Mus’ab Bin Umeyr Kimdir?
مُــصْــعَــبُ بْــنُ عُــمَــيِــر
Baba Adı : Umeyr bin Hâşim.
Anne Adı : Hunas bint-i Mâlik, bin Mudarrib, bin Vehb, bin Amr, bin Hüceyr, bin Abd, bin Mais, bin Amr, bin Lüey.
Doğum Tarihi ve Yeri : Takriben, Miladi 585 de Mekke’de doğdu.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 3. Miladi 24 Mart 625. yılda 40 yaşın-da, Uhud Savaşı’nda şehid oldu. Kabri, Medine’de Uhud şehidliğindedir.
Fiziki Yapısı : Orta boylu, nazik tenli, güzel ve uzun saçlı, yakışıklı, güzel giyinir, çok güzel kokular sürer. Mekke’nin varlıklı âilelerinden di. Ayakkabıları Hadrami tipinde idi.
Eşleri : Hamne bint-i Cahş, Zeyneb bint-i Cahş’ın, kız kardeşidir. Resûlullâh (s.a.v)’in de hem halası kızı hem de baldızı dır.
Oğulları : Yoktur.
Kızları : Zeyneb.
Gavzeler : Bedir, Uhud.
Muhacir mi Ensar mı : Mekke, ikinci Habeşistan, sonra Mekke’den Medine’ye Muhacir dir.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Ebû Eyyüb, el-Ensâri.
Kabile Neseb ve Soyu : Mus’ab bin Umeyr bin Hâşim bin Abdi- menaf bin Abdüddar bin Kusayy bin Kilâb bin Mürre el-Kureyşi el-Abdari.
Lakap ve Künyesi : Ebû Muhammed, Ebû Abdullah.
Kimlerle Akraba idi : Resûlullâh (s.a.v)’in bacanağı’dır. Uhud Şehidi Abdullah bin Cahş, Şair Ebû Ahmed bin Cahş’ın da enişteleri dir.
Mus’ab Bin Umeyr'in Hayatı
Mus’ab bin Umeyr (r.a), takriben 585 yılında Mekke’de doğmuştur. Kureyş’in ana kollarından, Câhiliye devrinde Sidâne ve Hicâbe görevleri ile kabilenin sancaktarlığını yürüten Beni Abdüddar’a mensub olarak dünyaya geldi. Gerek babası ve gerekse annesi tarafından Kureyş’in en asil, ve en zengin âilesine mensub olub, Babası; Umeyr bin Hâşim. Annesi ise: Hunas bint-i Mâlik’dir. Mus’ab bin Umeyr (r.a) Putlardan nefret ederdi.
Mus’ab bin Umeyr (r.a) İslâm ile müşerref olmadan önce ğayet müreffeh bir hayat yaşıyordu. Orta boylu, güzel yüzlü, nazik ve çok tatlı bir zâttı. Son derece zevk sahibi, fasîh ve belîğ konuşurdu. Yüzünün güzelliği kadar kalbi de bir o kadar güzeldi. Aklı selim sahibi ve oldukça zeki idi.
Künyesi Ebû Abdullah veya Ebû Muhammed’dir. Bu isimlerde hiç çocukları olmadığı halde kendisine bu künye verilmişti. Meşhur lakabı Mus’abü’l-Hayr (hayırlı Mus’ab) bu lakabı kendisine Resûlullâh vermişti.
Resûlullâh (s.a.v), ona:
“-Mus’abü’l Hayır!”derdi.
Fiziki yapısı ve mizaci; orta boylu, nazik tenli, güzel ve uzun saçlı, oldukça yakışıklı, güzel giyinir, çok güzel kokular sürer. Mekke’nin varlıklı âilelerindendi. Ayakkabıları Hadrami tipinde idi. cesur, cömert, fedakâr, dirayetli ve çok sabırlı idi. Güzel hitabetiyle insanları etkileyen bir vakarı ve duruşu vardı.
Âilesi tarafından o günün şartlarına göre en lüks ve en iyi şartlar altında, refah ve bolluk içinde yetiştirilmişti. Annesi Hunas, onu çok severdi. Yakışıklı, zengin ve güzel olduğundan Mekke içinde herkes ona ğıbta ile bakarlar dı. Buna rağmen onun kalbi ve yüreği boştu. Bu boşluğu sahabelerden bazılarıyla görüşüp gidermeye çalışıb duruyordu. Daha sonra İslâm ile müşerref olmak suretiyle kalb ve yüreğini doldurdu.
Mus’ab bin Umeyr (r.a)’ın Resûlullâh (s.a.v)’ın halası Ümeyme’nin kızı Hamne bint-i Cahş ile evlendiği ve ondan Zeyneb adında bir kız çocuklarının olduğu bildirilmekte ise de, künyesi Ebû Muhammed veya, Künyesinin Üsdu-l Ğabe’de İbn-i Esir’e göre; Ebû Abdullah olduğuna göre Muhammed ve Abdullah adlarında iki oğlu vardı demektir. Ancak bu oğullarının annelerinin adı bilinmemektedir. Doğrusunu Allâh bilir.
Mus’ab bin Umeyr (r.a)’ın kızı Zeyneb validemiz daha sonra Ümmü Seleme validemizin kardeşinin oğlu olan Abdullah bin Abdullah bin Ebi Ümeyye ile evlenmiş ve ondan Muhammed ve Mus’ab isimli oğulları ile Karibe isimli bir kızı olmuştur.
Başka bir rivayette ise, Mus’ab (r.a) şöyle anlatılır:
“-Mus’ab bin Umeyr, gençliği, yüz ve saçlarının güzelliği bakımın-dan Mekke’nin tek delikanlısı idi. Anne ve babası kendisini çok severler idi. Aynı zamanda annesi son derece zengindi. Mus’ab’a en güzel ve en zarif elbiseleri giydirirdi. Mus’ab, Mekkelilerin en güzel kokular kullanan ve “Hadramî” denilen en değerli ayakkabıyı giyeniydi.
Resûlullâh (s.a.v), onu hatırlar ve şöyle derdi:
“-Mekke’de Mus’ab’dan daha güzel saçlı, daha güzel elbiseli ve durumu daha iyi olan hiçbir kimse görmedim!”
Mus’ab bin Umeyr, Resûlullâh (s.a.v)’in Erkam’ın evinde insanları İslâm’a dâvet ettiğini duyunca, O’nun huzuruna gidip Müslüman oldu ve O’nu tasdik ettikten sonra çıktı. Annesinden ve kavminden korktuğu için Müslümanlığını gizliyor, ve Resûlullâh (s.a.v)’e gizlice gidip geliyordu.
Akrabasından Osman bin Talha, onu namaz kılarken gördü, annesine ve kabilesine haber verdi. Mus’ab’ı yakalayıp birinci Habeşistan hicretine kadar habsettiler. Daha sonra Habeşistan’a gitti. Sonra, Müslümanlarla beraber Habeşistan’dan geri döndü. Ne var ki, durumu değişmiş, perişan bir vaziyette idi. Annesi Hunas bint-i Mâlik, onu, bu durumundan dolayı kınayıp, evlâtlıktan reddetti. 1
Bir başka rivayette ise:
Mus’ab bin Umeyr ilk sıralarda Peygamberimizin Dar-ı Erkam’da halkı İslâmiyet’e dâvet ettiğini işitince, hemen huzuruna gidip Müslüman oldu. Ancak, Müslümanlığını kavminden ve anasından korkarak gizli tuttu Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına gizlice giderdi. Osman bin Talha, Mus’ab’ın namaz kıldığını görüp, onu kavmine ve özellikle annesine haber verdi. Onlarda Mus’ab’ı tutub hapsettiler. 2
Habeşistan’a hicretine kadar onu bırakmadılar. Mus’ab bin Umeyr Habeşistan’da bir müddet kaldı. Ğaranik hadisesi üzerine Mekke’ye geri döndü. Ancak, umdukları olmayınca Mekke’ye Nadr bin Hâris’in veya kardeşi Ebû Aziz bin Umeyr’in himayesinde girebildi. 3
Mus’ab (r.a), Habeşistan’dan geri döndüğünde Resûlullâh (s.a.v)’e yeniden kavuşmanın verdiği büyük bir sevinç İçinde Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına koşub hasret giderdi. Mus’ab bin Umeyr’in ahlâkını methetmek için kelimeler bulmak zordur. Çünkü, o büyük bir serveti, refâh ve debde-beyi kendi arzu ve isteği ile kabul ettiği bir âkîde İçin fedâ etmiş, eza ve cefâlara uğramayı göze almış ve İslâmiyet’i müdafaa etmek için canını fedâ etmekten hiçbir zaman çekinmemiştir.
Mus’ab (r.a)’ın İslâm’dan evvelki hâli ile İslâm’dan sonraki hâli arasıdaki farkı görmek, onun îman kuvvetini ve iman derecesini göstermek bakımından, onun yaşantısı en güzel ve en iyi delildir.
Mus’ab bin Umeyr (r.a)’ın babası Umeyr bin Haşim Nübüvvetin ilk yıllarına yetişmiş, ancak Müslüman olmamış ve küfür üzere ölmüştür. Annesi Hunas bint-i Mâlik ise;İslâm’a karşı çok şiddetli bir tavır takınmış ve küfür üzere ölmüştür. Kardeşlerinden Ebû Aziz, asıl adı Zürare’dir. İslâm dinine karşı çok şiddetli bir düşmandı. Bedir’e müşrik saflarında katıldı ve Müslümanlara esir düştü. Fidyesi ödenerek serbest kaldı. Daha sonra Uhud’a katıldı ve o savaşta maalesef kâfir olarak öldürüldü. Uhud Savaşı’nda öldürülen 20 müşrikten sekizi Mus’ab’ın akrabalarındandı.
Diğer kardeşi Ebû Rum ise; baba bir kardeşidir. Annesi Rumiyye diye bilinen Rum asıllı bir hanımdır. İlk Müslümanlardandır. Habeşistan ve Medine hicretlerine iştirak etmiş, ve Uhud Ğazvesi’ne de katılmıştır. Yermuk Savaşı’nda ise şehid olmuştur.
Kız kardeşi Ümmü Ebân bint-i Utbe, Mus’ab bin Umeyr’in anne bir kız kardeşidir. Onun babası; Bedir Savaşı’nda Hz.Hamza (r.a) tarafından kâfir olarak öldürülen Utbe bin Rebia’dır. Ümmü Ebân biraz geçte olsa iman etmiş ve meşhur sahabe Talha bin Ubeydullah ile evlenmiştir.
Mus’âb bin Umeyr'ın ilk Muallim olarak Medine’ye Atanması:
Birinci Akabe beyatı’ndan hemen sonra, Medinelilerin istekleri üze-rine Resûlullâh (s.a.v), onu Medineliler’e Kûr’ân okutmak İslâmiyet’i, ve İslâm dininin hükümlerini öğretmek üzere Medine’ye ilk Muhacir ve ilk öğretmen olarak görevlendirilmişlerdir. Bu sebeble Mus’ab bin Umeyr Medine’ye ilk hicret eden sahabi olarak da kabul edilir.
Birinci Akabe biatında bulunan Medine’li Ensâr, Resûlullâh (s.a.v)-’in sözlerini işitip, yakînen inandıkları, dâvetini benimsedikleri zaman, O’nu tasdik edib, O’na iman ettiler. Onlar hayırsever insanlardı. Gelecek yılki panayırlara tekrar gelmeyi va’d ederek geri dönüp gittiler.
Allâh’ın Resûlü’nden, kendilerine dini öğretecek bir adam gönder-mesini istediler. Bu, İslâm’ın yayılması için iyi neticeler verebilecek bir yoldu. Allâh’ın Resûlü Medinelilere, Abduddâr oğullarının kardeşi Mus’ab bin Umeyr el-Abderi’yi Muâllim olarak gönderdi. İslâm dininin Medine’de yayılmasında büyük başarı gösterdi.
Mus’ab, Garım sülâlesinden Es’âd İbn-i Zürare’nin evine misafir oldu. Eve gelen kişilere nasihat ediyor. Kûr’ân’ı anlatıyordu. Es’âd İbn-i Zürare’nin evinde kalan ve onun desteğiyle verimli çalışma yürüten Mus’ab (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’ın tebliğ tarzını çok iyi bilib kavraması, Kûr’ân-ı Kerim’den o zamana kadar inmiş olan âyetleri ezbere bilmesi ve etkili konuşmasıyla Üseyd bin Hudayr ve Sa’d bin Muâz gibi tanınmış şahsiyetlerin ihtida etmesine vesile oldu.
Allâh, onun vasıtasıyla birçok insanları hidayete erdirdi. O kadar ki, Ensâr içinde Müslüman olmayan birkaç hane kalmıştı. Bu hâdiseden sonra Mus’ab (r.a)’a “Hoca” veya “Mukri”denmeye başlandı.
Diğer bir rivayette, şu ilâveler vardır:
Mus’ab, halkı İslâm’a davet ediyor, İslâm’ı yayıyordu. Davetini gizli yaptığı halde, etrafındakiler çoğalıyordu. Neccar oğulları, Mus’ab bin Umeyr’i kovdular. Es’âd İbn-i Zürare’ye baskı yaptılar. Mus’ab, Sa’d bin Muâz’ın evine nakledildi. Dâvetine devam etti. Allâh onun vasıtasıyla hidayete erenlerin sayısını çoğalttı. Hatta, Ensâr’dan İslâm’a girmeyen birkaç hane kaldı, İleri gelenlerinden ve bilhassa Amr bin Cemuh’da Müslüman oldu. Putları kırıldı. Müslümanların sosyal mevkileri yükseldi, işleri yoluna girdi. Mus’ab’a, “Hoca”denmeye başlandı. 4
Bir başka rivayette ise şöyle anlatılır:
Medine’den gelen 12 kişilik ilk Akabe beyatı Ashabı Medine’i Münevvere’ye dönünce, Resûlullâh (s.a.v)’e şöyle bir yazı yazdılar:
“-Evs ve Hazrec kabilesi Müslümanların ileri gelenleri içimizde İslamiyet açıklandı ve yayılmaya başladı. Halkı Allâh’ın kitâbına dâvet edecek, Kûr’ân okuyacak bir Mukri (okuyucu), İslâm dinini bize anlatacak İslâm şeriatını aramızda ikame edecek, namazlarımızda bize imamlık yapacak bir kimse gönder!”diye Resûlullâh’a yazı yazdılar
Böylece kendilerine Kûr’ân-ı Kerim-i öğretecek ve İslamiyet’i anla-tacak bir sahabi göndermesini Resûlullâh (s.a.v)’den önemle istirham ettiler. Bunun üzerine, Resûlullâh (s.a.v) Mus’ab bin Umeyr’el- Abderi’yi gönderib, onlara, Kûr’ân okumasını, İslâmiyet’i öğretmesini İslâm dinini anlatmasını ona emretti.
Mus’ab bin Umeyr (r.a) Medine’de Es’âd İbn-i Zürare’nin evine indi orada oturdu. Medineli Müslümanlara Kûr’ân okur, Kûr’ân-ı Kerim’i, İslâm sünnetini ve İslâm şeriâtı’nı öğretir. İslâm fıkhını anlatırdı. Kendisi Medine’de “Mukri” diye anılırdı. İmamlık yapar namaz kıldırırdı. Mus’ab bin Umeyr, Resûlullâh (s.a.v), Medine’ye Hicret edib gelmeden önce Müslümanları Cuma için toplamak üzere yazı yazıp Resûlullâh (s.a.v)-’den izin istemiş. Resûlullâh (s.a.v)’de bunu yapmasını yazısında ona emretmişti. Ber’a bin Âzib’e göre Medine’ye Mekke’den ilk önce Mus’ab bin Umeyr’le birlikte Abdullah İbn-i Ümmü Mektum da vardı. 5
Resûlullâh (s.a.v), Mekke’de iken Kâbe Mescidi’nde Müslümanları bir araya toplayıp da, Cuma namazı kıldırma imkanını bulamamışlardı. Mus’ab bin Umeyr (r.a) Medine’ye gittiği zaman Cuma namazı kılmak için Resûlullâh (s.a.v)’den izin istemiş. Resûlullâh (s.a.v)’de ona gönder-diği cevabi mektubta Cuma günü zeval vakti çıktıktan (öğlen saati ) sonra cemaatle kılacakları iki rekat namazla Allâh’a yakın olmağa çalışmala-rını ve bu vesile ile Müslümanlara hitabta bulunmalarını emretmiştir. Bunun üzerine Mus’ab bin Umeyr (r.a), Kuba’da Sa’d bin Hayseme’nin evinde 12 kişi topladı ve 1 koyun kesilerek yenildi.
Mus’ab bin Umeyr, İslâm tarihinde Müslümanları Cuma namazı için toplayan ilk kişidir.
Es’âd İbn-i Zürare’de Medine’de Nakiu’l-Hadamat. Beyaza oğulları-nın kara taşlığında 40 kişi toplayıb Cuma namazı kılmışlardır.
Resûlullâh (s.a.v) ise, Medine’ye gelirlerken Salim bin Avf oğulları-nın oturdukları Rânuna vadisindeki Mescitte ilk defa olarak Cuma namazı kılmışlardır.
Hâlid bin Abdullah’a göre:
“-Resûlullâh (s.a.v) Kuba’da kaldığı evde ilk defa iki rekat Cuma namazı kıldırıb hutbe okumuştur!”der. 6
Bilâhare, Mus’ab bin Umeyr, Mekke’ye gelerek Resûlullâh (s.a.v)’ı ziyaret etti. Ve, Medine’de ki, İslâmi hizmetleri O’na anlattı. Bu ziyaretten haberdar olan Mus’ab bin Umeyr’ın annesi Hunas bint-i Mâlik, çok kızdı, oğluna bir haber gönderdi ve şöyle dedi:
“-Hayırsız evlat, Mekke’ye gelip de benden önce bir başkasını nasıl ziyaret edebiliyorsun?”
Mus’ab bin Umeyir’ın cevabı ise şu idi:
“-Ben, Resûlullâh (s.a.v)’den önce hiç kimseyi ziyaret edemem!”
Daha sonra Resûlullâh (s.a.v)’in iznini alarak annesinin yanına giden Mus’ab, annesi Hunas bint-i Mâlik’ın:
“-Hâlâ bâtıl inancını muhafaza ediyor musun?” şeklindeki sualiyle karşılaştı. Şöyle bir cevab verdi:
“-Anneciğim, ben Muhammed (s.a.v)’ın dini üzereyim. O din de Cenâb-ı Hakk’ın gönderdiği hak dindir!”
Ve şunları ilâve etti:
“-Anne! Benim size olan düşkünlüğümü ve sevgimi bilirsin. Benim inandığım, Allâh’a ve Resulüne sen de inan. Bunu bütün samimiyetimle senden istiyorum!”
Annesi Hunas bint-i Mâlik, Müslüman olduğu takdirde halkın ken-disiyle alay edeceğini söyleyerek teklifini reddetti. Ama artık oğlunun inancına da karışmayacaktı.
Mus’ab bin Umeyr’in Kabile Reislerini İslâm Dinine Dâveti:
Es’âd İbn-i Zürâre ve Mus’ab bin Umeyr, Abd-i Eşhel ve Zafer oğul-larının yurduna gitmek üzere yola çıktılar. Sa’d bin Muâz, Es’âd İbn-i Zürâre’nin teyzesi oğluydu. Merak kuyusu denilen yerde Zafer oğulları-nın bahçelerinden birine girib oturdular. Müslümanlar etrafına toplandı-lar. Abd-i Eşhel oğullarında o gün Sa’d bin Muâz ve Üseyd bin Hudayr kabilelerinin reisleriydiler. Her ikisi de müşrikti. Bu hâdiseyi duyunca Sa’d bin Muâz, Üseyd bin Hudayr’e:
“-Üseyd! Ne duruyorsun, bizim zayıflarımızı aldatmak için yurdu-muza gelen bu iki adamın yanına git ve onları azarla, bizim yurdumuza gelmekten men’ et. Es’âd İbn-i Zürâre akraban olmasaydı bu işi sana bırakmazdım. O, benim teyzem oğlu, ona kızamam!”dedi.
Üseyd bin Hudayr, mızrağını aldı ve onlara doğru yürüdü. Es’âd İbn-i Zürâre onu görünce, Mus’ab bin Umeyr’e:
“-Bu, kavmimin efendisidir. Sana geliyor. Ona karşı doğru ol!”dedi.
Mus’ab bin Umeyr (r.a):
“-Oturursa konuşurum!”dedi.
Üseyd bin Huadayr, kötü şeyler söyleyerek karşılarında durdu ve:
“-Buraya niçin geldiniz, zayıflarımızı kandırmak için mi? Eğer, hayatta kalmak istiyorsanız çekip gidin!”dedi.
Mus’ab bin Umeyr (r.a) ona şöyle dedi:
“-Otur ve dinle! Eğer, razı olursan kabul edersin. Yoksa vazgeçeriz!”
Üseyd bin Hudayr:
“-Doğru söylüyorsun!”dedi.
Sonra mızrağını dikti. Yanlarına oturdu. Mus’ab, ona İslâm’ı anlattı ve Kûr’ân okudu. Kendilerinden nakledilen rivayete göre, Es’âd İbn-i Zürâre ve Mus’ab (r.a) şöyle diyorlar:
“-Yemin olsun ki, daha konuşmadan yüzündeki parlaklık ve yumu-şaklıktan İslâm’ı kabul edeceğini anladık!”
Üseyd bin Hudayr:
“-Bu ne güzel, ne iyi. Bu dine girmek istediğinizde ne yapıyorsu- nuz?”dedi.
“-Yıkanır, temizlenirsin. Elbiseni de temizlersin. Sonra da Kelime-i Şehâdet getirirsin, daha sonra da namaz kılarsın!”dediler.
Üseyd de kalktı, gusül abdesti aldı. Elbiselerini temizledi, Kelime-i Şehâdet getirdi. Sonra iki rekât namaz kıldı ve:
“-Benden sonra bir adam var ki, eğer size tâbi olursa kavminden hiç kimse ondan ayrılmaz. Size şimdi Sa’d bin Muâz’ı göndereceğim!”dedi.
Sonra mızrağını alarak Sa’d bin Muâz ve arkadaşlarının yanına gitti. Onlar toplantı yerinde oturuyorlardı. Sa’d bin Muâz, Üseyd bin Hudayr’ın geldiğini görünce:
“-Allâh’a yemin ederim ki, Üseyd bin Hudayr sizin yanınızdan ayrıl dığı gibi dönmüyor!”dedi. Meclisin önünde durunca, Sa’d bin Muâz:
“-Ne yaptın?”diye sordu.
Üseyd bin Hudayr:
“-İki adamla da konuştum. Onlardan korkmadım, ve men’ ettim, istediğini yaparız!”dediler.
Hârise oğullarının Es’âd İbn-i Zürâre’yi öldürmek için harekete geçtiklerini, senin teyzen oğlu olduğunu anladıklarından, sana hakaret olsun diye ona saldırdıklarını duydum!”dedi.
Bunun üzerine Sa’d bin Muâz, kızarak kalktı. Hârise oğullarına dair söylenenlerden korkarak mızrağını eline aldı ve:
“-Vallahi senden faydalı bir şey görmedim!”dedi.
Sonra, Sa’d, onların yanına gitti. Onları sâkin bir halde görünce Üseyd’in, bunu kasti yaptığını anladı ve kötü söyleyerek durdu. Sonra Es’âd İbn-i Zürâre’ye:
“-Yâ Ebâ Ümâme! Yemin ederim ki, eğer aramızda akrabalık olmasaydı bunu benden istemezdin. Evimizde bizi istemediğimiz şeylerle- mi meşgul edeceksiniz?”dedi.
Es’âd İbn-i Zürâre, Mus’ab’a:
“-Yâ Mus’ab, şimdi sana arkasında koskoca kavmi olan bir adam geldi. Eğer o sana tâbi olsa, hiç kimse senden ayrılmaz!”dedi.
Mus’ab bin Umeyr’de ona:
“-Otur ve dinle, eğer hoşuna giderse kabul edersin, eğer hoşlanmazsan söylemeyiz!”dedi.
Sa’d bin Muâz:
“-Doğru söylüyorsun!”dedi.
Sonra mızrağını dikti ve oturdu. Mus’ab’da ona İslâm’ı anlattı. Ve Kûr’ân-ı Kerim okudu.
Mûsâ bin Ukbe’nin rivayetine göre:
Zuhruf Sûresi’nin baş tarafını okudu, Mus’ab ve Es’âd diyorlardı ki:
“-Vallâhi, daha konuşmadan yüzünün parlaklığı ve yumuşaklığında İslâm’ı kabul ettiğini anladık!”
Sa’d bin Muâz, sonra onlara şöyle bir soru sordu:
“-Siz, Müslüman olup da bu dine girdiğinizde ne yapardınız?”
Onlar da şöyle cevab verdiler:
“-Yıkanırsın, ve temizlenirsin, sonra elbiseni temizlersin, sonra da Kelime-i Şehâdet getirirsin, daha sonra da iki rekât namaz kılarsın!”
Sa’d bin Muâz hemen kalktı yıkandı, elbisesini temizledi, Kelime-i Şehâdet getirdi, sonra da iki rekât namaz kıldı. Daha sonra mızrağını aldı ve yanında Üseyd bin Hudayr olduğu halde kavminin toplantı yerine doğru yürüdü ve o gün Sad bin Muâz’ın kavminden birçokları İslâmiyet ile müşerref oldular!” 7
Mus’ab bin Umeyr (r.a) Medine’de bir yıl kaldıktan sonra ikinci senenın Hac mevsiminde Medineliler ile birlikte Mekke’ye döndüğün de Mina’da ki, Akabe mevkiin de Medinelilerin 70 küsur kişilik bir cemaatin Resûlullâh (s.a.v)’e beyatta bulunmalarını ve Medine’ye geldiği taktirde kendisini, canlarını ve ailelerini korudukları gibi O’nu koruyacaklarına dair kesin söz vermelerini ve ikinci Akabe biatının yapılmasını sağladı. Mus’ab bin Umeyr (r.a) bu önemli görevin ifası’ndan sonra takriben üç ay daha Mekke’de kalıp Medine’ye geri döndü.
Resûlullâh (s.a.v) o yıl içinde Medine’ye hicret edip gelince Mus’ab bin Umeyr ile Ebû Eyyüb el-Ensâri’yi din kardeşi ilan etti.
Mus’ab bin Umeyr (r.a)’ın Menkibeleri:
Hz.Ali (r.a), şöyle anlatmaktadır:
“-Ben, Allâh’ın Resulü ile oturuyordum. O sırada yanımıza Mus’ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir deri hırkadan başka hiçbir şey yoktu. Resûlullâh (s.a.v) onun bu hâlini görünce mübarek gözleri yaşla doldu. Çünkü o, Müslüman olmadan önce servet ve nimetler içinde yüzüyordu, ipek elbiseler giyerek şehirde dolaşıyordu. Bu gün ise yamalı bir hırkaya bürünmüştü!”
Yine Hz.Ali (r.a) anlatıyor:
“-Bir kış sabahı, aç bir halde evimden çıktım. Soğuk çok şiddetli olduğundan, kendimi korumak için evimizde bulunan eski bir deriyi aldım, ortasından delip boynuma geçirdim ve iki ucundan bağladım. Vallahi evde yiyecek bir şey yoktu. Resûlullâh (s.a.v)’in evinde olsaydı, elbette bana da gönderirdi. Evden çıkıp şehrin kenar mahallelerinde dolaşırken bir Yahûdiyle karşılaştım.
Bahçe duvarındaki aralıktan beni gören Yahudi:
“-Hey, Bedevi! Bir kova suya bir hurma, nasıl?”diye sordu.
Ben:
“-Kabul, aç kapıyı!”dedim.
Bahçe kapısını açtı. İçeri girdim. Her kovayı çektiğimde bir hurma veriyordu. Avuçlarım hurma doluncaya kadar su çektim. Nihayet:
“-Bu kadar hurma yeter!”dedim.
O hurmalardan yedim. Sonra bir miktar da su içtim. Daha sonra Resûlullâh (s.a.v)’in yanına geldim. Resûlullâh (s.a.v), mescid’de bir grub sahabe ile oturuyordu. Yanlarına oturdum. O esnada, üzerinde yamalı bir, abayla Mus’ab bin Ümeyr geldi. Resûlullâh (s.a.v), onu görünce, onun bolluk içinde olduğu günleri hatırladı bir de şimdiki haline bakınca göz-leri doldu ve ağlamaya başladı. Daha sonra, şöyle buyurdu:
“-Siz bolluk içinde olup da sabah ayrı, akşam ayrı elbise giydiğiniz-de, evlerinize, Kâbe örtüsü gibi örtüler yaptığınızda ne yapacaksınız?”
Biz de:
“-O zaman, bizim için daha hayırlıdır. Elimizdeki rızıkla yetinir, ibadetle meşgul oluruz!”dedik.
Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v):
“-Bugün, sizin için o günden daha hayırlıdır!”buyurdu:
Hz.Ömer (r.a) den:
“-Resûlullâh (s.a.v), Mus’ab’ın, beline sardığı bir koyun postu ile geldiğini görünce:
“-Allâh’ın, kalbini nurlandırdığı şu adama bakın, vaktiyle ben onu, üzerinde iki yüz dirheme alınmış bir elbiseyle görmüştüm. Ebeveyni de ona en iyi şeyleri yedirip içirirlerdi. Fakat Allâh ve Resulüne olan sevgisi onu, bu vaziyete düşürdü!” buyurdular:
Zübeyr bin Avvam, anlatıyor:
“-Resûlullâh (s.a.v), bir grub insanla Kuba’da otururken, üzerini yarı örten, yarı örtmeyen bir örtü ile Mus’ab çıkageldi. Oradakiler utançların-dan başlarını çevirdiler. Mus’ab selâm verdi! Selâmını aldılar. Resûlullâh, onun iyiliklerinden bahsetti ve şöyle dedi:
“-Ben, Mus’ab’ı, Mekke’de ebeveyninin yanında gördüm. Ona çok iyi bakıyorlardı. Kureyş gençleri içinde bunun gibi rahat yaşayanı yoktu. Fakat o, Allâh rızası ve Resulüne yardım gayesiyle bütün bunları reddetti, ileride birtakım hâdiseler olacak. Allâh, size Fars ve Rum ülkelerinin fethini müyesser kılacak ve siz çok zenginleşeceksiniz. Öyle ki sabah ayrı akşam ayrı elbiseler giyecek, sabah ve akşam güzel yemekler yiyecek-siniz!”bunun üzerine oradakiler:
“-Yâ Resûlullâh! Bizim için bu gün mü daha hayırlıdır, yoksa o gün mü?”diye sordular.
Resûlullâh (s.a.v):
“-Bugün, sizin için, o günden daha hayırlıdır. Eğer, dünya malı hak-kında benim bildiklerimi bilseydiniz, onu istemekten vazgeçerdiniz!” buyurdular.
Habbab bin Eret (r.a), Mus’ab öldüğünde, bir örtüden başka bir şey bırakmadığını söylüyor. Onu başına örttüklerinde ayakları, ayaklarına örttüklerinde başı açıkta kalıyordu. Nihayet Resûlullâh (s.a.v):
“-Başını örtün, ayaklarının üzerine ot koyun!”buyurdular. 8
Amir bin Rebia der ki:
“-Mus’ab bin Umeyr, Müslüman olduğu günden Uhud’da şehid düştüğü güne kadar benim dostum ve arkadaşımdı. Habeşistan’a her iki hicrette de bizimle birlikte yola çıkmıştık. Kafile arasın da benim yol arkadaşımdı. Ben onun kadar güzel huylu ve onun kadar aykırı davranışı az bir kimse görmedim!” 9
Başka bir rivayette:
Resûlullâh (s.a.v), bir gün ashabıyla sohbet ederken Mus’ab (r.a) yanlarına geldi. Selâm verdi. Sahabiler, ona gereken şekilde yardımcı olamadıkları için mahcubtular. Resûlullâh (s.a.v) Mus’ab’ın selâmını aldıktan sonra şöyle buyurdu:
“-Dünyayı bütün ahâlisiyle değiştirebilen Allâh’a hamd olsun. Şu genç adamı görüyor musunuz? Önceden anne ve babasının en sevgili varlığı idi. Allâh ve Resulünün sevgisi, anne ve babasının sevgisine ğâlebe çaldı. O da, Allâh’ı ve Resulünü anne ve babasına tercih etti!”
Mus’ab bin Umeyr, o zaman (yani şehit olurken) kırk yaşının içinde idi. İnce derili güzel ve uzun saçlı ne kısa nede uzun boylu idi. Mekke’de Mekke gençlerinin en yakışıklısı idi, anne ve babası onu çok severlerdi. Annesi ona elbisenin en ince ve en güzelini giydirir en güzel kokuları sürdürürdü. Mekke’de onun kadar nimetler içinde yüzen bir genç yoktu.
Bedir Savaşı :
Resûlullâh (s.a.v), Bedir Ğazvesi’ne giderken Mus’ab bin Umeyr’e beyaz sancağını vermişti. 10
Mus’ab bin Umeyr Bedir Savaşı’nda, büyük gayret, şecaat gösterdi.
Bedir Savaşı ğalibiyetle bitince Resûlullâh (s.a.v) ve Ashab-ı kirâm Medine’ye dönerlerken, Useyl denilen mevkiiye varılınca bütün esirler Resûlullâh (s.a.v)’e arz edilmişti. Birden esirler arasında, Nadr bin Hâris’i görünce ona uzun uzun baktı, Nadr, yanındaki adama:
“-Vallâhi Muhammed, beni öldürtecek!”deyince,
Yanındaki adam, ona:
“-Vallâhi korktuğundan sana öyle geliyor!”dedi.
Nadr bin Hâris, birden Mus’ab bin Umeyr’i görüb ona:
“-Yâ Mus’ab! Sen, bana akrabalık yönünden bunlardan daha yakın bulunuyorsun. Arkadaşlarım (esirleri kast ediyor) hakkında ne yaparsa bana da öyle yapsın! Dostun (Muhammed)’e söyle, vallâhi o beni öldürecek gibi bakıyordu. Ne olur söyle beni öldürmesin!”dedi.
Mus’ab bin Umeyr’de ona:
“-Allâh’ın kitabında zikir edildiği üzere şöyle şöyle söyleyen… peygamberine de şöyle, şöyle söyleyen sen değil miydin?” dedi.
Nadr, Mus’ab’ın söylediklerini duymazlık dan gelerek:
“-Bana, arkadaşlarım gibi muamele etsin onlar öldürülürse bende öldürüleyim, onlara eman verilirse bana da eman verilsin!”dedi.
Mus’ab bin Umeyr (r.a):
“-Sen değil misin ki, Resûlullâh’ın zayıf Ashabı’na Mekke’de iken ağır işkenceler yapan?”
Nadr bin Hâris:
“-İyi ama, vallâhi yâ Mus’ab, sen esir olsaydın ben sağ oldukça seni hiçbir zaman Kureyş’e öldürtmezdim!”dedi.
Mus’ab bin Umeyr (r.a):
“-Senin doğru söylediğine kaniim. Fakat, ben, senin gibi değilim. İslâmiyet aramızdaki akrabalılık bağını kesmiştir!”dedi.
Resûlullâh (s.a.v) Hz.Ali’ye:
“-Yâ Ali! Şu müşrikin boynunu vur!”
Deyince, Mikdad bin Esved:
“-Yâ Resulallah! Bu, benim esirim. Ben onun akrabalarından kurtul-malık akçe almayayım mı?”dedi.
Resûlullâh (s.a.v):
“-Yâ Ali! Vur şunun boynunu!”
Nadr bin Hâris’in boynu, Hz.Ali tarafından vuruldu.
Resûlullâh (s.a.v)’de:
“-Allâh’ım, Mikdad’ı, fazlı kereminden zengin yap!”diye dua ettiler.
Nadr bin Hâris müşriklerin aşırı zındıklardandı. 11
Bedir Savaşı’nda Mus’ab bin Umeyr’in anne baba bir kardeşi olan Ebû Aziz bin Umeyr bin Hişâm’da alınan esirler arasındaydı. Mus’ab’ın esir kardeşi Ebû Azîz diyor ki:
“-Ensâr’dan, beni esir alan adamla beraber kardeşim Mus’ab bin Umeyr yanıma geldiler. Kardeşim o adama:
“-Bunu sakın bırakma, onun annesi çok varlıklı bir kadındır! Sana, çok fidye verir!”diyordu.
Savaş sonrası Bedir dönüşünde, Ensâr’dan bir cemaat arasındaydım. Onlar, sabah ve akşam; yemek yerlerken, Resûlullâh’ın emrine uymak için kendi ekmeklerini bana veriyorlar, kendileri de hurma yiyorlardı. Eline bir ekmek parçası geçen, onu hemen bana uzatıyordu. Öyle ki, ben, utancımdan verilen ekmeği almak islemiyordum. Fakat onlar, zorla bana veriyorlar ve ekmeğe bir daha ellerini sürmüyorlardı. Kardeşim, beni esir alan adama öyle deyince, ben:
“-Kardeşim, bana bunu mu yapacak tın?!”dedim.
Mus’ab bin Umeyr, kardeşi Ebû Aziz bin Umeyr’e:
“-O, bana senden daha yakındır!”diye cevab verdi.
Ebû Azîz’in annesi, Kureyşli esirler için verilen en büyük fidyenin ne kadar olduğunu sordu.
“-Dört bin dirhem!”dediler.
Bunun üzerine hemen dörtbin dirhem göndererek, oğlu Ebû Aziz’i esaretten kurtardı.
Eyyûb bin Nu’mân’dan:
Bedir Savaşı’nda, Mus’ab bin Ümeyr’in can kardeşi Ebû Aziz bin Umeyr, Ensâr dan Muhriz bin Nadle’nin eline esir düştü.
Mus’ab, kardeşini esir alan Muhriz’e şöyle dedi:
“-Bunu iyi kolla, çünkü onun Mekke’de çok zengin bir annesi var!”
Bunun üzerine kardeşi Ebû Azîz, Mus’ab’a:
“-Kardeşim, bana yapacağın iyilik bu muydu?”dedi.
Mus’ab bin Umeyr (r.a):
“-Muhriz bin Nadle, bana senden daha yakındır!”diye cevab verdi.
Ebû Aziz’in annesi oğlunun serbest bırakılması için dört bin dirhem gönderdi. 12
Uhud Savaşı:
Sehl İbn-i Sa’d anlatıyor, Uhud Savaşı’ndan önce:
“-Bir kadın Resûlullâh (s.a.v.) a astarlı bir hırka getirdi ve :
“-Yâ Resûlallâh! Bunu giymen için getirdim!”dedi.
Resûlullâh (s.a.v)’de ihtiyacı olduğu için aldı ve giydi. Ashab’dan biri Resûlullâh (s.a.v) sırtında bu hırkayı görünce:
“-Yâ Resûlallâh! Bu, ne güzel şey, onu bana ver!”dedi.
Resûlullâh (s.a.v)’de:
“-Peki!”dedi ve hırkayı çıkarıp ona verdi.
Resûlullâh (s.a.v) kalkıp gidince, ashab, o adamı kınadı. Ve:
“-Resûlullâh’ın, ihtiyacı olduğu için aldığı hırkayı. İstemekle hiç iyi yapmadın. Halbuki biliyorsun ki o, istenilen her şeyi verir!”dediler.
O da:
“-Vallâhi, Resûlullâh’ın giydiğini görünce, belki bu benim kefenim olur da, onun bereketinden istifâde ederim, diye düşündüğüm için ondan istedim!”dedi. 13
Resûlullâh’ın hırkasını isteyenin yapılan incelemeler sonucu Mus’ab bin Umeyr olduğu tahmin edilmektedir.
Uhud Savaşı’nda, Resûlullâh (s.a.v) Muhacirlerin sancağını ilk önce Hz.Ali’ye vermişti, sonra sordu;
“-Müşriklerin sancağını kim taşıyor?”
“-Abduddaroğulları!”dediler.
Resûlullâh (s.a.v) bunun üzerine:
“-Biz, ahde daha çok bağlıyız. Mus’ab bin Umeyr nerde dir?”
“-Ya Resûlallâh! Ben buradayım!”deyince,
Resûlullâh (s.a.v):
“Al bu sancağı!”buyurdular.
Mus’ab bin Umeyr sancağı alıb Resûlullâh (s.a.v)’in önüne geldi. 14
Zira Mus’ab bin Ümeyr’de Abduddar oğullarındandı.
Uhud Savaşı sırasında, Resûlullâh (s.a.v), ona İslâm’ın beyaz sanca-ğını vermişti. Savaş sırasında Müslümanlar oraya buraya dağıldıkları halde, Mus’ab bin Umeyr, Resûlullâh (s.a.v)’in yanından hiç ayrılmadı. Bir ara Abdullah bin Kamiâ, İbn-i Kamiâ denen kiralık katil, atlı olarak, Resûlullâh (s.a.v)’in yanına kadar gelmişti:
“-Gösteriniz bana Muhammed’i! Eğer, O, kurtulursa ben kurtulma-mış olayım!”diye haykırıyordu.
Mus’ab bin Umeyr (r.a), yanında erkek Müslümanlardan bazılarıyla Nesibe Hatun (Ümmü Ümera) olduğu halde İbn-i Kamiâ’nın önünü kesti. İbn-i Kamiâ, Nesibe hatunun omzuna bir kılıç darbesi indirdi. O da, İbn-i Kamiâ’ya müteâddit defalar darbe indirdi ise de, İbn-i Kamiâ’nın üzerin-de iki kat zırh bulunduğundan tesir etmedi. İbn-i Kamiâ vurup Mus’ab’ın sağ elini kesti. Mus’ab, sancağı sol eline aldı. İbn-i Kamiâ onun sol elini de kesti. Mus’ab sancağı kollarıyla tutup göğsüne bastırdı. İbn-i Kamiâ onu mızraklayıb vücudunu delince Mus’ab bin Umeyr (r.a) yere yıkıldı. Sancak’da yere düştü.
Mus’ab (r.a) şehid olunca, Resûlullâh (s.a.v), sancağı, Hz.Ali (r.a)’na verdi. Hz.Ali (r.a) çarpışmaya gidince’de sancağı sonuna kadar Ebû Rum denen zat taşıdı elinden hiç bırakmadı sancağın bir müddet Nu’man bin Ruhayla’nın yanında bulunduğu da rivâyet edilir.
Rivâyete göre; Mus’ab şehid düşünce sancağı Mus’ab’ın suretinde bir melek almıştı. Resûlullâh (s.a.v):
“-Gel ey Mus’ab!”diye ona seslendiğinde
Melek Resûlullâh (s.a.v)’e dönerek:
“-Yâ Resûlallâh! Ben, Mus’ab değilim!”demişti.
Resûlullâh (s.a.v)’de, onun bir melek olduğunu, ve kendisine yardım için geldiğini anladı. 15
İbn-i Kamiâ, Mus’ab bin Umeyr’ı:
“-Al, bu benden! Ben, İbn-i Kamiâ dan!”diyerek vurub şehid edince
Resûlullâh (s.a.v), ona:
“-Allâh, seni zelil ve perişan etsin!”dedi.
İbn-i Kamiâ, Mus’ab bin Umeyr (r.a)’ı Resûlullâh (s.a.v)’e benzetip, Resûlullâh’ı şehid ettiğini sanarak, Mus’ab’ı şehid edince, hemen müşrik- lerin yanlarına sevinçle dönüp:
“-Muhammed’i öldürdüm!”demişti.
Resûlullâh (s.a.v), Hazreclilerin sancağını Sa’d bin Ubade’ye verip, onların sancağı altında durmuştu. 16
Başka bir rivayette:
Mus’ab bin Umeyr, Uhud Ğazvesi’nde sancağı taşıyanlardan idi. Bu savaşta üst üste iki zırh giydiğinden Resûlullâh’â çok benzemişti. Bunun farkında olmayan Kureyşiler, Resûlullâh (s.a.v)’ın yerine, Mus’ab bin Umeyr’i şehid ettiler ve arkasından:
“-Muhammed’i öldürdük!”diye bağırmaya başladılar.
Resûlullâh (s.a.v), şehidler arasında kısa bir hırka içerisinde yerlere serilmiş olduğu halde Mus’ab bin Umeyr’e rastladı yanına gelince:
“-Mü’minler den öyle yiğitler var ki, onlar Allâh’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan, kimisi, şehid oluncaya kadar çarpışacağına dair, yaptığı adağı yerine getirdi. Kimisi’de, şehid olmayı bekliyor. Onlar, verdikleri sözü asla değiştirmediler!” 17
Âyetini okudu.
Resûlullâh (s.a.v), Mus’ab bin Umeyr’in üzerindeki tabaklanmamış koç postunu görünce :
“-Bakınız şu yiğide! Allâh, onun kalbini nurlandırdı da, o, anne ve babası arasında sizin görmediğiniz yiyecek ve içeceklerin en iyileriyle beslenmekte olduğunu görüb dururken, Allâh ve Resûlü’nün sevgisi ona, onların hepsini bıraktırdı!”buyurdu.
Mus’ab bin Umeyr (r.a)’in cesedine hitaben de:
“-Ey Mus’ab! Ben, seni, Mekke’de gördüğüm zaman senden daha ince ipek elbise giyen, senden daha güzel uzun saçlı bir yiğit yoktu. Şimdi sen bir hırka içinde saçı başı karma karışık bir haldesin!”buyurdu.
Resûlullâh (s.a.v), Mus’ab bin Umeyr (r.a) ile şehid arkadaşlarının baş uçlarında durarak:
“-Ben, sizin, Allâh katında diriler olduğunuza şahidim!”dedikten sonra yanında ki sahabilerine:
“-Bunları ziyaret ediniz! Ve, selâmlayınız. Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a kâsem ederim ki, bunlar, kıyamet gününe kadar kendile-rini selâmlayanlara mukabele ederler!”buyurdu.
Resûlullâh (s.a.v), hemen bir kabir kazılmasını emretti. Mus’ab bin Umeyr (r.a)’i, kabre, kardeşi Ebu’r-Rum ile Âmir bin Rebiâ ve Suveybit bin Amr bin Harmele indirdiler.
Habbab bin Eret der ki:
“-Mus’ab bin Umeyr, Uhud günü şehid edilince kendisini saracak bir kısa hırkadan başka bir şey bulunamadı. Hırkayı baş tarafına çektik ayak-ları açıldı ayaklarına çektik baş tarafı açıldı!”
Resûlullâh (s.a.v) bize:
“-O hırkayı baş tarafına çekiniz. Ayaklarını ızhır otu ile kapatınız!” buyurdular. 18
Hamne bint-i Cahş, Mus’ab bin Umeyr’ın hanımı idi. Uhud’a koşup gelen dokuz kadından biriydi. Hamne bint-i Cahş, Resûlullâh (s.a.v)’inde baldızı idi. Yanına gelince, Resûlullâh (s.a.v), ona:
“-Ey Hamne sabret! Allâh’dan ecrini bekle!”deyince:
Hamne bint-i Cahş (r.a):
“-Yâ Resûlallâh! Kimin için sabır edeyim?”deyince
Resûlullâh (s.a.v):
“-Dayın, Hamza için!”
Hamne bint-i Cahş (r.a):
“-İnna lillahi ve inna ileyhi râciun. Biz Allah içiniz ve dönüşümüz Ona dır. Allâh, ona rahmet ve mağfiret etsin!”diye mukabele etti.
Resûlullâh (s.a.v), İkinci kez yine:
“-Ey Hamne sabret! Allâh’dan ecrini bekle!”deyince:
Hamne bint-i Cahş (r.a):
“-Yâ Resûlallâh! Kimin için sabır edeyim?”deyince
Resûlullâh (s.a.v):
“-Kardeşin Abdullah bin Cahş için!”
Hamne bint-i Cahş (r.a):
“-İnna lillahi ve inna ileyhi râciun. Biz Allah içiniz ve dönüşümüz Ona dır. Allâh, ona rahmet ve mağfiret etsin!”diye mukabele etti.
Resûlullâh (s.a.v), üçüncü kez yine:
“-Ey Hamne sabret! Allâh’dan ecrini bekle!”deyince:
Hamne bint-i Cahş (r.a):
“-Yâ Resûlallâh! Kimin için sabır edeyim?”deyince
Resûlullâh (s.a.v):
“-Kocan Mus’ab bin Umeyr için!”
Hamne bint-i Cahş, bunu duyunca derinden bir ah çekerek:
“-Ahh Mus’ab! Vay benim başıma gelenlere!”diyerek feryad etti.
Resûlullâh (s.a.v)’de:
“-Hiç şüphesiz kadının yanında erkeğinin ayrı bir mevkii vardır!” buyurdular. 19
Abdullah bin Fadl’dan:
“-Uhud Harbi’nde, Resûlullâh (s.a.v), sancağı Mus’ab bin Umeyr’e verdi. Mus’ab, şehid edilince sancağı ona benzeyen bir melek aldı. Akşama doğru Resûlullâh (s.a.v):
“-Yâ Mus’ab gel!”dedi.
Bu emir üzerine Melek, Resûlullâh (s.a.v)’e gelerek:
“-Ben, Mus’ab değilim!”dedi.
Resûlullâh, onun yardım için gelmiş bir melek olduğunu anladı. 20
Mus’ab bin Ümeyr (r.a)’ı şehid eden İbn-i Kamiâ adlı kirâlık katil idi. Mus’ab’ın fiziki yapısı, endamı duruşu ve özellikle: Uhud gününün sabahında Resûlullâh’dan isteyib de Resûlullâh (s.a.v)’ın ona hediye ola-rak verdiği hırkayı giydiği için, onu Resûlullâh (s.a.v)’e benzetip şehid etmişti. Zaten onun arzusu da belki bu idi. Resûlullâh (s.a.v)’e benzetilip Resûlullâh (s.a.v)’e zarar verilmemesi idi. İstenilen maksadda hasıl oldu. Uhud sevilen şehidleri kıyamete kadar bağrına bastı.
Aradan yıllar geçti. 46. yıl veya daha fazla Uhud da ki Kanad Deresi yağmurlardan dolayı yatağından taştı. Sel suları Uhud’un güzide şehid-lerinden bazılarının mezarlarını yardı. Şehidlerin cesetleri ortaya çıktı. Ancak cesetler çürümemiş tarû taze idi. Yaralarından yine kan geliyor ancak güzel kokuyorlardı.
Uhud Şehitlerinin Mükâfatları:
“-Resûlullâh (s.a.v), buyurdular ki:
“-Uhud’da kardeşleriniz Şehid oldukları zaman, yüce Allâh onların ruhlarını yeşil kuşların kursaklarına koydu ki, onlar, cennetin ırmakların-dan sulanır meyvelerinden yerler, Arşın gölgesinde asılı altın kandillere gidip yuvalanır tünerler. Onlar, böyle yiyecek ve içeceklerinin hoşluğunu güzelliğini görünce:
“-Keşke, Allâh’ın bize neler ikram ettiğini kardeşlerimiz bilselerdi de, cihad’dan çekinmeseler çarpışmaktan korkup düşmandan yüz çevir-meselerdi!”dediler.
Yüce Allâh şöyle buyurdu:
“-Tarafınızdan ben onlara bu söylediklerinizi tebliğ ederim!”
İndirdiği âyetler de şöyle buyurdu:
“-Allâh yolunda öldürülenlere sakın ölüler demeyin! Onlar Rableri katında diridirler.
Onlar, Rableri tarafından en güzel şekilde Rızıklanırlar. Onlara hiçbir korku yoktur onlar mahzun olmazlar!” 21
Yüce Allâh, onlara tecelli eder (görünüp):
“-Ey kullarım! Canınız neyi arzu ediyorsa isteyin size vereyim!”
Onlar:
“-Eksik hiç bir nimet yok ki isteyelim. Biz cennette istediğimiz şey-lerden yiyip içip duruyoruz!”derler.
Sonra yüce Allâh, bunu üç kez sorar isteyin vereyim. Onlarda aynı şekilde mukabele ederler. En sonunda şöyle derler:
“-Yâ Rabbi! Biz, istesek ancak ruhlarımızın cesetlerimize geri veri-lip dünya ya döndürülüp ve senin yolunda savaşarak tekrar şehid olmak isteriz!”derler.
Ashab-ı Kirâm’dan Mikdam bin Madikerib’in rivayetine göre:
Resûlullâh (s.a.v), Şehit için altı haslet vardır:
1-Kanının dökülen ilk damlasıyla şehidin bütün günahları bağışlanır.
2-Şehid cennette’ki makamını görür.
3-Kabir Azabından emân verilir.
4-Kıyametin dehşet ve korkusundan emin olur.
5-Şehidin başına yakuttan taç konur.
6-Şehidin yakınlarından yetmiş kişiye şefaat hakkı verilir.
Ayrıca, Hadis-i Şerifler’de şöyle denilir:
“-Ölen hiçbir Mü’min dünyaya bir an dahi geri dönmek istemezler. Ancak şehidler müstesna. Şehitler gördükleri ikrâm ve mükâfattan dolayı on kere dünyaya dönüp Allâh yolunda savaşıb şehid olmayı isterler. Nefsim kudret elinde olan Allâh’a kasem ederim ki, ben, Allâh yolunda öldürülmemi sonra diriltilme mi ne kadar arzu ederdim!”
Resûlullâh (s.a.v):
“-Şehâdet bütün günahlara keffârettir!”deyince:
Cibril (a.s):
“-Borç hariç! Yâ Resûlallah!”dedi.
Resûlullâh (s.a.v):
“-Allâh yolunda öldürülmek şehidlere pire ısırması gibi hafif gelir.
Allâh yolunda öldürülmek şehitlere çimdiklemek gibi hafif gelir!” 22
Câbir bin Abdullah (r.a) der ki:
“-Muâviye bin Ebû Süfyan, zamanında su çıkarmak için, veya sel suları yüzünden 46 yıl sonra şehitler mezarlarından nakledilirken, ben, Uhud şehidlerinin sanki uykuya dalmış kişiler gibi adamların omuzlarında birer birer taşındıklarını gördüm!”
“-Hamza’nın ayağının yanına ince çakıllı yere, veya bir dikene veya kazmanın ağzına, değdiğinde yeniden kanadı. Halbuki Medine toprağı çorak ve tuzlu olduğundan gömülen ölü kabrinde bir gecede bozulur, kısa zamanda dağılır dı. Oysa şehidlerin hiç biri bozulmamışlardı. 46 yıl sonra şehidlerin kabirleri açıldığında misk kokusu gibi koku yayıldı!” 23
O günün insanları, Uhud şehidlerin dördünü, Hz.Hamza ile Abdullah bin Cahş’ı, dayı yeğeni aynı mezara, Muhacirinden Mus’ab bin Umeyr ile Ensâr’dan Amr bin Cemuh’u aynı mezara, bugünkü Uhud şehidliğindeki kabirlerine naklettiler. Yani, dört şehid iki mezara konuldu.
Mus’ab bin Umeyr, Hicri 3. Miladi 24 Mart 625. yılda 40 yaşında, Uhud Savaşı’nda şehid oldu. Kabri, Medine’de Uhud şehidliğindedir.
Mus’ab bin Umeyr (r.a)’nın özelliklerini saymakla bitiremeyiz. Ancak şu kadarını hatırlatırız. O, İslâm’ın ilk muallimi, ilk öğretmenidir. O Muhacirlerden Medine’ye ilk hicret eden Allâh adına evini barkını terk eden ilk öncüdür. O, Abduddaroğulları gibi önemli bir âilenin ilk iman edeni, ilk Müslümanıdır. O, yine o büyük âilenin ilk şehidi, Risalet ve Nübüvvet davası uğrunda verilmiş ilk kurbandır.
Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.
1- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-1-296
2- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-3-248
3- M.Âsım Köksal islâm Tarihi-4-177
4- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-1-116
5- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-6-57
6- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-8-103
7- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-1-187
8- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-874
9- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-225
10- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-9-82
11- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-9-171
12- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-916-917
13- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-747
14- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-88
15- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-136
16- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-136
17- Ahzab-23
18- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-214
19- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-208
20- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1918
21- Al-i İmran-169-171
22- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-223-225
23- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-10-227
Yorumlar
Kalan Karakter: