-Benim malım bulunmadığını, ve mal ancak babana aittir!”dedi.Ben de: “-Babam, kendisine en uzak olanlara bile borçlarını öder, yorulanla-rın yüklerini taşır, açlığa uğrayanları yedirir doyururken, bana gelince mi bunu yapmayacak?”dedim, dedi.Sa’d bin Ubâde (r.a): “-Dört hurma bahçesi senin dir!”dedi.Bu hususta, Kays için birde tapu senedi yazdı. Senedi Ebû Ubeyde bin Cerrâh’a götürdü ve onu senede şahid yazdı. Hz.Ömer (r.a)’e gitti, Hz.Ömer şahid yazılmaktan kaçındı. Bu bahçe ve bostanların en aşağısın-dan elli deve yükü hurma çıkardı.Cüheynili bedevi, Kays bin Sa’d (r.a)’la birlikte Medine’ye gelmişti. Kays ona borçlandığı hurma yüklerini yükledi ve sırtına birde elbise giy-dirdi. Resûlullâh (s.a.v) Kays’ın bu tutum ve davranışını işitince: “-Muhakkak ki, onun kalbinde, onun ev halkında cömertlik vardır!” buyurdular. 1Urve bin Zübeyr der ki:“-Ben, Sa’d bin Ubâde’ye yetiştim ki o köşkünün üzerinde: “-Et yağı, ve et isteyen Sa’d bin Ubâde’ye gelsin!”diyerek seslenirdi.“-Ben ondan sonra oğluna da yetiştim, o da aynen babası gibi halkı et yağına ve ete davet ediyordu. Ben gençtim. Medine’de yolda yürüyüb gittiğim sırada Abdullah İbn-i Ömer, âliyede ki arazisine giderken bana rastladı. Bana: “-Ey delikanlı! Gel bak bakalım. Sa’d bin Ubâde’nin köşkünün üze-rinde bir kimsenin seslendiğini görebiliyor musun?”dedi. “-Hayır göremiyorum!”dedim. “-Doğru söyledin!”dedi.Kays bin Sa’d hastalandığı zaman, din kardeşleri kendisini görmeğe gelmekte ağır davrandılar: “-Onlar, sana olan borçlarından dolayı yanına gelmeğe utanıyorlar!” denilince, Kays bin Sa’d (r.a), hemen: “-Kays’ın her kimin üzerinde alacağı varsa, Kays, o borcu ona helâl kılmış bağışlamıştır!”diyerek seslenilmesini emr etti.Böyle seslenildiği zaman, ziyaretçileri o kadar çoğaldı ki, gelen gid-enlerden merdivenin basamakları kırıldı!” 2Kays bin Sa’d (r.a) anlatıyor:“-Resûlullâh (s.a.v) bizi evimizde ziyaret etti ve: “-Esselâmü âleyküm ve rahmetullâh!”dedi.Babam, yavaş bir sesle, Resûlullâh (s.a.v)’ın selamını aldı.Ben: “-Allâh’ın Resulüne izin vemiyor musun?”dedim.Babam: “-Bırak, bize bolca selâm versin!”diye karşılık verdi.Resûlullâh (s.a.v) yine: “-Esselâmü âleyküm ve rahmetullah!”dedi.Babam, bu defa da alçak bir sesle, selâmını aldı.Resûlullâh (s.a.v) üçüncü defa yine: “-Esselâmü âleyküm ve rahmetullâh!”dedi, ve sonra dönüb gitti.Babam’da arkasından giderek, Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Ey Allâh’ın Resülü! Ben, verdiğin selâmı duyuyordum. Fakat, bize daha çok selâm veresin diye alçak bir sesle selamını aldım!”deyinceResûlullâh (s.a.v), babam Sa’d ile birlikte geri döndü. Babam Sa’d, Resûlullâh (s.a.v) için banyo hazırlanmasını emretti. Resûlullâh (s.a.v)’de ğusul yaptıktan sonra, zağferan ile boyanmış bir peştemala büründü. Sonra da ellerini kaldırarak: “-Allâh’ım! Sa’d âilesine rahmet ve bereket gönder!”diye dua etti.Daha sonra yemek yedi ve dönmek isteyince, babam Sa’d, kendisine, sırtında kadife bir çul bulunan bir merkeb getirdi ve bana: “-Kays! Resûlullâh (s.a.v)’e arkadaşlık et!”dedi.Ben de, kendisiyle birlikte yola çıktım. Bana: “-Gel sende bin dediyse de razı olmadım!”Bu defa Resûlullâh (s.a.v): “-Yâ sende binersin, ya da, geri dönüb gidersin!”dedi.Bende geri döndüm!” 3Kays bin Sa’d (r.a)’den:“-Babam, hizmetini görmem için beni Resûlullâh (s.a.v)’e gönder-mişti. Bir defasında ben, iki rek’at namaz kıldıktan sonra, Resûlullâh, yanıma gelib ayağı ile dürterek: “-Sana cennet kapılarından birini göstereyim mi?”dedi “-Göster!”dedim. “-La Havle Vela Kuvvete İlla Billâh!”de, buyurdular. 4Kays bin Sa’d (r.a), on yıl Resûlullâh’ın hizmetinde bulundu bütün savaşlara birlikte katıldı. Mekke Fethi’nde Kays bin Sa’d ve babası Sa’d bin Ubâde ile beraber bulunmuştur. Babası Sa’d bin Ubâde (r.a) bu fethte bayraktarlık yapıyordu. O gün, Ebû Süfyân’ın yanından geçerken, Ebû Süfyan Sahr bin Harb: “-Yâ Abbas! Bunlar kim?”deyince,Hz.Abbas (r.a): “-Bunlar, ölüme susamış savaş erleri Ensâr’dır! Ortalarında Allâh’ın Resûlü, kendileri de, O’nun çevresinde bulunuyorlar! Kumandanları, Sa’d bin Ubâde’dir. Yanında bayrak taşımaktadır!”dedi.Sa’d bin Ubâde’de oradan geçerken Ebû Süfyân’a: “-Ey Ebû Süfyân! Bugün, en büyük savaş günüdür! Bugün, Kâbe’de savaşın helâl olacağı gündür! Allâh, bugün, Kureyş müşriklerini hor ve hâkir kılacaktır!”diyerek bağırdı.Ebû Süfyan’da şöyle dedi: “-Ey Abbas! Bugün, beni korumağa devam edeceğin en iyi gündür!”Muhacir mücahidlerin başında Hz.Ali gelib geçti.Ebû Süfyân: “-Ey Abbas! Kim bunlar?”diye sordu.Hz.Abbas (r.a): “-Muhacirler ve başlarında ki de, Ali bin Ebi Tâlib’dir!” dedi.O sırada, Resûlullâh (s.a.v) Muhacirlerle Ensâr arasında göründü.Hz.Abbas (r.a): “-İşte, Resûlullâh (s.a.v) geldi!”dedi.Muhacirler ile Ensâri’lerin üzerlerindeki teçhizattan, yalnız gözleri görünüyordu. Ebû Süfyân çok şaşırmıştı: “-Sübhanallâh! Ey Abbas ! Kim bunlar?”diye sordu.Hz.Abbas (r.a): “-Bu Resûlullâh’dır! Muhacirlerle Ensâr arasında bulunuyor. Bunlar, O’nun askerleridir ki, Allâh yolunda ölüme susamış Muhacir ve Ensârdır!”Ebû Süfyân: “-Ben, Kisra’nın da Kayser’in de saltanatlarını görmüşümdür. Fakat, kardeşinin oğlundaki saltanatın benzerini görmedim! Kardeşinin oğluna pek büyük saltanat verilmiş! Bunlara, hiç kimse dayanamaz ve güç yeti-remez! Vallâhi, Ey Fadl’ın babası! Kardeşinin oğlunun saltanatı, pek büyük imiş!”dedi.Hz.Abbas (r.a): “-Sus, Ey Ebû Süfyân! Bu, saltanat değil, Peyğamberliktir!”dedi.Ebû Süfyân: “-Evet! Biliyorum bunu!”dedi.Resûlullâh (s.a.v), Ebû Süfyân’ın hizasına gelince, Ebû Süfyân: “-Yâ Resûlallâh! Sa’d bin Ubâde’nin ne söylediğini işitmedin mi? Sa’d bin Ubâde, ne söyledi biliyor musun?”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Ne söyledi?”diye sordu.Ebû Süfyân:“-Yâ Resûlallâh! Sen, kavmini öldürmeyi mi emrettin? Sa’d ile yan-ındakiler, yanımızdan geçerken şöyle dedi: “-Ey Ebû Süfyân! Bugün, en büyük savaş günüdür! Bugün, haramın helâl olacağı gündür. Allâh, bugün, Kureyşileri, hor ve hakir kılacaktır!” “-Allâh aşkına! Kavmini bağışla! Sen, insanların en iyi olanısın! En uslusu ve yumuşak huylususun! En merhametlisisin! Akrabalık hakkını en çok gözetensindir!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Hayır! Ben, öyle emretmedim. Sa’d bin Ubâde, yanlış söylemiş! Bugün, Allâh’ın ezanlar okutturmak, putları söktürüb attırmak sureti ile Kâbe’nin şanını yücelteceği bir gündür! Bugün, Kâbe’ye örtü örtüleceği gündür! Bugün, merhamet günüdür! Bugün, yüce Allâh’ın, Kureyşileri, İslâmiyet ile güçlendireceği, üstünleştireceği bir gündür!”buyurdu. 5Sahâbiler, Sa’d bin Ubâde’nin Kureyşe hucum etmesinden korktular. Resûlullâh (s.a.v.) onu bu görevden azl etti ondaki sancağı da oğlu Kays bin Sa’d bin Ubâde’ye verdi. Kays bin Sa’d, Mekke fethinden sonra sonra Huneyn Ğazvesi’ne iştirâk edib, oradan da, Tâif Muhasarası’na katıldı.Resûlullâh (s.a.v), Huneyn Ğazvesi dönüşü Ci’râne’de ğanimetleri dağıttıktan sonra Kays bin Sa’d’ı 400 kişilik bir Seriyyenin Sudâ’ kabiles-ini İslâm’a davet için Yemen’e göndermek için hazırladı.Beni Sudâ’ heyetinin Medine’ye gelişleri, Hicretin sekizinci yılında Resûlullâh’ın Ci’râne’den Medine’ye dönüşünden sonraya rastlar. Sudâ’ Yemende, San’a’ya kırk iki fersah uzaklıkta bir yer olub, Yezid bin Harb, bin Ule kabilesi bu isimle anılmıştır. Beni Sudâ’lar büyükçe bir kabile idi.Ashab’dan Hibban veya Hayyan bin Buhnu’s-Sudâi’ye göre:Beni Sudâ’lar, küfr ve şirkte devam ediyorlardı. Resûlullâh (s.a.v), Yemen’e askeri birlikler gönderirken hazırladığı bir birliğin başına Kays bin Sa’d bin Ubâde (r.a)’i kumandan tayin edib, ona, beyaz bir sancak bağlamış, kendisine ayrıca siyah bir bayrak da vermişti.Kays bin Sa’d (r.a), Kanat nahiyesinde toplanan dörtyüz kişilik birli-ğiyle Yemen taraflarına gidib, Beni Sudâ’ları yola getireceklerdi. Ashab-dan Ziyad bin Hârisü’s-Sudâi, bu birliğin nereye gitmeye hazırlandığını sordu. Beni Sudâ’ların üzerine gidecekleri bildirilince, acele Resûlullâh’ın yanına geldi: “-Yâ Resûlallâh! Kavmimin üzerine asker yollamak istediğini öğren-dim. Ben, arkamdaki kavmimin elçisi olmak üzre Sana geldim. Askerleri geri çevir. Ben, kavmimi Sana getirmeye söz veriyorum!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Ey Sudâ’lardan olan kardeş! Sen, kavmının içinde sözü dinlenir bir kimse misin?”diye sordu.Ziyad bin Hâris: “-Allâh ve Resûlü sayesinde evet!”dedi.Bunun üzerine Resûlullâh, Kays bin Sa’d (r.a)’i, ve birliğini Kanattan geri çevirdi. Ziyad bin Hâris, kavminin yanına gitti. On beş gün sonra Beni Sudâ’lardan on beş kişilik bir heyet Medine’ye geldi.Sa’d bin Ubâde (r.a): “-Yâ Resûlallâh! Bırak, onlar benim evime insinler, benim konuğum olsunlar!”dedi.Beni Sudâ’ heyeti, Sa’d bin Ubâde’lerin evlerine indiler. Sa’d bin Ubade, onlarla dost oldu. Kendilerine elbise giydirdi, ikrâm da bulundu. Bundan sonra Beni Sudâ’ heyeti, Resûlullâh’ın yanına geldi. Beni Sudâ’ heyeti, hem kendileri, hem kavimleri adına Resûlullâh (s.a.v)’e bey’at edib, Müslüman oldular. “-Biz arkamızdaki kavmimiz adına da Sana bey’at ediyoruz!”dedilerDönüb yurdlarına gittiler. İslâmiyet, böylece, onlar arasında da yayıl-dı. Resûlullâh (s.a.v)’ın Vedâ Haccı’nda, Beni Sudâ’lardan yüz kişi kadar Müslüman bulunmuştu. 6Kays bin Sa’d (r.a) Hicri 9. Miladi 630 yılında yapılan Tebük Seferi-ne katıldıktan sonra, Resûlullâh (s.a.v) ile Vedâ Haccı’nı idrak etti. Daha sonraları Medine’ye geri döndükten sonra, Resûlullâh (s.a.v)’ın vefâtını görüb O’nun ayrılığının acı ve hüznünü yaşadı. Ebû Bekr (r.a) döneminde mürtedlerle yapılan savaşlara iştirak ettikten sonra Suriye taraflarındaki bir çok fetihlerde bulundu. Hz.Ömer (r.a) zamanında Kadisiye Savaşı’na katıldı. Mısır’ın fethinde Amr bin Âs ile beraber oldu. Hz.Osman (r.a) devrinde ne gibi faaliyetlerde bulunduğu pek belli değildir.Hz.Ali devrinde Mısır da valilik görevi yaptı. Kays bin Sa’d Mısır’a vardıktan sonra minbere çıkarak halifenin mektubunu okudu ve halkı biata çağırdı. Aralarında Mesleme bin Muahalled, Muâviye bin Hudeyc ve Büsr bin Ebû Ertât gibi Hz.Osman taraftarı sahâbilerin de bulunduğu yaklaşık 10.000 kişilik bir ğrub dışında Mısır’ın her tarafına otoritesini kabul ettirdi. Muhalifler herhangi bir silahlı eyleme kalkışma-yacaklarını ve ona karşı savaşmayacaklarını, taleblerinin sadece siyasi kriz ile ilgili olduğunu ve kriz sona erinceye kadar kendilerine dokunulmamasını istediler.Kays bin Sa’d (r.a), oldukça yumuşak bir politika izlemeyi tercih etti ve onlara bir elçi gönderib istedikleri gibi hareket edebilecklerini bildirdi. Arkasından’da Mesleme bin Muhalled ile bir anlaşma yaparak Mısır’ın haracını topladı. Fakat, onun Hirıbta’da üslenen Hz.Osman taraftarlarına karşı takındığı ılımlı tutum, Muâviye bin Ebi Süfyân ile Hz.Ali arasındaki hilâfet mücadelesi sırasında sonucu onun âleyhine olan bazı gelişmelere sebebiyet verdi ve Hz.Ali onu geri çağırdı.Mısır’dan döndükten sonra Cemel Vak’ası’na katılan Kays bin Sa’d, Hz.Ali (r.a), tarafından Azerbaycan bölgesine vali tayin edildi. Kendi yer-ine Abdullah bin Şebil el-Ahmesi’yi vekil bırakıb hemen Kûfe’ye geldi. Sıffın Savaşı’nda bir kumandan sıfatıyla çarpıştı. Savaşın ardından üstün başarılar gösterdiği için Hz.Ali, onu Azerbaycan valiliğinin yanı sıra orada-ki Irak ordusunun başkumandanlığına ve yeni ihdas edilen Şurtatü’l-hamis teşkilatının başına getirdi. Kays bin Sa’d (r.a)’ın Hz.Ali (r.a)’ın yanında katıldığı en son savaş ise; Hâriciler’e karşı yapılan Nehrevan Savaşı’dır. Savaştan önce halife Hz.Ali, onu ve Ebû Eyyüb el-Ensâri’yi, Hâriciler’e nasihatlerde bulunmak üzere elçi olarak göndermişti.Hz.Ali (r.a)’ın Hicri 40. yılın Ramazan ayında Miladi 661.yılın Ocak ayında şehid edilmesi üzerine Kays bin Sa’d’ın öncülüğünde Iraklılar’ın halife seçtiği Hz.Hasan (r.a), Kays’ın, Muâviye konusunda sert bir tutum izleyeceğini düşündüğünden onu Irak ordusu başkumandanlığından alarak yerine hemen Ubeydullah bin Abbas’ı tayin etti. Ubeydullah bin Abbas ise Hz.Hasan (r.a)’ın hilafeti Muâviye’ye terkedeceğini anlayarak Kays bin Sa’d’ın da aralarında bulunduğu ordusunu başsız bırakıb Muâviye bin Ebû Süfyân’ın yanına gitti.Bunun üzerine Iraklılar, Kays’ı tekrar başkumandanlığa getirdiler. Altı ay gibi kısa bir süre sonra Muâviye bin Ebû Süfyân, halifelik konu-sunda Hz.Hasan (r.a) ile Ubeydullah bin Abbas’ın onayını aldıktan sonra güçlü bir orduyla kaşısına çıkan Kays bin Sa’d ile uzlaşma yollarını arama-ya başladı. Onu bir mektubla altında mührü bulunan boş bir kâğıt göndere-rek şartlarını yazmasını istedi. Kays, Muâviye’nin peşinen kabul ettiği andlaşma metninde kendi can güvenliğinin teminat altına alınmasını ve Hz.Ali’nin taraftarlarının daha önce döktükleri kanlardan ve kazandıkları mallardan sorumlu tutulmamalarını şart koştu: isteklerinin yerine getirilme-si üzerine ordusuyla birlikte Muâviye’ye biat etti.Kays bin Sa’d (r.a) daha sonra Medine’ye geri döndü ve Hicretin 59 veya 60. Miladi 679-80 yılında vefatına kadar orada sade bir hayat sürdü. Cömertliği hakkında kaynaklarda pek çok rivâyet yer almakta, ayrıca Resûlullâh’ın onunla babası Sa’d bin Ubade’yi bu vasıflarından dolayı övdüğü bilinmektedir. 7Son derece zeki biri olan Kays’ın: “-Eğer İslâm gelmeseydi, insanlara öyle düzenbazlıklar yapardım ki, Arablar benimle başa çıkamazlardı!”dediği rivâyet edilir.Arab’ın dâhileri diye kabul edilen beş kişiden birisiydi. Bunlar da: Muâviye bin Ebû Süfyân, Âmr bin Âs, Muğire bin Şu’be, Abdullah bin Büdeyl, ve Kays bin Sa’d idi. Hz.Ali ile Muâviye arasında meydana gelen ihtilafta, bunlardan Kays ve Abdullah bin Büdeyl, Hz.Ali’nin yanında yer almışlar, Âmr bin Âs’da, Muâviye tarafında yer almış, Muğire bin Şu’be ise tarafsız kalmıştı.Enes bin Mâlik (r.a) şöyle rivâyet etmiştir: “-Resûlullâh (s.a.v)’ın önünde Kays bin Sa’d, bin Ubâde, Emir’in yanındaki emniyet âmiri gibi idi!”Muhammed bin Abdullah el-Ensâri dedi ki: “-Yani Resûlullâh’a karşı gördüğü işler bakımından öyleydi!”Ebû Mâlik el-Eş’ari şöyle dedi: “-Resûlullâh’ın Mus’ab’dan sonraki sancaktarı, Kays bin Sa’d idi!” 8Kays bin Sa’d (r.a), babasından ve Resûlullâh’tan rivayette bulundu. Kendisinden de Enes, Sa’lebe bin Ebû Mâlik, Ebû Meysere, Abdurrahman bin Ebû Leylâ, Urve ve kimileri rivayet ettiler.Bazı rivayetlere göre; Hicretin 85. Miladi 705. yılında Abdülmelik zamanında vefat etti denilir ise de, ancak Hicri 59 veya 60. Miladi 679-80 tarihi daha sağlıklıdır. Kays bin Sa’d, bin Ubade (r.a)’in Kabri, Medine’de Cennetü’l-Baki Kabristanlığı’ndadır.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-15-123-132
2- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-15-132
3- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1115
4- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1646
5- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-15-232
6- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-15-557-558
7- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-25-93
8- Câmiu’l-Usûl-Ashabın faziletleri-14-252-No-6.649-6.650