
Muâttıb Bin Ubeyd Kimdir?
مُــعَــِتّــبُ بْــنُ عُــبَــيْــد
Baba Adı : Ubeyd bin İyas el-Belevi.
Anne Adı : Kahiloğullarından bir kadındır.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Medine doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 4. yılı Reci Seriyyesin de şehid oldu.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Bilgi yok.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Reci
Muhacir mi Ensar mı : Ensâr’dan dır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Muâttıb bin Ubeyd bin İyas el-Belevi Beni Zafer’lerin halifi Ensâr dan dır.
Lakap ve Künyesi : Bilgi yok.
Kimlerle Akraba idi : Abdullah bin Târık’ın ana bir kardeşidir.
Muâttıb Bin Ubeyd'in Hayatı
Muattıb bin Ubeyd (r.a) Medine’li Ensâr’dandır. Ne zaman doğduğu bilinmemektedir. Onun, Abdullah bin Târık ile anne bir kardeş olduğu bilgisinden başka Neseb bilgisi yoktur. Eşi çocukları rivayet ettiği hadiseler hakkında bilgi yoktur. Ancak Muattıb bin Ubeyd (r.a) Bedir ve Uhud Savaşına katılmıştır. Hicri 4. yılda Reci seriyesinde şehid edilmiştir.Reci’ Seriyyesi:Hicretin 4. yılının Muharrem ayında Resûlullâh (s.a.v) Abdullah bin Üneys (r.a)’ı yanına çağırdı: “-Bana erişen habere göre Halid bin Süfyan bin Nübeyhül Huzeli benimle çarpışmak için adamlar topluyormuş. Kendisi şu sıralarda Arafat yakınlarında Urane veya Nahle’dedir git onu öldür!” buyurdular Abdullah bin Üneys (r.a) gidip onu öldürdü.Abdullah bin Üneys (r.a), Halid bin Süfyan Nübeyhül Huzeli’yı öldürdüğü zaman, Lihyanoğulları, Adal ve Kare kabilelerine giderek, zekâtlarını takdim ve İslâmiyet’e dâvet etmek üzere, Ashâbından bazılar-ını göndermesi için Resûlullâh (s.a.v) ile konuşmasını istediler ve: “-Gelecek olanlardan bazılarını ölen adamımıza karşılık, öldürüp öcümüzü alırız. Ötekilerini de, Mekke’ye götürür Kureyş’e satarız, Kureyş’in, Bedir'de öldürülen adamlarına karşı, Muhammed'in ashabın-dan kendilerine getirilecek kişileri işkence ile öldürmeleri kadar hoşlarına giden bir şey yoktur!” diyerek, planlarını tatbike başladılar.Hun bin Huzeyme bin Müdrike soyundan. Adal ve Kare kabilesinden olup Müslüman olduklarını söyleyen altı veya yedi kişilik bir dâvet heyeti Medine’ye gelerek: “-Yâ Resûlallâh! İslâmiyet, kabilemiz içinde yayılmaya başladı. Ashâbından bazılarını bizimle bilikte gönder de, onlar, bize, dini iyice anlatsınlar. Kûr’ân okutsunlar ve İslâm şeriatını öğretsinler!” diye dilekte bulundular.Resûlullâh (s.a.v), o sıralarda, Kureyş müşriklerinin Medine İslâm devletine karşı askeri bir hazırlıkta bulunup bulunmadıklarından haberdar olmak ve ona göre tedbir almak üzere ashabından bazılarını tecessüs ve istihbaratla izlemek üzere vazifelendirip Mekke’ye göndermeye hazırlanmış bulunuyordu. Bunun için, Adal ve Kare dâvetçilerinin bu isteği müsait karşılandı. Vazifelendirilenler, hicretin dördüncü yılı Safer ayında Adal ve Kare dâvetçileri ile birlikte yola çıktılar.Fedai birliği altı veya yedi kişi olup içlerinden Mersed bin Ebi Mersed, kumandan tayin edilmişti. Bazı kaynaklarda bunlar on kişiydiler komutan Âsım bin Sâbit idi. Fakat bu fedailerin Ancak yedisinin isimleri bize kadar ulaşmıştır. Bunların isimleri ise şöyledir:1-Mersed bin Ebi Mersed, 2-Halid bin Bükeyr, 3-Asım bin Sabit bin Ebî Aklah, 4-Hübeyb bin Adiyy, 5-Zeyd bin Desine, 6-Abdullah bin Tarık, 7-Muattib (Muğis) bin Ubeyd (r.a) Allâh hepsinden razı olsun.İslâm Fedai birliği, Hicaz nahiyesinde Huzeylilere ait su başı olan Reci’ye gelip kavuştukları zaman, kendilerini götürenlerin ihanetine uğradılar. Bugün, Vatya adıyla bilinen Reci, eski Mekke Medine yolundan Mekke’ye altmışbeş kilometre uzaklıkta ve Usfan’a gelmeden onbeş kilometre, sağ taraftaki vadiden beş kilometre içerdedir. Burada küçük bir gölet mevcud olup çevresinde azbir derinlikte kazı yapıldığında su çıkmaktadır.İslâm fedâi birliği, Hicaz nahiyesinde Huzeylilere ait su başı olan Reci’e gelip kavuştukları zaman, kendilerini götürenlerin ihânetine uğradılar. Rivayete göre; İslâm fedâileri Reci’ suyu başına varıncaya kadar geceleri yürümek, gündüzleri gizlenmek suretiyle bir seher vakti gelip inmişler, orada iyi cins Medine hurması, “Acve” hurmasından yiyerek çekirdeklerini yere atmışlardı. Oradan ayrıldıkları zaman, Huzeyl kabilesinden çobanlık eden bir kadın oraya uğramış, yerde bulunan Acve hurması çekirdeklerine bakıp, onların küçük olduklarını görünce: “-Medine hurması bu!”diyerek kendi kabilesine seslenmişti.O sırada fedailer dağa sığınmış ve orada gizlenmiş bulunuyorlardı. Adal ve Kare kabilesinden olan dâvetçilerden birisi bir bahane ile ayrılıp Müslümanların geldiğini Lihyan Oğulları’na haber vermişti. Lihyan Oğulları’ndan yüz kişiye yakın bir okçu ve silâhlı birlik onları araştırmaya başladılar. Müslümanların kondukları ve Medine’den azık olarak yanla-rına almış oldukları hurmaları yedikleri yeri buldular çekirdekleri görünce: “-İşte Yesrib hurması çekirdekleri!”diye bağrıştılar ve hemen izle-rini sürmeye başladılar. En sonunda, Âsım bin Sâbit’le arkadaşlarına dağın tepesinde kavuştular. Çevrelerini sardılar.Böyle, elleri kılıçlı tam teçhizat silâhlı adamların etraflarını kuşattıklarını görünce, İslâm Fedaileri de, onlarla çarpışmak için, hemen silâh-larına davranıp kılıçlarını sıyırdılar.Lihyan Oğulları: “-Eğer, yanımıza inerseniz, hiç birinizi öldürmeyeceğimize kesin olarak söz veriyoruz! Vallâhi, biz, sizi öldürmek istemiyoruz. Fakat, size karşılık olarak Mekkeliler’den bir şeyler koparmak, ondan faydalanmak istiyoruz!” dediler.Mersed bin Ebi Mersed, Hâlid bin Ebi Bükeyr ve Âsım bin Sâbit: “-Vallâhi, biz, hiç bir zaman, müşriklerin ne sözlerini, ne de, akidlerine kabul ederiz!” diyerek müşriklerin tekliflerini reddettiler.Âsım bin Sâbit (r.a): “-Ben, müşriklerin himâyesini hiç bir zaman kabul etmemeye andlı yeminliyimdir. Vallâhi, ben kafirlerin himayelerine ve sözlerine kanarak inmem ve kafirlere asla teslim olmam! Allâhım! Peygamberini, durumu-muzdan haberdar et!” deyip müşriklere ok atmaya başladı. Ok atarken de: “-Ölüm, hak, hayat, boş ve geçicidir. Mukadderatın hepsi başa gelecektir. İnsanlar, er veya geç Allah’a rücu edip dönecektir. Ben, ne diye çarpışmıyayım ki, gücüm, kuvvetim yerinde, oklarım yanımda, yay’ımın kirişi kalın, enli temrünler yüzünden kayıp gitmektedir! Eğer, ben sizinle çarpışmazsam, anam, beni yitirsin!”diyerek recez söylüyordu.Âsım bin Sâbit’in ok çantasında yedi ok vardı. Attığı her okla müşriklerden birini öldürdü. Oku tüketince, müşrikleri mızrağıyla delik deşik etti. Mızrağı kırılınca da kılıcını sıyırdı. Kılıcının kınını kırıp attı. “-Allâh’ım! Ben, günün başında, Senin dinini korudum. Sen de, günün sonunda, benim etimi cesedimi koru! Cesedime, etime müşrikleri dokundurma!” diyerek duâ etti. En sonunda iki ayağından yaralanıp yere düştü. Lihyan Oğulları, aralarında Âsım bin Sâbit olmak üzere yedi kahramanı okla vurub şehid ettiler.Reci serriyesinde görev alan sahabelerden, Hubeyb bin Adiyy ile Zeyd bin Desinne ve Abdullah bin Tarık, müşrikler tarafından öldürme- yeceklerine dair kesin söz alınca dağdan inip Lihyan Oğulları’na teslim oldular. Lihyan Oğulları da onların üçünü kendi ok yaylarının kirişiyle bağlayınca, Abdullah bin Tarık bağırdı: “-İşte bu, ahde vefasızlığın, ilk örneğidir verilen sözün tutulmasının bir başlangıcıdır!”dedi.Gitmemeye diretti durdu. Ancak onu da Mekke yakınlarında ki Merrü Zehran da vurup şehid ettiler. Muattib bin Ubeyd Merrü Zehran da şehid edildiğine göre Reci Vak’ası’nda şehid edilenlerin sayısı altıya inmiş esir sayısı ise 3 den 4 çıkmıştır, der.Abdullah bin Tarık ile Muattıb bin Ubeyd bir anneden doğma kardeştirler. Her ikisi de Bedir ve Uhud da katılıp savaşmışlardır. Ensar dan zafer oğullarının müttefiki idiler.Lihyan oğulları esir aldıkları Zeyd bin Desine Hubeyd bin Adiy ve Abdullah bin Tarık’ı satmak için Mekke’ye doğru hareket ettiler. Mekke civarında bulunan Merrüz Zehrana gelindiği sırada Abdullah bin Tarık : “-Vallâhi ben size arkadaş ve yoldaş olamam. Bana Önder ve örnek-ler onlar yani şehitler arasındadır” diyerek direnmeye ve diretmeye başladı. Zaten olayın başından beri direniyordu. Lihyan oğulları zorladıkça o direniyordu en sonunda elinin bağını çözüp kılıcına el attı. Lihyan oğulları onu vurmaya ve dövmeye kalkıştılar. Abdullah bin Tarık onların üzerlerine yürüyünce başından dağıldılar.Müşrikler onu uzaktan taşa tuttular. Ve en sonunda taşla vura , vura şehit ettiler. Abdullah bin Tarık’ın kabri Merrü Zehran da dır. İbni Sad’a göre Lihyan oğulları kardeşi Muattib bin Ubeyd’i da aynı yerde şehid ettiler.Reci faciası haberi Medine’ye yayılınca munafıklardan bazı adamlar fırsat bulup şöyle dediler: “-Yazık oldu şu işkenceye uğratılan ve öldürülenlere! Onlar, ne çoluk çocuklarının içinde sağ salim oturdular, ne de, adamlarının elçiliğini yerine getirebildiler!”diyerek fesatçılığa başladılar.Ensâr’ın şairlerinden Hassan bin Sâbit, Reci fedaileri üzerine mersi-yeler söyledi. Beni Lihyan Oğulları hakkında da hicviyeler söyledi. 1Resûlullâh (s.a.v), kendisine Reci ve Bi’ri Maûna faciasının acı haberinin geldiği gece, sabah namazında birinci rekâttan sonra, ikinci rekâtın rükûundan: “-Semiallâhü limen hamideh!”diyerek doğrulduğu zaman: “-Ey Allah’ım! Mudar kabilelerini şiddetle tepele! Ey Allah’ım onların yıllarını, Yusuf peygamberin kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına dar getir! Ey Allah’ım! Lihyan Oğullarını, Adel, Kare, Zi’b, Rı’l, Zekvan ve Usayya kabilelerini Sana havale ediyorum! Çünkü, onlar, Allah’a ve Resûlüne âsi oldular!”diyerek beddua etti.Resûlullâh (s.a.v) buna beş vakit namazlarında bir ay devam ettiği, arkasında bulunan cemâatın da Amin dedikleri rivayet edilir.Resûlullâh (s.a.v)’ın bedduası kabul olmuş, kuraklık ve kıtlık başla-mıştı. Hicretin dördüncü yılı Şaban ayında meydana gelen Bedrü’l mev’id seferi münasebetiyle Kureyş lideri Ebû Süfyan’ın da, itiraf ettiği gibi: “-Yağışlar kesilmiş, sular çekilmiş, yeşillikler, otlar kavrulup kurumuş sefere çıkmaktan gözlerini yıldıran ve korkutan çok çetin ve sert bir yıl olmuştu!”Allâme Zürkani’nin Şerefü’l-Mustafa Müellifinden nakline göre: “-Ri’l, Zekvan, Usayya, gibi kabilelerden yedi yüz kişi humma hastalığına tutulup ölmüştür!” 2Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.1- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-11-302- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-11-43