Uluslararası Sözleşmeler Bağlamında
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Hukuk tekniği bakımından normlar hiyerarşisi anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik şeklinde sıralanır. Bu sıralamaya göre yönetmelikler tüzüklere, tüzükler kanunlara, kanunlar ise anayasaya aykırı olarak düzenlenemezler. Modern dönemlerin popüler kavramı olan küreselleşme ile evrensel hukuk ilkeleri söyleminin ön plana çıkması, ülkelerin her alanda başka ülkelerle muhatap olması ve kendi aralarında siyasi, ekonomik, sosyal veya kültürel konularda bir takım anlaşmalar yapmasıyla birlikte normlar hiyerarşisine “uluslararası sözleşmeler” kavramı da eklenmiştir.Bu bağlamda 11 Mayıs 2011 tarihinde taraf devletler arasında imzalanan İstanbul Sözleşmesi hukuksal nitelik bakımından bir uluslararası sözleşmedir. Uluslararası sözleşmeler hiyerarşide kanun hükmündedir ancak Anayasamızın 90. Maddesi gereği uluslararası sözleşmelerin ulusal kanunlar ile farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası sözleşme hükümleri geçerlidir. Burası oldukça önemlidir. Her ne kadar normlar hiyerarşisinde kanun ile aynı nitelikte görünse de farklılık arz eden durumlarda uluslararası sözleşme hükümleri uygulanacağından bu sözleşmelere “kanun üstü” sözleşmeler de diyebiliriz. Üstelik ulusal kanunların Anayasa Mahkemesi’nde norm denetimi yoluyla iptali mümkün iken uluslararası sözleşmelerin iptali için başvurulabilecek herhangi bir mercii şimdilik bulunmamaktadır.Ne Getiriyor? Ne Götürüyor?
İstanbul Sözleşmesi aile ve kadın özelinde şiddeti önlemek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak iddiasındadır. Bu anlayışa göre cinsiyet doğuştan değil sonradan edinilen, toplumsal gelenek ve göreneklerle şekillenen bir rol ve/veya modeldir. Buna göre erkeklik ve kadınlık hem cinsiyet olarak hem de davranışsal olarak sonradan değiştirilebilir.Sözleşmede yer alan kuşkulandırıcı ifadelerden biri de “cinsel yönelim” ifadesidir. Bu ifade ile her türlü cinsel sapkınlık bireysel bir tercih olarak kabul edilmektedir. Üstelik anne-baba kavramlarının yanında çift, flört, partner ve benzer kelimeler kullanarak nikahsız birlikte yaşamayı özendirici ve koruyucu bir niteliktedir.İstanbul Sözleşmesine dayanılarak çıkarılan 6284 sayılı Kanun gereği yüksek mahkeme Yargıtay kararları doğrultusunda kadın beyanının esas alınması da büyük bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Nitekim kadın olsun erkek olsun tüm soyut iddialar mutlaka somut verilerle veya belgelerle desteklenmelidir. Kadınların beyanlarının esas alınması demek herhangi bir delil gerekmeksizin sadece soyut ifadelerle kişileri ve/veya aileleri cezalandırmak demektir.Kadının korunması amacıyla yürürlüğe konulan İstanbul Sözleşmesi cinsel açıdan toplumsal yapıyı tahrip ederken Ailenin Korunmasına dair 6284 sayılı Kanun ise ailelerin kolay dağılmasına, eşlerin boşanmasına kapı aralamaktadır. Üstelik bazı suçlar için yürürlükte olan Uzlaştırma Prosedürünün işbu kanunlar için uygulanmaması ve tarafların şikayetlerini geri çekmesi durumunda bile kamu davasına devam edilerek aile bireylerinin cezalandırılması akıllardaki soru işaretlerini çoğaltmaktadır. Son olarak; İstanbul Sözleşmesi ile 6284 sayılı kanun mutlaka feshedilmelidir.