Hubâb Bin Münzir Kimdir?
Baba Adı : Münzir bin el-Cemuh.Anne Adı : eş-Şemûs bint-i Hak bin Eme bi Haram’dır.
Doğum Tarihi ve Yeri : Takriben Miladi 591. yıl, Medine doğumlu.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 21. Miladi 641 yıllarında 50 yaşların- da iken Medine’de vefat etmiştir. Kabri, Cennetü’l Baki de dir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Zeyneb bint-i Safi bin Sahr bin Hansa’dır.
Oğulları : Haşrem ve Münzir.
Kızları : Ümmü Cemile.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mekke’nin Fethi, Huneyn, Tâif, Tebük, Yemame, Yermük gibi…
Muhacir mi Ensar mı : Ensâr’dan dır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Rivayeti var, sayısı belli değildir.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Hubâb bin Münzir bin Cemuh bin Zeyd bin Haram bin Kâ’b bin Ğanm bin Kâ’b bin Seleme el-Ensari el- Hazreci, es-Selemi dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû Ömer, Ebû Amr,
Kimlerle Akraba idi : Münzir bin Amr es-Sâidi’nin dayısıdır.
Hubâb Bin Münzir'in Hayatı
Hubâb bin Münzir, Medine doğumlu Ensâr’dandır. Ancak doğum tarihi belli değildir. Babası Münzir bin Cemuh idi. Kendisi çok iyi şair ve hatib bir sahâbî idi. Hubâb bin Münzir, Hazrec kabilesi’nin Beni Seleme koluna mensub olduğu için Selemi nisbesiyle de anılırdı. Resûlullâh’ın Medine’ye hicretinden önce İslâmiyet’i kabul ederek, Resûlullâh (s.a.v)’ın hicretinde O’nu karşılayanlar arasında idi. Resûlullâh’ın vahy kâtiblerin-den Münzir bin Amr es-Sâidi’nin dayısıdır.Hubâb bin Münzir, Resûlullâh (s.a.v)’in bütün Ğazveleri’ne iştirak eden ender Ashâb’dan biridir. Bedir Ğazvesi sırasında otuz üç yaşlarında iken Hazrec Kabilesi’nin sancaktarı idi. Resûlullâh (s.a.v)’e çok yakın bir mevzide bulunuyordu. Kendisi çok iyi bir savaş sıtratejisi uzmanıydı.Düşmanın çokluğunu gördüğü zaman, Müslümanların iyi mevzilene bilmeleri için Bedir Kuyuları’na hâkim olmalarının gerekliliğini ortaya koymuştur. İslâm ordusu bu şekilde hareket ederek, Bedir Sahası’ndaki stratejik noktaları tutmuştur.Resûlullâh (s.a.v), Bedir’e gelip suya en yakın bir yere indi. Nerede karargah kurulması uygun olacağını ashabıyla görüşüp meşveret etti. O zaman 33 yaşlarında bulunan Hubâb bin Munzir ayağa kalktı. “-Yâ Resûlallâh! Biz harbçi kimseleriz. Ben bütün suların kapatılıp bir tek su menbaı üzerine karargah kurmayı uygun görürüm!”dedikten sonra: “-Yâ Resûlullâh! Burası Sana Allâh’ın emrettiği bizim için ileri gidilmesi veya geri çekilmesi câiz olmayan bir yer midir? Yoksa şahsi bir görüş neticesi bir harb tedbiri olarak mı seçildi?” diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-Hayır şahsi bir görüş neticesi bir harb tedbiri icabı olarak seçildi!” buyurdular.Hubâb (r.a): “-Yâ Resûlullâh! Burası inilecek karargah kurulacak bir yer değildir. Sen, halkı buradan hemen kaldır Kureyş kavminin konacağı yerin yanın-daki su başına gidip konalım. Ben orayı bilirim orada bol ve tatlı sulu bir kuyu bulunduğunu biliyorum. Onun gerisindeki bütün kuyuları kapata-lım. Sonra bir havuz yapıp onu su ile dolduralım sonra da müşriklerle çarpışalım. Biz susadıkça havuzumuzdan içeriz onlar su bulup içemezler müşkil duruma düşerler!”dedi.O sırada Cebrâil (a.s) gelip Hubâb’ın işaret ettiği projenin yerinde olduğunu haber verdi.Resûlullâh (s.a.v)’de: “-Ey Hubâb! Rey senin işaret ettiğindir!”diyerek hemen ayağa kalktıKendisiyle birlikte olan halkda bulundukları yerden kalktılar. Kureyş müşriklerinin konacakları yerin yakınındaki suyun yanına kadar gittiler. Sonra Resûlullâh (s.a.v), emretti kuyular kapatıldı. Bir havuz yapılıp içer-isi kuyu suyu ile dolduruldu ve içine de bir kab konuldu. 1Bedir Savaşı’nda Resûlullâh (s.a.v)’e eziyet etmesiyle bilinen Ebû Kays bin Fâkih’i Hz.Hamza’nın veya Hubâb bin Münzir’in öldürdüğü, yine bu savaşta Hubâb’ın Ümeyye bin Halef’i yaraladığı, İkrime bin Ebi Cehl’in esaretten kurtarmak üzere fidye getirdiği Hâlid bin Â’lem el-Ukayli’yi onun esir aldığı rivayet edilmektedir.Uhud Ğazvesi’nde, Kureyş müşriklerinin durumunu tahkik etmek için Resûlullâh tarafından görevlendirilen Hubâb bin Münzir, düşmanın ahvâlini tedkik ederek hakkında oldukça geniş bilgiler toplayıp geri dön-müştür. Kureyş müşrikleri Uhud’a geldikleri zaman Resûlullâh, Hubâb bin Munzir’i müşriklerin son durumunu keşfetmek üzere gizli gönderdi gönderirken ona: “-Gördüklerini bana Müslümanlar arasında haber verme!” (yani bana yalnız olduğum zamanda şöyle)Hubâb (r.a) müşriklerin arasına girdi. Onlar hakkında tahmin etti, maksatlarını öğrenmeye muvaffak oldu. Geri dönüb bunları Resûlullâh’e haber verdi. Resûlullâh (s.a.v), ona: “-Neler gördün?”diye sordu.Hubâb bin Münzir (r.a): “-Yâ Resûlallâh! Onların sayısını üç binden fazla veya eksik süvari-leri de iki yüz kadar olmak üzere tahmin ettim. Üzerlerindeki zırhları da gördüm. Onları da yedi yüz kadar tahmin ettim!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Peki hedvecli kadınlar var mı?”diye sordu.Hubâb bin Münzir (r.a): “-Yanlarında defleri ve trampetleri de bulunan bir takım kadınlar gördüm!”dedi.Resûlullâh (s.a.v)’de: “-Onlar, Bedir’de öldürülenlerini anarak Kureyşileri savaşa teşvik etmek istiyorlar. Bana da bu şekilde haber geldi. Sen Ey Hubâb! bunları hiç kimsenin yanında kimseye bir şey söyleme. Allâh bize yeter, ne güzel vekildir O !” dedi. 2Uhud günü Hubâb bin Munzir kendine yeşil bezden tuğ edinmişti. 3Uhud günü Hubâb bin Münzir (r.a): “-Ey Selime hanedanı!”diye haykırarak gelince;Selime oğulları hep birden boyunlarını uzatmışlar ve: “-Buyur Allâh’a çağıran buyur!”deyip müşriklerle çarpışmak için onun yanına gelmişlerdi. Hubâb bin Munzir miğfere yeşil bir sarık sarmış idi. Müşriklerin arasına daldı. Müşrikler Hubâb’ın heybetinden ürkmekte kılıcını sıyırdığı zaman yanından kaçmakta idiler. 4Uhud’dan Medine’ye döndükten sonra da düşmanın ani bir baskın düzenlemesi ihtimaline karşı Resûlullâh (s.a.v)’ın kapısında nöbet tutan kişiler arasında Hubâb bin Münzir (r.a) da vardı.Hubâb bin Münzir (r.a), Hendek Ğazvesi’ne iştirak etmiştir.Hubâb bin Münzir (r.a) ve Hayber Savaşı:Hayber Seferi’ne katılmıştır. Resûlullâh’in Hayber’e vardığı gece, Hayberliler, hep uykuya dalmışlar, hiç kımıldamamışlardı. Horozları bile ötmemişti. Gün doğunca, tarlalarına gitmek üzere, kalelerinin kapılarını açmışlardı.Enes bin Mâlik der ki:“-Resûlullâh (s.a.v), bir kavimle çarpışacağı zaman, sabah olmadık-ça, onlara ansızın baskın yapmaz, ezan sesi işitirse, baskın yapmaktan vaz geçer, ezan sesini işitmezse, baskın yapardı. Hayber’e, geceleyin inmişti Resûlullâh (s.a.v), geceyi orada geçirdi. Sabah namazını, Hayber’in yanı başında daha karanlık iken kıldık. Sabah olub Hayber’den ezan sesi işit-meyince, hayvanına bindi. Bizler’de hayvanlarımıza bindik. Ben, Ebû Talha’nın terkisine bindim. Giderken, benim dizim, Resûlullâh (s.a.v)’ın dizine değmekte idi.Sabahleyin Hayber işçileri ile karşılaştık.İşçiler, kaleden çıkıp ekin araçları, zembilleri, kovaları ile tarlalarına gidiyorlardı. Resûlullâh ile askerlerini görünce: “-İşte Muhammed! İşte Hamîs beş düzenli Ordusu İşte Muhammed ve Hamis beş düzenli ordusu! İşte Muhammed ve Hamis beş düzenli ordu Vallahi Muhammed! İşte Muhammed ve Hamis (beş düzenli ordusu)!” diyerek bağrıştılar ve hemen arkalarına dönüp kaçtılar.Resûlullâh (s.a.v) ellerini kaldırdı: “-ALLAHU EKBER HELEKEL HAYBER.!!!!” “-Allâhü ekber! Allâhü ekber! Harab oldu gitti Hayber! Biz, düşman bir kavmin yurduna baskın yapıp girdik mi, uyarılmış olan o kâfirlerin hali yaman olur!” buyurdu. Bunu, üç kere tekrarladı.”Resûlullâh (s.a.v), Menzile mevkiine kadar ilerledi. Hayvanından indi. Yürüyerek oradaki bir kayaya doğru gitti. Hayvanın yularını çekmek istediler. “-Hayvanı, kendi haline bırakınız! O, memurdur!” buyurdu.Hayvan, kayanın yanında çöktü. Resûlullâh (s.a.v), ağırlıklarının, kayanın yanına bırakılmasını, mücahidlerin de, oralara konmalarını emr etti. Hayber’e, hurmaların koruk ve ham bulunduğu bir sırada gelinmişti. Hava ise, çok sıcak ve sıcaklık da, tehlikeli bir derecede idiMenzile karargâhında Resûlullâh (s.a.v) için bir mescid yapıldı. Resûlullâh (s.a.v), nafile namazını orada kıldı. Menzile adını taşıyan bu Mescid, taştan yapılmıştı. O zamandan beri, içinde bayram namazları da, kılınan en büyük, ve en geniş Mescid dir. Resûlullâh (s.a.v)’in, namaz kılarken yöneldiği kayada bu mescidin içindedir.Hubâb bin Münzir, sabahleyin Resûlullâh (s.a.v)’in yanına geldi. “-Yâ Resûlallâh! Bu konduğunuz yer, Sana, Allâh tarafından emir edilmiş ise, buna hiç diyeceğimiz yok. Eğer, bu, harb gereği bir konuş ve görüş ise, biz de, düşündüklerimizi söyleyelim!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Hayır! Bu, şahsi bir görüşten ibarettir!” buyurdu.Hubâb bin Münzir (r.a):“-Öyle ise, yâ Resûlallâh! Kalenin dibine çok sokulmuş ve hurma bahçeleri ile bataklıkların arkasındaki aralığa konmuşsunuzdur. Burası, Natat kalesine çok yakındır. Hem de, Hayber’in bütün savaşçıları orada toplanmıştır. Ben, Natat kalesi halkını iyi tanırım. Onlar kadar uzaklara ok atabilen ve onlar kadar oklarını hedefe isabet ettiren bir kavim yoktur. Bununla birlikte, onlar, hem bizim üst tarafımızda, bulunuyorlar. Bizim tüm tutum ve davranışlarımızı görebilecek, öğrenebilecek mevkidedirler.Biz ise, onların tutum ve davranışlarını görebilecek, öğrenebilecek mevkide değilizdir. Onların okları, yukarıdan aşağı doğru hızla iner. Bizlere ulaşır. Bizim oklarımız ise, onlara ulaşamaz. Bununla birlikte, onların evlerinden çıkıp sık hurma ağaçları içinde siperlenmeyeceklerin- den de emin değilim. Burası, hurma bahçeleri arasında tehlikeli bir yerdir. Tehlikelerden, bozukluklardan uzak bir yeri karargâh edinmeyi emir etsen olmaz mı? Yâ Resûlullâh! Karargâhı bataklıktan ve ısıtmalık tan uzakça bir yere değiştir. Hiç değilse, şu kara taşlık, kayalık yeri aramızda bulun- duralım Yahûdilerin atacakları oklar, bize erişemesin!” dedi.Resûlullâh (s.a.v) : “-Yerinde görüş, senin işaret ettiğindir! Akşamleyin, İnşallâh değiş-tiririz. Fakat, bugün, onlarla, burada çarpışalım!” buyurdu. 5Natat kalesinden Şıkk vadisine çorak bir araziden geçilir. Şıkkın;1-Übeyy (Sümran)2-Nizar (Beriy) adıyla anılan kaleleri vardı.Resûlullâh (s.a.v), Kulle kalesini fethettikten sonra, Şıkk kalesine geçti. Sümran (Übeyy) kalesi üzerinde durdu. Sümran kalesi. Şıkk’ın ilk kalesi idi. Sümran, bir dağ olup, kale. onun üzerine kurulmuştur.Resûlullâh (s.a.v), Sümran dağının başında namaz kıldı. Sümran kalesi halkı ile de şiddetle çarpışıldı; Sümran kalesinden Gazzal adında bir Yahudi çıkıp kendisi ile çarpışacak er diledi.Hubâb bin Münzir, ona karşı vardı. Vuruştular. Hubâb bin Munzir, vurup Gazzal’in sağ elini, kolunun yarısından kesti; kılıcı, elinden yere düştü. Silâhsız kalan Gazzal. kaleye doğru kaçmağa başladı. Hubâb bin Münzir, onun arkasını bırakmadı, ökçesini kılıçla vurup kesti. Yere yıkı-lınca da, başını gövdesinden ayırdı. 6Resûlullâh (s.a.v), Hubâb bin Münzir’e sancağı verdi. Mücahidleri toplayıp onları savaşa hazırladı. Sa’d bin Muaz kalesine varıp dayandılar. Eslemler, kaleye kavuşanların öncüleri idiler. Sa’d bin Muaz kalesinde Yahudilerin Beş yüz savaşçısı bulunuyordu. Onlardan, Yûşâ adındaki savaşçı kaleden dışarı çıkıp kendisi ile çarpışacak er diledi. Hubâb bin Münzir, ona karşı vardı. Birbirlerine kılıç vurdular. Hubâb bin Munzir, onu öldürdü. Zeyyal adında başka bir Yahudi meydana çıktı. Ona, Umâre bin Ukbetü’l Ğıfâri karşı vardı. “-Al bunu benden! Ben, Ğıfarların uşağıyım!”diyerek Zeyyal’in tepesine kılıçla bir darbe indirip işini bitirdi.Müslümanlar: “-O, bu sözü. söylemekle, cihadını, boşa giderdi!” dediler.Resûlullâh (s.a.v), onların bu sözünü işitti. “-Onun böyle söylemesinde bir sakınca yoktur. Kendisi, ecre erer ve övülür!”buyurdu.Sa’d bin Ubâde’nin kumandası altında çarpışıldığı gün, Müslümanlar, bozguna uğradılar.Muhammed bin Mesleme der ki:Resûlullâh (s.a.v)’ı kalkanları ile koruyanlar arasında bulunuyor, okla çarpışılırken: “-Kalkanlarınızla korununuz!” diye bağırıyordum. Öyle yaptılar.O gün, öyle oka tutulduk ki, yerimizden sökülüp atılacağımızı sandım. Ok atarken, Resûlullâh (s.a.v)’e bakıyordum. Onlara attığı oklardan hiç birini boşa gidermiyordu. Resûlullâh (s.a.v), bana bakıp gülümsedi. Nihayet, Yahudiler, dağıldılar ve kaleye girdiler!”İki gün, Hubâb bin Münzir’in kumandası altında en şiddetli şekilde çarpışma yapıldı. Üçüncü gün olunca, tan yeri ağarırken. Peygamberimiz, mücahidlerle birlikte Sa’d kalesi karşısında durdular. Kaleden gemi direği gibi bir Yahudi çıktı. Elinde mızrağı vardı. Yahudi piyadeleri de, onunla birlikte dışarı çıktılar. Çıkar çıkmaz, Müslümanlara ok atmağa giriştiler. Eshab-ı kiram, Resûlullâh (s.a.v)’i, kalkanları ile korudular. Yahudiler, çekirgeler gibi ok yağdırdıktan sonra Müslümanların Üzerine hep birden saldırdılar ve onları bozguna uğrattılar.Müslümanlar, Resûlullâh (s.a.v)’in bulunduğu yere kadar gerilediler. Resûlullâh (s.a.v), atından inmişti. Atı, Resûlullâh (s.a.v)’in azadlı kölesi Mid’am tutuyordu. Sancaktar Hubâb bin Münzir ise, yerinde sebat etmek-te idi. Resûlullâh (s.a.v), Müslümanları toplayıp cihada hazırladı ve teşvik etti. Yüce Allâh’ın, Hayber’in fethini ve ğanimetlerini kendilerine vâ’d buyurmuş olduğunu haber verdi.Gelen bütün mücahidleri sancaktarlarının yanına gönderdi. Bunun üzerine, Hubâb bin Münzir, mücahidlerle birlikte Yahudilere azar, azar yaklaşarak onları püskürttüler, kaçırdılar. Yahudiler, kalelerine girip kapı-ları kapattılar. Kale’nin kademeli duvarlarının üzerine çıktılar. Oradan, Müslümanlara taş yağdırdılar. Müslümanlar, Hubâb bin Münzir’in bulun-duğu yere kadar gerilemek zorunda kaldılar. Yahudiler, aralarında kendi kendilerini kınıyorlar: “-Bizler, ne diye sağ kalmak istedik?!”diyorlardı. Çünkü, sebat ve cesaret sahipleri hep Nâim kalesi savaşında öldürülmüşlerdi. Sa’d bin Muaz savaşçıları, ölüme susamış olarak kaleden dışarı çıktılar, İslâm mücahidleri de, dönüp onlarla kale kapısında kapıştılar. En şiddetli çar-pışmayı yaptılar. Yahudilerden birçok kimseler öldürüldü. Yahudiler, öldürülenleri kaleden içeri taşıyorlardı.Hubâb bin Münzir, Yahudilere hücuma geçti. Mücahidler de, onunla birlikte saldırdılar. Yahudileri, kendi kalelerine girmek zorunda bıraktılar. Mücahidler ise, arkalarını bırakmayarak kaleye girdiler. Müslümanlar, içeri girince, Yahudiler, şaşkına döndüler, uysallaştılar. Onlardan, karşı koyanlar öldürüldü. Bir kısmı da, esir alındı.Yahudiler, her tarafta binit hayvanlarının iyilerine binip Külle veya Zübeyr kalesine doğru kaçmak istiyorlardı. Müslümanları görünce, oraya buraya kaçıştılar Müslümanlar, duvarların üzerlerine çıkarak yüksek sesle tekbir getirmeğe başladılar. Tekbirler, Yahudilerin kollarını kırdı. Eslem ve Ğıfar kabilelerinin gençleri de, kalenin üzerine çıkıp tekbir getirmekte idiler. Sa’d bin Muaz kalesinin kuşatılması ve alınması üç gün sürmüştür.Sa’d bin Muaz kalesi savaşında mücahitlerden Ebû Dayyah Nu’man bin Sâbit’le, Hâris bin Hâtıb ve Adiyy bin Mürre şehid oldular.Ebû Dayyah Nu’man bin Sâbit’i, Yahudilerden birisi kılıçla tepesin-den, Hâris bin Hâtıb’ı da, bir Yahudi, kale üzerinden attığı okla tepesinden vurup şehid etti. Adiyy bin Mürre’yi ise, Yahudilerden birisi, göğsünden mızraklayıb şehid etti. 7Hubâb bin Münzir (r.a), daha sonra Mekke fethine iştirak etmiştir. Huneyn Ğazvesi’nde ise Hazrec kabilesinin bayrakdarlığını yapmıştır.Hubâb bin Münzir, hicrî 9. Miladi 630 yılında yapılan Tebük Seferine iştirak ettikten sonra, Hicri 10. Miladi 632 yılında Resûlü Ekrem ile birlikte Vedâ Haccı’na gitmiştir.Resûlullâh (s.a.v)’in Hicri 11. Miladi 632 yılında vefatından hemen sonra Benî Sâide gölgeliğinde halife seçimi esnasında yapılan münakaşa-lara iştirak eden Hubâb bin Münzir, Sa’d bin Ubâde’nin halife olması için elinden gelen gayreti göstermiş ve bu arada bir de toplananlara karşı bir hitabede bulunarak Ensâr’dan ve Muhacirinden birer emîr seçilmesi tekli-fini ortaya atmıştı. Hz.Ömer, ona karşı sert bir şekilde cevab vererek buna imkân olmadığını izah etmiştir. Neticede bütün Ensâr ve Muhacirin Hz.Ebû Bekr (r.a)’e bîat etmişti.Hubâb bin Münzir, Hz.Ebû Bekr (r.a) devrinde mürtedlerle yapılan savaşlara iştirak etti. Hubâb bin Münzir, hadîs sahasında pek az rivayet yapmıştır. Hubâb bin Münzir (r.a)’dan en son vefat eden sahabi Ebû’t-Tufeyl Âmir bin Vâsile el-Leysi’nin kendisinden hadis rivâyet ettiği, Hubâb bin Münzir’in bazı şiirleri de vardır. Bey’atü’r-Rıdvan’da bulunan, Bedir den sonraki ğazvelere katılan ve Resûlullâh’ın muhafızlığını yapan Haşrem bin Hubâb, bin Münzir, onun oğludur. Bu arada birkaç talebe de yetiş-tirmiştir.Hz.Ömer zamanında Suriye ve Irak taraflarındaki fetih hareketlerine iştirak edip Medine’ye geri dönmüştür. Hicrî 21.Miladi 641 yılında elli yaşlarında iken Medine’de rahmeti rahmana kavuşarak Baki Kabristanlı-ğına defnedilmiştir. 8Kendisi çok kuvvetli bir şair idi. Şiirlerinden birinin mânası şöyledir:“-İnsanların kiminin gözü açık, kiminin gözü kördür.Fakat sizlerin bilmesi icap eder ki, bizler,Peygamber Muhammed’in düşmanlarıkarşısında kükremeleri bütün dünyada duyulan birer arslandık.Peygamber’in bizlerden başka hiç bir yardımcısıve gözeteni bulunmadığı zamanlarda O’na yardım eden,O’nu himaye eden bizlerdik!”Şüphesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.
1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-9-111
2- M.Âsım Köksal islâm Tarihi-10-62
3- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-107
4- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-154
5- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-14-143-147
6- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-14-186
7- M.Âsım Köksal islâm Tarihi-14-256
8- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-18-264