İkrime Bin Ebî Cehl Kimdir?
عِـكْـِرمَة ُبْــنُ أبـَيِ جَـهْـل
Baba Adı : Amr bin Hişam (Ebû Cehil.)
Anne Adı : Ümmü Mücâlid bint-i Yerbu el-Hilali
Doğum Tarihi ve Yeri : Takriben hicretten 47 veya 49 yıl kadar önce Miladi 573 veya 575 yıllarında Mekke’de doğduğu rivayet edilir.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 13. Miladi 634. yıl Yermük Savaşı’nda kendisi ve âilesinden birkaç kişiyle birlikte şehid oldu. Kabri o bölgededir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Ümmü Hâkim bint-i Hâris bin Hişâm’dır.
Oğulları : Amr.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Huneyn, Tâif, Yemâme, Yemen’deki İrtidat olayları, Suriye taraflarındaki savaşlar ve Yermük savaşı.
Muhacir mi Ensar mı : Hicreti yok.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : 1 tane.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Yok.
Kabile Neseb ve Soyu : İkrime bin Ebî Cehil Amr bin Hişam bin Muğire bin Abdullah bin Amr bin Mahzum el-Kureyşî el-Mahzumi’dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû Osman.
Kimlerle Akraba idi : Ebû Cehl’in oğlu, Hâris bin Hişâm’ın yeğeni ve damadı dır.
1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-15-316-322
2- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-15-316-322
3- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-1-314
4- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-22-42
عِـكْـِرمَة ُبْــنُ أبـَيِ جَـهْـل
Baba Adı : Amr bin Hişam (Ebû Cehil.)
Anne Adı : Ümmü Mücâlid bint-i Yerbu el-Hilali
Doğum Tarihi ve Yeri : Takriben hicretten 47 veya 49 yıl kadar önce Miladi 573 veya 575 yıllarında Mekke’de doğduğu rivayet edilir.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 13. Miladi 634. yıl Yermük Savaşı’nda kendisi ve âilesinden birkaç kişiyle birlikte şehid oldu. Kabri o bölgededir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Ümmü Hâkim bint-i Hâris bin Hişâm’dır.
Oğulları : Amr.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Huneyn, Tâif, Yemâme, Yemen’deki İrtidat olayları, Suriye taraflarındaki savaşlar ve Yermük savaşı.
Muhacir mi Ensar mı : Hicreti yok.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : 1 tane.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Yok.
Kabile Neseb ve Soyu : İkrime bin Ebî Cehil Amr bin Hişam bin Muğire bin Abdullah bin Amr bin Mahzum el-Kureyşî el-Mahzumi’dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû Osman.
Kimlerle Akraba idi : Ebû Cehl’in oğlu, Hâris bin Hişâm’ın yeğeni ve damadı dır.
İkrime Bin Ebî Cehl'in Hayatı
İkrime bin Ebi Cehl, Hicretten takriben 47 veya 49 yıl kadar önce, Miladi 575 veya 579 yıllarında Mekke’de dünyaya geldiği rivâyet edilir. Babası: Amr bin Hişam diğer namıyla Ebû Cehl’dir. Annesi: Ümmü Mücâlid bint-i Yerbu el-Hilali Nesebi ise: İkrime bin Ebû Cehl Amr bin Hişam bin Muğire bin Abdullah bin Amr bin Mahzum el-Kureyşî el-Mah-zumi’dir. Künyesi ise: Ebû Osman dır.Amcası Hâris bin Hişâm’ın kızı, ve Hâlid bin velid’in bacısı, Fâtıma bint-i Velid bin Muğire’nin kızı Ümmü Hakim ile evliydi. Bu evlilikden Amr bin İkrime adında bir oğulları vardı ki. Bu oğulları da babası ile beraber Yermük savaşında şehid olmuştur.İkrime bin Ebû Cehl, önceleri müşrik iken, babası Ebû Cehl gibi Resûlullah’a ve iman eden Müslümanlara karşı özellikle zayıflara karşı müşriklerin en şiddetlisi idi. İslâma karşı yapılan her hareketin her bir faâliyetin içersinde bulunurdu. İslâm karşıtı haraketlerin hemen hepsinde faal rol aldı.Hicretin sekizinci ayı Şevval ayında Miladi 622 yılında meydana gelen ve Resûlullâh (s.a.v)’ın amcası oğlu Ubeyde bin Hâris komutasındaki Rabiğ Seferi’nde Seniyyetü’l-Merre’nin aşağısındaki Ahyâ Suyu’nun yanında Müslümanlara karşı toplanan Kureyşilerin başında o da bulundu. Gerçi bu seferde karşılıklı ok’lar attıldı fakat savaş olmadı.Hicretin 2. yılının Ramazan ayında, Miladi 15 Mart 624 de meydana gelen Bedir Ğazvesi’ne İkrime bin Ebû Cehl, babası Ebû Cehl ile birlikte iştirak etti. Babasını öldürenlerden biri olan Mûaz bin Amr, bin Cemûh’u omzundan yaralamış elini koparmıştı. Râfi bin Muâllâ’yı da şehid etmiş, bir çok Müslüman’a zarar vermiştir. Babası Ebû Cehl’in öldürülmesinden sonra, Mahzum Oğulları âilesinın reisi olmuştur. İkrime bin Ebû Cehl, Kureyş’in ikinci derecedeki reislerinden iken, büyüklerin Bedir Savaşı’nda öldürülmesi ile Kureyşin de büyük reisleri arasına girmiştir.Hicretin 3. yılının Şevval ayında, Miladi 25 Mart 625 de meydana gelen, Uhud Savaşı’na hanımı Ümmü Hâkim ile birlikte şölenlerle katıldı. Bu savaşta hanımının dayısı Hâlid bin Velid, müşrik süvari birliklerinin sağ kanad komutanlığını, kendisi de sol kanad süvari birliklerinin komutanlığını yaptı. Uhud Savaşı’nda üç tane Müslüman’ı şehid etmiştir. Bunların başın-da Ayneyn Dağı’na Resûlullâh (s.a.v)’ın dikmiş olduğu okçu birliklerinin komutanı, Abdullah bin Cübeyr, Ubeyd Atîk bin Teyyîhân, ve Ubeyd bin Muâllâ, bin Levzân (r.a)’ı şehid etmiştir.Hicri 5. yılın Şevval ayı, Miladi 627 yılının Ocak ayında meydana gelen, Hendek Kuşatması’nda, on iki bin kişilik Ahzab, hizibler orduları içinde Mekkeliler arasında oldukça büyük şöhret ve nâmı olan büyük bir cengâver olub, müşrik ordusunun ileri de gelen komutanlarından biriydi. Fakat, bu kuşatmadan da bir sonuç alamayınca, yüz üstü Mekke’ye gerisin geri dönüb kaçtılar.Babası, Ebû Cehl’ın intikamını Müslümanlardan almak için hemen hemen Mekkeliler’in Müslümanlara karşı yapmış oldukları her harekâta ve her savaşa bizzat iştirak etmiştir. İslâm’a ve Resûlullâh (s.a.v)’e düşman-lıkda babası Ebû Cehl’den aşağı değildi.Mekke’nin fethi ve İkrime bin Ebi Cehl:Hicretin 8. yılı Ramazan ayı, Miladi 630 yılın Ocak ayında Mekke şehri feth edildi. Mekke’nin feth edilme sebebi ise: Hudeybiye sulh andlaş-masın da Resûlullâh (s.a.v), müttefiki ve akrabası olan Huzaâ kabilesine Ğarantör olarak kefil oldu. Huzaâ’lara herhangi bir saldırı olursa, bu saldı-rı, direk Resûlullâh’a ve onun Medine devletine karşı savaş açılmış gibi kabul edilecek, ve onların, her türlü haklarını neye mal olursa olsun koru-maya yetkili olacaktı.Mekke Kureyş müşrikleri de, Beni Bekirlere aynı şekilde ve aynı şart-larda kefil olub ğarantör oldular. Hudeybiye sulh anlaşması sırasında iki tarafta da bu saldırmazlık anlaşmasına imza atarak taahhüd etmişlerdi. Fakat, bir gece Mekke müşriklerinin ileride gelenleri ile genç kişileri, kılık kıyafetlerini değiştirib, kendilerini Beni Bekirlere benzetipb, Resûlullâh’ın koruması ve taahhüdü altında olan, Huzaâ kabilesine bir gece aniden sal-dırdılar. Yirmi küsür silahsız ve habersiz mazlum insanı, gecenin zifiri karanlığında haksız yere koçlar gibi katlettiler. Bu saldırğan katillerden ve elebaşılarından biri de malesef İkrime bin Ebi Cehl idi.Bunun gibi sebeblerden dolayı, Resûlullâh (s.a.v), o, ve onun gibiler hakkında ölüm fermanı çıkarmıştı.Mekke’nin fethi sırasında Resûlullâh (s.a.v) komutanlarına Mekke’ye girme emrini verdiği sırada kendileri ile çarpışmaya kalkmadıkça, hiçbir kimse ile çarpışmamalarını kesin emretti. Ancak, altı erkekle, dört kadını, başka bir rivayette ise, dört kadın ile on bir erkek toplam onbeş kişinin, Kâbe örtüsünün altına dahi sığınmış olarak bulsalar, bunların öldürülme- lerini emretti.Bu öldürülecek onbeş kişiden biri de İkrime bin Ebû Cehl idi. Çünkü, fetih günü herkes mücâdeleyi terkettiği halde, o ve Safvan bin Ümeyye, Süheyl bin Amr gibi kişiler, etraflarına topladığı kişileri silahlandırarak Handeme Dağı mevkiinde toplandılar. Hâlid bin Velid (r.a), komutasındaki İslâm ordusuyla kanlı mücâdeleye giriştiler. Bu çarpışmaların sonucunda Müslümanlara yenildiler. Yenilince de öldürülmekten korkarak, Mekke şehrinden kaçıb gitti.İkrime bin Ebû Cehl’in Müslüman Oluşu:İkrime bin Ebû Cehl’in hanımı Ümmü Hâkim bint-i Hâris, akıllı bir hanımdı. Mekke fethedildiği zaman, içlerinde Ebû Süfyan Sahr bin Harb’in hanımı Hind’in de içinde bulunduğu Kureyş kadınlarından on kişilik bir ğrub halinde gelib, Resûlullâh (s.a.v)’e bey’at etmiş ve Müslüman olmuş, daha sonra da: “-Yâ Resûlallâh! İkrime, Senden korkarak Yemen’e kaçtı. Senin ken-disini öldüreceğinden korkuyor. Ona emân ver!”diye ricada bulundu.Resûlullâh (s.a.v)’de: “-Ona, emân verilmiştir!”diye buyurdular.Ümmü Hâkim, kocası için, Resûlullâh (s.a.v)’den emân alınca, onu aramaya gidip bulup getirmek için de izin istedi. Resûlullâh (s.a.v), ona izin verdi. Ümmü Hâkim, Rûm asıllı kölesini yanına yardım etmek için alarak yola çıktı. Yolda kölesi ona sarkıntılığa yeltendi. Ümmü Hâkim, Âkke halkından bir cemaatin yanına varıncaya kadar onu oyaladı. Orada, onlardan, kölesine karşı yardım istedi. Onlar da köleyi tutup, iple sımsıkı bağladılar. Ümmü Hâkim, kocası İkrime’ye, Tihâme deniz sahillerinden bir sahilde gemiye bindiği bir sırada yetişti.İkrime bin Ebû Cehl der ki:“-Gemiye binib, Habeşistan’a kavuşmak istiyordum. Binmek için geminin yanına vardım. Gemici, bana: “-Ey Allâh’ın kulu! Allâh’a şerik koşulan şeyleri bırakıb Allâh’ı bir tanımadıkça, gemime binme! Bunu, yapmazsan, geminin içinde helâk olacağımızdan korkarım!”dedi.İkrime: “-Allâh’a şirk koşulan şeyleri bırakıb Allâh’ı bir tanımayan hiç kimse, gemiye binemez mi?”diye sordum.Gemici: “-Evet! Yüce Allâh’a karşı ihlâslı olmadıkça, hiç kimse, bu gemiye binemez!”dedi.İkrime, gemide oturduğu yerden, seslice: “-Lât ve Uzzâ!”adını anınca,Gemici: “-Şurada, hiç kimsenin, Allâh’dan başka hiçbir şeye duâ etmesi, caiz ve doğru olamaz!Allâh’a karşı ihlâslı ol! Başkasını, araya karıştırma!”İkrime bin Ebû Cehl: “-Peki, ne diyeyim?”diye sordu.Gemici: “-Allâh’dan başka ilâh yoktur de! Çünkü, burada, Allâh’dan başkası yarar ve zarar vermez!”dedi.İkrime bin Ebû Cehl’de şöyle dedi: “-Ğaliba, bu, Muhammed’in bizi, îmâna dâvet ettiği İlâh olsa gerek! Halbuki, ben, bu yüzden ondan kaçmıştım: Muhammed’in, bize getirip kabule dâvet ettiği, ve üzerinde anlaşamayarak kendisinden ayrıldığım şey- de budur! Vallâhi, O, eğer denizde İlâhımız ise, muhakkak, karada da İlâhımızdır! Vallâhi, O, denizde bir olursa, herhalde, karada da birdir!”O sıralarda denizde çıkan fırtına, gemiyi, altüst ediyordu. Gemici, gemi halkına: “-İlâhınıza karşı ihlâslı olunuz! Ondan başka hiçbir güç, bu felâketi başınızdan savamaz!”dedi.İkrime bin Ebû Cehl, gemi halkının, Allâh’a duâ ve birliğini ikrar ettiklerini görünce: “-Bunu, ne için yapıyorsunuz?”diye sordu.Gemi halkı: “-Burada, Allâh’dan başkası yarar ve zarar veremez!”dediler.İkrime bin Ebû Cehl: “-Deniz’de Allâh’a karşı ihlâslı olmadıkça, beni, hiçbir şey kurtara-maz ise, karada’da, O’ndan başkası beni asla kurtaramaz! Ey Allâh’ım! Boynumun borcu olsun, Eğer, Sen, beni, içinde bulunduğum bu tehlike-den selâmete çıkarırsan, Muhammed’e gideyim, elimi, O’nun eline koya-rak bey’at edeyim!”diye Allâh’a vaâd’da bulundu ve şöyle dedi: “-Ey gemici! Beni, geri çeviriniz. Yüce Allâh’a yemin ederim ki: Ben, artık, Muhammed’in yanına döneceğim!”dedi.İkrime bin Ebû Cehl der ki: “-İşte, bunun üzerinedir ki, İslâmiyet dinini anlamaya başladım ve İslâmiyet sevgisi kalbime düştü!”Hanımı Ümmü Hâkim de, o sırada yanlarına vardı. İkrime’ye: “-Ey Amcamın oğlu! Ben, sana, insanların, akraba haklarını en çok gözeten, insanların en iyisi, ve en hayırlısı olan, Zâtın yanından geldim! Kendini, boş yere helâk etme! Bunun üzerinde dur! Sonunda, gerçeği kavrayacak ve anlayacaksın! Hem senin için, Muhammed (s.a.v)’den, güvence almış bulunuyorum, Sen, emniyettesin!”dedi.İkrime bin Ebû Cehl: “-Sen, bu işi yapabildin mi?”diye sordu.Ümmü Hâkim: “-Evet! Ben, Kendisi ile konuştum. Sana, güvence verdi!”dedi.İkrime bin Ebû Cehl: “-Rûm asıllı kölenin ne gibi kötülüğü ile karşılaştın?”diye sordu.Ümmü Hâkim, kölesinin, kendisine yapmak istediği kötülüğü haberverince, İkrime, Rum asıllı bu hain kölesini vurub orada öldürdü.Ümmü Hâkim, kocası İkrime’nin kendisi ile cinsel temas isteğine: “-Sen, kâfirsin! Ben ise, Müslüman bir kadınım!”diyerek reddetti.İkrime bin Ebû Cehl: “-Seni, benden böyle geri durduran şey, herhalde büyük bir şey olsa gerek?”dedi.İkrime bin Ebû Cehl, eşi Ümmü Hâkim ile birlikte Mekke’ye döndü. Mekke’ye yaklaştıkları sırada, Resûlullâh (s.a.v), Ashâbı’na: “-İkrime bin Ebû Cehl, sizin yanınıza Mü’min ve Muhacir olarak geliyor! Sakın, onun babasına kötü söz söylemeyiniz. Çünkü, ölüye kötü söz söylemek, diriyi rahatsız eder, ölüye bir şey erişmez!”buyurdular.İkrime (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’in çadırının kapısına gelib eriştiği, Resûlullâh (s.a.v)’ın onu gördüğü zaman, üzerinde ihram olmadığı halde, onun gelişine sevincinden hemen sıçrayıb ayağa kalktı ve yanına doğru vardı. Onu, kucakladı. Üç kere: “-Hoş geldin süvari muhacir!”buyurdu.Sonra, gelip oturdu. İkrime ile hanımı Ümmü Hâkim’de Resûlullâh’ın önüne oturdular. Ümmü Hâkim’in yüzü peçeli idi.İkrime (r.a): “-Yâ Muhammed! Bu hanımım, Senin, bana güvence ve eman verdi-ğini söyledi!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Doğru söylemiş! Sana, emân verilmiştir!”buyurdu.İkrime (r.a): “-Yâ Muhammed! Sen, beni nelere dâvet ediyorsun?”diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-Ben, seni, Allâh’dan ğayri ilâh bulunmadığına ve benim de Allâh- ’ın Resûlü olduğuma şehadet etmeye, Namaz kılmaya, Zekât vermeye, Oruç tutmaya, Hacc etmeye, şöyle şöyle yapmaya dâvet ediyorum!”buyu-rub İslâmiyet esaslarını ve İslâm ahlâkını ona saydı.İkrime (r.a): “-Vallâhi, Sen, ancak, hak ve gerçeğe, güzel ye iyi bir şeye dâvet ediyorsun! Vallâhi, dâvet ettiğin şeylere dâvete başlamadan önce de, Sen, içimizde sözü en doğru olanımız, iyilik yönünden de en iyimizdin! Ben, şehâdet ederim ki: Allâh’dan ğayri ilâh yoktur. O’nun eşi, ve ortağı da yoktur. Yine şehâdet ederim ki: Muhammed, Allâh’ın kulu ve Resûlü’dür. Sen ki, Allâh’ın kulu ve Resûlü’sün! İnsanların en iyisi, ve en doğrusu, ve en vefâlısı sın!”dedi.İkrime (r.a), bunları, söylerken de, Resûlullâh (s.a.v)’den utancından dolayı başını önüne eğmiş bulunuyordu. İkrime’nin, böyle Müslüman oluşu, Resûlullâh’ı sevindirdi.İkrime (r.a): “-Yâ Resûlallâh! Bildiğinin hayırlısını bana öğret ve onu işlememi emret! Bana, hayırlı olan şeyi öğret de onu söyleyeyim!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammed’en âbdühû ve Resûlüh. Şehâdet ederim ki: Allâh’dan başka, ilâh yoktur ve yine şehâdet ederim ki; Muhammed, Allâh’ın kulu ve Resûlü’dür! Dersin. Allâh yolunda cihad edersin!”buyurdular.İkrime (r.a): “-Bundan sonra, ne diyeyim?”diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-Allâh’ı şahid tutarım, ve burada bulunanları da, şahid tutarım ki, ben, Müslümanım, muhacirim ve mücâhidim dersin!”buyurdu.İkrime de, öyle söyledi.Resûlullâh (s.a.v): “-Bugün, benden dilediğin şeyi, senden başka kimseye vermediğim şeyi, sana vereceğim!”buyurdu.İkrime (r.a) şöyle dedi: “-Yâ Resûlallâh! Sana karşı yaptığım bütün düşmanlıklar, müşrikli-ğin yayılması ve üstün gelmesi arzusuyla, Sana karşı attığım bütün adımlar, Sana karşı geçdiğim bütün yerler, yüzüne karşı veya arkandan sarfettiğim bütün sözler için bana Allâh’dan mağfiret dilemeni isterim!”Bunun üzerine; Resûlullâh (s.a.v): “-Ey Allâh’ım! Onun, bana karşı yaptığı bütün düşmanlıklardan, Senin yolundan çevirmek maksadı ile gittiği, içinde erişeceği yere kadar adım attığı ve bununla da Senin nurunu söndürmeyi arzu ettiği her yerdeki tutum ve davranışlarından doğan günahlarını bağışla! Onun, Âleyhim de yüzüme karşı veya arkamdan işlediği bütün kötülükleri de bağışla!”diye-rek ona duâ etti.İkrime (r.a)’da şöyle dedi: “-Râzı oldum yâ Resûlallâh! Amma vallâhi, yâ Resûlallâh! Allâh’ın kullarını, Allâh’ın yolundan geri çevirmek için harcadığımın iki katını Allâh yolunda harcamadıkça ve Allâh yolundan geri çevirmek için yaptığım tüm savaşların, iki katını da Allâh yolunda yapmadıkça geri durmayacağım!”Resûlullâh (s.a.v), İkrime’nin, hanımı Ümmü Hâkim ile olan eski nikâhlarını yenilemeyib ilk nikâhları ile evliliklerini devam ettirdi.Hz.Âişe (r.a) der ki:“-Resûlullâh Âleyhisselâm bir gün Medine de uyurken rüyada: “-Ebû Cehl’in, yanıma gelib bana bey’at ettiğini görür gibi oldum!” buyurmuştu.Daha sonra Hâlid bin Velid, Müslüman olunca: “-Yâ Resûlallâh! Hâlid’in Müslüman olması ile Allâh, Senin rüyanı doğruladı!”denildi.Resûlullâh (s.a.v): “-Muhakkak, ondan başkası gelib Müslüman olacaktır!”buyurdular.Nihayet, İkrime bin Ebû Cehil Müslüman oldu, ve bu, Resûlullâh’ın rüyasını tasdik etti.Rivâyete göre:“-Resûlullâh (s.a.v), rüyasında cennete girince, orada hoşuna giden bir hurma ağacı görmüştü: “-Bu, kimin dir?”diye sorduğu zaman, “-Ebû Cehl’ın dir!”denilmiş ve bu, O’nun çok ağırına gitmişti.Kendi kendine: “-Cennette Ebû Cehil’in hurma ağacı nasıl olabilir ki?! Vallâhi, o, hiçbir zaman cennete giremez!”buyurmuştu.Ümmü Seleme (r.a) validemiz de:“-Resûlullâh (s.a.v): “-Cennette Ebû Cehl’e aid bir hurma ağacı gördüm!”buyurmuş,İkrime bin Ebû Cehil Müslüman olunca da. “-Ey Ümmü Seleme! Ebû Cehl’in, Cennet’de gördüğüm hurma ağacı, işte budur!”buyurdular, demiştir.İkrime (r.a), Müslüman olduktan sonra, Mekke’de Kureyşîler’in evlerinden hangi evde put bulunduğunu işitirse, hemen gider, onu kırardı. Halbuki, kendisi, daha önce, cahilliye çağında Mekke’de ticaret için put yapıp satanların başı idi.İkrime, iyi bir Müslümandı. Hattâ Müslümanların da iyilerindendi. Eline Mushaf’ı alır, yüzüne sürer: “-Rabbimin Kelâmı! Rabbimin Kitâb’ı!”diyerek ağlardı. 1İkrime bin Ebû Cehl, İslâm olduktan sonra ilk olarak Huneyn Ğazve-si’ne iştirak etti. Henüz müellef-i kulûb idi. Huneyn Ğazvesi’nde, başlan-gıçta İslâm ordusu bozulma âlameti gösterdiği zaman İkrime’nin yanında bulunan Süheyl bin Amr: “-Muhammed ve ashabı, bir daha düzelemez ve savaşamaz!”deyinceİkrime bin Ebû Cehl ona cevaben: “-Bu, yerinde bir söz değildir. İşler, ancak yüce Allâh’ın elindedir. Muhammed’in elinde bir şey yoktur. Bugün savaş, O’nun âleyhine ise, yarın muhakkak O’nun lehine olacaktır!”dedi.Bunu duyan Süheyl bin Amr: “-Sen, daha önce bu sözün aksini söylerdin?”deyince;İkrime bin Ebû Cehil: “-Ey Ebâ Yezid! Biz, vallâhi aykırı şeyler üzerinde duruyormuşuz. Akıllarımızı kösteklemiş, yarar da zarar da vermeyen birtakım taşlara tap-ınmış durmuşuz!”dedi.Onun bu hareketi, daha başlangıçta bile İslâm dinine sımsıkı sarıl-dığını göstermektedir. İkrime bin Ebû Cehil (r.a), İslâm olduktan sonra Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte Medine’ye gitti. Ve orada yerleşti.İkrime (r.a), Müslüman olduktan sonra bazı arkadaşları onunla, “-Bu ümmetin Fir’âvnu’nun oğlu!”diye şakalaşmak istiyorlardı.Ancak, İkrime bu sözlerle eski câhilliye günlerini hatırladığı için epey rahatsızlık duyuyordu. Bir gün dayanamayarak Resûlullâh’a bunu şikâyette bulundu. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v)’de ashâbı’na şöyle dedi: “-Onu, babasının ismiyle anmayın. Ona böyle hitab etmeyin!”Bu hâdiseden sonra, Resûlullâh (s.a.v), onun, İkrime bin Ebû Cehil olan künyesini, İkrime Ebû Osman olarak değiştirdi.Resûlullâh (s.a.v)’in muhterem zevceleri Ümmü Seleme (r.a)’nın rivâyetine göre, bir gün Resûlullâh (s.a.v) şöyle buyurmuştu: “-İkrime’nin Müslüman olmasıyla Ebû Cehl’in nesebi kesilmiştir!”Gerçekten, Ebû Cehl’in kızlarından da hiç çocuğu olmamış ve nesebi kesilivermiştir.Hicrî 10. yılda, yâni, Resûlullâh (s.a.v)’in vefât etmiş olduğu yılda Resûlullâh (s.a.v) tarafından Hevâzin’e zekât toplamak üzere gönderildi. Resûlullâh (s.a.v) vefât ettiği zaman İkrime bin Ebû Cehil (r.a) Yemen’de Tebâle şehrinde bulunuyordu. Bundan dolayı Resûlullâh (s.a.v)’in vefât edişini ve techiz, tekfin, namaz ve defn işlerini görememiştir.Hz.Ebû Bekir (r.a), hicrî on birinci yılda Hz.Ömer’i Hac emîri olarak tâyin etti. Kendisi, hicrî on ikinci yılın receb ayında, Umre yapmak üzere Mekke’ye gitti. Bu sırada İkrime bin Ebû Cehl (r.a), birinci halife Hz.Ebû Bekr (r.a)’in evine giderek onunla birlikte babası Ebû Kuhafe’nin elini öptü. Eve girişleri esnasında Attab bin Useyd, Süheyl bin Amr, İkrime bin Ebû Cehl ve Hâris bin Hişâm, halife Hz.Ebû Bekir’e: “-Selâmün Âleyküm ey halifetü’r-Resûlullâh!”dediklerinde,Resûlullâh (s.a.v)’in isminin anılmasından dolayı Hz.Ebû Bekr (r.a) bundan çok etkilenmiş ve oturub ağlamıştır.Hz.Ebû Bekr (r.a)’ın devrinde İkrime bin Ebû Cehl, bir ordu ile Yemame’deki yalancı peyğamber Müseylimetü’l-Kezzâb’ın üzerine gönde-rildi ise de o, yardımcı kuvvetleri beklemeden Müseylime’ye hücum edince mağlub oldu. Bu sefer halife Hz.Ebû Bekr onu, önce Umman tarafındaki Huzeyfe’nin yanına yardımcı olarak gönderdi. Burada işleri hallettikten sonra Mehre’ye yollandı, Mehre halkı İslâmiyet’e girince, İkrime (r.a), ordusu ile birlikte Yemen’e gitti. Yemen’deki bütün mürtedleri ortadan kaldırdı. Sonra tekrar Medine’ye geri döndü,Halife Ebû Bekr (r.a), onu bir ordu ile birlikte Suriye taraflarına gönderdi. Burada, bir rivâyete göre; Bizans Rumları ile Ecnadin’de yapılan kanlı savaşta oğlu Amr bin İkrime ile şehid oldu.Büyük tarihçi ve alim Vâkıdî’ye göre ise: oğlu şehid oldu, kendisi ağır yaralandı, Medine’ye geri döndü. Bir başka rivâyette ise oğlu Amr’da Yermük’te kendisi ile birlikte şehid olmuştur.Yine Vâkıdî’ye göre, İkrime bin Ebû Cehil, Hicri 13. Miladi 636 yıllarında yapılan Yermük Savaşı’nda ağır bir yara aldıktan sonra şehid olmuştur.Diğer bir rivâyette ise; Ebû Osman el-Gassânî, babasına atfen şöyle demektedir:Yermük Savaşı’nda İkrime bin Ebî Cehil (r.a): “-Resûlullâh ile birçok yerde savaştım. Bugün sizden kaçıyorum!” dedikten sonra da: “-Kim ölünceye kadar savaşmak üzere söz verecek?”diye seslendi.Amcası ve kayınbabası Hâris bin Hişâm ve Dırâr bin el-Ezver başta olmak üzere, atlı ve yaya dört yüz Müslüman söz verdi. Komutan, Hâlid bin Velid’in çadırının önünde hepsi de yaralanıncaya kadar savaşa devam ettiler. Onların çoğu şehid oldu. Kendisi, Kureyşîler’in ünlü süvarilerinden idi. Savaşlarda olanca gücüyle savaşmış ve sonunda orda şehid düşmüştür. Şehid düştüğü zaman, vücudunda yetmişten fazla kılıç, mızrak ve ok yarası bulunmuştu. Savaş sırasında kendisine: “-Allâh’dan kork! Kendini, biraz esirge!”denildiği zaman,İkrime (r.a): “-Lât ve Uzzâ uğrunda savaşırken kendimi esirgemedim de, şimdi, Allâh ve Resûlü yolunda savaşırken mi kendimi esirgeyecek, sağ kalmak isteyeceğim? Hayır!Vallâhi, hiçbir zaman, bunu, yapamam! Her çarpışma yerinde Resûlullâh (s.a.v) ile çarpıştım! Bu gün ise, sizden kaçıyorum: Kim, ölmek üzere bana bey’at eder?”diyerek seslendi.İçlerinde amcası ve kayınbabası Hâris bin Hişâm ve Dırar bin Ezver-’in de bulunduğu ileri gelen Müslümanlardan ve süvarilerden dört yüz kişi öne çıkıb beyat ettiler. İkrime, yaya olarak çarpışmaya kalkınca,Komutan Hâlid bin Velid (r.a): “-Böyle yapma! Senin öldürülmen, Müslümanlara çok ağır gelir!”İkrime (r.a): “-Yâ Hâlid! Artık bana engel olma! Önümden çekil! Çünkü senin, Resûlullâh (s.a.v) ile zararsız bir geçmişin var! Ben de, babam da, halkın, Resûlullâh (s.a.v)’a karşı en şiddetli ve en katı davrananı idik!”dedi.İkrime ve arkadaşları, komutanları Hâlid bin Velid’in askerlerinin önünde çarpışa çarpışa yere düştüler ve şehid oldular.İkrime (r.a), yaralı olarak sabaha çıkınca, Hâlid bin Velid (r.a), varıb onun başını, uyluğuna, oğlu Amr bin İkrime’nin başını da dizine koyup eli ile onların yüzlerini sığar ve ağızlarına su damlatırken: “-Hanteme hatunun oğlu, (Hz.Ömer’i kast ederek) bizim şehid ola-mayacağımızı, sanar, ve söyler dururdu!”demişti. 2Başka bir rivayete ise ikrime (r.a), şöyle demiştir: “-Hanteme’nin oğlu Ömer’e deyin ki, bizim âiledende Allâh ister ise şehid çıkarırmış!”Habib bin Ebî Sabit anlatıyor:“-Hâris bin Hişâm, İkrime bin Ebû Cehl, Eyyaş bin Ebî Rebiâ, Yermük Savaşı’nda ağır yaralar aldılar. Yerlerinden kıpırdıyamıyorlardı. Hâris bin Hişam, içmek için su istedi. Yeğeni ve damadı İkrime’nin kendisine baktığını görünce: “-Suyu İkrime’ye verin!”buyurdu.İkrime su kabını eline alınca, Eyyaş’ın kendisine baktığını gördü.O da: “-Suyu Eyyaş’a verin!”diyerek elindeki su kabını ona gönderdi.Su kendisine ulaşmadan, Eyyaş ruhunu teslim etti. Suyu taşıyan diğer ikisine koştuysa da onlar da suyu içemeden şehâdet şerbetini içtiler. 3İkrime bin Ebû Cehl’in, Hicri 13. Miladi 634 yıllarında Suriye ve Filistin’in fethi sırasında Bizanslılar’la yapılan Ecnâdeyn Savaşı’nda veya aynı yıl Mercisuffer Muharebesinde şehid oldu. Onun Hicri 14. Miladi 635 yıllarında Şam’ın fethinde veya Hicri 15. Miladi 636 yıllarında Yermük Savaşı’nda şehid düştüğü, vücudunda yetmişten fazla ok ve kılıç yarası bulunduğu, yahut Hicri 18. Miladi 639 yıllarında Amevâs’ta vebadan öldü-ğü de zikredilmiştir.Çok iyi bir binici ve kumandan olan İkrime (r.a)’ın yukarıda anılan, Tirmizi’nin es-Sünen’inde yer alan senedi münkatı’ olan birtek rivayeti bulunmaktadır. 4Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan râzı olsun.1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-15-316-322
2- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-15-316-322
3- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-1-314
4- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-22-42