Muâz Bin Hâris Kimdir?
مُــعَــا ذ بـِـنْ اَلْــحَــا رِ ث
Baba Adı : Hâris bin Rifaâ.
Anne Adı : Âfra bint-i Ubeyd, bin Sâ’labe, bin Ubeyd, bin Ğanm, bin Mâlik, bin Neccar’dır.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Medine doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hz.Ali (r.a), döneminde ancak tarih ve yeri kesin olarak belli değildir.
Fiziki Yapısı : Çok cesur ve yiğit bir yapısı vardı.
Eşleri : 1-Habibe bint-i Kays, 2-Ümmü’l Hâris bint-i Sebre, 3-Ümmü Sâbit Remle bint-i el-Hâris.
Oğulları : Ubeydullah, Hâris, İbrâhim, Âvf.
Kızları : Selmâ, Remle, Âişe, Sâre, ve Rabiâ.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Hendek, ve diğerleri
Muhacir mi Ensar mı : 1.ve 2. Akabe biatı’na katılan Ensâr dandır
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Rivayeti var, sayısı belli değildir.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Mâ’mer bin Hâris ile din kardeşiydi.
Kabile Neseb ve Soyu : Muâz bin Hâris bin Rifaâ bin Sevad bin Mâlik bin Ğanm bin Mâlik Beni Neccar’dır.
Lakap ve Künyesi : Âfra Hatun’un oğlu olduğu için anasının künyesiyle isimlenmiştir. Muâz bin Âfra,
Kimlerle Akraba idi : Muâvviz ve Âvf bin Hâris’in kardeşleridir.
Muâz Bin Hâris'in Hayatı
Muâz bin Hâris (r.a), Medine doğumludur. Ancak, hangi tarihte doğ-duğu kesin belli değildir. İslâm tarihinde annesinin adıyla meşhur olan sahabelerden biridir. Bu değerli sahabenin esas adı, Muâz bin Hâris’dir Ancak, diğer kardeşleri gibi, Annesi Âfra Hatun’un oğlu diye yad edilir. Muâz bin Hâris (bin Âfra) üç erkek kardeştirler. Bu üç kardeşe Afra hatunun oğulları Muâz, Muâvvez, ve Avf bin Afra denilirdi. Muâz (r.a)’ın babası Hâris Rifaâ, ile Annesi Âfra bint-i Ubeyd ile Amcası Râfi’de sahabidirler. Zehebi, Muâz’ın Râfi’ ve Rifaâ adlarında iki kardeşinin daha bulunduğunu kaydeder.Muâz bin Hâris ağabeyi Avf ile beraber, birinci ve ikinci Akabe Bey’atlarında hazır bulunmuş, diğer kardeşi Muâvviz’inde İkinci Akabe Bey’atına iştirak ettiği zikredilmiştir. İbn-i İshak; Muâz’ın Resûlullâh ile ilk önce karşılaşan Medineli iki kişiden biri olduğu şeklindeki rivâyet kabul görmemiştir. Resûlullâh (s.a.v) hicretten sonra Muâz bin Hâris ile Hz.Osman’ın yeğeni, ve Muhacirinden olan Mâ’mer bin Hâris ile din kardeşi ilan etti.Başka bir rivâyette ise:Muâz bin Hâris ve kardeşleri 1. Akabe bey’atında Resûlullâh (s.a.v) ile buluşan ve İslâmiyeti kabul eden ilk altı veya sekiz kişiden biridir. Medine’ye döndükten sonra Medinelilere ve yakınlarına islâmiyeti anla-tarak onların İslâm’a girmelerini sağlamışlardır. Bedir, Uhud, Hendek ve, diğer tüm savaşlarda bulunmuş, Bedir’de Ebû Cehili öldüren üç kişiden birisi olmuştur. 1Anneleri Afra bint-i Ubeyd (r.a) oğullarıyla iftihar ederek: “-Benim oğullarım!”diyerek övünürdü.Bedir Ğazvesi’nde Muâz bin Hâris ve kardeşleri Avf, ile Muâvviz çok büyük yararlılıklar göstermişlerdir. Muaz (r.a)’da en önemli şöhretini Bedir Ğazvesi’nde kazanmıştır. Bedir Ğazvesi’nde Kureyşliler’den üç kişi öne çıkıp çarpışacak kimse istediklerinde Muâz ve Muâvviz ve Avf’ın, veya Abdullah bin Revâha’nın kendiliklerinden ileriye atıldıkları, ancak müşrikler Medineliler’le işleri olmadığını, kendileri gibi Kureyşli savaşçı taleb ettiklerini söyleyince, esasen bu durumu uyğun görmeyen Resûlullâh (s.a.v), Muâz ve kardeşlerine yerlerine dönmelerini emretti.Bu yiğit üç kardeşin Bedir Ğazvesi’ndeki durumuyla ilgili farklı rivâyetler bulunmaktadır. Bir rivâyete göre; bu ğazvede Ebû Cehl’i Muâz ile Muâvvez ve Muâz ile Muâz bin Amr, bin Cemûh öldürmüş, bir başka rivâyette ise Ebû Cehl’i Muâz bin Hâris ile kardeşi Muâvviz bin Hâris’in önce onu yaraladıkları daha sonra da onu Abdullah bin Mes’ûd’un öldür-düğü belirtilmiştir. Ayrıca, Muâvviz ile Âvf’ın Bedir Ğazvesi’nde Ebû Cehl’in bacağını kestikleri, Ebû Cehl ile oğlu İkrime’nin de onları şehid ettiği zikredilmiştir.Bu olayı Abdurrahman bin Avf (r.a) şöyle anlatmaktadır:“-Bedir Savaşı’nda saflar arasında dururken sağıma soluma baktım. Birde ne göreyim, Ensâr’dan iki gencin arasındayım. Hep böyle iki güçlü insanın arasında olmayı içimden geçirdim. Gençlerden biri bana gözüyle işaret ederek: “-Amcacığım! Ebû Cehl’i tanıyor musun?”dedi.Ben de: “-Evet, ne yapacaksın?”diye sordum.O da : “-Resûlullâh (s.a.v)’e sövdüğünü duydum. Kudret ve İradesiyle yaşa- dığım O, Allâh’a yemin olsun ki, onu görür görmez haklıyacağım ve bu uğurda öleceğim!”dedi.Hayretler içinde kaldım. Diğer genç de gözüyle işaret ederek aynı şeyleri söyledi. Çok geçmeden Ebû Cehl’i müşrikler içinde dolaşırken gördüm. Gençlere: “-Bakın, işte sorduğunuz adam!”dedim.Hemen kılıçlarını çekerek onun işini bitirdiler. Sonra dönüp hâdiseyi Resûlullâh (s.a.v)’e haber verdiler.Resûlullâh (s.a.v): “-Onu, hanginiz öldürdü?”diye sordu.Onlardan herbiri: “-Ben öldürdüm!”deyince,Resûlullah (s.a.v): “-Kılıçlarınızı sildiniz mi?”diye sordu.Onlar da: “-Hayır!”dediler.Resûlulâh, kılıçlara bakınca: “-İkiniz baraber öldürmüşsünüz!”buyurdu.Ebû Cehl’in malını Muâz bin Amr, bin Cemûh ile, Muâz bin Afrâ arasında paylaştırdı!”Aynı olayı Muâz bin Amr bin Cemûh şöyle anlatmaktadır : “-Halktan, Ebû Cehl’in çok güçlü olduğunu işittim. Hiç kimse Ebû Cehl’e bir şey yapamaz, diyorlardı. Bunu duyar duymaz harekete geçip onu aramaya başladım. Buldum. İlk fırsatta onun bir kılıç darbesiyle bir bacağını ikiye biçtim. Ayağı bir tarafa fırladı. Düşen ayak, taşın üzerinden fırlayan hurma çekirdeğine benziyordu. Bu sırada Ebû Cehl’in oğlu İkrime’de benim omuzuma bir kılıç darbesi indirdi. Bir kolum sadece küçük bir deri parçasıyla omuzuma bağlıydı. Bu vaziyette savaşmak beni yordu. Buna rağmen bütün gün savaştım. Kolum da yanıma sarkıyordu. Dayanılmaz derecede eziyet vermeye başlayınca, eğilerek, ayağımla sarkan kolumun üzerine bastım ve onu çekip kopardım!” 2Başka bir rivayette ise:Muâz bin Amr bin Cemûh der ki:“-Müşrikler Ebû Cehil’i erişilmez bir tarzda koruyorlar ve ona erişilmez diyorlardı. Onların bu sözünü işitince ona doğru gittim yanına sokulmak imkanını bulunca üzerine saldırıp bir vuruşta bacağının yarısını ayağı ile birlikte kestim. Vallâhi vurulunca onun yere düşmesi hurma çekirdek yemlerini döven değirmen taşının altından çekirdeğin sıçrama-sını andırıyordu. O sırada, Ebû Cehl’in oğlu İkrime omuzumdan kılıcı ile vurup elimi kolumu kesti. Elim derisinden sallandı, kaldı. Çarpışmanın şiddeti bana onu unutturdu. O gün kesik elimi arkama atıp hep çarpıştım durdum. Bana kesik elim zahmet verince de ayağımı üzerine bastım. Sallanan elimi koparıp attım.Sonra İkrime’ye her yere sığınmak istediği zaman rastladım. Eğer, o gün kolum yanımda sağlam olsaydı, ona yetişir ve onun işini bitirirdim. Âfra’nın oğlu, Muâz bin Hâris, Ebû Cehl’i yaralanmış bir halde yerde görünce kımıldamayacak bir hale getirinceye kadar ona kılıç darbesiyle vurdu!”der.Daha sonra bu iki arkadaş Muâz bin Amr, bin Cemûh ile Âfra’nın oğlu Muâz bin Hâris, Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına vardılar. Ve hadiseyi anlattılar. Resûlullâh (s.a.v) de onlara: “-Ebû Cehl’i hanginiz vurdunuz?”diye sordu.İkisi de: “-Ben vurdum!”dediler.Resûlullâh (s.a.v)’de onlara: “-Kılıçlarınızı sildiniz mi?”diye sordu. “-Hayır silmedik!”dediler.Bunun üzerine, Resûlullâh (s.a.v), onların kılıçlarını gözden geçirdi: “-Doğru ikinizde vurmuşsunuz!”buyurdu.Ebû Cehl’in ele geçen kılıcını ve eşyalarını Muâz bin Amr, bin Cemuh’a verdi. Daha sonra Abdullah İbn-i Mes’ûd onun başını kesti. 3Resûlullâh, savaş sonunda Ebû Cehl’in öldürüldüğü yere gelerek: “-Allâh, Âfra hatunun oğullarına rahmet etsin ki, onlar bu ümmetin firâvununu ve küfrün ele başısının öldürülmesine ortak oldular!”buyurdu.Muâz bin Hâris (r.a)’ın vefat tarihi hakkında farklı rivâyetler vardır. Bazı eserlerde, Bedir’de şehid olduğu bildiriliyorsa da rivâyet ettiği hadisi şeriflere bakılırsa uzun zaman yaşadığı görülebilir. Muâz bin Hâris (r.a), Uhud, Hendek, ve diğer ğazvelere iştirak etmiştir denilir. Ancak çok net haberler olmadığından ihtilafa düşülmektedir.Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatından sonra Hz.Ebû Bekr (r.a) döneminde mürtedlerle yapılan savaşlarda bulunmuştur. Hz.Ömer (r.a), devrinde ise Medine’de ikamet etmekte idi. Nitekim Ebû Eyyüb el-Ensâri (r.a)’ın kölesi Eflâh Medine’deki durumu anlatırken şöyle demektedir:“-Halife Ömer (r.a), Bedir’de savaşanların âileleri için özel itina gösterilerek elbiseler hazırlanmasını emretmiş. Elbiseler hazırlanınca bir tanesini de Muâz bin Hâris’e göndermişti.Muâz bin Hâris bana: “-Yâ Eflah! Al bu elbiseyi sat!”dedi.Bende götürüp bin beşyüz dirheme sattım. Parayı getirince;Muâz bin Hâris (r.a): “-Haydi bu paralarla köle satın al!”dedi.Gittim ve bin beş yüz dirhemle beş köle satın aldım. O zaman Muâz: “-Vallâhi beş köle alıp âzad edecek kadar bir parayla iki parça kumaş alıp giyen birinin gerçekten aklı yoktur!”dedi.Kölelere: “-Haydi gidin hürsünüz!”dedi.Halife Ömer (r.a), Muâz’a gönderdiği elbiseyi giymediğini duyunca yüz dirheme daha kaba bir elbise alarak tekrar Muâz’a gönderdi. Halife Ömer (r.a)’in gönderdiği adam elbiseyi Muâz’a getirince, Muâz (r.a): “-Gerçekten Ömer bunu bana mı gönderdi?”diye sordu.Adam: “-Evet sana gönderdi!”dedi.Muâz bin Hâris (r.a) elbiseyi alıp halife Ömer (r.a)’e geldi ve: “-Yâ Emiri’l-Mü’minin! Bu elbiseyi bana sen mi gönderdin?”dedi.Halife Ömer (r.a):“-Evet sen ve kardeşlerin için hazırladığımız elbiseleri giymediğiniduydum. Onun için bunu gönderdim!”dedi.O zaman Muâz bin Hâris (r.a): “-Yâ Emirü’l-Mü’minin! Eğer, ben gönderdiğin elbiseyi giymiyorsam senin kendi malından göndermeni istiyorum!”dedi ve elbiseyi iade etti. 4Bu hadise dahi, Muâz bin Hâris’in Hz.Ömer devrinde sağ olduğunu göstermektedir. Muâz bin Hâris (r.a) Hz.Osman devrine kadar yaşamıştır.Bazı tarihçiler Hz.Ali (r.a)’ın devrine kadar yaşadığını beyan etmiş-lerdir. Hicri 37. Miladi 657 yılında Sıffın Savaşı’nda Hz.Ali (r.a)’ın safla-rında çarpışırken öldüğü görüşü de yayğındır. Onun Hicri 40. Miladi 660 yılından önce Hz.Ali’nin hilafeti zamanında vefat ettiği rivâyeti de bu doğrultudadır. Muâz bin Hâris’in Bedir’de yaralandığı ve bunun sonucun-da öldüğüne dair nakil yayğın bilgilere uymamakta, onun Yezid bin Muâviye devrinde Hârre Savaşı’nda şehid düştüğü rivâyeti ise aynı adı taşıyan Kâri sahibi Ebû Halime Muâz bin Hâris el-Hazreci ile karıştırıldığı ihtimalini akla getirmektedir. Muâz bin Hâris’n Bedir’de aldığı bir yara sebebiyle Medine’de öldüğüne dair bilgi de isabetli bulunmamıştır.Muâz bin Hâris (r.a)’ın Resûlullâh (s.a.v)’e biat eden Hanımı Habibe bint-i Kays’dan, Ubeydullah: Ummü’l-Hâris bint-i Sebre’den: Hâris, Avf, Selmâ, Remle: Ümmü Abdullah bint-i Nümeyr’den İbrahim ve Âişe: Yine Resûlullâh’a biat eden Hanımlarından biri olan Ümmü Sâbit Remle bint-i Hâris’den Sâre adında sekiz çocuğu dünyaya gelmiştir.Muâz bin Hâris’ın kardeşi Muâvviz’ın hanımı Ümmü Yezid bint-i Kays, Resûlullâh’dan hadis nakletmiş: Rübeyyi’ ve Umeyre adında iki kızından Rübeyyi’ Resûlullâh’a Hudeybiye’de biat etmiş, Onunla muhtelif Ğazvelere katılarak yaralıların tedâvisinde hizmet görmüş ve kendisinden rivâyette bulunmuştur. Muâz bin Hâris’in torunu Nasr bin Abdurrahman tarikiyle gelen, ikindi ve sabah namazlarından sonra nâfile namaz kılmanın Resûlullâh tarafından men’edildiğine dair bir rivâyetine Ahmed İbn-i Hanbel’in Müsned’inde ve diğer bazı kitablarda yer verilmiştir. 5Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-6-92- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-555-556
3- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-9-151
4- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-878
5- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-30-339-340