Hakim Bin Hizâm Kimdir?
Baba Adı : Hizâm bin Huveylid.Anne Adı : Ümmü Hakim bint-i Züheyr bin el-Haris. Veya Fâhita, Zeyneb, veya Safiye olabilir.
Doğum Tarihi ve Yeri : Takriben Miladi 557.yıl Mekke’de doğdu.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Muaviye bin Ebû Süfyan döneminde Hicri 54 veya 60. Miladi 674 veya 680 yıllarında, 115 veya 120 yaşlarında Mekke’de veya Medine’de vefat etti.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok
Eşleri : 1-Zeyneb bint-i Avvam bin Huveylid bin Esed bin Abduluzza bin Kusay. 2-Müleyke bint-i Malik bin Sa’d.
Oğulları : Hâlid, Hişam, Abdullah, Yahya,
Kızları : Ümmü Şeybe.
Gavzeler : Mekke fethi sonrası, bazı seferlere katıldı.
Muhacir mi Ensar mı : Hicreti yoktur.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : 40 tane.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Hâkim bin Hızâm bin Huveylid bin Esed bin Abduluzza bin Kusay bin Kilâb el-Kureyşi el-Esedi dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû Hâlid,
Kimlerle Akraba idi : Hadicetü’l-Kübra (r.a)’nın kardeşinin oğlu, Zübeyr bin Avvam’ın amcası oğlu, Hâlid bin Hizâm’ın kardeşidir.
Hakim Bin Hizâm'ın Hayatı
Hâkim bin Hizâm, Kureyş’in en asil, ve zengin ailelerinden olan Hz.Hadice’nin kardeşinin oğludur. Doğum tarihi hakkında farklı görüşler mevcuddur. Genellikle kabul edilen rivayete göre Fil vak’asından on üç yıl önce Miladi takriben 556-57-58. yıllarda dünyaya geldi. Fil Vak’ası’nı çok iyi hatırladığını söylediği nakledilir. Kureyş’in Beni Esed kolundan olan Hâkim bin Hizâm, Hz.Hadice (r.a)’nın yeğeni, ve Zübeyr bin Avvâm’ın amcasının oğludur. Ficâr Savaşları’na katılmış ve babası bu savaşların birinde ölmüştür. Kendisi ise; Hicri 50-54. yıllarında 120 yaşlarında iken Mekke’de vefat etmiştir. Künyesi Ebû Hâlid dir.Hâkim bin Hizâm, İslâmiyetten önce, Resûlullâh (s.a.v)’ın yakın arkadaşı idi. Zeyd bin Hârise’yi henüz küçük yaşta bir köle iken satın alıb halası Hz.Hadice’ye hediye etmiş, Hz.Hadice’de onu Resûlullâh (s.a.v)’e hediye etmişti. Hâkim bin Hızâm, Mekke devrinde çok zengin olmasına rağmen İslâm’a karşı diğer zenginler gibi sert çıkmamıştır. Ancak İslâm’a karşı pek arzulu’da durmamış, Halası Hz.Hadice’nin İslâm’a davetine de sessiz kalmıştır. Mecburen Kureyş müşrikleri ile beraber olmuştur. Kureyş müşrikleri İslâm’ın gittikçe ilerlediğini görünce çılgına dönerek: “-Şu, yalancı, ve müfsit olan adam! Bir şekilde hal edilmedikçe artık Haşim ve Muttalib oğullarıyla aramızda sulh akrabalık ve sayğı yok!”Dediklerinde bu hak mücadele artık zorlu bir dönemece giriyordu. Resûlullâh (s.a.v) ve ashabı’na Şi’bü Ebi Talib’de ambarğo uygulamasının başladığı yıllar’da onların çektikleri sıkıntılar öylesine bir hale geldi ki, açlık, susuzluk, üç yıl boyunca dayanılmaz bir hal aldı. Hâşimoğulları Şi’bü Ebi Talib’de sosyal ve ekonomik muhasara altında iken, bu sıkıntılara acıyan bazı müşrikler, Müslüman olan zayıf akrabalarına muhasaranın son zamanlarında yardıma başladılar.Bu işin önderi, Hişam bin Amr bin Hâris oldu. Onu takiben Hâkim bin Hızâm oldu. Halası Hz.Hadice’ye bir deve yükü un yolladı. Bir başka gün ise kölesinin sırtına buğday yükleyip göndermek istedi. Bunu gören Ebû Cehl ile aralarında tartışma çıktı.Öyle ki, bu kavgaya katılan Ebü’l-Bahteri İşi kavğaya kadar götürüp Ebû Cehl’in kafasını kırdı. Bu durumu uzaktan seyreden Hz.Hamza (r.a), durumu Resûlullâh (s.a.v)’e bildirdi. Böylece ambargo yavaş yavaş delinmeye başladı.Hâkim bin Hizâm, Mekke devrinde Kureyş kabilesinin İslâm aleyh-ine gerçekleştirdikleri bazı faaliyetlere katılmıştır. Nitekim Hicret gecesi Resûlullâh (s.a.v)’i öldürmek amacıyla Dârünnedve’de toplanan Kureyş müşrikleri arasında Hâkim bin Hizâm’da vardı. İslâm’ın doğuşu esna-sında rifâde Hacılara hizmet görevinin Hâkim bin Hizâm tarafından yürütüldüğüne dair rivayetler varsa da bu görevin o sırada Ebû Tâlib’in uhdesinde olduğu bilinmektedir.Yine bazı rivayetlerde Dârü’n-Nedve’nin Hâkim’in mülkiyetinde bulunduğu ve onu Muâviye bin Ebû Süfyân’a sattığı kaydedilmekteyse de bu doğru değildir. Çünkü Dârü’n-Nedve’nin idaresi Abdûddaroğulları’nın elinde nesilden nesile intikal etmiş, İkrime bin Âmir bu binayı Muâviye bin Ebû Süfyân’a satmıştır. Dârü’n-Nedve’ye kırk yaşından önce hiç kimse üye olamadığı halde Hâkim bin Hizâm üstün kabiliyeti sayesinde on beş veya yirmi yaşlarında iken üyeliğe kabul edilmiştir.Resûlullâh (s.a.v), ve Ashab’ı Medine’ye hicret ettikten sonra hicri ikinci yılda vaki’ olan Bedir Ğazvesi’ne, müşriklerin saflarında katıldı. Müşrik ordusuna katılmakta gönülsüz davrandığı için Ukbe bin Ebû Muâyyıt, Ebû Cehl, ve Nadr bin Hâris, kendisini korkaklıkla suçladılar. Bunun üzerine cahiliye hamiyeti ile harekete geçen Hâkim bin Hizâm müşrik ordusunun yiyecek ihtiyacını karşılayanlar arasında yerini aldı.Ordu Bedir mevkiine ulaştığında savaşa girilmeden geri dönülmesi fikrini iler sürdü. Bu konuda Utbe bin Rebia’yı ikna ettiyse de Ebû Cehl’e söz geçiremedi. Ancak fiilen savaşmadı. Ve mağlub Kureyş ordusuyla birlikte Mekke’ye geri döndü.Kureyş ordusunun yenileceğini önceden sezdiğini söyleyen Hâkim bin Hizâm bu savaştan sağ salim kurtulduğuna çok sevinir ve bundan dolayı yeminlerine: “-Bedir günü beni ölümden kurtaran Allâh’a and olsun ki!”diye başlardı.Hâkim bin Hizâm, Bedir Savaşı’nda gördüklerini şöyle anlatır: “-Bedir günü, gökten yere doğru gelen bir ses duyduk. Sanki leğen içine bir taş atılmıştı. Meğer, O, Resûlullâh’ın attığı taşların sesiymiş. Biz bu sesler korkusuyla hezimete uğramıştık!”Yine, Hâkim bin Hizâm’dan:“-Bedir Savaşı’nda Resûlullâh’a, böyle bir avuç çakıl taşı alması emr edildi. Eline aldı bizi onlarla karşıladı ve şöyle buyurdu: “-Kahrolasıcalar!”bunun üzerine biz bozguna ugradık.Aziz ve Celil olan Allâh’da şu ayeti kerimeyi inzal etti “-Onları, siz öldürmediniz, onları, Allâh, öldürdü. Atan, vuran sen değildin, Allâh’dı. O Mü’minlere kendi fazlından güzel nimetler ihsan etmek diledi. Allâh, Mü’minlerin dualarını işitir ve bütün hallerini bilir!” 1İbn-i Abbas (r.a)’dan bunu teyid eden bir rivayette şöyle denir:“-Resûlullâh (s.a.v), Ali (r.a)’na: “-Bana bir avuç kum ver!”buyurdu.Ali (r.a), kumu verince, Resûlullâh (s.a.v) müşriklerin yüzüne attı. Müşriklerden gözüne kum dolmayan hiç kimse kalmadı. Bunun üzerine yukardaki ayetler nazil oldu. 2Hâkim bin Hizâm der ki:“-Bedir günü bozguna uğradığımız zamanda hem koşuyor ve hemde: “-Allâh, Hanzele’nin oğlunun belasını versin!”diyordum.Takib edilmekten kurtulmak ve yakalanmamak için güneşin bir an evvel batıp, gecenin gelmesini özlemek kadar güzel bir şey yoktu!”Hâkim bin Hızâm Bedir’den kaçarken arkalarından Abdurrahman ve Ubeydullâh bin Avvam’ın yetiştiğini gördü. kendisini develerinin terkisine aldılar. Mekke’ye yaklaşıp Merrü’z-Zehrana geldiklerinde Avvam’ın oğul-larına (amcası oğulları) hitaben: “-Vallâhi şurada gördüğüm işin hiç kimsenin bir benzerini işlemiş ve işlediğini de görmemişimdir. Hep Hanzaliyenin oğlunun uğursuzluğu o, şurada, şurada develer boğazlatmıştı ki onların dökülen ve toprak tarafın-dan emilen kanlarından başka bir şeyleri kalmamıştır!”dedi.Babası, Ficar Savaşları’nda katledilen Hâkim bin Hizâm Bedir’de savaş alanından kaçarak canını zor kurtarmasına rağmen Uhud ve Hendek gibi savaşlara yine Kureyşin ileri gelenlerinin ağır baskısı ve zorlamaları ile katılmak mecburiyyetinde kalmıştı.Hâkim bin Hizâm, Hicri 8. Miladi 630. yılda İslâm orduları Mekke şehrini fethetmek için Merru’z-Zehran’a gelip konakladıklarında Ebû Süfyan ile birlikte İslâm ordusu hakkında bilgi toplamak, Kureyş ile Resûlullâh (s.a.v)’ın arasını bulmak üzere yola çıkmışlardı. Yolda Büdeyl bin Verka’ya rastlayıb onu da yanlarına aldılar ve Erak mevkiine geldiler.Resûlullâh (s.a.v), mucizevi bir haberle onların şu anda Erak mevki-inde olduklarını söylemesi üzerine, İslâm ordularının genç öncü birlikleri tarafından yakalanırlar. Onlar yakalanınca Ebû Süfyan’ın korkuyla feryadı üzerine Hz.Abbas imdatlarına yetişir.Hz.Abbas (r.a), onları yanına alarak Resûlullâh (s.a.v)’ın huzuruna çıkardı. Hâkim bin Hizâm ve Büdeyl bin Verka ilk hamlede hemen İslâm oldular. Ebû Süfyan, ise biraz direndikten sonra, ancak iman edebildi. Resûlullâh (s.a.v) Ebû Süfyan, Hâkim bin Hizâm, ve Büdeyl bin Verka’yı Mekke halkını İslâm’a davet etmek ve kendilerine karşı mukavemetten vezgeçirmek için şehre gönderdi. Aynı zamanda onların evine girenlerin emniyette olacağını bildirdi. Sonra da İslâm orduları Mekke’ye girdi.Hâkim bin Hizâm Mekke’nin fethinde Hâlid, Hişam ve Abdullah adlı oğulları ile birlikte, Resûlullâh’ın yanına gelerek Müslüman olduk-larını tüm Mekkelilere açıktan ilan ettiler.Hâkim bin Hizâm, Huneyn Savaşı’na müellefe-i kulûb olarak iştirak etti Huneyn Savaşın’da Hevazinliler’den elde edilen ğanimet mallarından yüz deve kadar, Ci’rane’de Resûlullâh (s.a.v) tarafından kendisine verildi. Buna oldukça sevinen Hâkim bin Hizâm, Tâif Kuşatması’nın ardından Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte önce Mekke’ye daha sonra da Medine’ye döndü ve orada yerleşti. Bundan sonraki bütün hayatını iyi bir müslüman olarak idame ettirdi.Cömertliğiyle meşhur olan Hâkim (r.a), Câhiliye devrinde ticaretle meşğul oluyor ve Kureyş kabilesinin ticaret kervanlarına ortak olarak kat-ılıyordu. Bu dönemde yüz köle azad etmiş ve fakirlere yüz deve bağışla-mıştı. Hâkim bin Hizâm (r.a) Müslüman olduktan sonra da hayır işlerine devam etmiştir. Onun bir hac mevsiminde yüz tane köleyi âzad ettiği ve kurbanlık olarak yüz deve kestirip tasadduk ettirdiği rivayet edilir.Gerisini Hâkim bin Hizâm (r.a)’dan dinleyelim:Resûlullâh (s.a.v)’ın kendisine şöyle dua ettiğini nakl ediyor: “-Allâh’ım! Onun alış verişini bereketli kıl!”Hâkim bin Hizâm (r.a)’den: “-Resûlullâh (s.a.v), bana, bir dinar vererek kendisine bir kurban almamı söyledi. Bende bir dinara bir kurban aldım. Sonra bu kurbanı iki dinara satarak bir dinarı ile bir koyun aldım bir dinarını da geri getirdim bunun üzerine, Resûlullâh (s.a.v), bana hayır dua etti getirdiğim bir dinarı da tasadduk etmemi emretti!” 3Ebû Hazm anlatıyor:Medine’de Hâkim bin Hizâm’dan daha çok, Allâh yolunda infak eden birini duymadık. Medine’ye iki bedevi geldi ve: “-Savaşmamız için kim bize yardım edecek?”diye sordular.Kendilerine, Hâkim bin Hizâm’ı gösterdiler. Onlar’da Hâkim bin Hizâm’ın evine gittiler. Durum Hâkim bin Hizâm’a haber verilince ne istediklerini sordu. Onlar, vaziyeti anlattılar.Bunun üzerine Hâkim (r.a): “-Bekleyin de geleyim!”dedi.Üzerinde Mısır’dan getirilmiş dört dirhem değerinde ince kumaştan bir elbise elinde de bir baston verdı yanında iki kölesiyle beraber dışarı çıktı. Yolda her çöplük ve süprüntü atılan yerden geçerken duruyor. Allâh yolunda tasadduk edeceği develerinin teçhizatı için uygun olan çulları görünce, bastonunun ucuyla alıyor, tozunu silkiyor, sonra kölelerine: “-Bunları alın işinize yarar!”diyordu.Hâkim bin Hizâm (r.a), böyle yaparken bedevilerden biri diğerine: “-Yazık, Allâh’ım, bizi kurtar! Bu adam sadece kuru deri parçaları topluyor!”dedi.Diğeri ise: “-Sus da bekle bakalım ne olacak!”dedi.Hâkim bin Hizâm (r.a), o, iki Bedevi ile beraber çarşıya çıktı, iki büyük besli ve yük taşıyabilen deve gördü. Onları koşumlarıyla beraber satın aldı. Yanındaki kölelerine: “-Bu çullarla havutların yamanması gereken yerlerini tamir edin!” dedi. Daha sonra, develere yiyecek buğday ve iç yağı yükletti. Develeri o iki bedeviye verdi.O, Bedevilerde biri diğerine: “-Yemin olsun ki, bu güne kadar bu çul toplayıcısından daha hayırlı kimse görmedim!”dedi.Hâkim bin Hizâm (r.a), bir evini Muaviye bin Ebû Süfyan’a altmış bin dirheme sattı: “-Vallâhi, Muâviye seni aldattı!”dediler.O zaman Hâkim bin Hizâm (r.a): “-Allâh’a yemin olsun ki, Câhiliye devrinde ben o evi bir küp şaraba satın almıştım. Sizi şahid tutarım ki, o ğaziler, fakirler ve köleler için kullanılacaktır. Şimdi, hangimiz aldanmışız?”dedi. 4Urve anlatıyor:“-Hâkim bin Hizâm, Yemen’den dönerken Himyer Melikleri’nden Zi-Yezen’in güzel bir elbisesini satın almıştı. Onu, Medine’ye getirdi ve Resûlullâh (s.a.v)’e hediye etmek istedi. Resûlullâh, kabul etmedi ve: “-Biz müşriklerin hediyesini kabul etmeyiz!”buyurdu.Bunun üzerine Hâkim bin Hizâm Yemen’den aldığı bu elbiseyi sattı. Resûlullâh (s.a.v) onu satın almamı emrettıi. Bende onu satın aldım ve Resûlullâh (s.a.v)’e verdim. Resûlullâh (s.a.v), onu giydi ve mescide gitti.Hâkim diyor ki:“-Elbise Resûlullâh (s.a.v)’e o kadar yakıştı ki, böylesini hiç görme-miştim. Resûlullâh (s.a.v) ayın ondördü gibiydi. Resûlullâh (s.a.v)’ı bu kıyafette görünce şöyle demekten kendimi alamadım: “-Yüzünün güzelliği ve vucudunun mütenasipliği bir şahaser olarak ortada dururken kimsenin söyleyecek bir sözü olamaz. O kadar şereflidir ki, O’nun şerefi taşıp etrafına hayat veren kaynaklar gibi nesilleri şeref-lendirir!”Bunu duyunca Resûlullâh (s.a.v) güldü.Bir başka rivayette, Hâkim bin Hizâm (r.a) şöyle diyor:“-Câhiliye devrinde insanlar arasında en çok Muhammed (s.a.v)’ı severdim. Peygamber olub’da Medine’ye Hicret ettikten sonra bir Hac mevsiminde gezerken Zi-Yezen’in elli dirheme satılan bir elbisesini gördüm. Resûlullâh (s.a.v)’e hediye etmek için bu elbiseyi satın aldım ve Medine’ye Resûlullâh (s.a.v)’e getirdim.Resûlullâh (s.a.v ) kabul etmedi: “-Biz, müşriklerden hiçbir hediye kabul etmeyiz. Fakat istersen para-sıyla alırız?” buyurdu.Onu, Resûlullâh (s.a.v)’e verdim giyinip mescide geldiler minberde Resûlullâh’ı bu elbise ile görünce kendisine çok yakıştığını farkettim. Öyleki, o zamana kadar böyle güzel olduğunu görmemiştim. Resûlullâh, o elbiseyi Üsame bin Zeyd’e verdi.Hâkim bin Hizâm, aynı elbiseyi Üsame’nin üzerinde görünce: “-Yâ Üsame! Sen, Zi-Yezen’in elbiselerini mi giyiyorsun?”diye sorunca:Üsame bin Zeyd (r.a): “-Evet! Çünkü ben, Zi-Yezen’den. Babam Zeyd, onun babasından Annem’de onun annesinden daha hayırlıyız!” diye cevap verdiHâkim bin Hizâm (r.a) diyor ki: “-Daha sonra Mekke’ye döndüm. Ve, Üsame’nin sözünü naklederek Mekkelileri hayrete düşürdüm!” 5Bu olaylar, Hâkim bin Hizâm, Müslüman olmadan önce olmuştur. Çünkü, Hâkim bin Hızâm, Resûlullâh (s.a.v) ile, yakın akrabaydı aynı zamanda Zübeyr bin Avvam da onun amcası oğluydu ticaret için yolu Medine ye her düştükçe onları ziyaret ederdi. İşte, bu anlatılanlarda o sıralarda olmuş olsa gerek.Hâkim bin Hizâm şöyle anlatır:“-Resûlullâh (s.a.v)’e: “-Ey Allâh’ın Resûlü! Câhiliye döneminde iken yaptığım sadaka, köle azadı veya akrabayı gözetmek gibi hayırlardan mükâfat alabilir miyim, ne dersiniz?”diye sordum.Resûlullâh (s.a.v) bana: “-Geçmişte yaptığın hayırlar sayesinde Müslüman oldun!”buyurdu. 6Hâkim bin Hizâm, Bedir Savaşı’nda kâfirlerin saflarında yer almıştı. O savaşta kurtulanlarla birlikte kurtulmuştu. Şiddetli yemin ettiği zaman şöyle derdi: “-Beni, Bedir Savaşı’nda kurtarana yemin ederim ki!” 7Said bin Müseyyib’den:“-Huneyn Savaşı’nda Resûlullâh (s.a.v), Hâkim bin Hızâm’a bir miktar para verdi. Hâkim bunu azımsayınca biraz daha verdi.Hâkim bin Hizâm: “-Yâ Resûlallâh! İlk verdiğin mi hayırlıdır yoksa sonra verdiğin mi?”diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-İlk verdiğim!” buyurdular. Ve devam ederek: “-Yâ Hâkim! Bu mal sevimli ve tatlıdır kim onu gönül zenginliği ile alır ve güzelce kullanırsa bereketi artar. Kimde gözü gönlü çekerek alır ve kötü yollarda kullanırsa bereketi olmaz ve yiyip de doymayan aç gözlü gibi olur. Veren el alan elden üstündür!”deyince. “-Senin tarafından verilse de böyle midir, yâ Resûlallâh?!” dedim. “-Evet! Benden de olsa!”buyurdular. “-Seni, hak din ile gönderen Allâh’a kasem olsun ki, artık bundan sonra kimseden bir şey istemem!”dedim.Ravi diyor ki:“-Hâkim bin Hizâm ölünceye kadar ne bir ücret aldı ne de herhangi bir hediye.Ömer bin Hattab (r.a), şöyle diyordu: “-Allâh’ım! Seni şahid tutarım ki, Hâkim bin Hızâm’a bu maldan hissesini vermek istiyorum, fakat, kabul etmiyor!”Hâkim bin Hizâm ise: “-Yemin ederim ki, Allâh’dan başkasından hiçbir şey istemem!” diyordu.Hâkim bin Hizâm anlatıyor:“-Resûlullâh (s.a.v)’den bir şey istedim verdi. Tekrar istedim yine verdi. Üçüncü defa istedim yine verdi ve: “-Yâ Hâkim! Bu mal sevimli ve tatlıdır!”Ravi yukarda ki hadisi zikreder ve şöyle devam eder:“-Ebû Bekr (r.a), kendisine hediye vermek için Hâkim’i çağırıyor, fakat, o hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Hz.Ömer (r.a) halife olunca o da birşeyler vermek istedi, Hâkim yine almadı.Hz.Ömer (r.a) şöyle dedi: “-Ey Müslümanlar! Şahid olun ganimet mallarından Hâkim’e hisse-sini vermek istiyorum, fakat, o kabul etmiyor!”dediHâkim bin Hizâm, ölünceye kadar da kimseden bir şey istemedi. 8Hâkim bin Hizâm (r.a) Hz.Ömer’in divandan kendisine tahsis ettiği Atiyye’yi kabul etmemişti.Hâkim bin Hizâm, Müslüman olduktan sonra Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatına kadar yanından hiç ayrılmadı. Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatından sonra, birinci halife Hz.Ebu Bekr (r.a) devrinde oldukça yaşlanmıştı bu sebebden dolayı savaşlara pek katılamadı.İkinci halife Hz.Ömer, devrinde birçok yararlı hizmetlerde bulundu. Üçüncü halife Hz.Osman devrinde özellikle, Hz.Osman’ı katletmek isteyen Medine dışında toplanarak şehre baskın yapmak isteyen Mısırlılar’la görüşüp onları geri çevirmek için Hz.Osman tarafından görevlendirilen Hz.Ali (r.a)’ın maiyetindeki otuz kişi arasında yer aldı.Halife Hz.Osman’ın şehid edilmesinden sonra cenaze namazını kılan ve onu defnedenlerden biri de Hâkim bin Hizâm (r.a)’dır.Dördüncü halife Hz.Ali (r.a), devrini ve yaşanan üzücü olayları idrak etti. Cemel Vak’ası’nda şehid edilen amcasının oğlu Zübeyr bin Avvam’ın borçlarının yarısını ödemeyi üzerine aldı. Çok uzun yaşamış olan Hâkim bin Hizâm (r.a) Muaviye bin Ebû Süfyan döneminde Hicri 54 veya 60. Miladi 674 veya 680. yıllarda, 115 veya 120 yaşlarında Mekke’de veya Medinede vefat etti. Aile bireyleri hakkında fazla bilgimiz yoktur.Hâkim bin Hizâm (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’den kırk adet hadis rivayet etmiştir. Ondan oğlu Hişam, Abdullah bin el-Hâris bin Nevfel, Said bin el-Müseyyeb, Muaz bin Talha, Urve ve kimileri rivayet ettiler. Bunlardan dördü Sahih-i Buhâri ve Sahih-i Müslim’de yer almıştır. Hâkim bin Hizâm (r.a), aynı zamanda meşhur bir neseb âlimidir. 9Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.
1- Enfal-179
2- M.Yusuf Kahdehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1945
3- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1639
4- M.Yusuf Kahdehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-775
5- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-833
6- Muhtasar Fethü’l-Bâri-Zekat bölümü-1436
7- el-İsabe İbn-i Hacer el-Askalani-1-526-No-1802
8- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-839
9- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-15-187