Baba Adı : Sâbit bin Münzir.
Anne Adı : Fürey’â bint-i Hâlid bin Hubeyş.
Doğum Tarihi ve Yeri : Takriben Miladi 563 de Medine’de doğdu.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 62. Miladi 682 yıllarında Muâviye döneminde 120 yaşında Medine’de vefat etti. Kabri, Cennetü’l-Baki’dedir.
Fiziki Yapısı : Oldukça yaşlı idi. Son zamanlarında onun gözleri a’ma olmuştu.
Eşleri : 1-Sirin el-Kipti 2-Şa’şâ bint-i Hilâl,
Oğulları : Abdurrahman o da şair idi.
Kızları : Firas.
Gavzeler : Bilgi yok.
Muhacir mi Ensar mı : Ensâr dan dır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Rivayeti var, sayısı belli değildir.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yoktur.
Kabile Neseb ve Soyu : Hassân bin Sâbit bin Münzir bin Haram bin Amru bin Zeydümenat bin Adiy bin Amru bin Mâlik bin Neccar. Ve onun ismi; bin Sâ’lebe bin Amru bin el-Hazrec el Ensari el-Hazreci. Sonra; Beni Mâlik bin Neccar dır.
Lakap ve Künyesi : Ebû’l-Velid, Ebû Abdurrahman, Ebû’l-Hü-sâm Şâirü’n-Nebi, Ebü’l-Mudarrib, İbnü’l-Fürey’a,
Kimlerle Akraba idi : Mariatü’l-Kibti’ye’nin kız kardeşi, Sirin’in kocası olması hesabiyle Resûlullâh’ın bacanağı. Evs bin Sabit’in de kardeşi.
Hassân bin Sâbit (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’ın Şâiri olarak tanınan bir sahâbe’dir. Medine’de dünyaya gelmiştir. Kendisine atfedilen bir rivâye yete göre: Resûlullâh’dan yedi sekiz yıl önce Takriben Milâdî 562-563 yılında doğduğu kaydedilmekle birlikte 570 veya 590 yıllarında dünyaya geldiğine dair rivâyetler de vardır. Resûlullâh’ı ashabını ve İslâm dinini müşriklerin hicivlerine karşı şiirleriyle iyi savunduğu için “Şâirü’n-Nebi”, keskin kılıç sahibi manasında, “Ebû’l Hüsâm”, iyi savaşçı manasında’da, ”Ebû’l-Mudarrib”, ayrıca annesine nisbetle, “İbn-i Fürey’a künyesiyle’de bilinir. Ensâr dan Evs bin Sâbit’in kardeşi dir.Hassân bin Sâbit (r.a), bir şiirinde annesi Fürey’a’nın ismini bizzat tasrih ederek belirtmiştir. Buna göre annesi: Benî Hazrec’den olup, Benî Hazrec’in büyüklerinden Sa’d bin Ûbâde nin halazâdesi, Fürey’a bint-i Hâlid bin Hânsa bin Levzan bin Abd-i Vüd bin Zeyd bin Sâ’lebe bin el-Hazrec bin Kâ’b. Sa’detü’l-Ensâri dir.Hassân bin Sâbit (r.a), kendisinden nakledilen bir rivâyete göre; Resûlullâh (s.a.v)’in doğumundan yedi sekiz yıl kadar önce doğmuştur. Yine kendisinin ifâdesine göre: “-Ben, yedi sekiz yaşlarında iken bir gün Medine’de (Yesrib’de) bir Yahudi’nin, beklenmekte olan son peygamberin doğduğunu haber verdiğ- ğini duymuştum!”derdi.Resûlullâh (s.a.v.)’in doğum tarihi Miladi 571. yıl olduğuna göre, Hassân bin Sâbit’in Miladi 562 veya 563 yılında doğmuş olduğu ortaya çıkmaktadır. Yüz yirmi yıl yaşadı diyenlerin iddiasına uyğun olan budur. Hicret esnasında Müslüman olan Hassân bin Sâbit (r.a)’ın bu sırada 60 yaşlarında olduğu söylenir. Medine’nin iki köklü kabilesinden biri olan Hazrec kabilesine mensub olan Hassân bin Sâbit’ın âile kökenleri Yemen taraflarından gelmişlerdi. Diğer taraftan, Resûlullâh (s.a.v) ile uzaktan akrabalığı vardı. Dedesi Abdülmüttalib’in annesi, Selmâ bint-i Vehb’in Neccaroğulları’ndan olması sebebiyle akraba sayılırlardı.Hassân bin Sâbit (r.a)’ın, kendisi gibi iyi bir şair olan babası Sâbit bin Münzir, kabilesinin ileride gelenlerindendi. Annesi Fürey’a da aynı kabile-den diğer bir önemli şahsiyet olan Hâlid bin Huneys’in kızı olup İslâmiyeti kabul etmiş, Hanım sahabiyedir.Hassân bin Sâbit (r.a)’ın Câhiliye devrindeki hayatına dair şiirlerin de bazı ipuçları bulunmaktadır. Mensub olduğu Hazrec ile Evs arasındaki kabile savaşlarında hasım Evs kabilesinin şairi Kays bin Hatim’in hiciv-lerine cevab vermiştir. Bu iki kabile arasındaki çatışmalar Resûlullâh’ın Medine’ye hicretine kadar devam etmiş olup bunların en önemlilerinden Yevü’r-Rebi’ Yemmü’s-Sümeyha, Yevmü’d-Derek ve muhtemelen en sonuncusu olan Yevmü Buâs, bunlar Hassân bin Sâbit (r.a)’ın şiirleri arasında geçmektedir.Benî Evs ile Benî Hazrec arasında meydana gelen Yemü’s-Sümeyha Vak’âsı’nda asil oluşundan dolayı hakemlik yapmıştı. Annesi Fürey’a da aynı şekilde asil idi. Hassân bin Sâbit (r.a), Mescid-i Nebevî’nin batı tarafında bulunan, Bâbü’r-Rahme yakınında Fâr’i adında bir kalede ikamet etmekteydi. Daha sonraları Baki’ kabristanına yakın bir yer olan Kasr-ı Benî Cedile denilen yerde ikamet etmiştir.Hassân bin Sâbit (r.a)’ın câhilliye devrindeki hayatı net olarak bilinmemektedir. Ancak, Medine’de meydana gelen kabileler arasındaki çekişme ve çatışmalarda kendi kabilesinin müdafaâsını şiirlerle üzerine almıştı. Miladi 617 yılında yıllardan beri sürüp giden ve Evs kabilesinin ğalebesiyle sonuçlanan Yevmü Buâs’a veya Buas Savaşları’na dair çok meşhur olan, şiirlerini söylemiştir.Hassân bin Sâbit, devrinin diğer önemli şairleri olan A’şa, Nâbiğa ve Hutay’e gibi kişilerle şiirleriyle para kazanmaktaydı. Nitekim kaynaklar onun bir yıl Medine’de ertesi yıl Gassâni saraylarında kaldığını ve melikler için söylediği bu kasideler karşılığında bol bahşişler aldığını söylerler. Bu ziyaretlerinin birinde Gassâni Hükümdarı Amr bin Hâris’in huzurunda söylediği “Lamiyye Kasidesi” bu türün en güzel örneklerinden biridir.Rivâyete göre:Hassân bin Sâbit, kasidesini okuduğu zaman hükümdarın yanında şiir-ini takdim etmek üzere gelen Nâbiga da vardı: ancak hükümdar Amr, Has-sân’ın şiirini Nâbiga’nın şiirinden daha çok beğenmişti. Böylece Gassâni saraylarında büyük itibar kazanan şaire Gassâniler’in önemli yardımları olmuş, hatta Müslümanlığı kabulünden sonra da bu yardımlar devam etmiştir. Ayrıca, Hassân bin Sâbit’in Hire’deki Lahmi hükümdarlarından Nu’mân bin Münzir’in sarayında da bir müddet kaldığı rivâyet edilir.Hassân bin Sâbit, İslâm’dan önceki dönemler de Ukâz Panayırı’nda düzenlenen şiir müsabakalarına da katılırdı. Nâbiga’nın hakemliğinde yapılan ünlü bir yarışmada A’şâ ve kadın şaire Hansâ’dan sonra üçüncü olduğunun ilân edilmesi üzerine Nâbiga’ya itiraz ederek: “-Senden de babandan ve dedenden de daha iyi şâirim!”demiştir.Hassân bin Sâbit’ın Câhiliye devrinde geçen yaklaşık altmış yıllık hayatı şarabı ve şarab meclislerini tasvir etmek, ihsanlarına nâil olmak için Gassâni ve Hire hükümdarlarını ziyaret edip onları övmek, Evs ve Hazrec arasındaki çarpışmalara katılıp kendi kabilesinin asalet, şeref ve kahraman-lıklarını dile getirmekle geçti.Hassân bin Sâbit (r.a) altmış yaşlarında iken İkinci Akabe biatı’nın ardından Miladi 622 yılında Müslüman oldu. Resûlullâh’ın hicretinden sonra kardeşi Evs bin Sâbit ile Hz.Osman (r.a)’ı din kardeşi olarak ilân ettiği biliniyor ise de bu hususta Hassân bin Sâbit ile ilgili bilgi yoktur. Onun İslâmiyeti kabul etmesiyle Müslümanlar, şöhreti Hicaz bölgesini aşıp diğer Arab topraklarına yayılmış olan güçlü bir şair kazanmışlardır. Hassân bin Sâbit (r.a)’ın bundan sonraki hayatı tamamıyla Resûlullâh’ın yanında geçmiş, en güzel şiirlerini de Allâh ve Resûlünü medh etmek için söylemiş, övmüş ve övünmüştür.Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte Müslümanlar, ilk dönemlerden itibaren Kureyşilerin ve onları destekleyenlerin hem fiili hem de sözlü saldırılarına mâruz kalmakta, özellikle Abdullah bin Ziba’ra, Ebû Süfyan bin Hâris, Amr bin Âs ve bunlara eşlik eden Dırâr bin Hattâb, Ebû Uzzâ el-Cumahi, Hubeyre bin Ebû Vehb el-Kureyşi ve Ümeyye bin Ebû’s-Salt gibi şairlerin hicretten sonra da devam eden hicivleri onları üzmekteydi.Bu hicivlere aynı yöntemle karşılık vermenin gerekli olduğu kanaa-tine varan Resûlullâh (s.a.v), Müslümanlardan bu konuda kendisine yar-dım etmelerini istemişti. Bu isteği Hassân bin Sâbit, Kâ’b bin Mâlik ve Abdullah bin Revahâ yerine getirmekle beraber özellikle Hassân’ın hasımlarına yönelettiği, Câhiliye devrinin kokuşmuş değer yarğılarını ve soy sop saplantılarını dile getiren hicivleri son derece etkili oluyordu.Rivâyete göre: müşriklerin hicivli saldırılarına önce Hz.Ali’nin cevab vermesi düşünülmüş, fakat Resûlullâh ona izin vermeyince bu işi Hassân üstlenmiş ve dilini işaret ederek: “-Yemin ederim ki, Busrâ ile San’â arasında (Hicaz’ın kuzeyi ile güneyi arasındaki bölgelerde) beni bu kadar sevindirecek bir dil yoktur!”Şeklindeki sözüyle bu konuda ne kadar azimli ve iddialı olduğunu göstermiştir.Resûlullâh (s.a.v)’ın: “-Onları ne şekilde hicvedeceksin, ben de onlar gibi Kureyşliyim?” sorusuna Hassân bin Sâbit: “-Seni yağdan kıl çeker gibi Kureyş müşriklerinin arasından çekip çıkaracağım!”cevabını vermiştir.Böylece şiirleriyle İslâmiyet’e büyük hizmetlerde bulunan Hassân bin Sâbit hakkında Resûlullâh (s.a.v): “-Hassân bin Sâbit’in fıtri kabiliyetini ve ilhamını Rûhu’l-Kudûs teyid ediyor!”demiş ayrıca onun için: “-Allâh’ım Hassân’ı Rûhu’l-Kudüs ile teyid et!”diye dua etmiştir.Hassân bin Sâbit Medineli olduğu için Kureyş’in ensâb ve eyyâmı hakkında yeterli bilgiye sahip olmamakla birlikte bu konuda Ebû Bekr’-den aldığı bilgileri şiirinde çok etkili bir şekilde kullanmayı başarmıştır. Bu sayede müşrikleri hicveden şiirleri hicveden şiirleri Resûlullâh’ın: “-Bu hicivler onlara karşı oktan daha etkili olacaktır!”şeklindeki iltifatına mazhar olmuştur. 1Hz.Âişe validemiz der ki:Resûlullâh (s.a.v), Medine’ye gelince, Kureyş müşrikleri Resûlullâh (s.a.v)’ı Hiciv’le zem ve tahkir etmeye başladılar. Ensârı’da onunla birlik-te hiciv ettiler. Bunun üzerine Resûlullâh’de Hassân bin Sâbit’e: “-Sende onları hicvet! Hicvet ama amcamın oğullarını hicv ederken onun döne dolaşa bana da gelip dokunmasından korkarım!”buyurdu.Hassân bin Sâbit: “-Ben, Seni, onların arasından hamurdan kıl çeker gibi çekip çıkarı-rım. Dönerim onları dilimle zelil ve perişan ederim!” dedi.Sonra da dilini çıkarıp burnuna ve çenesinin çukuruna değdirdi dili sivri idi. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v): “-Ben, muhakkak ki, Kureyş’e mensubum. Sen, Ebû Bekr’e git. O, Kureyş’in nesebini en iyi bilendir. Haydi, Cibril seninle olsun!”buyurdu.Sahabiler: “-Yâ Resûlallâh! Müsaâde et, Ali’de onları hicv etsin?!”Resûlullâh (s.a.v): “-Hayır sizin dediğiniz, ve onların istedikleri Ali’de yoktur. Onu Hassân bin Sâbit yapar!”buyurdu.Hassân bin Sâbit, Ebû Bekr’den Kureyş’in nesebini iyi öğrendikten Kureyş müşriklerini hicv etmeye başlayınca Kureyş müşrikleri: “-Bu, İbn-i Ebû Kuhafe Ebû Bekr’in şiirlerindendir!”dediler…Hassân bin Sâbit (r.a), Ensâr şairlerin en büyüğü idi. Kureyş müşrik-lerinin neseb ve ahlak yönünden bütün ayıp ve kusurlarını ortaya döker kötülükle geçmiş günlerini dile getirirdi. 2Hassân bin Sâbit (r.a), Kureyşiler’den başka Kâ’b bin Eşref ve Rebi’ bin Ebû’l-Hukayk gibi Yahûdi şairlerine de karşılık vermiştir. Hicretle birlikte kurulan İslâm devletinin ortaya koyduğu yeni dünya görüşü ve değerler sistemi Hassân bin Sâbit’in önüne engin ufuklar açmış, ona şiirde yen temalar işleme imkânı sağlamıştır. Bedir Ğazvesi için söylemiş olduğu hicviyeler, fahriyeler, hicviyeye karşı hicviyeleri, bütün Arabistan -da herkesin dilinden düşmemiştir. Çünkü o devirde şâirlerin nüfuzu, bu günkü medya gibi çok etkili idi. Arab yarımadasında ve kabileler arasında çok tesîrli idi.Meselâ: Bedir Ğazvesi’nin ardından Mekke’ye giderek bu savaşa katılan ve ölen müşrikler için söylediği şiirlerle Kureyşilerin intikam duy-ğularını tahrik eden Yahûdi şair Kâ’b bin Eşref, çok etkili bir şiir irad etmişti. Bu şiir o kadar tesîrli oldu ki, Mekkeliler Kâ’b bin Eşref’i evlerin de misafir etmek şerefine nail olabilmek için adetâ birbirleriyle yarış ve kavga ediyorlardı.Bu ciheti duyan Resûlullâh (s.a.v), Hassân bin Sâbit’e bu şiire bir cevab vermesini emretti. Hassân bin Sâbit, Kâ’b bin Eşref'i evinde misafir edenleri öyle bir hicvetti ki, hiç kimse Kâ’b bin Eşref’i evinde misafir etmeyi göze alamaya cesaret edemedi.Hassân bin Sâbit, aynı şekilde Benî Nâdir Yahûdileri’nin Medine- den sürgün edilmeleri hakkında da bir şiir söyleyerek onları perişan bir duruma sokmuştur.Hassân bin Sâbit, Müreysî Ğazvesi’nden dönülürken İslâm tarihinde “İfk hâdisesi” olarak bilinen olayın meydana gelmesinde münafıkların yaymış oldukları şayiâlara maalesef inanmış ve Hz.Âişe’yi tenkid etmişti. Ancak, Hz.Âişe’nin masum olduğu âyet-i kerîme ile sabit olunca, Hassân bin Sâbit, hadd-i şer’î île cezalandırılmıştır.Vurulan bu hadler, iftiracıların dünyadaki cezaları idi. Hassân bin Sâbit’in, Safvan bin Muattal tarafından kılıçla vurulub gözünün söndürül-mesi de, onun dünyadaki cezalarından sayılmıştı. Hassân’ın aynı zaman-da iki eli de çolak kalmıştır. Hassân bin Sâbit, Hz.Âişe’ye yapılan iftirayı, iç yüzünü iyice bilmediği halde, yaymış olmaktan pişmanlık duymuş, özür dilemiş ve söylediği bir şiirinde Hz.Âişe’nin son derecede iffetli ve vakarlı olduğunu, hiçbir kimseyi, hiçbir şeyle itham ve ğiybet etmediğini, kendisinin ahlâki güzelliklere ve yüceliklere koşan Lüey bin Ğalib soyun-dan gelmiş bulunduğunu, Yüce Allâh’ın, Onu güzel tabiatlı yarattığını, bütün kötülüklerden ve boş şeylerden pâk kıldığını...Hulâsa, âleyhinde yapılan iftiralardan tamamiyle beri ve uzak oldu-ğunu açıklamıştı. Hassân bin Sâbit, gözlerini kaybettikten sonra, bir gün, Hz.Âişe (r.a)’nın yanına gelip onun üstün iffet ve vakarını, ölse de, ölü eti yemediğini, yâni hiç kimseyi ğiybet etmediğini, çekiştirmediğini açıkla-yan beytini okumuştu.Hz.Âişe (r.a): “-Fakat, sen, böyle misin?”diyerek onun evvelce kendisi âleyhinde yaymış olduğu iftirayı başına kakmıştı.Bununla beraber, Hz.Âişe (r.a), bir vakit: “-Hiç şübhesiz, benim babam, babamın babası ile benim şeref ve namusum, Muhammed’in şerefi için size karşı mahfazadır!”diyerek Resûlullâh’ı müşriklere karşı müdâfaa ettiğinden dolayı, Allâh’ın, onu yarğılayıp Cennete koyacağını umduğunu da, söylemiştir. 3Hassân bin Sâbit’in Safvan bin Muaâttal ile kavğa edişi:Hassân bin Sâbit bir şiirin de Safvan bin Muâttal’a ve onun kavmi olan Mudarlar’dan kendisiyle Müslüman olanlara karşı: “-Şuradan buradan toplanan yabancılar şevket ve kuvvet kazandılar ve çoğaldılar!” diyerek tarizde bulunmuştu.Safvan bin Muâttal, akrabası Cuayl bin Surâka’nın yanına varıp: “-Gel gidelim Hassân bin Sâbit’i vuralım. Vallahi o şiirinde seninle benden başkasını kasd etmemiştir. Biz Resûlullâh (s.a.v)’e ondan daha yakınızdır!” dedi.Cuayl, onunla gitmekten kaçındı, ve: “-Resûlullâh (s.a.v) bunu bana emir etmedikçe yapamam sende o emir etmedikçe yapma!” dedi.Fakat, Safvan, Cuayl’ın bu tavsiyesine yanaşmadı. Safvan; Hassân bin Sâbit’in, böyle, kendisine iftira ettiğini ve bir şiirinde de dil uzattığını öğrenince, bir gün, önünü kesti: “-Sen, ben’im keskin kılıcımın ağzından sakın! Ben, nihayet, bir kulum. Yerildiğim vakit, şair değilim, şiirle cevab veremem ammâ kendi koru’mu korurum. Kötülükten uzaklığı âşikâr olan bir kişiye iftira atan-dan’dan korunurum!”diyerek kılıçla bir darbe indirip Hassan bin Sâbit’ı yaraladı.O sırada orada olan Sâbit bin Kays, Safvan’ın üzerine atılarak hem olayın büyümesini önledi. Hem de Safvan’ı yakaladı onu bağladı ve onu Hâris bin Hazrec oğullarının mahallelerine götürdü yolda Abdullah bin Revâha ona rastladı. “-Nedir bu?”diye sordu.Sâbit bin Kays: “-Sen, bunun, Hassân’ı kılıçla vurmasına şaşmıyor musun? Vallahi, ben, onun Hassân’ı muhakkak öldürmeğe kasd ettiğini gördüm!”dedi. olanları İbni Revaha’ya aktardı.Abdullah bin Revaha: “-Resûlullâh (s.a.v)’in, yaptığın şeyden haberi var mı?” diye sordu.Sâbit bin Kays: “-Hayır! Vallâhi, haberi yok!”dediAbdullah bin Revâha: “-Sen, cür’etkârlık yapıyorsun. Serbest bırak şu adamı!”dedi.Sâbit bin Kays, Safvan bin Muattal’ı hemen serbest bıraktı. Sonra, Resûlullâh (s.a.v)’e gidip işi anlattılar. Resûlullâh (s.a.v), Hassân’ı ve Safvan bin Muattal’ı çağırttı.Hassân bin Sâbit: “-Yâ Resûlallâh! Safvan, kılıcını sıyırıp üzerime yürüyünce, kavmi-me seslendim. Onları imdadıma çağırdım o sırada bana kılıç vurdu. Ben ancak öldürülmek için vurulub yaralanmış olduğumu gördüm!”dedi.Resûlullâh (s.a.v), Safvan’a: “-Sen, ona ne için vurdun? Onun üzerine ne diye silahla yürüdün?” diye sordu.Safvan bin Muattal: “-Yâ Resûlallâh! Bu, beni üzdü ve yerdi. Öfkemi yenemedim. Ona vurdum! O, bana akılsızlık ve beyinsizlik isnad etti ve beni Müslümanlık hakkında kıskandı!”dedi.Resûlullâh (s.a.v), Hassân’a döndü ve: “-Sen, Müslüman olan bir kavmi akılsız ve beyinsiz mi saydın?” diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-Safvan’ı, haps ediniz. Eğer, Hassân, aldığı yaradan, ölürse, ona karşılık bunu öldürünüz!”buyurdu.Safvan’ı götürüp haps ettiler. Hazrecilerin Seyyid’i Sa’d bin Ûbâde, bunu haber alınca, kavminin yanına geldi ve Safvan’ı haps etmelerinden dolayı onları kınada ve: “-Resûlullâh (s.a.v)’in ashâbı’ndan bir adamı şiirle üzmeye ve yer-meye kalktınız ve kendisine sövdünüz. Âleyhinde söylenen şeylerle onu kızdırdınız. Sonra da, Resûlullâh (s.a.v), aranızda iken, onu tutup en kötü bir esaretle esir ettiniz!?”dedi.Kavmi olan Hazreciler:“-Onun haps edilmesini bize Resûlullâh (s.a.v) emretti, ve bize: “-Adamınız, ölürse, onu öldürünüz!”buyurdu. dediler.Sa’d bin Ubâde: “-Vallâhi, onu af etmek, Resûlullâh (s.a.v)’e daha sevimli bir işti fakat, Resûlullâh (s.a.v), hak ve adâletin gereğine göre hüküm vermiştir! Hiç şübhesiz, Resûlullâh (s.a.v), Safvan’ı serbest bırakmayı arzu ederdi. Vallâhi, onu serbest bırakıncaya kadar yanınızdan ayrılmayacağım!”dedi.Hassân bin Sâbit: “-Ey Ebû Sâbit! Bana âid bütün hakları Senin güzel hatırın için bağışlıyorum!”dedi.Fakat, Hassân bin Sâbit’in kabilesi, buna yanaşmadılar. Kays, oğlu Sâbit’e son derece de kızdı ve: “-Ben, size şaştım ve bugün sizde görmediğimi gördüm: Hassân hakkından vaz geçiyor, siz ise, yanaşmıyor sunuz! Hazreciler den, Ebû Sâbit’in arzusunu reddedecek bir kimse çıkabileceğini sanmazdım!” dedi.Hazreciler, utandıklarından, bağını çözüp Safvan’ı serbest bıraktılar. Sa’d bin Ubâde, Safvan’ı alıb evine götürdü. Ona hoş bir elbise giydirdi. Ardından mescid’e götürdü.Resûlullâh (s.a.v) o’nu görünce: “-Safvan mı bu?” diye sordu. “-Evet! Yâ Resûlallâh!”dediler. “-Kim giydirib kuşattı onu?”diye sordu. “-Sa’d bin Ubâde!”dediler.Resûlullâh (s.a.v): “-Allah’da, ona cennet elbiselerinden giydirsin!”buyurdu.Bundan sonra, Sa’d bin Ubâde, Hassân bin Sâbit’e: “-Eğer, Resûlullâh (s.a.v)’e gidip, Safvan’dan dolayı olan haklarımı Senin hatırın için bağışladım yâ Resûlallâh!”demezsen seninle temelli konuşmayacağım!” dedi.Resûlullâh (s.a.v), Hassân bin Sâbit’e: “-Ey Hassân! Sen, hakkını, ona bağışla! Allâh, onun kavmini İslâm-iyet’e girmek suretiyle doğru yola eriştirmiş, Allâh’a ve Resûlüne hicret ettirmişken, demek, sen, onların bu hareketini çirkin göstermeye kalktın?! Ey Hassân! Gel, yaralanmış olmandan doğan hakkını ona bağışlayı ver!” buyurdular.Hassân bin Sâbit: “-Yâ Resûlallâh! Ben, ona hakkımı Senin için bağışladım!”dedi.Resûlulllah (s.a.v)’de, Hassân’a yaralanmasının karşılığı olmak üzre, Birehâ adlı bir bahçe bağışladı. Birehâ, Ebû Talha bin Sehl’in malı olup Resûlullâh’a bağışlamıştı. Resûlullâh (s.a.v), Hassân’a ayrıca Sirin adın-da ki, İskenderiye kralı Mukavkıs’ın hediye ettiği iki cariyeden birini ona vermişti. Bu kadın Hz.Maria (r.a)’nın kız kardeşiydi. Hassân’ın, Sirin den kendisi gibi şair olan oğlu Abdurrahman, işte bu kadından doğmuştur.Sa’d bin Ubâde’de, Hassân’a bu yoldaki hakkından vaz geçtiği için bir bahçe vermişti. fedakarlığından dolayı hediyeler (bir bahçe) verdiği rivayet edilir. 4Hassân bin Sâbit (r.a)’ın, Hendek Ğazvesi’ne iştirak edip etmediği hakkında ihtilâf vardır. Rivayetlere göre: Hendek Kuşatması sırasında Müslüman kadınlarla çocuklar bir kalede toplanmışlardı. Resûlullâh’ın Halası Safiyye bint-i Abdülmuttalib’de o kalede idi. Kadınların arasında Hassân bin Sâbit’i görünce onu azarlayarak savaş alanına gitmesini istemiştir. Bu olayın tafsilatı şöyle dir:Resûlullâh’ın halası Safiyye bint-i Abdülmuttalib, Hassân bin Sâbit-in, Fâri’de ki, köşkünde bulunuyordu. Beni Kurayza Yahûdilerinin ileri gelenlerinden Gazzal bin Semev’el’in kumandası altında on kişilik bir Yahûdi birliği gelib köşkü oka tuttular ve içeri girmeye çalıştılar. İçlerin-den birisi köşkün kapısına kadar yaklaşıb içeri girmek istedi.Hz.Safiyye (r.a) der ki:Hassân bin Sâbit, köşkte bizim yanımızda idi. Bizimle birlikte kadın ve çocuklar da, bulunuyordu. Yahûdilerden birisi, bulunduğumuz köşkün çevresinde dolaştı. Bize doğru geldi. Beni Kurayza Yahûdileri, bizimle harb halinde idiler. Resûlullâh (s.a.v) ile aralarındaki muâhedeyi bozmuş-lardı. Hiç kimse aramızdaki gerginliği gideremezdi. Resûlullâh (s.a.v) ile Ashabı, Hendek’de düşmanlarıyla uğraşıyordu. Onlardan ayrılıb da bize gelme gücüne ve imkânına pek sahib değillerdi. Hassân bin Sabit’e: “-Ey Hassân! Şu Yahûdi, gördüğün gibi, köşkü dolaşıp duruyor. Vallâhi, ben, onun, açık yerlerimizi öğrenip arkamızdaki Yahûdilere ihbar ve kılavuzluk etmeyeceğinden emin değilim. Düşmanla meşğul bulunan Resûlullâh (s.a.v) ile ashâbı’nın bizden pek haberleri de, olmaz. Aşağıya İn de öldür şunu!”dedimHassân bin Sâbit: “-Allâh, seni yarğılasın ey Abdülmuttalib’in kızı! Vallâhi, sen de, iyi bilirsin ki; ben, bu işin adamı değilim! Ben, gücü dilinde olan kimseler-denim. Kılıç mızrak erlerinden değilim. Hayır! Vallâhi, yapamam! Eğer, bende bunu yapabilecek cesaret ve güç olaydı, Resûlullâh (s.a.v) ile bir-likte savaşa çıkardım!”dedi.Hassân, bana, böyle söyleyince ve onda bu işi başaracak gücü göre-meyince, başıma sıkıca bir tülbent bağladıktan sonra, elime uzun bir sırık aldım. Köşkten aşağı indim. Köşkün kapısını açtım. Adamın arkasından yavaşça vardım. Sırıkla vurub başını parçaladım. İşini bitirdim. Başını kestim. Hassân bin Sâbit’e: “-Al şu başı da, aşağıdaki Yahûdilerin üzerlerine fırlatıp at!”dedim.Hassân bin Sâbit: “-Bende bu güç ve cesaret nerede?”dedi.Yahûdinin başını alıp Yahûdilere doğru attım.Yahûdiler: “-Bize, Müslümanların, âilelerini, yanlarında adam bulundurmaksı-zın, kimsesiz ve yalnız bıraktıkları haber verilmiştir!”diyerek dağıldılar. “-Ey Hassân! Haydi, onun yanına in de, elbisesini soy al!”dedim.Onun elbisesini soymaktan beni alıkoyan şey ise; kendisinin erkek oluşuydu.Hassân bin Sâbit: “-Ey Abdülmuttalib’in kızı! Onun elbisesini soymaya benim ihtiya-cım yok. Onun soykası, bana gerekmez!”diyerek bu işi dahi yapmaktan kaçındı!” 5Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte savaşlara katılmadığına dair bu rivâyete bakarak Hassân bin Sâbit’in cesaretinden kuşku duyulmuşsa da yeni araştırmacılardan Sâmi Mekki el-Âni ve Abdülcebbar el-Muttalibi’nin de belirttikleri gibi bu doğru değildir. Muhtemelen bi iddia, Resûlullâh kat-ında itibarı olan şairi çekemeyen eski hasımları tarafından uydurulmuştur. Esasen, Hassân bin Sâbit ileri yaşlarda Müslüman olmuş, ayrıca Vâkidi-den gelen bir rivâyete göre; bir elinin hayat damarı kesilmiş olduğundan önemli ölçüde işlevini yitirmişti. Dolaysiyle savaşlara katılmayışı bu gibi meşrû sebeblere dayanıyordu. Kaldı ki onun Resûlullâh ile birlikte sefere çıktığı ve savaşlara katıldığı rivayetleri de vardır. 6Hassân bin Sâbit (r.a)’ın en büyük başarılarından biri de, Hicri 9. Miladi 630 yılında, Uyeyne bin Hısn’ın Beni Temimlere te’dip baskınını yapıp onlardan aldığı esirlerle Medine’ye dönüşünden sonra Beni Temim-lerden doksan veya seksen kişilik bir heyet liderleriyle birlikte Medine’ye geldiler. Müslümanların ellerindeki esirleri kurtarmak için kimin daha sayğın ve üstün olduğunu ispatlamak için Müslümanlarla boy ölçüşmek için meydan istediler. İlk önce onların meşhur şairleri Utarid bin Hâcib konuştu uzunca bir hutbe okudu.Resûlullâh, buna karşılık Ensâr’dan Sâbit bin Kays bin Şemmas’a: “-Kalk! Şunun hutbesine karşılık ver!”buyurdu.Ensâri cevab verinceBeni Temim heyetinin şairi Zibrikan bin Bedr, şiirini okudu.Resûlullâh (s.a.v) buna karşılık da Hassân bin Sâbit’e: “-Kalk yâ Hassân! Şu adamın şiirine karşılık cevap ver! Yüce Allâh, Resûlünü savunurken Hassân’ı muhakkak Rûhu’l-Kudüs’le te’yid eder, destekler!”buyurdu.Hassân bin Sâbit (r.a) ayağa kalkıp aynı vezin ve kafiyede söylediği uzunca bir şiirle Zibrikan’a karşılık verdi. Sâbit bin Kays’ın Medine’ye gelen Beni Temim’in hatibini, Hassân bin Sâbit’in de, Beni Temim’in şairini bastıracak derecede hutbe irad ve şiir inşad etmesi Resûlullâh’ı ve Müslümanları sevindirdi.Hassân bin Sâbit şiirini okuyup bitirdiği zaman, Akra bin Hâbis Resûlullâh (s.a.v) hakkında: “-Bu zat, muhakkak, muvaffak olacaktır! Vallâhi Allâh tarafından te’yid olunuyor, destekleniyor! O’nun hatibi, bizim hatibimizden daha iyi hatibtir. O’nun şairi, bizim şairimizden daha iyi şairdir. Onların sesleri, bizim seslerimizden daha yüksek, daha gürdür. Bizim hatibimiz, konuştu. Onların hatibi daha gür ve yüksek sesli idi. Bizim şairimiz konuştu. Onların şairi daha yüksek sesli daha güzel sözlü idi. Ben bu işin ne olduğunu anlayamadım!”dedi.Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına yaklaştı ve: “-Sehâdet ederim ki, Allâh’dan başka ilâh yoktur! Ve Sen de Allâh’ın Resûlüsün!”diyerek Müslüman oldu.Resûlullâh (s.a.v): “-Bundan önceki tutum ve davranışın, sana zarar vermez!”buyurdu.Beni Temim heyetinin hepsi Müslüman oldular. Resûlullâh (s.a.v), Beni Temim heyetinde bulunanlara bahşişler verdirdi. Beni Temim heyeti Müslüman olunca, Resûlullâh (s.a.v), alınmış olan erkek, kadın ve çocuk esirlerini kendilerine iade etti, geri verdi. 7Resûlullâh (s.a.v), Hassân bin Sâbit’in şahsına ve sanatına çok değer verirdi: hatta şiirlerini okuması için ona Mescid-i Nebevi’de bir minber tahsis etmişti. Ayrıca bazı savaşlara çıkarken hanımlarını Hassân bin Sâbit’ın Beyraha mâlikânesine bırakır, döndüğünde ise Hassân’ın özürlü olması sebebiyle elde edilen ğanimetten ona pay verirdi.Hicrî 11. Miladi 632 yılında Resûlullâh (s.a.v)’in vefatları sırasında artık iyice yaşlanmış olan Hassân bin Sâbit, bu üzüntüye dayanamıyarak en güzel ve bir o kadar da hüzünlü şiirlerini Resûlullâh (s.a.v)’ın ardından mersiye olarak söylemiştir. Bu mersiyenin bir yerinde Hassân bin Sâbit: “-Kasem ederim ki, hiç bir kadın, Rahmet Peyğamberi ve hidâyet serveri olan Nebiyy-i Mürsel gibi bir insana, ne hâmile olmuş ve ne de böyle bir insan doğurmuştur!”demiştir.Hassân bin Sâbit (r.a)’in Resûlullâh (s.a.v) hakkında yazmış olduğu mersiye, sadece bu değil, birkaç tanedir. Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatının ardından duyduğu derin kederi zaman zaman yazdığı mersiyelerle dile getiriyordu:“-Artık, Senin vücudunu topraklar mı örttü?Keşke senin yerine kara topraklara giren ben olaydım!Vefatından sonra ben Medine’de insanlar arasında mı yaşayacağım?Ah, keşke doğmaz, dünya’ya gelmez olaydım!”Ebû Bekr (r.a)’ın devrinde artık iyice yaşlanmış olan Hassân bin Sâbit (r.a)’ın yıldızı da sönmeye yüz tutmuş ve bundan sonra bir nevi inziva hayatı yaşamaya başlamıştır. Sadece günlük beş vakit namaz için Mescid’e gelip gidiyordu. Resûlullâh (s.a.v)’in ayrılık acısını içine sindir-meye çalışmakla koca iki yıl geldi geçti.Hz.Ömer (r.a) devrinde ise, Hassân bin Sâbit (r.a)’in yaşlılık sebebi gözleri, artık iyiden iyiye göremez olmuştu. Fakat o, bundan müteessir olmamıştır. Hz.Ömer döneminde birkaç defa Mescid’de şiir okuduğu, Ancak, Ömer (r.a) şairlere fazla önem vermediğinden Hassân bin Sâbit’in itibarı’da yavaş, yavaş kayboldu. Hattâ bir gün, Hassân bin Sâbit (r.a), Mescid-i Nebevî’de şiir okurken, oraya gelen halife Ömer, Mescid’de şiir okumayı doğru bulmadığı için Hassân’ı oradan uzaklaştırmak istemesi üzerine Hassân bin Sâbit (r.a): “-Burada senden daha hayırlı kimse (Resûlullâh) bulunurken benim şiir okuduğumu biliyorsun!”diyerek,Hz.Ömer’in Mescid’i terk etmesine sebep oldu. Hassân bin Sâbit’in bu dönemde şairlik hayatının oldukça sönük geçmesinde, şiirin ve şairin Arab toplumunda eski etkin önemini kaybetmiş olmasının’da oldukça payı vardır. Zira, Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatı esnasında hemen hemen bütün Arabistan halkı, bu arada Hassân’la karşılıklı hiciv söyleyen şairler Müslüman olmuşlardı.Kaynaklarda Hassân’dan, daha çok, Hz.Osman (r.a)’ın hilâfetinin son zamanlarında meydana gelen o çok üzücü olaylar münasebetiyle söz edildiği görülmektedir. Hz.Âişe ile birlikte Üçüncü halife Hz.Osman’nın tarafını tutup onun idaresinden memnun olmayanlara karşı cephe almıştır. Halife Hz.Osman şehid edildiğinde, yaşının ilerlemiş olmasına rağmen Hassân bin Sâbit (r.a), onun ardından başkalarına söylediklerinden daha çok sayıda mersiyeler söyledi.Hz.Ali (r.a) dördüncü halife olduğunda, ona bîat etmeyen çok az sayıda ki, Ensâr’dan biri de Hassân bin Sâbit’dır. Bir ara Medine’den ayrılıp Şam’a Muâviye bin Ebû Süfyan’ın yanına gittiyse de orada uzun süre kalamayıp tekrar Medine’ye geri döndüğüde anlaşılmaktadır. Bu ziyaret sırasında Muâviye, Hassân (r.a)’a ilgi göstermiş, Hz.Osman’a ve kendisine verdiği destekten dolayı memnuniyetinin bir ifadesi olarak belki de bağış kabul etmediği için Beyraha Kasrı ile bir bahçesini yüksek fiatla satın almıştır.Hassân bin Sâbit (r.a), Resûlullâh’dan ancak birkaç hadîs-i şerîf rivayet edebilmiştir. Hadîs rivayetinde o kadar uzun yaşamasına rağmen pek başarılı sayılır değildir.Hassân bin Sâbit (r.a), kaynaklarda Hicretin 40. 50. 54. Miladi 660. 670. 674. yıllarda vefat ettiği kaydedilmektedir. Ancak onun en uzun yaşayan sahabiden (Muammerûn’dan) olduğu ve 120 yıl yaşadığı rivayeti doğru kabul edilirse Muâviye bin Ebû Süfyan’ın saltanatı zamanın son zamanlarında Hicri 60. Miladi 680 yılına doğru vefat ettiği söylenebilir. 104 yıl yaşadığı yolunda rivayetlerde vardır. Hassân bin Sâbit (r.a), halife Hz.Ömer zamanında görme duyusunu kaybetmişti.Hassân bin Sâbit (r.a), Câhiliye döneminde söylediği şiirler genel-likle hiciv, medhiye, fahriyye, gazzel ve nesib türündendir. İslâmiyet döneminde hiciv, medhiye ve mersiyenin yanı sıra Müslümanların başarı ve kahraman-lıkları ile âyet ve hadislerden ilham alarak ortaya koyduğu hikmek ve darbımesellerde şiirlerinde önemli yer tutar. Bundan dolayı Hassân’ın şiirleri İslâmiyet’in ve Kûr’ân’ın Arab edebiyatına tesirinin boyutlarını göstermesi bakımından önemli bir örnek teşkil eder.İslâmi kavramlar onun şiirlerinde çağdaşlarına göre daha fazla yer alır. Meselâ kendisi gibi muhadramûn şairlerinden olan Hutay’e’nin şiir-lerinde bu özellik yok denecek kadar azdır. Çünkü Hutay’e Müslüman olduktan sonra dinden çıkmıştır. Daha sonra tekrar ihtidâ etmiş isede İslâm’ın ruhunu Hassân bin Sâbit (r.a) kadar içine sindirememiştir.Bazı edebiyatçılar, Hassân’ın Câhiliye devrinde söylediği şiirlerin İslâmi dönemdeki şiirlerine nisbetle daha güçlü olduğu kanaatindedir. Asmai bu konuda: “-Şiir yolu kötülük olan uğursuz ve faydasız bir insana benzer. İyiliğe girdi mi zayıf düşer. Nitekim Hassân Câhiliye’nin en ileri gelen şairlerinden biriydi. İslâmiyet gelince şiiri zayıfladı!”demektedir.Asmai’nin, kendi şiirinin de İslâmi dönemde eski gücünü kaybettiğini söyleyen birine: “-İslâm yalanı mübalağayı meneder. Şiiri ise yalan güzelleştirir!” dediği rivâyet edilir.Asmai ve İbn-i Sellâm el-Cumahi gibi bazı şiir tenkidçileri, başka şairlerle kıyas edilemiyecek derecede çok sayıda şiirin uydurulub Hassân bin Sâbit’e isnad edildiğini söylemektedirler. Hassân’ın şiirlerinin İslâmi dönemde gücünü kaybettiği düşüncesinde onun adına uydurulan şiirlerin rölü olduğu da düşünülebilir. Bilhassa siyer ve meğazi müelliflerinin, özellikle İbn-i İshak’ın Hassân’a aid olmayan birçok şiiri ona nisbet ettiği kabul edilmektedir. Öte yandan Hassân’ın İslâmi dönemde söylediği şiir-lerinin çoğunu herhangi bir hadisenin vukuu anında irticalen söylediği ve o sıralarda yaşının çok ilerlemiş olduğu da unutulmamlıdır.Bütün bunlara rağmen birçok şiir otoritesine göre Hassân birn Sâbit özellikle şehirli Arab toplumunun en iyi şairidir. Resûlullâh’ın Şâiri, ünvanı ile yadedilmeyi hak etmiştir. 8Hassân bin Sâbit yüz yirmi yıl süren uzun bir ömür geçirdi. Bu yüz yirmi yılın altmış yılı Câhilliye de, altmış yılı da İslâmiyet’le şereflendi. Garibtirki, babası, dedesi, dedesinin babası da yüz yirmi yıl ömür sürmüşler di. Son olarak şiirlerinden bir iki mısraının tercümesini nakledelim:Zenginlik bana hayayı unutturmaz!Dünyanın musibetleri huzurumu bozmaz!İnsanın namusu ve şerefi hiçbir leke ve yaraya tahammül edemez!Bir şişe kırıldıktan sonra nasıl tamir olmazsa, insanın namus ve şerefi de öyledir!”Hassân bin Sabit (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’den birçok hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de, Said bin Müseyyeb, Abdurrahman bin Avf’ın oğlu Ebû Seleme, Urve bin ez-Zübeyr ve kimileri rivayet etmiştir.Hassân bin Sabit (r.a), Muâviye bin Ebû Süfyan, kendi siyasi taraf-tarı olmasından dolayı Hassân bin Sabit’ı maddeten mükâfatlandırmak için Medine’deki Beyrahâ kasrını ve bir bahçesini yüksek bir fiyata satın alarak müreffeh bir hayat sürmesini sağladı.Bu suretle Hassân bin Sâbit (r.a), ömrünün son günlerini refah içinde geçirerek Muâviye bin Ebû Süfyan devrinin sonlarında Medine’de vefat etti. Kabri Medine’de Cennetü’l-Baki de dir.Hassan bin Sabit (r.a)’ın Mısırlı hanımı Sirin el-Kipti’den olan oğlu Abdurrahman bin Hassan bin Sabit de babası gibi çağının ünlü şairlerin-dendir. Abdurrahman’ın oğlu Said bin Abdurrahman’da dedesi ve babası gibi devrinin iyi şairlerindendir.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.
1- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-16-400
2- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-8-250
3- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-12-84-85
4- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-12-76-79
5- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-12-245-246
6- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-16-400
7- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-16-31-38-Özet
8- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-16-400-401
Anne Adı : Fürey’â bint-i Hâlid bin Hubeyş.
Doğum Tarihi ve Yeri : Takriben Miladi 563 de Medine’de doğdu.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 62. Miladi 682 yıllarında Muâviye döneminde 120 yaşında Medine’de vefat etti. Kabri, Cennetü’l-Baki’dedir.
Fiziki Yapısı : Oldukça yaşlı idi. Son zamanlarında onun gözleri a’ma olmuştu.
Eşleri : 1-Sirin el-Kipti 2-Şa’şâ bint-i Hilâl,
Oğulları : Abdurrahman o da şair idi.
Kızları : Firas.
Gavzeler : Bilgi yok.
Muhacir mi Ensar mı : Ensâr dan dır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Rivayeti var, sayısı belli değildir.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yoktur.
Kabile Neseb ve Soyu : Hassân bin Sâbit bin Münzir bin Haram bin Amru bin Zeydümenat bin Adiy bin Amru bin Mâlik bin Neccar. Ve onun ismi; bin Sâ’lebe bin Amru bin el-Hazrec el Ensari el-Hazreci. Sonra; Beni Mâlik bin Neccar dır.
Lakap ve Künyesi : Ebû’l-Velid, Ebû Abdurrahman, Ebû’l-Hü-sâm Şâirü’n-Nebi, Ebü’l-Mudarrib, İbnü’l-Fürey’a,
Kimlerle Akraba idi : Mariatü’l-Kibti’ye’nin kız kardeşi, Sirin’in kocası olması hesabiyle Resûlullâh’ın bacanağı. Evs bin Sabit’in de kardeşi.
Hassân Bin Sâbit'in Hayatı
Hassân bin Sâbit (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’ın Şâiri olarak tanınan bir sahâbe’dir. Medine’de dünyaya gelmiştir. Kendisine atfedilen bir rivâye yete göre: Resûlullâh’dan yedi sekiz yıl önce Takriben Milâdî 562-563 yılında doğduğu kaydedilmekle birlikte 570 veya 590 yıllarında dünyaya geldiğine dair rivâyetler de vardır. Resûlullâh’ı ashabını ve İslâm dinini müşriklerin hicivlerine karşı şiirleriyle iyi savunduğu için “Şâirü’n-Nebi”, keskin kılıç sahibi manasında, “Ebû’l Hüsâm”, iyi savaşçı manasında’da, ”Ebû’l-Mudarrib”, ayrıca annesine nisbetle, “İbn-i Fürey’a künyesiyle’de bilinir. Ensâr dan Evs bin Sâbit’in kardeşi dir.Hassân bin Sâbit (r.a), bir şiirinde annesi Fürey’a’nın ismini bizzat tasrih ederek belirtmiştir. Buna göre annesi: Benî Hazrec’den olup, Benî Hazrec’in büyüklerinden Sa’d bin Ûbâde nin halazâdesi, Fürey’a bint-i Hâlid bin Hânsa bin Levzan bin Abd-i Vüd bin Zeyd bin Sâ’lebe bin el-Hazrec bin Kâ’b. Sa’detü’l-Ensâri dir.Hassân bin Sâbit (r.a), kendisinden nakledilen bir rivâyete göre; Resûlullâh (s.a.v)’in doğumundan yedi sekiz yıl kadar önce doğmuştur. Yine kendisinin ifâdesine göre: “-Ben, yedi sekiz yaşlarında iken bir gün Medine’de (Yesrib’de) bir Yahudi’nin, beklenmekte olan son peygamberin doğduğunu haber verdiğ- ğini duymuştum!”derdi.Resûlullâh (s.a.v.)’in doğum tarihi Miladi 571. yıl olduğuna göre, Hassân bin Sâbit’in Miladi 562 veya 563 yılında doğmuş olduğu ortaya çıkmaktadır. Yüz yirmi yıl yaşadı diyenlerin iddiasına uyğun olan budur. Hicret esnasında Müslüman olan Hassân bin Sâbit (r.a)’ın bu sırada 60 yaşlarında olduğu söylenir. Medine’nin iki köklü kabilesinden biri olan Hazrec kabilesine mensub olan Hassân bin Sâbit’ın âile kökenleri Yemen taraflarından gelmişlerdi. Diğer taraftan, Resûlullâh (s.a.v) ile uzaktan akrabalığı vardı. Dedesi Abdülmüttalib’in annesi, Selmâ bint-i Vehb’in Neccaroğulları’ndan olması sebebiyle akraba sayılırlardı.Hassân bin Sâbit (r.a)’ın, kendisi gibi iyi bir şair olan babası Sâbit bin Münzir, kabilesinin ileride gelenlerindendi. Annesi Fürey’a da aynı kabile-den diğer bir önemli şahsiyet olan Hâlid bin Huneys’in kızı olup İslâmiyeti kabul etmiş, Hanım sahabiyedir.Hassân bin Sâbit (r.a)’ın Câhiliye devrindeki hayatına dair şiirlerin de bazı ipuçları bulunmaktadır. Mensub olduğu Hazrec ile Evs arasındaki kabile savaşlarında hasım Evs kabilesinin şairi Kays bin Hatim’in hiciv-lerine cevab vermiştir. Bu iki kabile arasındaki çatışmalar Resûlullâh’ın Medine’ye hicretine kadar devam etmiş olup bunların en önemlilerinden Yevü’r-Rebi’ Yemmü’s-Sümeyha, Yevmü’d-Derek ve muhtemelen en sonuncusu olan Yevmü Buâs, bunlar Hassân bin Sâbit (r.a)’ın şiirleri arasında geçmektedir.Benî Evs ile Benî Hazrec arasında meydana gelen Yemü’s-Sümeyha Vak’âsı’nda asil oluşundan dolayı hakemlik yapmıştı. Annesi Fürey’a da aynı şekilde asil idi. Hassân bin Sâbit (r.a), Mescid-i Nebevî’nin batı tarafında bulunan, Bâbü’r-Rahme yakınında Fâr’i adında bir kalede ikamet etmekteydi. Daha sonraları Baki’ kabristanına yakın bir yer olan Kasr-ı Benî Cedile denilen yerde ikamet etmiştir.Hassân bin Sâbit (r.a)’ın câhilliye devrindeki hayatı net olarak bilinmemektedir. Ancak, Medine’de meydana gelen kabileler arasındaki çekişme ve çatışmalarda kendi kabilesinin müdafaâsını şiirlerle üzerine almıştı. Miladi 617 yılında yıllardan beri sürüp giden ve Evs kabilesinin ğalebesiyle sonuçlanan Yevmü Buâs’a veya Buas Savaşları’na dair çok meşhur olan, şiirlerini söylemiştir.Hassân bin Sâbit, devrinin diğer önemli şairleri olan A’şa, Nâbiğa ve Hutay’e gibi kişilerle şiirleriyle para kazanmaktaydı. Nitekim kaynaklar onun bir yıl Medine’de ertesi yıl Gassâni saraylarında kaldığını ve melikler için söylediği bu kasideler karşılığında bol bahşişler aldığını söylerler. Bu ziyaretlerinin birinde Gassâni Hükümdarı Amr bin Hâris’in huzurunda söylediği “Lamiyye Kasidesi” bu türün en güzel örneklerinden biridir.Rivâyete göre:Hassân bin Sâbit, kasidesini okuduğu zaman hükümdarın yanında şiir-ini takdim etmek üzere gelen Nâbiga da vardı: ancak hükümdar Amr, Has-sân’ın şiirini Nâbiga’nın şiirinden daha çok beğenmişti. Böylece Gassâni saraylarında büyük itibar kazanan şaire Gassâniler’in önemli yardımları olmuş, hatta Müslümanlığı kabulünden sonra da bu yardımlar devam etmiştir. Ayrıca, Hassân bin Sâbit’in Hire’deki Lahmi hükümdarlarından Nu’mân bin Münzir’in sarayında da bir müddet kaldığı rivâyet edilir.Hassân bin Sâbit, İslâm’dan önceki dönemler de Ukâz Panayırı’nda düzenlenen şiir müsabakalarına da katılırdı. Nâbiga’nın hakemliğinde yapılan ünlü bir yarışmada A’şâ ve kadın şaire Hansâ’dan sonra üçüncü olduğunun ilân edilmesi üzerine Nâbiga’ya itiraz ederek: “-Senden de babandan ve dedenden de daha iyi şâirim!”demiştir.Hassân bin Sâbit’ın Câhiliye devrinde geçen yaklaşık altmış yıllık hayatı şarabı ve şarab meclislerini tasvir etmek, ihsanlarına nâil olmak için Gassâni ve Hire hükümdarlarını ziyaret edip onları övmek, Evs ve Hazrec arasındaki çarpışmalara katılıp kendi kabilesinin asalet, şeref ve kahraman-lıklarını dile getirmekle geçti.Hassân bin Sâbit (r.a) altmış yaşlarında iken İkinci Akabe biatı’nın ardından Miladi 622 yılında Müslüman oldu. Resûlullâh’ın hicretinden sonra kardeşi Evs bin Sâbit ile Hz.Osman (r.a)’ı din kardeşi olarak ilân ettiği biliniyor ise de bu hususta Hassân bin Sâbit ile ilgili bilgi yoktur. Onun İslâmiyeti kabul etmesiyle Müslümanlar, şöhreti Hicaz bölgesini aşıp diğer Arab topraklarına yayılmış olan güçlü bir şair kazanmışlardır. Hassân bin Sâbit (r.a)’ın bundan sonraki hayatı tamamıyla Resûlullâh’ın yanında geçmiş, en güzel şiirlerini de Allâh ve Resûlünü medh etmek için söylemiş, övmüş ve övünmüştür.Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte Müslümanlar, ilk dönemlerden itibaren Kureyşilerin ve onları destekleyenlerin hem fiili hem de sözlü saldırılarına mâruz kalmakta, özellikle Abdullah bin Ziba’ra, Ebû Süfyan bin Hâris, Amr bin Âs ve bunlara eşlik eden Dırâr bin Hattâb, Ebû Uzzâ el-Cumahi, Hubeyre bin Ebû Vehb el-Kureyşi ve Ümeyye bin Ebû’s-Salt gibi şairlerin hicretten sonra da devam eden hicivleri onları üzmekteydi.Bu hicivlere aynı yöntemle karşılık vermenin gerekli olduğu kanaa-tine varan Resûlullâh (s.a.v), Müslümanlardan bu konuda kendisine yar-dım etmelerini istemişti. Bu isteği Hassân bin Sâbit, Kâ’b bin Mâlik ve Abdullah bin Revahâ yerine getirmekle beraber özellikle Hassân’ın hasımlarına yönelettiği, Câhiliye devrinin kokuşmuş değer yarğılarını ve soy sop saplantılarını dile getiren hicivleri son derece etkili oluyordu.Rivâyete göre: müşriklerin hicivli saldırılarına önce Hz.Ali’nin cevab vermesi düşünülmüş, fakat Resûlullâh ona izin vermeyince bu işi Hassân üstlenmiş ve dilini işaret ederek: “-Yemin ederim ki, Busrâ ile San’â arasında (Hicaz’ın kuzeyi ile güneyi arasındaki bölgelerde) beni bu kadar sevindirecek bir dil yoktur!”Şeklindeki sözüyle bu konuda ne kadar azimli ve iddialı olduğunu göstermiştir.Resûlullâh (s.a.v)’ın: “-Onları ne şekilde hicvedeceksin, ben de onlar gibi Kureyşliyim?” sorusuna Hassân bin Sâbit: “-Seni yağdan kıl çeker gibi Kureyş müşriklerinin arasından çekip çıkaracağım!”cevabını vermiştir.Böylece şiirleriyle İslâmiyet’e büyük hizmetlerde bulunan Hassân bin Sâbit hakkında Resûlullâh (s.a.v): “-Hassân bin Sâbit’in fıtri kabiliyetini ve ilhamını Rûhu’l-Kudûs teyid ediyor!”demiş ayrıca onun için: “-Allâh’ım Hassân’ı Rûhu’l-Kudüs ile teyid et!”diye dua etmiştir.Hassân bin Sâbit Medineli olduğu için Kureyş’in ensâb ve eyyâmı hakkında yeterli bilgiye sahip olmamakla birlikte bu konuda Ebû Bekr’-den aldığı bilgileri şiirinde çok etkili bir şekilde kullanmayı başarmıştır. Bu sayede müşrikleri hicveden şiirleri hicveden şiirleri Resûlullâh’ın: “-Bu hicivler onlara karşı oktan daha etkili olacaktır!”şeklindeki iltifatına mazhar olmuştur. 1Hz.Âişe validemiz der ki:Resûlullâh (s.a.v), Medine’ye gelince, Kureyş müşrikleri Resûlullâh (s.a.v)’ı Hiciv’le zem ve tahkir etmeye başladılar. Ensârı’da onunla birlik-te hiciv ettiler. Bunun üzerine Resûlullâh’de Hassân bin Sâbit’e: “-Sende onları hicvet! Hicvet ama amcamın oğullarını hicv ederken onun döne dolaşa bana da gelip dokunmasından korkarım!”buyurdu.Hassân bin Sâbit: “-Ben, Seni, onların arasından hamurdan kıl çeker gibi çekip çıkarı-rım. Dönerim onları dilimle zelil ve perişan ederim!” dedi.Sonra da dilini çıkarıp burnuna ve çenesinin çukuruna değdirdi dili sivri idi. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v): “-Ben, muhakkak ki, Kureyş’e mensubum. Sen, Ebû Bekr’e git. O, Kureyş’in nesebini en iyi bilendir. Haydi, Cibril seninle olsun!”buyurdu.Sahabiler: “-Yâ Resûlallâh! Müsaâde et, Ali’de onları hicv etsin?!”Resûlullâh (s.a.v): “-Hayır sizin dediğiniz, ve onların istedikleri Ali’de yoktur. Onu Hassân bin Sâbit yapar!”buyurdu.Hassân bin Sâbit, Ebû Bekr’den Kureyş’in nesebini iyi öğrendikten Kureyş müşriklerini hicv etmeye başlayınca Kureyş müşrikleri: “-Bu, İbn-i Ebû Kuhafe Ebû Bekr’in şiirlerindendir!”dediler…Hassân bin Sâbit (r.a), Ensâr şairlerin en büyüğü idi. Kureyş müşrik-lerinin neseb ve ahlak yönünden bütün ayıp ve kusurlarını ortaya döker kötülükle geçmiş günlerini dile getirirdi. 2Hassân bin Sâbit (r.a), Kureyşiler’den başka Kâ’b bin Eşref ve Rebi’ bin Ebû’l-Hukayk gibi Yahûdi şairlerine de karşılık vermiştir. Hicretle birlikte kurulan İslâm devletinin ortaya koyduğu yeni dünya görüşü ve değerler sistemi Hassân bin Sâbit’in önüne engin ufuklar açmış, ona şiirde yen temalar işleme imkânı sağlamıştır. Bedir Ğazvesi için söylemiş olduğu hicviyeler, fahriyeler, hicviyeye karşı hicviyeleri, bütün Arabistan -da herkesin dilinden düşmemiştir. Çünkü o devirde şâirlerin nüfuzu, bu günkü medya gibi çok etkili idi. Arab yarımadasında ve kabileler arasında çok tesîrli idi.Meselâ: Bedir Ğazvesi’nin ardından Mekke’ye giderek bu savaşa katılan ve ölen müşrikler için söylediği şiirlerle Kureyşilerin intikam duy-ğularını tahrik eden Yahûdi şair Kâ’b bin Eşref, çok etkili bir şiir irad etmişti. Bu şiir o kadar tesîrli oldu ki, Mekkeliler Kâ’b bin Eşref’i evlerin de misafir etmek şerefine nail olabilmek için adetâ birbirleriyle yarış ve kavga ediyorlardı.Bu ciheti duyan Resûlullâh (s.a.v), Hassân bin Sâbit’e bu şiire bir cevab vermesini emretti. Hassân bin Sâbit, Kâ’b bin Eşref'i evinde misafir edenleri öyle bir hicvetti ki, hiç kimse Kâ’b bin Eşref’i evinde misafir etmeyi göze alamaya cesaret edemedi.Hassân bin Sâbit, aynı şekilde Benî Nâdir Yahûdileri’nin Medine- den sürgün edilmeleri hakkında da bir şiir söyleyerek onları perişan bir duruma sokmuştur.Hassân bin Sâbit, Müreysî Ğazvesi’nden dönülürken İslâm tarihinde “İfk hâdisesi” olarak bilinen olayın meydana gelmesinde münafıkların yaymış oldukları şayiâlara maalesef inanmış ve Hz.Âişe’yi tenkid etmişti. Ancak, Hz.Âişe’nin masum olduğu âyet-i kerîme ile sabit olunca, Hassân bin Sâbit, hadd-i şer’î île cezalandırılmıştır.Vurulan bu hadler, iftiracıların dünyadaki cezaları idi. Hassân bin Sâbit’in, Safvan bin Muattal tarafından kılıçla vurulub gözünün söndürül-mesi de, onun dünyadaki cezalarından sayılmıştı. Hassân’ın aynı zaman-da iki eli de çolak kalmıştır. Hassân bin Sâbit, Hz.Âişe’ye yapılan iftirayı, iç yüzünü iyice bilmediği halde, yaymış olmaktan pişmanlık duymuş, özür dilemiş ve söylediği bir şiirinde Hz.Âişe’nin son derecede iffetli ve vakarlı olduğunu, hiçbir kimseyi, hiçbir şeyle itham ve ğiybet etmediğini, kendisinin ahlâki güzelliklere ve yüceliklere koşan Lüey bin Ğalib soyun-dan gelmiş bulunduğunu, Yüce Allâh’ın, Onu güzel tabiatlı yarattığını, bütün kötülüklerden ve boş şeylerden pâk kıldığını...Hulâsa, âleyhinde yapılan iftiralardan tamamiyle beri ve uzak oldu-ğunu açıklamıştı. Hassân bin Sâbit, gözlerini kaybettikten sonra, bir gün, Hz.Âişe (r.a)’nın yanına gelip onun üstün iffet ve vakarını, ölse de, ölü eti yemediğini, yâni hiç kimseyi ğiybet etmediğini, çekiştirmediğini açıkla-yan beytini okumuştu.Hz.Âişe (r.a): “-Fakat, sen, böyle misin?”diyerek onun evvelce kendisi âleyhinde yaymış olduğu iftirayı başına kakmıştı.Bununla beraber, Hz.Âişe (r.a), bir vakit: “-Hiç şübhesiz, benim babam, babamın babası ile benim şeref ve namusum, Muhammed’in şerefi için size karşı mahfazadır!”diyerek Resûlullâh’ı müşriklere karşı müdâfaa ettiğinden dolayı, Allâh’ın, onu yarğılayıp Cennete koyacağını umduğunu da, söylemiştir. 3Hassân bin Sâbit’in Safvan bin Muaâttal ile kavğa edişi:Hassân bin Sâbit bir şiirin de Safvan bin Muâttal’a ve onun kavmi olan Mudarlar’dan kendisiyle Müslüman olanlara karşı: “-Şuradan buradan toplanan yabancılar şevket ve kuvvet kazandılar ve çoğaldılar!” diyerek tarizde bulunmuştu.Safvan bin Muâttal, akrabası Cuayl bin Surâka’nın yanına varıp: “-Gel gidelim Hassân bin Sâbit’i vuralım. Vallahi o şiirinde seninle benden başkasını kasd etmemiştir. Biz Resûlullâh (s.a.v)’e ondan daha yakınızdır!” dedi.Cuayl, onunla gitmekten kaçındı, ve: “-Resûlullâh (s.a.v) bunu bana emir etmedikçe yapamam sende o emir etmedikçe yapma!” dedi.Fakat, Safvan, Cuayl’ın bu tavsiyesine yanaşmadı. Safvan; Hassân bin Sâbit’in, böyle, kendisine iftira ettiğini ve bir şiirinde de dil uzattığını öğrenince, bir gün, önünü kesti: “-Sen, ben’im keskin kılıcımın ağzından sakın! Ben, nihayet, bir kulum. Yerildiğim vakit, şair değilim, şiirle cevab veremem ammâ kendi koru’mu korurum. Kötülükten uzaklığı âşikâr olan bir kişiye iftira atan-dan’dan korunurum!”diyerek kılıçla bir darbe indirip Hassan bin Sâbit’ı yaraladı.O sırada orada olan Sâbit bin Kays, Safvan’ın üzerine atılarak hem olayın büyümesini önledi. Hem de Safvan’ı yakaladı onu bağladı ve onu Hâris bin Hazrec oğullarının mahallelerine götürdü yolda Abdullah bin Revâha ona rastladı. “-Nedir bu?”diye sordu.Sâbit bin Kays: “-Sen, bunun, Hassân’ı kılıçla vurmasına şaşmıyor musun? Vallahi, ben, onun Hassân’ı muhakkak öldürmeğe kasd ettiğini gördüm!”dedi. olanları İbni Revaha’ya aktardı.Abdullah bin Revaha: “-Resûlullâh (s.a.v)’in, yaptığın şeyden haberi var mı?” diye sordu.Sâbit bin Kays: “-Hayır! Vallâhi, haberi yok!”dediAbdullah bin Revâha: “-Sen, cür’etkârlık yapıyorsun. Serbest bırak şu adamı!”dedi.Sâbit bin Kays, Safvan bin Muattal’ı hemen serbest bıraktı. Sonra, Resûlullâh (s.a.v)’e gidip işi anlattılar. Resûlullâh (s.a.v), Hassân’ı ve Safvan bin Muattal’ı çağırttı.Hassân bin Sâbit: “-Yâ Resûlallâh! Safvan, kılıcını sıyırıp üzerime yürüyünce, kavmi-me seslendim. Onları imdadıma çağırdım o sırada bana kılıç vurdu. Ben ancak öldürülmek için vurulub yaralanmış olduğumu gördüm!”dedi.Resûlullâh (s.a.v), Safvan’a: “-Sen, ona ne için vurdun? Onun üzerine ne diye silahla yürüdün?” diye sordu.Safvan bin Muattal: “-Yâ Resûlallâh! Bu, beni üzdü ve yerdi. Öfkemi yenemedim. Ona vurdum! O, bana akılsızlık ve beyinsizlik isnad etti ve beni Müslümanlık hakkında kıskandı!”dedi.Resûlullâh (s.a.v), Hassân’a döndü ve: “-Sen, Müslüman olan bir kavmi akılsız ve beyinsiz mi saydın?” diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-Safvan’ı, haps ediniz. Eğer, Hassân, aldığı yaradan, ölürse, ona karşılık bunu öldürünüz!”buyurdu.Safvan’ı götürüp haps ettiler. Hazrecilerin Seyyid’i Sa’d bin Ûbâde, bunu haber alınca, kavminin yanına geldi ve Safvan’ı haps etmelerinden dolayı onları kınada ve: “-Resûlullâh (s.a.v)’in ashâbı’ndan bir adamı şiirle üzmeye ve yer-meye kalktınız ve kendisine sövdünüz. Âleyhinde söylenen şeylerle onu kızdırdınız. Sonra da, Resûlullâh (s.a.v), aranızda iken, onu tutup en kötü bir esaretle esir ettiniz!?”dedi.Kavmi olan Hazreciler:“-Onun haps edilmesini bize Resûlullâh (s.a.v) emretti, ve bize: “-Adamınız, ölürse, onu öldürünüz!”buyurdu. dediler.Sa’d bin Ubâde: “-Vallâhi, onu af etmek, Resûlullâh (s.a.v)’e daha sevimli bir işti fakat, Resûlullâh (s.a.v), hak ve adâletin gereğine göre hüküm vermiştir! Hiç şübhesiz, Resûlullâh (s.a.v), Safvan’ı serbest bırakmayı arzu ederdi. Vallâhi, onu serbest bırakıncaya kadar yanınızdan ayrılmayacağım!”dedi.Hassân bin Sâbit: “-Ey Ebû Sâbit! Bana âid bütün hakları Senin güzel hatırın için bağışlıyorum!”dedi.Fakat, Hassân bin Sâbit’in kabilesi, buna yanaşmadılar. Kays, oğlu Sâbit’e son derece de kızdı ve: “-Ben, size şaştım ve bugün sizde görmediğimi gördüm: Hassân hakkından vaz geçiyor, siz ise, yanaşmıyor sunuz! Hazreciler den, Ebû Sâbit’in arzusunu reddedecek bir kimse çıkabileceğini sanmazdım!” dedi.Hazreciler, utandıklarından, bağını çözüp Safvan’ı serbest bıraktılar. Sa’d bin Ubâde, Safvan’ı alıb evine götürdü. Ona hoş bir elbise giydirdi. Ardından mescid’e götürdü.Resûlullâh (s.a.v) o’nu görünce: “-Safvan mı bu?” diye sordu. “-Evet! Yâ Resûlallâh!”dediler. “-Kim giydirib kuşattı onu?”diye sordu. “-Sa’d bin Ubâde!”dediler.Resûlullâh (s.a.v): “-Allah’da, ona cennet elbiselerinden giydirsin!”buyurdu.Bundan sonra, Sa’d bin Ubâde, Hassân bin Sâbit’e: “-Eğer, Resûlullâh (s.a.v)’e gidip, Safvan’dan dolayı olan haklarımı Senin hatırın için bağışladım yâ Resûlallâh!”demezsen seninle temelli konuşmayacağım!” dedi.Resûlullâh (s.a.v), Hassân bin Sâbit’e: “-Ey Hassân! Sen, hakkını, ona bağışla! Allâh, onun kavmini İslâm-iyet’e girmek suretiyle doğru yola eriştirmiş, Allâh’a ve Resûlüne hicret ettirmişken, demek, sen, onların bu hareketini çirkin göstermeye kalktın?! Ey Hassân! Gel, yaralanmış olmandan doğan hakkını ona bağışlayı ver!” buyurdular.Hassân bin Sâbit: “-Yâ Resûlallâh! Ben, ona hakkımı Senin için bağışladım!”dedi.Resûlulllah (s.a.v)’de, Hassân’a yaralanmasının karşılığı olmak üzre, Birehâ adlı bir bahçe bağışladı. Birehâ, Ebû Talha bin Sehl’in malı olup Resûlullâh’a bağışlamıştı. Resûlullâh (s.a.v), Hassân’a ayrıca Sirin adın-da ki, İskenderiye kralı Mukavkıs’ın hediye ettiği iki cariyeden birini ona vermişti. Bu kadın Hz.Maria (r.a)’nın kız kardeşiydi. Hassân’ın, Sirin den kendisi gibi şair olan oğlu Abdurrahman, işte bu kadından doğmuştur.Sa’d bin Ubâde’de, Hassân’a bu yoldaki hakkından vaz geçtiği için bir bahçe vermişti. fedakarlığından dolayı hediyeler (bir bahçe) verdiği rivayet edilir. 4Hassân bin Sâbit (r.a)’ın, Hendek Ğazvesi’ne iştirak edip etmediği hakkında ihtilâf vardır. Rivayetlere göre: Hendek Kuşatması sırasında Müslüman kadınlarla çocuklar bir kalede toplanmışlardı. Resûlullâh’ın Halası Safiyye bint-i Abdülmuttalib’de o kalede idi. Kadınların arasında Hassân bin Sâbit’i görünce onu azarlayarak savaş alanına gitmesini istemiştir. Bu olayın tafsilatı şöyle dir:Resûlullâh’ın halası Safiyye bint-i Abdülmuttalib, Hassân bin Sâbit-in, Fâri’de ki, köşkünde bulunuyordu. Beni Kurayza Yahûdilerinin ileri gelenlerinden Gazzal bin Semev’el’in kumandası altında on kişilik bir Yahûdi birliği gelib köşkü oka tuttular ve içeri girmeye çalıştılar. İçlerin-den birisi köşkün kapısına kadar yaklaşıb içeri girmek istedi.Hz.Safiyye (r.a) der ki:Hassân bin Sâbit, köşkte bizim yanımızda idi. Bizimle birlikte kadın ve çocuklar da, bulunuyordu. Yahûdilerden birisi, bulunduğumuz köşkün çevresinde dolaştı. Bize doğru geldi. Beni Kurayza Yahûdileri, bizimle harb halinde idiler. Resûlullâh (s.a.v) ile aralarındaki muâhedeyi bozmuş-lardı. Hiç kimse aramızdaki gerginliği gideremezdi. Resûlullâh (s.a.v) ile Ashabı, Hendek’de düşmanlarıyla uğraşıyordu. Onlardan ayrılıb da bize gelme gücüne ve imkânına pek sahib değillerdi. Hassân bin Sabit’e: “-Ey Hassân! Şu Yahûdi, gördüğün gibi, köşkü dolaşıp duruyor. Vallâhi, ben, onun, açık yerlerimizi öğrenip arkamızdaki Yahûdilere ihbar ve kılavuzluk etmeyeceğinden emin değilim. Düşmanla meşğul bulunan Resûlullâh (s.a.v) ile ashâbı’nın bizden pek haberleri de, olmaz. Aşağıya İn de öldür şunu!”dedimHassân bin Sâbit: “-Allâh, seni yarğılasın ey Abdülmuttalib’in kızı! Vallâhi, sen de, iyi bilirsin ki; ben, bu işin adamı değilim! Ben, gücü dilinde olan kimseler-denim. Kılıç mızrak erlerinden değilim. Hayır! Vallâhi, yapamam! Eğer, bende bunu yapabilecek cesaret ve güç olaydı, Resûlullâh (s.a.v) ile bir-likte savaşa çıkardım!”dedi.Hassân, bana, böyle söyleyince ve onda bu işi başaracak gücü göre-meyince, başıma sıkıca bir tülbent bağladıktan sonra, elime uzun bir sırık aldım. Köşkten aşağı indim. Köşkün kapısını açtım. Adamın arkasından yavaşça vardım. Sırıkla vurub başını parçaladım. İşini bitirdim. Başını kestim. Hassân bin Sâbit’e: “-Al şu başı da, aşağıdaki Yahûdilerin üzerlerine fırlatıp at!”dedim.Hassân bin Sâbit: “-Bende bu güç ve cesaret nerede?”dedi.Yahûdinin başını alıp Yahûdilere doğru attım.Yahûdiler: “-Bize, Müslümanların, âilelerini, yanlarında adam bulundurmaksı-zın, kimsesiz ve yalnız bıraktıkları haber verilmiştir!”diyerek dağıldılar. “-Ey Hassân! Haydi, onun yanına in de, elbisesini soy al!”dedim.Onun elbisesini soymaktan beni alıkoyan şey ise; kendisinin erkek oluşuydu.Hassân bin Sâbit: “-Ey Abdülmuttalib’in kızı! Onun elbisesini soymaya benim ihtiya-cım yok. Onun soykası, bana gerekmez!”diyerek bu işi dahi yapmaktan kaçındı!” 5Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte savaşlara katılmadığına dair bu rivâyete bakarak Hassân bin Sâbit’in cesaretinden kuşku duyulmuşsa da yeni araştırmacılardan Sâmi Mekki el-Âni ve Abdülcebbar el-Muttalibi’nin de belirttikleri gibi bu doğru değildir. Muhtemelen bi iddia, Resûlullâh kat-ında itibarı olan şairi çekemeyen eski hasımları tarafından uydurulmuştur. Esasen, Hassân bin Sâbit ileri yaşlarda Müslüman olmuş, ayrıca Vâkidi-den gelen bir rivâyete göre; bir elinin hayat damarı kesilmiş olduğundan önemli ölçüde işlevini yitirmişti. Dolaysiyle savaşlara katılmayışı bu gibi meşrû sebeblere dayanıyordu. Kaldı ki onun Resûlullâh ile birlikte sefere çıktığı ve savaşlara katıldığı rivayetleri de vardır. 6Hassân bin Sâbit (r.a)’ın en büyük başarılarından biri de, Hicri 9. Miladi 630 yılında, Uyeyne bin Hısn’ın Beni Temimlere te’dip baskınını yapıp onlardan aldığı esirlerle Medine’ye dönüşünden sonra Beni Temim-lerden doksan veya seksen kişilik bir heyet liderleriyle birlikte Medine’ye geldiler. Müslümanların ellerindeki esirleri kurtarmak için kimin daha sayğın ve üstün olduğunu ispatlamak için Müslümanlarla boy ölçüşmek için meydan istediler. İlk önce onların meşhur şairleri Utarid bin Hâcib konuştu uzunca bir hutbe okudu.Resûlullâh, buna karşılık Ensâr’dan Sâbit bin Kays bin Şemmas’a: “-Kalk! Şunun hutbesine karşılık ver!”buyurdu.Ensâri cevab verinceBeni Temim heyetinin şairi Zibrikan bin Bedr, şiirini okudu.Resûlullâh (s.a.v) buna karşılık da Hassân bin Sâbit’e: “-Kalk yâ Hassân! Şu adamın şiirine karşılık cevap ver! Yüce Allâh, Resûlünü savunurken Hassân’ı muhakkak Rûhu’l-Kudüs’le te’yid eder, destekler!”buyurdu.Hassân bin Sâbit (r.a) ayağa kalkıp aynı vezin ve kafiyede söylediği uzunca bir şiirle Zibrikan’a karşılık verdi. Sâbit bin Kays’ın Medine’ye gelen Beni Temim’in hatibini, Hassân bin Sâbit’in de, Beni Temim’in şairini bastıracak derecede hutbe irad ve şiir inşad etmesi Resûlullâh’ı ve Müslümanları sevindirdi.Hassân bin Sâbit şiirini okuyup bitirdiği zaman, Akra bin Hâbis Resûlullâh (s.a.v) hakkında: “-Bu zat, muhakkak, muvaffak olacaktır! Vallâhi Allâh tarafından te’yid olunuyor, destekleniyor! O’nun hatibi, bizim hatibimizden daha iyi hatibtir. O’nun şairi, bizim şairimizden daha iyi şairdir. Onların sesleri, bizim seslerimizden daha yüksek, daha gürdür. Bizim hatibimiz, konuştu. Onların hatibi daha gür ve yüksek sesli idi. Bizim şairimiz konuştu. Onların şairi daha yüksek sesli daha güzel sözlü idi. Ben bu işin ne olduğunu anlayamadım!”dedi.Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına yaklaştı ve: “-Sehâdet ederim ki, Allâh’dan başka ilâh yoktur! Ve Sen de Allâh’ın Resûlüsün!”diyerek Müslüman oldu.Resûlullâh (s.a.v): “-Bundan önceki tutum ve davranışın, sana zarar vermez!”buyurdu.Beni Temim heyetinin hepsi Müslüman oldular. Resûlullâh (s.a.v), Beni Temim heyetinde bulunanlara bahşişler verdirdi. Beni Temim heyeti Müslüman olunca, Resûlullâh (s.a.v), alınmış olan erkek, kadın ve çocuk esirlerini kendilerine iade etti, geri verdi. 7Resûlullâh (s.a.v), Hassân bin Sâbit’in şahsına ve sanatına çok değer verirdi: hatta şiirlerini okuması için ona Mescid-i Nebevi’de bir minber tahsis etmişti. Ayrıca bazı savaşlara çıkarken hanımlarını Hassân bin Sâbit’ın Beyraha mâlikânesine bırakır, döndüğünde ise Hassân’ın özürlü olması sebebiyle elde edilen ğanimetten ona pay verirdi.Hicrî 11. Miladi 632 yılında Resûlullâh (s.a.v)’in vefatları sırasında artık iyice yaşlanmış olan Hassân bin Sâbit, bu üzüntüye dayanamıyarak en güzel ve bir o kadar da hüzünlü şiirlerini Resûlullâh (s.a.v)’ın ardından mersiye olarak söylemiştir. Bu mersiyenin bir yerinde Hassân bin Sâbit: “-Kasem ederim ki, hiç bir kadın, Rahmet Peyğamberi ve hidâyet serveri olan Nebiyy-i Mürsel gibi bir insana, ne hâmile olmuş ve ne de böyle bir insan doğurmuştur!”demiştir.Hassân bin Sâbit (r.a)’in Resûlullâh (s.a.v) hakkında yazmış olduğu mersiye, sadece bu değil, birkaç tanedir. Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatının ardından duyduğu derin kederi zaman zaman yazdığı mersiyelerle dile getiriyordu:“-Artık, Senin vücudunu topraklar mı örttü?Keşke senin yerine kara topraklara giren ben olaydım!Vefatından sonra ben Medine’de insanlar arasında mı yaşayacağım?Ah, keşke doğmaz, dünya’ya gelmez olaydım!”Ebû Bekr (r.a)’ın devrinde artık iyice yaşlanmış olan Hassân bin Sâbit (r.a)’ın yıldızı da sönmeye yüz tutmuş ve bundan sonra bir nevi inziva hayatı yaşamaya başlamıştır. Sadece günlük beş vakit namaz için Mescid’e gelip gidiyordu. Resûlullâh (s.a.v)’in ayrılık acısını içine sindir-meye çalışmakla koca iki yıl geldi geçti.Hz.Ömer (r.a) devrinde ise, Hassân bin Sâbit (r.a)’in yaşlılık sebebi gözleri, artık iyiden iyiye göremez olmuştu. Fakat o, bundan müteessir olmamıştır. Hz.Ömer döneminde birkaç defa Mescid’de şiir okuduğu, Ancak, Ömer (r.a) şairlere fazla önem vermediğinden Hassân bin Sâbit’in itibarı’da yavaş, yavaş kayboldu. Hattâ bir gün, Hassân bin Sâbit (r.a), Mescid-i Nebevî’de şiir okurken, oraya gelen halife Ömer, Mescid’de şiir okumayı doğru bulmadığı için Hassân’ı oradan uzaklaştırmak istemesi üzerine Hassân bin Sâbit (r.a): “-Burada senden daha hayırlı kimse (Resûlullâh) bulunurken benim şiir okuduğumu biliyorsun!”diyerek,Hz.Ömer’in Mescid’i terk etmesine sebep oldu. Hassân bin Sâbit’in bu dönemde şairlik hayatının oldukça sönük geçmesinde, şiirin ve şairin Arab toplumunda eski etkin önemini kaybetmiş olmasının’da oldukça payı vardır. Zira, Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatı esnasında hemen hemen bütün Arabistan halkı, bu arada Hassân’la karşılıklı hiciv söyleyen şairler Müslüman olmuşlardı.Kaynaklarda Hassân’dan, daha çok, Hz.Osman (r.a)’ın hilâfetinin son zamanlarında meydana gelen o çok üzücü olaylar münasebetiyle söz edildiği görülmektedir. Hz.Âişe ile birlikte Üçüncü halife Hz.Osman’nın tarafını tutup onun idaresinden memnun olmayanlara karşı cephe almıştır. Halife Hz.Osman şehid edildiğinde, yaşının ilerlemiş olmasına rağmen Hassân bin Sâbit (r.a), onun ardından başkalarına söylediklerinden daha çok sayıda mersiyeler söyledi.Hz.Ali (r.a) dördüncü halife olduğunda, ona bîat etmeyen çok az sayıda ki, Ensâr’dan biri de Hassân bin Sâbit’dır. Bir ara Medine’den ayrılıp Şam’a Muâviye bin Ebû Süfyan’ın yanına gittiyse de orada uzun süre kalamayıp tekrar Medine’ye geri döndüğüde anlaşılmaktadır. Bu ziyaret sırasında Muâviye, Hassân (r.a)’a ilgi göstermiş, Hz.Osman’a ve kendisine verdiği destekten dolayı memnuniyetinin bir ifadesi olarak belki de bağış kabul etmediği için Beyraha Kasrı ile bir bahçesini yüksek fiatla satın almıştır.Hassân bin Sâbit (r.a), Resûlullâh’dan ancak birkaç hadîs-i şerîf rivayet edebilmiştir. Hadîs rivayetinde o kadar uzun yaşamasına rağmen pek başarılı sayılır değildir.Hassân bin Sâbit (r.a), kaynaklarda Hicretin 40. 50. 54. Miladi 660. 670. 674. yıllarda vefat ettiği kaydedilmektedir. Ancak onun en uzun yaşayan sahabiden (Muammerûn’dan) olduğu ve 120 yıl yaşadığı rivayeti doğru kabul edilirse Muâviye bin Ebû Süfyan’ın saltanatı zamanın son zamanlarında Hicri 60. Miladi 680 yılına doğru vefat ettiği söylenebilir. 104 yıl yaşadığı yolunda rivayetlerde vardır. Hassân bin Sâbit (r.a), halife Hz.Ömer zamanında görme duyusunu kaybetmişti.Hassân bin Sâbit (r.a), Câhiliye döneminde söylediği şiirler genel-likle hiciv, medhiye, fahriyye, gazzel ve nesib türündendir. İslâmiyet döneminde hiciv, medhiye ve mersiyenin yanı sıra Müslümanların başarı ve kahraman-lıkları ile âyet ve hadislerden ilham alarak ortaya koyduğu hikmek ve darbımesellerde şiirlerinde önemli yer tutar. Bundan dolayı Hassân’ın şiirleri İslâmiyet’in ve Kûr’ân’ın Arab edebiyatına tesirinin boyutlarını göstermesi bakımından önemli bir örnek teşkil eder.İslâmi kavramlar onun şiirlerinde çağdaşlarına göre daha fazla yer alır. Meselâ kendisi gibi muhadramûn şairlerinden olan Hutay’e’nin şiir-lerinde bu özellik yok denecek kadar azdır. Çünkü Hutay’e Müslüman olduktan sonra dinden çıkmıştır. Daha sonra tekrar ihtidâ etmiş isede İslâm’ın ruhunu Hassân bin Sâbit (r.a) kadar içine sindirememiştir.Bazı edebiyatçılar, Hassân’ın Câhiliye devrinde söylediği şiirlerin İslâmi dönemdeki şiirlerine nisbetle daha güçlü olduğu kanaatindedir. Asmai bu konuda: “-Şiir yolu kötülük olan uğursuz ve faydasız bir insana benzer. İyiliğe girdi mi zayıf düşer. Nitekim Hassân Câhiliye’nin en ileri gelen şairlerinden biriydi. İslâmiyet gelince şiiri zayıfladı!”demektedir.Asmai’nin, kendi şiirinin de İslâmi dönemde eski gücünü kaybettiğini söyleyen birine: “-İslâm yalanı mübalağayı meneder. Şiiri ise yalan güzelleştirir!” dediği rivâyet edilir.Asmai ve İbn-i Sellâm el-Cumahi gibi bazı şiir tenkidçileri, başka şairlerle kıyas edilemiyecek derecede çok sayıda şiirin uydurulub Hassân bin Sâbit’e isnad edildiğini söylemektedirler. Hassân’ın şiirlerinin İslâmi dönemde gücünü kaybettiği düşüncesinde onun adına uydurulan şiirlerin rölü olduğu da düşünülebilir. Bilhassa siyer ve meğazi müelliflerinin, özellikle İbn-i İshak’ın Hassân’a aid olmayan birçok şiiri ona nisbet ettiği kabul edilmektedir. Öte yandan Hassân’ın İslâmi dönemde söylediği şiir-lerinin çoğunu herhangi bir hadisenin vukuu anında irticalen söylediği ve o sıralarda yaşının çok ilerlemiş olduğu da unutulmamlıdır.Bütün bunlara rağmen birçok şiir otoritesine göre Hassân birn Sâbit özellikle şehirli Arab toplumunun en iyi şairidir. Resûlullâh’ın Şâiri, ünvanı ile yadedilmeyi hak etmiştir. 8Hassân bin Sâbit yüz yirmi yıl süren uzun bir ömür geçirdi. Bu yüz yirmi yılın altmış yılı Câhilliye de, altmış yılı da İslâmiyet’le şereflendi. Garibtirki, babası, dedesi, dedesinin babası da yüz yirmi yıl ömür sürmüşler di. Son olarak şiirlerinden bir iki mısraının tercümesini nakledelim:Zenginlik bana hayayı unutturmaz!Dünyanın musibetleri huzurumu bozmaz!İnsanın namusu ve şerefi hiçbir leke ve yaraya tahammül edemez!Bir şişe kırıldıktan sonra nasıl tamir olmazsa, insanın namus ve şerefi de öyledir!”Hassân bin Sabit (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’den birçok hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de, Said bin Müseyyeb, Abdurrahman bin Avf’ın oğlu Ebû Seleme, Urve bin ez-Zübeyr ve kimileri rivayet etmiştir.Hassân bin Sabit (r.a), Muâviye bin Ebû Süfyan, kendi siyasi taraf-tarı olmasından dolayı Hassân bin Sabit’ı maddeten mükâfatlandırmak için Medine’deki Beyrahâ kasrını ve bir bahçesini yüksek bir fiyata satın alarak müreffeh bir hayat sürmesini sağladı.Bu suretle Hassân bin Sâbit (r.a), ömrünün son günlerini refah içinde geçirerek Muâviye bin Ebû Süfyan devrinin sonlarında Medine’de vefat etti. Kabri Medine’de Cennetü’l-Baki de dir.Hassan bin Sabit (r.a)’ın Mısırlı hanımı Sirin el-Kipti’den olan oğlu Abdurrahman bin Hassan bin Sabit de babası gibi çağının ünlü şairlerin-dendir. Abdurrahman’ın oğlu Said bin Abdurrahman’da dedesi ve babası gibi devrinin iyi şairlerindendir.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.
1- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-16-400
2- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-8-250
3- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-12-84-85
4- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-12-76-79
5- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-12-245-246
6- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-16-400
7- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-16-31-38-Özet
8- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-16-400-401