İmrân Bin Husayn Kimdir?
عِــمْــرَانُ بْــنُ حُــصَــيْــن
Baba Adı : Husayn bin Ubeyd.
Anne Adı : Bilgi yok.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Mekke doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 52. Miladi 672 yılında Basra’da vefat etti. Kabri orada dır.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Nüceyd ve Amr.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Hayber, Mekke Fethi, Huneyn, Tâif, İrtidat Savaşları,
Muhacir mi Ensar mı : Mekke, Medine. Muhacir dir.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : 180 veya 190 tane.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : İmrân bin Husayn bin Ubeyd bin Halef bin Abdinühm bin Huzeyfe bin Cehme bin Ğadire bin Hubşeyt bin Kâ’b bin Amr el-Huzai el-Kâ’biy dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû Nüceyd
Kimlerle Akraba idi : Sahabe’den Husayn bin Ubeyd’in oğludur.
1- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-1-72
2- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-22-232-233
3- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-2024
4- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1644
5- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1590
6- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1595
7- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-655
8- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1929
9- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1544
10- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1224
11- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1555
12- Muhtasar Fethü’l-Bâri-Namaz-17-1115-19-1117
عِــمْــرَانُ بْــنُ حُــصَــيْــن
Baba Adı : Husayn bin Ubeyd.
Anne Adı : Bilgi yok.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Mekke doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 52. Miladi 672 yılında Basra’da vefat etti. Kabri orada dır.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Nüceyd ve Amr.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Hayber, Mekke Fethi, Huneyn, Tâif, İrtidat Savaşları,
Muhacir mi Ensar mı : Mekke, Medine. Muhacir dir.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : 180 veya 190 tane.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : İmrân bin Husayn bin Ubeyd bin Halef bin Abdinühm bin Huzeyfe bin Cehme bin Ğadire bin Hubşeyt bin Kâ’b bin Amr el-Huzai el-Kâ’biy dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû Nüceyd
Kimlerle Akraba idi : Sahabe’den Husayn bin Ubeyd’in oğludur.
İmrân Bin Husayn'ın Hayatı
İmrân bin Husayn (r.a) Resûlullâh (s.a.v)’ın İman dâvetine ilk uyan Sahabelerdendi. İslâm davasına gönül vermiş çile ve ızdırabı peşinen kabul etmişti. O, İslâmla müşerref olduğu sırada babası Husayn bin Ubeyd henüz müşriklerin safındaydı. İmrân bin Husayn (r.a), babasından yüz çevirmekten dahi hiç tereddüt göstermedi. Fakat, bir yandanda babasının da Müslüman olmasını, putlara tapmaktan vazgeçerek kâinatın sahibi yüce Allâh’a kul olmasını canı gönülden arzuluyordu.Müslümanların sayısı henüz kırkı bulmamıştı. Müşrikler akıl almaz işkencelere başvuruyorlar, Babası Husayn ise o günlerde henüz islâmla müşerref olmamıştı. Fakat, onun yaşına ve kemâlatına hayat tecrübesine Kureyşliler, dahi hürmet ederlerdi.Bir gün Husayn’a geldiler, ve ona: “-Şu Muhammed’le bizim adımıza konuş. İlahlarımızı ağzına alıyor ve onlara hakaret!”dediler.Husayn Resûlullâh (s.a.v)’e gitti. Kureyş büyükleri de beraberinde idi. Kureyş eşrafı, Resûlullâh (s.a.v)’in evinin kapısına yakın oturdularResûlullâh (s.a.v): “-Bu zata yer verin!” buyurdu.İmrân bin Husayn (r.a), ve arkadaşları orada bir hayli kalabalıktı. Babası Husayn bin Ubeyd, Resûlullâh’a: “-Senin hakkında neler duyuyoruz? İlahlarımızı diline dolayıb onlara sövüyormuşsun. Halbuki senin baban namuslu ve iyi bir insandı!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Yâ Husayn! Benim babam’da, senin baban’da Cehennem’de dir. Yâ Husayn kaç ilaha kulluk ediyorsun?”buyurdular. “-Yerde yedi, gökte bir ilah’a!”diye cevab verdi.Resûlullâh (s.a.v): “-Zarara uğradığın zaman kime yalvarıyorsun?”diye sordu.Husayn: “-Göktekine!” dedi. “-Malın mahvolduğu zaman kime yalvarıyorsun?”diye sordu.Husayn : “-Göktekine!”dedi.O zaman Resûlullâh (s.a.v) : “-O halde birisi sana icabet ediyor, diğerlerini ona ortak yapıyorsun. Şükürle onu hoşnut mu etmek istersin. Yoksa, seni kahretmesin den mi korkarsın?”diye buyurdu.Husayn: “-Hayır, hiç biri değil!”diye mukabele etti.Husayn der ki: “-Onun gibi konuşamayacağımı anladım!”Resûlullâh (s.a.v): “-Yâ Husayn! Müslüman ol ki selâmette olasın!”buyurdular. “-Benim arkamda bir kavmim, bir kabilem var. Onlara danışmadan bir şey diyemem!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Allâh’ım! Kemâle ermem için senden hidayet diliyorum. Bana faydası olan ilmimi arttır, de!”buyurdular.Husayn bunları söyledi. Hemen orada iman edib Müslüman oldu. Bunun üzerine İmran, babasının yanına geldi. Yüzünü gözünü ellerini ve ayaklarını öptü.Resûlullâh (s.a.v) bunu gördüğü zaman ağladı ve buyurdu ki: “-İmrân bin Husayn’ın yaptıklarına ağlıyorum. Babası Husayn kâfir olarak geldiği zaman babasına ayağa dahi kalkmadı. Babasının tarafına bile bakmadı. Müslüman olunca da vazifesini yaptı. İşte bu incelikten dolayı ağladım!”dedi.Husayn bin Ubeyd çıkarken, Allâh’ın Resûlü, ashabına: “-Kalkınız, onu evine kadar uğurlayınız!”buyurdular.Eşikten dışarı çıkınca da Kureyş onun bu halini gördü: “-O da Muhammed’in tarafına geçti!”dediler, dağılıp gittiler. 1Bazı İslâmi Kaynaklar da Şöyle Anlatılır;Hayber’in Fethi sırasında yani, Hicri 7. Miladi 628. yılda babası, Husayn, kız kardeşi Hırnık ve Ebû Hüreyre ile birlikte Müslüman oldu. Daha önce Müslüman olduğu da zikredilmiştir.Resûlullâh (s.a.v) ile beraber bir çok ğazvelere katılan İmrân bin Husayn (r.a), Mekke’nin fethinde Huzaâ kabilesinin bayraktarlığını yaptı. Kabilesi ile birlikte yaşadığı halde Resûlullâh ile olan irtibatını sürdürdü, sık sık Medine’ye giderek Resûlullâh (s.a.v)’ın sohbetlerinden feyiz alarak Âlim sahabeler arasına girdi.İmrân bin Husayn (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’den, ayrıca Hz.Ebû Bekr, Hz.Osman (r.a), ve Mâ’kil bin Yesâr’dan hadis rivâyet etti. oğlu Nüceyd ve âzadlısı, Atâ ile Hasan’ı Basri, Mutarrıf bin Abdullah, Ebû Recâ el-Utâridi, Ebû’l-Esved ed-Düeli, Muhammed İbn-i Sirin, Abdullah bin Büreyde ve Şa’bi, ondan rivâyette bulunanlardan bazılarıdır.Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatından sonra Hz.Ebû Bekr (r.a)’ın hilafeti sırasında aktif görevler aldı. Irak’ın fethinden sonra Basra şehri kurulunca İmrân bin Husayn (r.a)’ı halife Hz.Ömer onu Basralılara İslâm hukukunu, fıkhı öğretmek için gönderdi. Daha sonra halife Hz.Osman’ın Basra valisi Ziyâd bin Ebû Süfyan’ın, veya Abdullah bin Amir’in isteğiyle, Basra kadılı-ğına getirildi. Ancak bu görevi sırasında onu çekemeyenler tarafından haksızlık yaptığı gerekçesiyle kedisine itiraz edilmesi üzerine bu görevinden kendi isteğiyle hemen istifa etti.Bununla beraber fetva vermeye devam ettiğinden adı, fetva verebi-lecek sahabiler arasında zikredilmiştir. Resmi görevlerinden ayrıldıktan sonra hayatını Basra mescidinde hadis okutarak geçirdi, ve Hicri 52. Miladi 672 yılında Basra’da vefat etti.Hasan-ı Basri: “-Ondan daha değerli bir kişinin Basra’ya ayak basmadı!”der.İmrân bin Husayn (r.a), Basra şehrinin kültür ve idâri yapısının çok sağlam temeller üzerine oturtulmasında büyük emeği geçmiştir. Siyasi açıdan karışık bir dönemde görev almakla birlikte fitne ve fitnecilerden uzak durmayı başarmıştır. Emevi idaresi tarafından resmi görevlere geti-rilmesine rağmen Hz.Ali’ye karşı sürdürülen iç savaşta yer almamıştır.İmrân bin Husayn (r.a) kılık kıyafetine çok dikkat ederdi. Güzel ve temiz giyinirdi. Bunun sebebini soranlara: “-Allâh kuluna verdiği nimetin işaretinin onun üzerinde görülmesin-den hoşlanır!”meâlinde bir hadis rivayet ettiği ayrıca kaşına, kılıç kuşanmış bir insan resmi nakşedilmiş bir yüzük taktığı belirtilmektedir.Takvâ sahibi, zeki ve yöneticilik kabiliyetine sahib bir kişi olduğu bilinen İmrân bin Husayn (r.a), özellikle sünnete uymanın zorunluluğu hususunda pek çok hadis nakletmiştir. Hadis rivayet ettiği meclislerde, haber verdiklerinin bir kısmının Kûr’ân’da bulunmadığını söyleyen kimselere ahkâmla ilgili pek çok ayrıntının Kûr’ân’da yer almayıp sünnetle belirlendiğini, Resûlullâh (s.a.v)’ın emirlerine uyulmasının Kûr’ân emri olduğunu söylemiştir.Zehebi onun 180 rivâyetinin bulunduğunu kaydetmekteysede. Ahmed İbn-i Hanbel’in el-Müsned’inde 193 rivâyeti mevcuddur. Hadislerinden dokuzu Sahih-i Buhâri ve Sahih-i Müslim’de müştereken, dördü sadece Buhâri ve dokuzu sadece Müslim’de yer almaktadır. 2İmrân bin Husayn (r.a)’e hayatı boyunca herhangi bir iş veya vazife verildiğinde o işi ve vazifeyi yerine getirirken hep sünnet-i seniyyeyi esas alırdı. Sünnet-i Nebeviye uyğunsa, ona göre hareket ederdi. Kendi şahsi hizmetini dahi yerine getirirken, Resûlullâh (s.a.v)’den duyduğu veya gördüğü sünnet ruhuna uyğun olan şekliyle davranırdı.İmrân bin Husayn (r.a)’ın Menkibeleri:İmrân bin Husayn (r.a), ve arkadaşları olan kişiler Resûlullâh (s.a.v) ile bir yolculukta idiler, der ki:“-Son derece susamıştık. Resûlullâh (s.a.v) ile beraber yürürken bir de ne görelim ayaklarını iki su kırbası arasında uzatmış bir kadın! Kadın’a: “-Su nerede?”diye sorduk.Kadın da: “-Su yok!”dedi. “-Su ile âilen arası ne kadar?”dedik. “-Bir gün bir gece!”dedi. “-Resûlullâh’a gidelim!”dedik.Kadın: “-Resûlullâh’da nedir? Öyle bir şeyimiz yok!”dedi.Kadın, Resûlullâh kavramını bilmiyor, onu bir eşya zannediyordu.“-Kadını Resûlullâh (s.a.v) yanına götürüp O’nun ile karşılaştırdık. Bize anlattıklarını, Resûlullâh’a da anlattı. Sadece yetimleri olduğunu bize söylememişti. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v) kırbaları getirterek onlara dokundu. Kırk kişi susuzluğumuzu giderdik. Suya iyice kandık yanımız-daki bütün kırba ve kablarımızı doldurduk. Onlar nerdeyse taşıyorlardı. Sadece develerimizi sulamadık. Daha sonra Resûlullâh (s.a.v), O kadına verdiği suyun karşılığı olarak bir şeyler verilmesini isteyerek: “-Yanınızdakileri getirin!”dedi.Ekmek kırıkları ve hurmalar toplanarak kadına verildi. Kadın onları âilesine götürdü. Evine varınca kadın hayret içindeydi ve şöyle dedi.: “-İnsanların en sihirbazıyla karşılaştım. Yahut da onların iddia ettik-leri, O, Resûlullâh’mış!”dedi.Daha sonra bu olay üzerine hem suya gelen kadın, hem de âilesi Müslüman oldular.Bir başka bir rivâyette şu farklılık vardır: Resûlullâh, o kadına:“-Bunu al âilene götür! Bilmiş ol ki, senin suyundan hiç bir şey alıpeksiltmedik. Sadece Allâh’ın bize ihsan ettiğini içtik!”dedi. 3İmrân bin Husayn (r.a)’dan:“-Resûlullâh (s.a.v): “-Her biriniz her gün Uhud dağı kadar amel işleyebilir!” buyurdu. “-Yâ Resulallah! Her gün Uhud dağı kadar amel işlemeye kimin gücü yeter?”diye sordular. “-Hepinizin gücü yeter!” buyurdu. “-Yâ Resûlallâh bu nasıl olur?”diye sordular. “-Sübhanallâh demek, Uhud dan daha büyük amel işlemek demektir. Elhamdülillâh demek, Uhud’dan büyük amel işlemektir!”cevabını verdi. 4İmrân bin Husayn (r.a)’dan:“-Ben, Resûlullâh (s.a.v)’den bir çok hadis dinledim, ve ezberledim. Fakat, arkadaşlarımın bana muhalefet etmelerinden çekindiğim için onları nakletmekten kaçınıyorum.Mutarıf’dan:“-İmrân bin Husayn, bana: “-Ey Mutarıf! Vallâhi, eğer istersem hiçbir hadisi iki defa söyleme- den peş peşe iki gün Resûlullâh’dan hadis nakledebilirim! Çekinmeme ve az hadis rivayet etmeme sebeb ise: Ashab’dan bazılarının rivâyet ettiği hadislerle benim rivâyet ettiğim hadisler arasındaki lafzî farkları görerek şübheye düşmelerinden korkmamdır!”dedi.Bazen de bizlere: “-Eğer, size Resûlullâh (s.a.v) şöyle, şöyle buyurduğunu işittiğimi söylersem, doğru söylememiş olurum!”der ve bazen de kesin olarak: “-Resûlullâh (s.a.v) şöyle, şöyle buyurduğunu işittim!”derdi.Süleyman bin Ebû Abdullah’dan:“-Süheyb (r.a)’ın şöyle dediğini işittim:“-Vallâhi, bile bile yalan söyleyerek size: Resûlullâh şöyle buyurdu!diyemem. Fakat, isterseniz gelin size gördüğüm ve bulunduğum savaşlar-dan bahsedeyim. Ama, Resûlullâh böyle buyurdu, diyemem!” 5Basra valisi Ziyad bin Ebû Süfyan, Onu, zekat memuru olarak vazi-felendirmişti. İmrân bin Husayn (r.a), vazifeden döndüğünde yanında bir dirhem para yoktu. Ziyad bundan hoşlanmadı: “-Hani bir şey getirmedin mi?”diye sordu.İmrân bin Husayn (r.a), hiç çekinmeden şu cevabı verdi: “-Sen, beni sana mal getireyim diye mi gönderdin?! Oysa ki, ben, Resûlullâh (s.a.v)’in zamanında zekatları nasıl tahsil ediyorduysak, öylece tahsil ettim. Ve O’nun zamanında zekâtı kimlere veriyorsak onlara verip geri döndüm!”Onun bu cevabı karşısında, vali Ziyad söyleyecek bir şey bulamadı.İmrân bin Husayn (r.a), zaman, zaman Basra halkına va’z-ı nasihat verir, Resûlullâh (s.a.v)’den aldığı nurla onları aydınlatırdı. Bid’at’a ve bid’at’çılara asla taviz vermezdi. İslâm’a uymayan fikir ve davranışlarla elinden geldiği kadar azami mücadele eder, sünnet-i seniye’yi yaşamaya ve yaşatmaya çalışırdı. “-Kûr’an-ı Kerim, nazil olmuş! Allâh’ın Resûlü’de bize yol göstere-rek, arkamdan gelin, yemin ederim ki, Şayet beni dinlemezseniz helâk ola-caksınız!”buyurmuştur, derdi.Bir gün birisi İmrân bin Husayn’e gelerek: “-Bize yalnız Kûr’ân’dan haber ver!”dedi.Bu sözler karşısında hiddetlenen İmrân bin Husayn (r.a) şöyle dedi: “-Allâh’ın kitabında öğle namazının dört rek’at olduğu geçiyor mu? Öğle namazında sesli okunmaz. Namaz, zekat ve benzeri şeylerin hiç biri-nin şekli Kûr’ân’da açıklanmamıştır. Allâh’ın Kitâbı kapalı geçmektedir. Onun açıklayıcısı ise, Resûlullâh (s.a.v)’in sünneti dir!”Bu sözleriyle, her meseleyi illa da Kûr’ân’da aramanın yersiz oldu-ğunu, sünnetin de dini bir kaynak ve esas olduğunu anlatıyordu.Başka bir rivayette ise: İmrân bin Husayn (r.a)’dan:“-Adamın birisine: “-Ahmak! Allâh’ın kitabında öğle namazının farzının dört rek’at olduğu, Fatiha ve zammı surenin gizli okunacağı var mı?”dedim.Sonra, ona namaz oruç, zekât vs.....'dan bahsederek: Allâh’ın Kitâbı’-nda bunlarla ilgili geniş bir açıklama bulabilir misin? Allâh’ın Kitâbı’nda dinin umumi esasları ortaya konmuştur. Resûlullâh (s.a.v)’ın sünnetin de ise bu esaslar açıklanmıştır!”dedim. 6İmrân bin Husayn (r.a)’dan: “-Kûr’ân indi. Resûlullâh (s.a.v)’de sünnetleri ortaya koydu. Bize uyun. Uymazsanız, vallâhi sapıtırsınız!”dedi.Abdullah bin Samit, anlatıyor:Basra valisi Ziyad bin Ebih, İmrân bin Husayn (r.a)’ı Horasan’a göndermek istedi. O gitmemek için ısrar etti. Arkadaşları kendisine: “-Horasan’a vali olmaktan mı kaçıyorsun!”dediler.İmrân bin Husayn (r.a)’da: “-Nimetini onlar alacak da, azabını ben mi çekeceğim? Ben, düşman ile savaşırken Ziyad bin Ebû Süfyan’dan bir mektub getirilmesinden korkuyorum. Bu durumda savaşa devam edersem dinime zarar gelir, şayet dönersem boynum vurulur!”dedi.Ziyâd bin Ebû Süfyan, daha sonraları Hâkem bin. Amr el-Gıfari’yi Horasan’a vali tayin etti. O da, Ziyad’ın emrine boyun eğdi. Bunu duyan İmrân bin Husayn (r.a): “-Birisi, bana Hâkem bin Amr el-Ğifari’yi çağırsa iyi olur!”dedi.Bir adam gönderdi. Hâkem bin Amr el-Ğifari geldi.İmrân bin Husayn (r.a), Hâkem bin Amr el-Ğifari’ye:“-Resûlullâh (s.a.v)’ın: “-Allâh’a asi olunan hususlarda hiç kimseye itaat edilmez!”buyurdu-ğunu işitmedin mi? dedi. O da: “-İşittim!”dedi.Bunun üzerine İmrân bin Husayn (r.a): “-Elhamdülillah! (veya) Allâhüekber!”dedi.Diğer bir rivayette ise şunlar nakledilir:Ziyad, Hâkem bin Amr el-Ğifari’yi orduya kumandan tayin etti. İmrân bin Husayn, Hâkem bin Amr el-Ğifari’ye gelerek halkın huzurunda ona: “-Sana niçin geldiğimi biliyor musun?”diye sordu. O da: “-Niçin?”dedi.“-Resûlullâh (s.a.v)’ın bir adama söylediği sözü hatırlıyor musun? Hani, onun kumandanı bir askerine: “-Kendini ateşe at!”demişti.O da, kendisini ateşe atmak üzereyken yakalanmıştı. Bu durum, Resûlullâh (s.a.v)’e anlatılınca, Resûlullâh (s.a.v)’de: “-Eğer o ateşe girseydi, mutlaka ikisi de tamamen ateşte yanacaktı. Allâh’a isyan olan hususlarda mahluka itaat yoktur!”buyurdu, dedi. 7İmrân bin Husayn (r.a), bu sözleriyle, Hâkem bin Amr’a şayet vali Ziyad, Kûr’ân ve sünnete uymayan bir şey emredecek olursa ona itaat etmemesi gerektiğini ifade etmeye çalışıyordu. İmrân bin Husayn (r.a), hakkın hatırının yüce olduğunu, hiçbir hatır için fedâ edilmeyeceğini ona bildiriyordu. İmrân bin Husayn (r.a), Basra’da çok büyük hizmetlerde bulundu. Basra şehrinin önemli imamlarından ve Tabiin’in büyüklerinden olan Muhammed İbn-i Sîrin: “-Basra’da Resûlullâh’ın Ashabı arasında İmrân bin Husayn’dan daha üstünü az bulunur!”diyerek onu taltif ediyordu.Cenâb-ı Hak kullarını tecrübe etmek için onlara bir takım musibetler verir. Bununla beraber sabır derecelerini ölçmek ister. Hikmetine binâen İmrân bin Husayn’a da çok şiddetli bir hastalık verdi. Öyle ki, İmrân bin Husayn (r.a) bu hastalığın tesiriyle ne oturabilir, ne de kalkabiliyordu. Fakat o, musibetin kendisine niçin verildiğinin şuurundaydı. Bu sebeble çok sabır gösterdi. Sabrın bu dünyadaki mükafatı olarak da Meleklerin selâmına mazhar oldu. Melekler onu gördükçe selam verirlerdi.Başka bir rivayette ise: Mutarif bin Abdullah (r.a) anlatıyor:“-İmrân bin Husayn (r.a) bana: “-Mutarrif! Melekler bana gelerek baş ucumda, Kâbe’de ve Babü’l- Hıcır de selam verirlerdi. Ben dövme yaptıktan sonra gelmez oldular!” dedi. İmran’ın Döğme yaraları iyileşince yine bana: “-Mutarrif! Arkadaşlarım yine bana geldiler. Yalnız ben ölünceye kadar bu olanları kimseye anlatma!”dedi.Mutarrif anlatıyor: İmrân bin Husayn (r.a) bana: “-Haberin var mı? O bana selâm veriyordu. Dövmeden sonra selamı kesti!”dedi.Ben: “-Baş ucundan gelerek mi selâm veriyordu, yoksa ayak ucundan mı selam veriyordu?”diye sordum: “-Baş ucumdan selâm veriyordu!”diye cevap verdi.Bunun üzerine ben: “-Bana kalırsa, ölmeden o, yine gelip sana selâm verecektir!” dedim.Bir müddet sonra bana “-Haberin var mı? O, bana yine geldi!”dedi.Bundan sonra çok geçmeden vefat etti.Kat’âde’den: “-Döğme yapıncaya kadar melekler gelip İmrân bin Husayn’a selâm veriyor ve onunla musafaha ediyorlardı. Döğme yaptıkdan sonra gelmez oldular!” 8Ebû Esved ed-Düeli’den: “-Basra’ya geldiğimde İmrân bin Husayn, Ebû Nüceyd’in orada olduğunu gördüm. Ömer ibn-i Hattab onu Basra halkına, İslâm esaslarını öğretmek için göndermişti!” 9İmrân bin Husayn (r.a), mes’ûliyet korkusuyla ilgili şöyle demiştir: “-Keşke küllükte bir kül olaydım da fırtınalı bir günde rüzgar beni savursaydı!” 10Hilâl binYisaf’dan:“-Basra’ya gelerek doğruca mescide gittim. İçeride beyaz ak sakallı bir ihtiyar, sütuna yaslanmış karşısındaki cemaate bir şeyler anlatıyordu. “-Kim bu?”diye sordum. “-İmrân bin Husayn!” diye bana cevab verdiler. 11Bunlardan biri şöyledir. Basur (hemeroid) hastası olan İmrân bin Husayn (r.a) Resûlullâh’a oturarak namaz kılmanın hükmünü sordu ve Resûlullâh (s.a.v) ona şöyle cevab verdi: “-Ayakta kılmak daha faziletlidir. Oturarak kılan ayakta kılan kimsenin sevabının yarısı kadar sevab alır. Yatarak kılan ise oturarak kılan kimsenin sevabının yarısı kadar sevab alır!”Veya şöyle demiştir: “-Ayakta kıl. Ayakta kılamayacak kadar kötü durumdaysan oturarak kıl. Oturmaya da gücün yetmiyorsa yanın üzerine kıl!” 12İmrân bin Husayn (r.a) Hicri 52. Miladi 672 yılında Basra’da vefat etmiştir. Kabri Basra’da dır.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.1- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-1-72
2- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-22-232-233
3- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-2024
4- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1644
5- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1590
6- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1595
7- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-655
8- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1929
9- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1544
10- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1224
11- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1555
12- Muhtasar Fethü’l-Bâri-Namaz-17-1115-19-1117