Baba Adı : Milhân bin Mâlik.
Anne Adı : Müleyke bint-i Mâlik bin Adiyy,
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Medine doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 4.yılda Bi’ri Maûne’de şehid edildi.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Bilgi yok.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Bi’ri Maûne.
Muhacir mi Ensar mı : Ensâr dan dır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Harâm bin Milhân (Mâlik) bin Hâlid bin Zeyd bin Harâm bin Cündeb bin Amir bin Ğanm bin Adiy bin Neccar el-Ensariy el-Neccari’dir.
Lakap ve Künyesi : Kari,
Kimlerle Akraba idi : Ümmü Süleym bint-i Milhân, Ümmü Har-am bint-i Milhân, (Hala Sultan)’ın kardeşleri, Enes bin Mâlik’in dayısı Süleym bin Milhân’ın da kardeşidır.
Harâm bin Milhân, bin Hâlid el-Ensâri (r.a)’ın nesebi: Neccâr oğul-ları’na dayanmaktadır. Doğum tarihi hakkında herhangi bir kayıt yoktur. Lakabı Karî idi. Babasının asıl adı; Mâlik olup, annesi de yine Neccar oğullarından Mâlik bin Adi’nin kızı Müleyke bint-i Mâlik bin Adiy’dir. Harâm bin Milhân, Enes bin Mâlik’in öz dayısıdır. Enes bin Mâlik’in annesi Ümmü Süleym ile teyzesi (Kıbrıs’da medfun olan Hala sultan) Ümmü Harâm (r.a), Harâm bin Milhân’ın kız kardeşi olduğu gibi, Bi’ri Mâûne Vak’ası’nda şehid olan, Selim, veya Süleym bin Milhân’da onun erkek kardeşidir. Her İki kardeş’de, Hafız-ı Kûr’ân idiler.Resûlullâh (s.a.v)’ın annesi Amine Hatun’da, bu şerefli âileden’dir. Dolayısıyla Neccar oğulları, Resûlullâh (s.a.v)’ın dayıları olurlardı. Beni Neccar’lar, İslâm’ın dâvetini duyar duymaz hiç tereddüt etmeden İslâm dinini kabul etmişlerdir. Harâm bin Milhân (r.a)’da bunlar arasındaydı. Bu itibarla, Medineliler içerisinde İslâmiyet’i ilk kabul eden kişilerden ve, Ensâr’ın Sabikun-u evvelini’ndendir.Harâm bin Milhân (r.a), Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte Bedir Ğazvesi-ne katılarak Bedir Ehli’nden olma payesi ve sıfatını kazanmıştır. Bir yıl sonra meydana gelen Uhud Ğazvesi’nde, Harâm bin Milhân, bütün gücü ile savaşarak elinden gelen ğayreti göstermiş, Uhud Ashâbı’ndan olma paye ve şerefini de kazanmıştı. Bu arada o güne kadar nazil olan Kûr’ân-ı Kerim’ın tüm âyetlerini hıfz ederek, Kari olma lakabını da kazanmıştır.Hicretin 4. yılının Sefer ayında Miladi 625. yılının Temmuz ayında, Resûlullâh (s.a.v), Ashabı’ndan hafız olan yetmiş kişiyi, İslâmiyetin neşri için, Necid taraflarında ikamet eden, Beni Amir bin Sa’saa kabilesine irşad için göndermişti. Bu olayın bütün detayları şöyedir:Bi’ri Maûna Vak’ası:Uhud Savaşı’ndan dört ay sonra, Hicretin dördüncü yılı sefer ayında Ebû Berâ’ Âmr bin Mâlik, bin Câ’fer, Medine’ye gelerek Resûlullâh’ı ziyaret etmişti. Ebû Berâ’, Âmir oğulları kabilesinin Seyyidi ve lideri idi. Ebû Berâ’, getirdiği iki at ve iki deveyi hediye etmek isteyince;Resûlullah (s.a.v): “-Ben, müşriklerin hediyesini kabul edemem! Eğer, hediyeni kabul etmemi istiyorsan, Müslüman ol!”buyurduktan sonra,Ona, İslâmiyet dinini anlattı. İslamiyette neler olduğunu, Allâh’ın Mü’min kullarına vereceğini vadettiği sevab ve mükafatları haber verdi. Kûr’ân-ı Kerim okudu. Ebû Berâ’, ne Müslüman oldu. ne de, Müslüman-lıktan uzak kaldı. Ebû Berâ: “-Yâ Muhammed! Beni, kabule dâvet ettiğin bu işin, bu dinin pek güzel, ve pek şereflidir. Kavmim, benim ardımdadır. Ne dersem, yaparlar. Eğer, Kûr’ân ve Sünnet’i öğretmek için Ashabı’ndan bazılarını gönderib onları yaymaya çalıştığın işe, İslâmiyete dâvet edecek olursan, umarım ki dâvetini kabul ederler!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Göndereceğim kişiler hakkında Necid halkından korkarım!”dedi.Ebû Berâ’: “-Göndereceğin kimselere Necidliler bir şey yaparlar diye korkma! Ben, onları himayeme alırım. Gönder de, onlar halkı, dinine dâvet etsinler. Onları, ben himayeme aldıktan sonra, Necid halkından hiçbir kimse onlara dokunamazlar!”dedi.Enes bin Mâlik’den gelen rivayete göre: “-Ri’l, Zekvan, Usayya ve Lihyan Kabileleri’nden bazı kimseler Medine’ye gelerek, kavimlerinden düşmanlık edenlere karşı yardımcı ol-masını Resûlullâh (s.a.v)’den dilediler. Resûlullâh (s.a.v)’de, onlara destek ve yardımcı olmak üzere, Ensâr’dan yetmiş kişi gönderdi!”Buna göre, gön-derilecek irşad heyetinin, aynı zamanda, gidecekleri yerlerde bulunan Müslümanlara da, Ebû Berâ’nın himayesi altında destek ve yardımcı olacaklardı. Ebû Berâ’ın yapmış olduğu kesin taahhüt üzerine Resûlullah (s.a.v), Sâide Oğulları’nın kardeşi Münzir bin Amr’ın kuman-dası altında, Ashab’ından kırk kişiyi yola çıkardı.Buhâri’nin Sahih’i gibi bazı mühim kaynaklarda bunların yetmiş kişi bazılarına göre ise kırk veya otuz kişidir. Büyük İslâm tarihçisi Vakidi de: “-Onların kırk kişi olduklarını sabit gördüm!”der.Gönderilen İrşad heyetinin dördü Muhacirlerden, ğeri kalanı ise; Ensâr’dan dı.İsmi Belli Olan Mücahidler Şunlardır:1- Âiz bin Mâis.2- Âmir bin Füheyre.3- Amr bin Mâbed.4- Amr bin Ümeyye.5- Abdullâh bin Kays, bin Sırma, bin Ebi Enes.6- Beşir-i Ensâri.7- Dahhâk bin Abd-i Amr.8- Ebû Amr, bin Kâ’b, bin Mes’ûd.9- Ebû Ubeyde bin Amr, bin Mihsan.10-Enes bin Muâz.11-Evs bin Muâz.12-Ebüşşeyh Übey bin Sâbit.13-Hâris bin Simme.14-Harâm bin Milhân.15-Hâlid bin Kâ’b, bin Amr.16-Hâlid bin Sâbit, bin Nû’man.17-Hâkem bin Keysan.18-Kutbe bin Abd-i Amr, bin Mes’ûd.19-Kâ’b bin Zeyd, bin Kays.20-Münzir bin Amr, bin Huneys. (Kumandan).21-Münzir bin Muhammed, bin Ukbe.22-Muâz bin Mâiz.23-Mes’ûd bin Halde.24-Mes’ûd bin Sa’d.25-Mâlik bin Sâbit.26-Nâfi’ bin Büdeyl bin Verka’ el-Huzâi.27-Riyad bin Huneyf, bin Hâris, bin Ümeyye, bin Zeyd.28-Sâbit bin Hâlid, bin Amr.29-Sa’d bin Amr, bin Sakf.30-Süfyan bin Hâtıb, bin Ümeyye.31-Süfyan bin Sâbit.32-Süleym bin Milhân.33-Sehl bin Âmir, bin Sa’d bin Amr.34-Sehl bin Âmir, bin Sakf.35-Süheyl bin Âmir, bin Sa’d-i Ensâri.36-Tufeyl bin Sa’d, bin Amr.37-Ubâde bin Amr, bin Mihsan.38-Urve bin Esmâ bin Saltü’s-Sülemi.39-Übey bin Muâz bin Enes.İrşad ve tâlim heyetine katılanlar; Ashâb-ı Suffa’dan olup kendile-rine “Kurrâ” denilirdi. Onlar; gecelerini ibadetle, Kûr’ân-ı Kerim ve ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirirler; gündüzleri de, Mescid’e su taşırlar, odun toplayıp satarak Ashâb-ı Suffa ve yoksullara yiyecek satın alırlardı.Ebû Berâ’, Resûlullâh’a şöyle dedi: “-Ben, kavmimin yanına döner, göndereceklerini görür gözetirim!”Resûlullâh (s.a.v)’in gönderdiği İrşad heyetinden önce Medine’den ayrılıp Necd bölgesine gitti. Necidlilere, Muhammed (s.a.v)’ın Ashâbı’nı himayesine aldığını bildirerek onlara katiyen dokunmamalarını tenbih etti.Necidliler: “-Ebû Berâ’ın himaye teahhudü bozulmayacak, onun teahhüdüne aykırı tutum ve davranışlarda bulunulmuyacaktır!”dediler.Fakat, Ebû Berâ’ın yeğeni Âmir İbn-i Tufeyl, Amcasının isteklerini yerine getirmeye yanaşmadı. Ona, aykırı davranışlarda bulundu.İslâm İrşad heyeti, Urve bin Esmâ, bin Salt-ı Sülemi’nin kılavuzlu-ğu ile Bi’ri Maûna Maûne kuyusu’na doğru yollarına devam ettiler ve bir sabah Maûne Kuyusu başına indiler. Bi’ri Maûne; Amir oğulları yurdu ile Süleym Oğullarının kara taşlığı arasında olup her iki bölgeye yakındır. Fakat, Süleym Oğullarının Karataşlıklarına daha yakındır. Burası Mekke ile Usfan arasında Hüzeyl’lere ait bir bölgededir. Maûne Kuyusu, Süleym Oğullarına ait sulardandır.İrşad heyeti, Maûne kuyusu mevkiine gelip inince, develerinin dizle-rini bağladılar. İçlerinden dördü, yitirdikleri develerini aramağa gittiler. Amr İbn-i Ümeyye ile Ensâr’dan Münzir bin Muhammed, bin Ukbe’yi binek develerini otlatmak üzere otlaklara gönderdiler.Resûlullâh (s.a.v), Necid Halkı ve Âmir Oğulları liderlerine verilmek üzere, bir mektub’da göndermişti. İslâm İrşad heyeti, Maûne Kuyusu’nun üst tarafında bulunan bir mağarada oturub dinlendikleri sırada, birbirlerine: “-Hanginiz, şu su civarı halkına, Resûlullâh (s.a.v)’ın elçilik görevi-ni yapar?”dediler.Harâm bin Milhân: “-Ben yaparım! Ben, size bir haber getirinceye kadar, siz yerinizde durunuz. Sizden önce, ben, Süleym Oğullarına varayım. Eğer, onlar, bana Resûlullâh (s.a.v)’den aldığımız emri kendilerine tebliğ edinceye kadar emân ve imkân verirlerse, ne âlâ! Emân vermezler de, ihânet ederlerse, zâten, siz’de, benden uzakta değilsiniz, bana yakın bulunuyorsunuz!”dedi.Harâm bin Milhân (r.a), yanına topal bir zatla başka bir arkadaş daha alarak gitti. İki arkadaşına: “-Ben, onların yanına verıncaya kadar, siz, yakınlarda bulununuz. Eğer, bana emân verirlerse, zâten yakınlardasınız, görürsünüz. Şâyet, beni öldürecek olurlarsa, hemen arkadaşlarınızın yanına gidersiniz!”dedi.Harâm bin Milhân, Âmir İbn-i Tufeyl’e yaklaşınca: “-Resûlullâh (s.a.v)’ın elçiliğini tebliğ için bana emân ve izin verir- misiniz? Yanınıza gelib sizinle konuşayım?”dedi.Yanlarına gelmesine izin verdiler. Harâm bin Milhân, müşriklerin yanlarına kadar varıb: “-Ey Maûne Kuyusu halkı! Ben, size, Resûlullâh (s.a.v)’ın gönder-diği bir elçisiyim! Ben, şehâdet ederim ki: Allâh’dan ğayri İlâh yoktur! Muhammed (s.a.v)’de, O, Allâh’ın kulu ve Resûlüdür! O halde, siz de, Allâh’a ve Resûlüne iman ediniz!”dedi.Amir İbn-i Tufeyl, Harâm bin Milhân’ın götürüp sunduğu mektuba hiç bakmadı bile! Harâm bin Milhân, konuştuğu sırada, onu ansızın mız-rakladı yahut adamlarından birisine işaret ederek arkasından mızraklattı. Saplanan mızrak, Harâm bin Milhân’ın gögsünden çıktı! Mızrak vücuduna saplanır saplanmaz, Harâm bin Milhân (r.a): “-Allâh’u ekber! Kâbe’nin Rabbına andolsun ki: kazandım gitti!”Ellerini fışkıran kanına bulayıb yüzüne ve başına sürdü.Amir İbn-i Tufeyl, Harâm bin Milhân’ın gerisinde bulunan Müslü-man topluluğunu’da kuşatıp, imha etmek için, Âmir Oğulları kabilesinin yardımını istedi. Onlar ise: “-Biz, Ebû Berâ’ın teahhüdünü bozamayız. Ebû Berâ’ın bunlar için, bir akdi ve kendilerini himaye edeceğine dair bir taahhüdü var!”dediler ve Âmir İbn-i Tufeyl’in dâvetine icabetten kaçındılar.Âmir İbn-i Tufeyl, Amir Oğullarından red cevabı alınca, Süleym Oğullarından bazı kabilelere, bu cümleden olarak Useyye, Ri’l ve Zekvan kabilelerine baş vurarak, kendisine fi’li yardımda bulunmalarını istedi. Onlarda, Amir İbn-i Tufeyl’in dâvetine icabet ettiler. Âmir İbn-i Tufeyl, Lihyan Oğulları’na da, baş vurmuştu. Baş vurulan; Lihyan Oğulları’nın Kare oymağı idi. Resûlullâh (s.a.v), beddüa ederken, Adel ve Zı’b kabile-lerini de, andığına bakılırsa, bunlar da, harekete katılmışlardı.İslâm irşad heyeti, Harâm bin Milhân’ın geciktiğini görünce, ardın-dan gittiler. Pek çok sayıda müşriklerle karşılaştılar ve onlar tarafından kuşatıldılar. Kuşatanlar arasında çekingen davranmalarına rağmen Beni Âmirler’den kalabalık bir kabile de, bulunuyordu. Müslümanlar, böyle, düşman tarafından çepeçevre kuşatıldıklarını görünce, kılıçlarına el attılar. “-Vallâhi, bizim, sizinle hiçbir işimiz yok. Biz, Resûlullâh (s.a.v)’ın bir işi için yolumuza gidiyoruz!”dedilerse de, müşriklere dinletemediler.Müşrikler: Urve bin Esmâ bin Salt-ı Süleymiye: “-Sana emân verilmiştir. İstersen, yanımıza gel, istersen, bizden baş-kasının yanına çık git!”dediler.Urve: “-Ben, hiçbir zaman, ellerimi, müşriklerin ellerine vermemek, onlar-dan dost tutmamak üzere Resûlullah (s.a.v)’e kesin söz vermişimdir!” diyerek Müşriklerin emân teklifini red etti.Urve’nin mensup bulunduğu Süleym oğulları kabilesiyle Âmir İbn-i Tufeyl arasında dostluk vardı. Bunun için, Urve’nin ölmemesini, kurtul-masını çok istediler. Fakat, Urve: “-Ben, ne onların emânını kabul ederim, ne de şu, arkadaşlarımın vurulup düştükleri yerden kendimi ayırmak, kayırmak isterim!”diyerek, çarpışmaya girişti çarpışa, çarpışa şehit düştü.Bi’ri Maûne’de müşrikler tarafından çepeçevre kuşatılan İslâm irşad birliği, şehid olacaklarını anlayınca: “-İlâhi! Resûlüne, durumumuzu haber verecek, burada, Senden baş-kasını bulamıyoruz! Selâmımızı, O’na, tebliğ et, ulaştır! İlâhi! Resûlün vasıtasıyla kavmımıza haber ver ki: Biz, Rabbımıza kavuştuk! Rabbımız, bizden hoşnud oldu ve bizi de, hoşnud kıldı!”Vahiy Meleği Cebrâil (a.s), gelip Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Onlar, Rab’larına kavuştular, Rab’ları, onlardan hoşnud oldu ve kendilerini de, hoşnud kıldı!”diyerek bunu haber verdi.Abdullah İbn-i Mes’ûd’dan rivayet edildiğine göre:“-Resûlullâh (s.a.v) Hutbeye kalkıp Allâh’a hamd-ü senâdan sonra:“-Kardeşleriniz, müşriklerle karşılaştılar, müşrikler, onları kesib biç- tiler, mızraklarla delik deşik ettiler. Onlardan hiç birisini sağ bırakmadılar! Onlar, şehid olurlarken: “-Ey Rabbımız! Bizim, Rabbimizden hoşnud olduğumuzu, Rabbi-mizin de bizden hoşnud olduğunu kavmımıza Sen tebliğ et!”dediklerini, ben, size tebliğe onlar tarafından elçiyim!Onlar, Allâh’dan hoşnud oldular. Allâh’da, onlardan hoşnud oldu. Onlar için, Allâh’dan mağfiret dileyiniz. Onlar, bana selâm da, gönder-diler!”buyurdu.Cebrâil (a.s), onların selâmlarını tebliğ edince, Resûlullâh (s.a.v): “-Allâh’ın Selâmı, rahmeti onlara da, olsun!”diyerek mukabele etti.Cebrâil (a.s), Bi’ri Maûne haberini, Resûlullâh’a son derecede üzgün bir halde vermişti. Bi’ri Maûne haberiyle Reci’ haberi Resûlullâh (s.a.v)’e aynı gecede gelmişti.Resûlullâh (s.a.v), Bi’ri Maûne haberini alınca: “-Bu, Ebû Berâ’ın işi, o, getirdi başımıza bunu! Ben, zaten, onları, ancak Ebû Berâ’ın ısrarı üzerine, istemeye istemeye ve korka korka gön-dermiştim!”buyurdular.Ebû Berâ’ Resûlullâh (s.a.v)’ın bu sözünü işitti. Vermiş olduğu himâye teahhüdünün yeğeni Âmir tarafından bu şekilde bozulmasına son derecede üzüldü. Çünkü, Resûlulâh’ın Sahâbileri’nin bu başlarına gelene, kendisinin himâye teahhüdü sebeb olmuştu. Ebû Berâ’ bu olayın üzüntüsü ile öldü gitti.Enes bin Mâlik (r.a) der ki: “-Resûlullâh (s.a.v)’ın, Bi’ri Maûne da şehid düşen Ashâbına yanıp üzüldüğü kadar hiç kimseye, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!”Resûlullâh (s.a.v), kendisine acı haberin geldiği gece, sabah nama-zında birinci rekâttan sonra, ikinci rekâtın rükûundan: “-Semiallâhü limen hamideh!”diyerek doğrulduğu zaman: “-Ey Allâh’ım! Mudar Kabileleri’ni şiddetle tepele! Ey Allâh’ım! Onların yıllarını, Yusuf (a.s)’ın kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına dar getir ! Ey Allâh’ım! Lihyan oğullarını, Adel, Kare, Zi’b, Rı’l, Zekvan ve Usayya Kabileleri’ni Sana havale ediyorum! Çünkü, onlar, Allâh’a ve Resûlüne asi oldular!”diyerek beddua etti.Resûlullâh (s.a.v)’ın, buna beş vakit namazları’nda bir ay boyunca devam ettiği, arkasında bulunan cemâatın da buna: “-Amin!”dedikleri rivayet edilir.Resûlullâh (s.a.v)’ın, bu duası kabul olunmuş, kuraklık ve kıtlık baş-lamıştı. Bedrü’l-Mev’id Seferi münasebetiyle Kureyş lideri Ebû Süfyan-’ın da, itiraf ettiği gibi: “-Yağışlar kesilmiş, sular çekilmiş, yeşillikler, otlar kavrulup kuru-muş, sefere çıkmaktan gözlerini yıldıran ve korkutan çetin ve sert bir yıl olmuştu!”Allâme Zürkani’nin Şerefü’l-Mustafa Müellifinden nakline göre: “-Rı’l, Zekvan, Usayya Kabileleri’nden yedi yüz kişi humma hasta-lığına tutulup ölmüştür!” 1Harâm bin Milhân (r.a)’ın kardeşi Süleym bin Milhân’da Bi’ri Maûne olayında şehid düştü. Öldü zannedilerek bırakılan çok sevdiği arkadaşı Kâ’b bin Zeyd ise, yaralı olarak dağa kaçıp canını kurtardı. 2Harâm bin Milhân (r.a), bütün vaktini ibadetle geçiren bir sahabi idi. Mescid-i Nebevi’nin yakınında ikamet ederdi. Bundan dolayı da, sık sık Ashâb-ı Suffa’yı ziyaret ederek, onlara çeşitli yemekler getirirdi. Onlarla oturup sohbet ederek bilgisini ve ilmini genişletirdi.Çok alicenab, mert ve oldukça faziletli bir sahabi idi. Harâm bin Milhân (r.a)’ın hanımı ve çocukları hakkında bir kayıt yoktur. Çok erken şehid olduğu için kendisinden hadis rivayet edilememiştir.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.
1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-11-33-43
2- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-16-106-Konunun akışına göre montajlandı.
Habib bin Mesleme (r.a), Miladi 610 veya 620 yıllarında Mekke’de doğdu. Kureyş kabilesinin Fihr koluna mensubdur. Anadoluya yaptığı bir çok seferler sebebiyle Habibü’r-Rûm diye de anılır. Hicretin sekizinci yılı veya Miladi 629-30 yılında Müslüman oldu.
İslâm tarihinde beş tane meşhur Habib bin Amr isminde sahabe vardır. Bunlar; 1-Habib bin Amr es-Sekafi 2-Habib bin Amr, bin Mihsan 3-Habib bin Amr et-Tâi 4-Habib bin Amr veya Umeyr el-Hatmi 5-Bizim burada anlatmaya çalışacağımız Habib bin Amr es-Selâmani.
İslâm tarihinde dokuz tane Habbâb adında meşhur sahabe vardır. Bunlar:1-Habbâb Mevla Fâtıma bint-i Utbe bin Rebia 2-Habbâb el-Huzâi 3-Habbâb ez-Zebi di 4-Habbâb Ebû Urfuta 5-Habbâb bin Amr ed-Devsi 6-Habbâb Ebû es-Sâib’in babası 7-Habbâb Ebû Atâ 8-Habbâb bin Eret 9-Bizim burada anlatmaya çalışacağımız kişi ise; Habbâb Mevla Utbe bin Ğazvan’dır.
Anne Adı : Müleyke bint-i Mâlik bin Adiyy,
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Medine doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 4.yılda Bi’ri Maûne’de şehid edildi.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Bilgi yok.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Bi’ri Maûne.
Muhacir mi Ensar mı : Ensâr dan dır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Harâm bin Milhân (Mâlik) bin Hâlid bin Zeyd bin Harâm bin Cündeb bin Amir bin Ğanm bin Adiy bin Neccar el-Ensariy el-Neccari’dir.
Lakap ve Künyesi : Kari,
Kimlerle Akraba idi : Ümmü Süleym bint-i Milhân, Ümmü Har-am bint-i Milhân, (Hala Sultan)’ın kardeşleri, Enes bin Mâlik’in dayısı Süleym bin Milhân’ın da kardeşidır.
Harâm Bin Milhân Hayatı
Harâm bin Milhân, bin Hâlid el-Ensâri (r.a)’ın nesebi: Neccâr oğul-ları’na dayanmaktadır. Doğum tarihi hakkında herhangi bir kayıt yoktur. Lakabı Karî idi. Babasının asıl adı; Mâlik olup, annesi de yine Neccar oğullarından Mâlik bin Adi’nin kızı Müleyke bint-i Mâlik bin Adiy’dir. Harâm bin Milhân, Enes bin Mâlik’in öz dayısıdır. Enes bin Mâlik’in annesi Ümmü Süleym ile teyzesi (Kıbrıs’da medfun olan Hala sultan) Ümmü Harâm (r.a), Harâm bin Milhân’ın kız kardeşi olduğu gibi, Bi’ri Mâûne Vak’ası’nda şehid olan, Selim, veya Süleym bin Milhân’da onun erkek kardeşidir. Her İki kardeş’de, Hafız-ı Kûr’ân idiler.Resûlullâh (s.a.v)’ın annesi Amine Hatun’da, bu şerefli âileden’dir. Dolayısıyla Neccar oğulları, Resûlullâh (s.a.v)’ın dayıları olurlardı. Beni Neccar’lar, İslâm’ın dâvetini duyar duymaz hiç tereddüt etmeden İslâm dinini kabul etmişlerdir. Harâm bin Milhân (r.a)’da bunlar arasındaydı. Bu itibarla, Medineliler içerisinde İslâmiyet’i ilk kabul eden kişilerden ve, Ensâr’ın Sabikun-u evvelini’ndendir.Harâm bin Milhân (r.a), Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte Bedir Ğazvesi-ne katılarak Bedir Ehli’nden olma payesi ve sıfatını kazanmıştır. Bir yıl sonra meydana gelen Uhud Ğazvesi’nde, Harâm bin Milhân, bütün gücü ile savaşarak elinden gelen ğayreti göstermiş, Uhud Ashâbı’ndan olma paye ve şerefini de kazanmıştı. Bu arada o güne kadar nazil olan Kûr’ân-ı Kerim’ın tüm âyetlerini hıfz ederek, Kari olma lakabını da kazanmıştır.Hicretin 4. yılının Sefer ayında Miladi 625. yılının Temmuz ayında, Resûlullâh (s.a.v), Ashabı’ndan hafız olan yetmiş kişiyi, İslâmiyetin neşri için, Necid taraflarında ikamet eden, Beni Amir bin Sa’saa kabilesine irşad için göndermişti. Bu olayın bütün detayları şöyedir:Bi’ri Maûna Vak’ası:Uhud Savaşı’ndan dört ay sonra, Hicretin dördüncü yılı sefer ayında Ebû Berâ’ Âmr bin Mâlik, bin Câ’fer, Medine’ye gelerek Resûlullâh’ı ziyaret etmişti. Ebû Berâ’, Âmir oğulları kabilesinin Seyyidi ve lideri idi. Ebû Berâ’, getirdiği iki at ve iki deveyi hediye etmek isteyince;Resûlullah (s.a.v): “-Ben, müşriklerin hediyesini kabul edemem! Eğer, hediyeni kabul etmemi istiyorsan, Müslüman ol!”buyurduktan sonra,Ona, İslâmiyet dinini anlattı. İslamiyette neler olduğunu, Allâh’ın Mü’min kullarına vereceğini vadettiği sevab ve mükafatları haber verdi. Kûr’ân-ı Kerim okudu. Ebû Berâ’, ne Müslüman oldu. ne de, Müslüman-lıktan uzak kaldı. Ebû Berâ: “-Yâ Muhammed! Beni, kabule dâvet ettiğin bu işin, bu dinin pek güzel, ve pek şereflidir. Kavmim, benim ardımdadır. Ne dersem, yaparlar. Eğer, Kûr’ân ve Sünnet’i öğretmek için Ashabı’ndan bazılarını gönderib onları yaymaya çalıştığın işe, İslâmiyete dâvet edecek olursan, umarım ki dâvetini kabul ederler!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Göndereceğim kişiler hakkında Necid halkından korkarım!”dedi.Ebû Berâ’: “-Göndereceğin kimselere Necidliler bir şey yaparlar diye korkma! Ben, onları himayeme alırım. Gönder de, onlar halkı, dinine dâvet etsinler. Onları, ben himayeme aldıktan sonra, Necid halkından hiçbir kimse onlara dokunamazlar!”dedi.Enes bin Mâlik’den gelen rivayete göre: “-Ri’l, Zekvan, Usayya ve Lihyan Kabileleri’nden bazı kimseler Medine’ye gelerek, kavimlerinden düşmanlık edenlere karşı yardımcı ol-masını Resûlullâh (s.a.v)’den dilediler. Resûlullâh (s.a.v)’de, onlara destek ve yardımcı olmak üzere, Ensâr’dan yetmiş kişi gönderdi!”Buna göre, gön-derilecek irşad heyetinin, aynı zamanda, gidecekleri yerlerde bulunan Müslümanlara da, Ebû Berâ’nın himayesi altında destek ve yardımcı olacaklardı. Ebû Berâ’ın yapmış olduğu kesin taahhüt üzerine Resûlullah (s.a.v), Sâide Oğulları’nın kardeşi Münzir bin Amr’ın kuman-dası altında, Ashab’ından kırk kişiyi yola çıkardı.Buhâri’nin Sahih’i gibi bazı mühim kaynaklarda bunların yetmiş kişi bazılarına göre ise kırk veya otuz kişidir. Büyük İslâm tarihçisi Vakidi de: “-Onların kırk kişi olduklarını sabit gördüm!”der.Gönderilen İrşad heyetinin dördü Muhacirlerden, ğeri kalanı ise; Ensâr’dan dı.İsmi Belli Olan Mücahidler Şunlardır:1- Âiz bin Mâis.2- Âmir bin Füheyre.3- Amr bin Mâbed.4- Amr bin Ümeyye.5- Abdullâh bin Kays, bin Sırma, bin Ebi Enes.6- Beşir-i Ensâri.7- Dahhâk bin Abd-i Amr.8- Ebû Amr, bin Kâ’b, bin Mes’ûd.9- Ebû Ubeyde bin Amr, bin Mihsan.10-Enes bin Muâz.11-Evs bin Muâz.12-Ebüşşeyh Übey bin Sâbit.13-Hâris bin Simme.14-Harâm bin Milhân.15-Hâlid bin Kâ’b, bin Amr.16-Hâlid bin Sâbit, bin Nû’man.17-Hâkem bin Keysan.18-Kutbe bin Abd-i Amr, bin Mes’ûd.19-Kâ’b bin Zeyd, bin Kays.20-Münzir bin Amr, bin Huneys. (Kumandan).21-Münzir bin Muhammed, bin Ukbe.22-Muâz bin Mâiz.23-Mes’ûd bin Halde.24-Mes’ûd bin Sa’d.25-Mâlik bin Sâbit.26-Nâfi’ bin Büdeyl bin Verka’ el-Huzâi.27-Riyad bin Huneyf, bin Hâris, bin Ümeyye, bin Zeyd.28-Sâbit bin Hâlid, bin Amr.29-Sa’d bin Amr, bin Sakf.30-Süfyan bin Hâtıb, bin Ümeyye.31-Süfyan bin Sâbit.32-Süleym bin Milhân.33-Sehl bin Âmir, bin Sa’d bin Amr.34-Sehl bin Âmir, bin Sakf.35-Süheyl bin Âmir, bin Sa’d-i Ensâri.36-Tufeyl bin Sa’d, bin Amr.37-Ubâde bin Amr, bin Mihsan.38-Urve bin Esmâ bin Saltü’s-Sülemi.39-Übey bin Muâz bin Enes.İrşad ve tâlim heyetine katılanlar; Ashâb-ı Suffa’dan olup kendile-rine “Kurrâ” denilirdi. Onlar; gecelerini ibadetle, Kûr’ân-ı Kerim ve ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirirler; gündüzleri de, Mescid’e su taşırlar, odun toplayıp satarak Ashâb-ı Suffa ve yoksullara yiyecek satın alırlardı.Ebû Berâ’, Resûlullâh’a şöyle dedi: “-Ben, kavmimin yanına döner, göndereceklerini görür gözetirim!”Resûlullâh (s.a.v)’in gönderdiği İrşad heyetinden önce Medine’den ayrılıp Necd bölgesine gitti. Necidlilere, Muhammed (s.a.v)’ın Ashâbı’nı himayesine aldığını bildirerek onlara katiyen dokunmamalarını tenbih etti.Necidliler: “-Ebû Berâ’ın himaye teahhudü bozulmayacak, onun teahhüdüne aykırı tutum ve davranışlarda bulunulmuyacaktır!”dediler.Fakat, Ebû Berâ’ın yeğeni Âmir İbn-i Tufeyl, Amcasının isteklerini yerine getirmeye yanaşmadı. Ona, aykırı davranışlarda bulundu.İslâm İrşad heyeti, Urve bin Esmâ, bin Salt-ı Sülemi’nin kılavuzlu-ğu ile Bi’ri Maûna Maûne kuyusu’na doğru yollarına devam ettiler ve bir sabah Maûne Kuyusu başına indiler. Bi’ri Maûne; Amir oğulları yurdu ile Süleym Oğullarının kara taşlığı arasında olup her iki bölgeye yakındır. Fakat, Süleym Oğullarının Karataşlıklarına daha yakındır. Burası Mekke ile Usfan arasında Hüzeyl’lere ait bir bölgededir. Maûne Kuyusu, Süleym Oğullarına ait sulardandır.İrşad heyeti, Maûne kuyusu mevkiine gelip inince, develerinin dizle-rini bağladılar. İçlerinden dördü, yitirdikleri develerini aramağa gittiler. Amr İbn-i Ümeyye ile Ensâr’dan Münzir bin Muhammed, bin Ukbe’yi binek develerini otlatmak üzere otlaklara gönderdiler.Resûlullâh (s.a.v), Necid Halkı ve Âmir Oğulları liderlerine verilmek üzere, bir mektub’da göndermişti. İslâm İrşad heyeti, Maûne Kuyusu’nun üst tarafında bulunan bir mağarada oturub dinlendikleri sırada, birbirlerine: “-Hanginiz, şu su civarı halkına, Resûlullâh (s.a.v)’ın elçilik görevi-ni yapar?”dediler.Harâm bin Milhân: “-Ben yaparım! Ben, size bir haber getirinceye kadar, siz yerinizde durunuz. Sizden önce, ben, Süleym Oğullarına varayım. Eğer, onlar, bana Resûlullâh (s.a.v)’den aldığımız emri kendilerine tebliğ edinceye kadar emân ve imkân verirlerse, ne âlâ! Emân vermezler de, ihânet ederlerse, zâten, siz’de, benden uzakta değilsiniz, bana yakın bulunuyorsunuz!”dedi.Harâm bin Milhân (r.a), yanına topal bir zatla başka bir arkadaş daha alarak gitti. İki arkadaşına: “-Ben, onların yanına verıncaya kadar, siz, yakınlarda bulununuz. Eğer, bana emân verirlerse, zâten yakınlardasınız, görürsünüz. Şâyet, beni öldürecek olurlarsa, hemen arkadaşlarınızın yanına gidersiniz!”dedi.Harâm bin Milhân, Âmir İbn-i Tufeyl’e yaklaşınca: “-Resûlullâh (s.a.v)’ın elçiliğini tebliğ için bana emân ve izin verir- misiniz? Yanınıza gelib sizinle konuşayım?”dedi.Yanlarına gelmesine izin verdiler. Harâm bin Milhân, müşriklerin yanlarına kadar varıb: “-Ey Maûne Kuyusu halkı! Ben, size, Resûlullâh (s.a.v)’ın gönder-diği bir elçisiyim! Ben, şehâdet ederim ki: Allâh’dan ğayri İlâh yoktur! Muhammed (s.a.v)’de, O, Allâh’ın kulu ve Resûlüdür! O halde, siz de, Allâh’a ve Resûlüne iman ediniz!”dedi.Amir İbn-i Tufeyl, Harâm bin Milhân’ın götürüp sunduğu mektuba hiç bakmadı bile! Harâm bin Milhân, konuştuğu sırada, onu ansızın mız-rakladı yahut adamlarından birisine işaret ederek arkasından mızraklattı. Saplanan mızrak, Harâm bin Milhân’ın gögsünden çıktı! Mızrak vücuduna saplanır saplanmaz, Harâm bin Milhân (r.a): “-Allâh’u ekber! Kâbe’nin Rabbına andolsun ki: kazandım gitti!”Ellerini fışkıran kanına bulayıb yüzüne ve başına sürdü.Amir İbn-i Tufeyl, Harâm bin Milhân’ın gerisinde bulunan Müslü-man topluluğunu’da kuşatıp, imha etmek için, Âmir Oğulları kabilesinin yardımını istedi. Onlar ise: “-Biz, Ebû Berâ’ın teahhüdünü bozamayız. Ebû Berâ’ın bunlar için, bir akdi ve kendilerini himaye edeceğine dair bir taahhüdü var!”dediler ve Âmir İbn-i Tufeyl’in dâvetine icabetten kaçındılar.Âmir İbn-i Tufeyl, Amir Oğullarından red cevabı alınca, Süleym Oğullarından bazı kabilelere, bu cümleden olarak Useyye, Ri’l ve Zekvan kabilelerine baş vurarak, kendisine fi’li yardımda bulunmalarını istedi. Onlarda, Amir İbn-i Tufeyl’in dâvetine icabet ettiler. Âmir İbn-i Tufeyl, Lihyan Oğulları’na da, baş vurmuştu. Baş vurulan; Lihyan Oğulları’nın Kare oymağı idi. Resûlullâh (s.a.v), beddüa ederken, Adel ve Zı’b kabile-lerini de, andığına bakılırsa, bunlar da, harekete katılmışlardı.İslâm irşad heyeti, Harâm bin Milhân’ın geciktiğini görünce, ardın-dan gittiler. Pek çok sayıda müşriklerle karşılaştılar ve onlar tarafından kuşatıldılar. Kuşatanlar arasında çekingen davranmalarına rağmen Beni Âmirler’den kalabalık bir kabile de, bulunuyordu. Müslümanlar, böyle, düşman tarafından çepeçevre kuşatıldıklarını görünce, kılıçlarına el attılar. “-Vallâhi, bizim, sizinle hiçbir işimiz yok. Biz, Resûlullâh (s.a.v)’ın bir işi için yolumuza gidiyoruz!”dedilerse de, müşriklere dinletemediler.Müşrikler: Urve bin Esmâ bin Salt-ı Süleymiye: “-Sana emân verilmiştir. İstersen, yanımıza gel, istersen, bizden baş-kasının yanına çık git!”dediler.Urve: “-Ben, hiçbir zaman, ellerimi, müşriklerin ellerine vermemek, onlar-dan dost tutmamak üzere Resûlullah (s.a.v)’e kesin söz vermişimdir!” diyerek Müşriklerin emân teklifini red etti.Urve’nin mensup bulunduğu Süleym oğulları kabilesiyle Âmir İbn-i Tufeyl arasında dostluk vardı. Bunun için, Urve’nin ölmemesini, kurtul-masını çok istediler. Fakat, Urve: “-Ben, ne onların emânını kabul ederim, ne de şu, arkadaşlarımın vurulup düştükleri yerden kendimi ayırmak, kayırmak isterim!”diyerek, çarpışmaya girişti çarpışa, çarpışa şehit düştü.Bi’ri Maûne’de müşrikler tarafından çepeçevre kuşatılan İslâm irşad birliği, şehid olacaklarını anlayınca: “-İlâhi! Resûlüne, durumumuzu haber verecek, burada, Senden baş-kasını bulamıyoruz! Selâmımızı, O’na, tebliğ et, ulaştır! İlâhi! Resûlün vasıtasıyla kavmımıza haber ver ki: Biz, Rabbımıza kavuştuk! Rabbımız, bizden hoşnud oldu ve bizi de, hoşnud kıldı!”Vahiy Meleği Cebrâil (a.s), gelip Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Onlar, Rab’larına kavuştular, Rab’ları, onlardan hoşnud oldu ve kendilerini de, hoşnud kıldı!”diyerek bunu haber verdi.Abdullah İbn-i Mes’ûd’dan rivayet edildiğine göre:“-Resûlullâh (s.a.v) Hutbeye kalkıp Allâh’a hamd-ü senâdan sonra:“-Kardeşleriniz, müşriklerle karşılaştılar, müşrikler, onları kesib biç- tiler, mızraklarla delik deşik ettiler. Onlardan hiç birisini sağ bırakmadılar! Onlar, şehid olurlarken: “-Ey Rabbımız! Bizim, Rabbimizden hoşnud olduğumuzu, Rabbi-mizin de bizden hoşnud olduğunu kavmımıza Sen tebliğ et!”dediklerini, ben, size tebliğe onlar tarafından elçiyim!Onlar, Allâh’dan hoşnud oldular. Allâh’da, onlardan hoşnud oldu. Onlar için, Allâh’dan mağfiret dileyiniz. Onlar, bana selâm da, gönder-diler!”buyurdu.Cebrâil (a.s), onların selâmlarını tebliğ edince, Resûlullâh (s.a.v): “-Allâh’ın Selâmı, rahmeti onlara da, olsun!”diyerek mukabele etti.Cebrâil (a.s), Bi’ri Maûne haberini, Resûlullâh’a son derecede üzgün bir halde vermişti. Bi’ri Maûne haberiyle Reci’ haberi Resûlullâh (s.a.v)’e aynı gecede gelmişti.Resûlullâh (s.a.v), Bi’ri Maûne haberini alınca: “-Bu, Ebû Berâ’ın işi, o, getirdi başımıza bunu! Ben, zaten, onları, ancak Ebû Berâ’ın ısrarı üzerine, istemeye istemeye ve korka korka gön-dermiştim!”buyurdular.Ebû Berâ’ Resûlullâh (s.a.v)’ın bu sözünü işitti. Vermiş olduğu himâye teahhüdünün yeğeni Âmir tarafından bu şekilde bozulmasına son derecede üzüldü. Çünkü, Resûlulâh’ın Sahâbileri’nin bu başlarına gelene, kendisinin himâye teahhüdü sebeb olmuştu. Ebû Berâ’ bu olayın üzüntüsü ile öldü gitti.Enes bin Mâlik (r.a) der ki: “-Resûlullâh (s.a.v)’ın, Bi’ri Maûne da şehid düşen Ashâbına yanıp üzüldüğü kadar hiç kimseye, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!”Resûlullâh (s.a.v), kendisine acı haberin geldiği gece, sabah nama-zında birinci rekâttan sonra, ikinci rekâtın rükûundan: “-Semiallâhü limen hamideh!”diyerek doğrulduğu zaman: “-Ey Allâh’ım! Mudar Kabileleri’ni şiddetle tepele! Ey Allâh’ım! Onların yıllarını, Yusuf (a.s)’ın kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına dar getir ! Ey Allâh’ım! Lihyan oğullarını, Adel, Kare, Zi’b, Rı’l, Zekvan ve Usayya Kabileleri’ni Sana havale ediyorum! Çünkü, onlar, Allâh’a ve Resûlüne asi oldular!”diyerek beddua etti.Resûlullâh (s.a.v)’ın, buna beş vakit namazları’nda bir ay boyunca devam ettiği, arkasında bulunan cemâatın da buna: “-Amin!”dedikleri rivayet edilir.Resûlullâh (s.a.v)’ın, bu duası kabul olunmuş, kuraklık ve kıtlık baş-lamıştı. Bedrü’l-Mev’id Seferi münasebetiyle Kureyş lideri Ebû Süfyan-’ın da, itiraf ettiği gibi: “-Yağışlar kesilmiş, sular çekilmiş, yeşillikler, otlar kavrulup kuru-muş, sefere çıkmaktan gözlerini yıldıran ve korkutan çetin ve sert bir yıl olmuştu!”Allâme Zürkani’nin Şerefü’l-Mustafa Müellifinden nakline göre: “-Rı’l, Zekvan, Usayya Kabileleri’nden yedi yüz kişi humma hasta-lığına tutulup ölmüştür!” 1Harâm bin Milhân (r.a)’ın kardeşi Süleym bin Milhân’da Bi’ri Maûne olayında şehid düştü. Öldü zannedilerek bırakılan çok sevdiği arkadaşı Kâ’b bin Zeyd ise, yaralı olarak dağa kaçıp canını kurtardı. 2Harâm bin Milhân (r.a), bütün vaktini ibadetle geçiren bir sahabi idi. Mescid-i Nebevi’nin yakınında ikamet ederdi. Bundan dolayı da, sık sık Ashâb-ı Suffa’yı ziyaret ederek, onlara çeşitli yemekler getirirdi. Onlarla oturup sohbet ederek bilgisini ve ilmini genişletirdi.Çok alicenab, mert ve oldukça faziletli bir sahabi idi. Harâm bin Milhân (r.a)’ın hanımı ve çocukları hakkında bir kayıt yoktur. Çok erken şehid olduğu için kendisinden hadis rivayet edilememiştir.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.
1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-11-33-43
2- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-16-106-Konunun akışına göre montajlandı.