Muâz Bin Cebel Kimdir?
مُــعَــا ذُ بْــنُ جَــبَــل
Baba Adı : Cebel bin Abdurrahman.
Anne Adı : Hind bint-i Sehl el-Cüheyni’dir.
Doğum Tarihi ve Yeri : Takriben Miladi 603 yıllarında Medine’de doğmuştur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 17-18. Miladi 638-39 yılında Ameves taununda 33 veya 34 yaşlarında iken vefat etmiştir.
Fiziki Yapısı : Uzun boylu ak tenli büyük gözlü çatık kaşlı kıvırcık, güzel saçlı parlak yüzlü ve güzel dişli, bir ayağı topal bir zat idi.
Eşleri : Ümmü Amr bint-i Hâlid bin Amr ve Adını bilmediğimiz Yemen de Sekûn kabilesinden ikinci bir hanımı vardı.
Oğulları : Abdurrahman, ve adını bilmediğimiz diğeri.
Kızları : Ümmü Abdullah.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Hendek ve diğerleri
Muhacir mi Ensar mı : 2. Akabe biatı’nda bulunan Ensâr’dandır.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : 157 tane.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Abdullah bin Mes’ûd ile din kardeşi idi.
Kabile Neseb ve Soyu : Muâz bin Cebel bin Amr bin Evs bin Aiz bin Adiy bin Kâ’b bin Amru bin Udey bin Sa’d bin Ali bin Esed bin Saride bin Tezid bin Cüşem bin Hazrec el-Ensâri el-Hazreci’dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû Abdurrahman
Kimlerle Akraba idi : Abdurrahman bin Muâz’ın babasıdır.
Muâz Bin Cebel'in Hayatı
Ebû Abdurrahmân Muâz bin Cebel, bin Amr el-Ensâri (r.a) hicretten takriben on sekiz yıl önce Miladi 603 yılında Medine’de dünyaya geldi. Hicretten yirmi yıl önce Miladi 601 yılında doğduğu da söylenir. Helal ve haram ilminde imamların ilklerinden olan Muâz bin Cebel’ın Neseb Silsilesi; Muâz bin Cebel bin Amr bin Evs bin Aiz bin Adiy bin Kâ’b bin Amru bin Udey bin Sa’d bin Ali bin Esed bin Saride bin Tezid bin Cüşem bin Hazrec el-Ensâri el-Hazreci, ve Cüşemi nisbesiyle de anılmıştır.Hazrec oğulları’nın Beni Udey koluna mensub olan babasının ölümü üzerine Annesi Hind bint-i Sehl bin Cüheyne, Medine civarında yaşayan ve cimriliği ile tanınan Beni Selime oğullarının reisi Ced (Cüd) bin Kays ile evlendi. Annesinin isminin Ümmü Meni’ Esmâ bint-i Amr bin Adiy oldu-ğunu diyenler de vardır. Künyesi Ebû Abdurrahman’dır.Muâz bin Cebel (r.a), on sekiz yaşlarında iken Müslüman oldu. ve, annesi ile birlikte ikinci Akabe biatın’da, arkadaşı Muâz bin Amr bin Cemûh ile beraber Müslüman olarak Resûlullâh (s.a.v)’e biat etmişlerdir. Resûlullâh (s.a.v) Medine’ye hicret ettikten sonra, Muhacirle Ensâr’ı din kardeşi olarak ilan ederken Muâz bin Cebel ile Abdullah bin Mes’ûd’u din kardeşi olarak ilan etmişti.Resûlullâh (s.a.v) Medine’ye hicret ettikten sonra, eski dinleri üzerine sebat eden birkaç kişi kalmıştı. Bunlardan biri de Muâz bin Amr’ın babası olan Amr bin Cemûh idi. Muâz bin Cebel, arkadaşı Muâz bin Amr ile birleşerek, Amr bin Cemûh’un tapınmakta olduğu, Menat denilen ağaçtan yapılmış putunun değersiz olduğunu, birkaç gece onu yerlerde sürüyerek ispat etmeye kalkışmışlar ve bu vesile ile Amr bin Cemûh’un İslâmiyet’i kabul etmesini sağlamışlardır.Amr bin Cemuh, Menaf adındaki putunun yanına vardı. “-Ey Menaf! Bilirsin ki bu kavim senden başkasını istemez senin katında bir anda helâk ve mahvetmek gibi bir şey yok mu?”dedi. ve sonra kılıcını (kendini savunsun diye) Menaf’ın boynuna asıp dışarı çıktı. Amr bin Cemûh’un ev halkı da kalktılar kılıcı Menat’ın boynundan aldılar. Amr bin Cemûh eve dönünce: “-Ey Menaf! Kılıç nerede kaldı? Yazık oldu sana!”dedikten sonra “-Ben, gidip servetimi Menaf’a harcanmak üzere vasiyet edeceğim!” dedi, gitti. Amr bin Cemûh gidince, ev halkı, Menaf’ı aldılar, kırdılar ve bir köpek leşiyle bağlayıp bir pislik kuyusuna bıraktılar. Amr bin Cemûh eve geldiği zaman, ev halkına: “-Nasılsınız?”diye sordu. “-Ey Efendimiz! Biz, hayırlı bir yoldayız, Allâh, evimizden pisliği temizledi!” dediler.Amr bin Cemûh: “-Vallahi, sanıyordum ki, siz, bana karşı Menaf’a bir kötülük yap-tınız?” dedi. “-Evet, orası da, öyle! Bak, o, şu kuyudadır!”dediler.Amr bin Cemûh, gidip onu görünce, kavmine haber gönderdi. Kavmi gelince onlara şöyle sordu: “-Siz benim bulunduğum şey (İnanç) üzerinde değil misiniz?” “-Evet sen bizim büyüğümüzsün!”dediler.Amr bin Cemûh: “-Öyle ise, siz şahid olunuz ki: ben, artık, Müslüman oldum! Muhammed’e indirilmiş olanlara iman ettim!” dedi.Başka rivayete göreAmr bin Cemûh, Menaf adını taktığı ağaçtan yapılmış bir putu evinde bulundurur, onun önünde eğilir, üzerine toz kondurmazdı. Selime oğulları gençlerinden ikisi ki biri, Amr bin Cemuh’un oğlu Muaz, diğeri Muâz bin Cebel, Müslüman olmuşlar ve Akabe beyatında bulunmuşlardı. Bunlar, geceleyin, Amr bin Cemûh’un putunun yanına girerek onu sırt-ladılar ve Selime oğullarının pislik çukurlarından birisine götürüp baş aşağı attılar. Amr bin Cemûh sabaha çıkınca: “-Eyvahlar olsun size! Bu gece, bu düşmanlığı, bu tecavüzü kim yaptı tanrımıza?”dedi.Biraz sonra, onu, aramaya çıktı ve onu pislik çukurunda bulup yıkadı ve kokuladı. Yıkar ve kokularken de:“Vallâhi, sana bu hareketi yapanı bir bilseydim?!” dedi.Amr bin Cemûh, gece yatıp uyuyunca, gençler yine putun yanına girdiler. Onu götürüp aynı şekilde pislik çukuruna attılar. Ertesi günü, sabahleyin, Amr, onu buldu. Pislik çukurundan çıkarıp yıkadıktan sonra, kokuladı, sonra kılıcını getirdi. Onun üzerine astı, ve, şöyle dedi: “-Vallâhi, ben, sana bunu yapanı bilmiyorum. Eğer, sende bir hayır ve kudret varsa, yanındaki şu kılıçla, mütecavize mani ol, kendini koru!”Amr bin Cemûh, gece uyuduğu zaman, gençler, yine putun yanına girdiler. Kılıcı, Menaf’ın boynundan aldılar. Bir köpek leşini boynuna iple bağladıktan sonra onu, Selime oğulları kuyularından, içi, insan pisliği ile dolu bir kuyuya bıraktılar.Ertesi günün sabahında, Amr, putunu bulamadı. Aramaya çıktı. Nihayet, onu, köpek leşiyle bir ipe bağlanmış görünce uyandı. Doğruyu gördü. Kavminden Müslüman birisine bunu açtı.Amr bin Cemûh, hak ve gerçeğe erdiği zaman, puta şöyle hitap etti: “-Vallâhi, sen, gerçek tanrı olaydın, pislik kuyusunun ortasına atıl-maz, bir ipe köpek leşiyle birlikte bağlanmazdın! Kudret ve kuvvet sahi-bi, rızıkların vericisi, dinin kurucusu olan Yüce Allâh’a hamd olsun ki, beni, içine düştüğüm zulmetten doğru yol gösterici Ahmed Peygamber vasıtası ile O, kurtardı!”Amr bin Cemûh, Ensâr’ın yaşlılarından en son Müslüman olan zattı. O, Uhud’da şehid oldu. 1Muâz bin Cebel (r.a), Resûlullâh (s.a.v) ile birlikte Bedir Ğazvesi’ne iştirak ederek Ashab-ı Bedir’den olma sıfatını kazanmıştır. Ertesi yıl Uhud Ğazvesi’nde bulunmuş, daha sonraki yıllarda Resûlullâh (s.a.v)’in yapmış, olduğu Hendek, Beni Kurayza ve Hayber Ğazveleri’nde bizzat bulun-muştur. Mekke fethi esnasında Muâz bin Cebel, Hazrec kabilesinin Beni Seleme kolu içinde bulunuyordu. Mekke fethini müteakib yapılan Huneyn Ğazvesi ve Tâif Kuşatması’nda, Resûlullâh (s.a.v) onu Mekke’de önce yerine vekil olarak tayin etti. Ardından, halka Kûr’ân-ı Kerim öğretmesi için Muallim olarak, dini esasları öğretmek üzere tayin etti.Resûlullâh (s.a.v) Medine dönüş hazırlıklarını yaparken, Muâz bin Cebel’i yine Mekke’de yerine vekil ve Muâllim olarak bırakıp Medine’ye geri döndü. Daha sonra Muâz bin Cebel Medine’ye geri döndü. Medine’ye döndükten sonra Kûr’ân-ı Kerim ve dini ilimleri öğrenmeye devam etti. Bu arada Resûlullâh (s.a.v) zamanında fetva vermeye başladı. O devirde fetva veren Ashab-ı Kiram’ın üç tanesi Muhacirinden, üç tanesi’de Ensâr’ dan idi. Muhacirler arasında, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz.Ali (r.a) idi. Ensâr arasında ise;Ûbey bin Kâ’b, Muâz bin Cebel, ve Zeyd bin Sâbit (r.a) bulunuyordu.Tebük Seferi:Hicretin 9. Miladi 630 yılında Resûlullâh (s.a.v), Tebük Seferi’ne giderken uğradığı konak yerlerinden on sekizincisi Mediran Seniyesi adında bir olub orada, Resûlullâh (s.a.v)’e aid Mediran Seniyesi Mescidi bulunmaktadır. Mediren Mescid’ınin yerinde, konakladılar,Muâz bin Cebel (r.a) der ki:Resûlullâh (s.a.v):“-Siz, yarın inşallâh, Tebük kaynağına varacaksınız.Kuşluk vakti olmadıkça, onun yanma gitmeyeceksiniz. Her kim, onun yanına giderse, ben, oraya gelinceye kadar, onun suyundan hiç bir şeye dokunmasın!”buyurdular.Nihayet, suyun yanına geldik. Fakat, iki kişi, bizi geçerek, suya daha önce erişmiş bulunuyordu, akan su ayakkabı tasması gibi incecik, azar azar geliyordu. Soğuk ve tatlı idi. Resûlullâh (s.a.v) kaynağın başına daha önce varmış bulunan o iki kişiye: “-Bunun suyundan hiç bir şeye dokundunuz mu?”diye sordu.Onlar: “-Evet!”dediler.Onlar, akan suyu çoğaltmak için iki ok sokup kaynağı kurcaladılar. Resûlullâh (s.a.v), onlara, Allâh’ın dilediği kadar ağır şeyler söyledi.Mücahidler, sızan suları, elleriyle azar azar avuçladılar. Avuçlanan sular, bir su kırbasında toplandı. Resûlullâh (s.a.v), onun içinde ellerini ve yüzünü yıkadıktan sonra, onu, kaynağa geri döktü. Sonra, kaynağa ucu demirli üç asa sapladı. Saplar saplamaz, üç yerden su kaynamağa bol su gelmeğe başladı. Mücahidler, sularını aldılar.Bunun üzerine, Resûlullâh (s.a.v): “-Ey Muâz! Sana, uzun bir hayat mukadder olaydı, çok sürmez, bu su ile, buraların bahçe ve bostanlarla dolduğunu senin görmen de kabil olurdu!”buyurdu.Tebük kaynağı, o zaman, mücahitlerin hepsinin su ihtiyaçlarını karşı-lamaya yettiği gibi, Resûlullâh (s.a.v)’in haber verdiği üzere, oranın bahçe ve bostanlarla dolmasına da sebeb olmuştur. 2Resûlullâh (s.a.v), Tebük’te, on dokuz veya yirmi gece kadar oturdu. Tebük’ten ileri geçmedi. İslâm mücahidler ile birlikte oradan ayrılıp. Medine’ye yöneldi. dönüş yolculuğu sırasında bir gece şöyle bir şey oldu.Muâz bin Cebel (r.a) den: “-Resûlullâh (s.a.v)’e gittim. Baktım ki, namaz kılıyor. Sabaha kadar ayakta durdu, secdeye gitti. Orada ruhunun kabz edildiğini zannettim!”Resûlullâh (s.a.v) namazdan sonra bana: “-Niçin böyle yaptım, biliyor musun?”dedi. “-Allâh ve Resûlü daha iyi bilir!”dedim.Üç veya dört defa aynı soruyu tekrarladı ve sonunda şöyle buyurdu:“-Ben, Allâh’ın farz kıldığı namazı kıldım. Sonunda Rabbimin elçisi bana gelerek: “-Ümmetin için ne yapayım?”diye sordu. “-Rabbim daha iyi bilir!”deyince, aynı soruyu üç veya dört defa tekrarlayarak: “-Ümmetin için ne yapayım?”dedi.Ben yine: “-Rabbim daha iyi bilir!”dedim.Bunun üzerine: “-Ümmetinden dolayı seni hiç üzmeyeceğim!”Buyurunca, Ben de hemen Rabbime secde ettim. Rabbim, şükreden-lere karşılığını verir ve onları sever!” buyurdular. 3Resûlullâh (s.a.v), Hicretin 9. yılının Rebiülâhir ayında Miladi 630. yılının Ağustos ayında Tebük Seferi’nden sonra Muâz bin Cebel ile Ebû Mûsâ el-Eş’ari ile birlikte Yemen’e elçi zekât memuru ve kadı sıfatıyla gönderdi, Muâz bin Cebel (r.a)’ı Yemen’e giden heyete başkan tayin ederek onun yukarı Yemen’de, Ebû Mûsâ el-Eş’ari’ninde aşağı Yemen’de görev yapmasını istedi. İslâmiyet’i kabul eden ilk Himyer Meliklerinden Hâris bin Abdülkülâl’e Muâz bin Cebel ile mektub gönderdi.Muâz bin Cebel (r.a)’ın Yemen’de kadılık yaparken nasıl hüküm vereceğini sorması ile ilgili olarak Resûlullâh (s.a.v) ile aralarında geçen konuşma oldukça meşhurdur. Resûlullâh (s.a.v) Yemen’in Cened Sanca-ğına kadı olarak tayin etmiştir. Muâz bin Cebel (r.a)’de oraların halkının aralarındaki davaları hal etti. Onlara Kûr’ân-ı Kerim’i ve İslâm’ın Şeriat hükümlerını öğretti. Muâz bin Cebel (r.a), Ashab arasında helâl ve haram hükümlerini en iyi bilenlerinden, ve Resûlullâh (s.a.v) döneminde fetva verenlerdendi.Hz.Ömer (r.a), onun için:“-Kadınlar, Muâz bin Cebel’ın benzerini doğurmaktan acizdirler.Muâz olmasaydı, Ömer helâk oluyordu!”demiştir. 4Abdullah bin Ömer (r.a)’dan“-Resûlullâh (s.a.v) bir sabah namazını kıldırdıktan sonra cemaate yüzünü döndürüp: “-Ey Muhammed Ümmeti! Muhacirlerle Ensâr cemâati! Hanginiz Yemen’e hazırlanıp gider?”diye sordu.Hz.Ebû Bekr (r.a): “-Ben giderim yâ Resûlallâh!”dedi.Resûlullâh (s.a.v), sustu. Ona cevab vermedi. “-Ey Muhacirlerle Ensâr cemâati! İçinizden hanginiz Yemen’e hazırlanıb gider?”diye tekrar sordu.Hz.Ömer (r.a) kalkıb: “-Ben giderim, yâ Resulallâh!”dedi.Resûlullâh (s.a.v), sustu. Ona da, cevab vermedi. Sonra: “-Ey Muhacirler ve Ensâr cemâati! İçinizden hanginiz hazırlanıb Yemen’e gider?”diyerek üçüncü kez sordu.Muâz bin Cebel ayağa kalkıb: “-Ben giderim yâ Resulallâh!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Ey Muâz! Bu vazife, senindir!”dedikten sonra: “-Ey Bilâl! Bana sarığımı getir!”buyurdu.Sarık getirilince onu, Muâz bin Cebel’in başına sardı.İslâmiyet’te Yemen, üç valiliğe ayrılmıştı. Birincisi; sadaka bölgesi ile birlikte Cened valiliği olup valiliklerin en büyüğü idi.İkincisi: sadaka bölgesi ile birlikte San’a valiliği olup valiliklerin ortancası idi.Üçüncüsü: sadaka bölgesi ile birlikte Hadramevt valiliği olup valiliklerin en küçüğü idi.Birinci bölge olan Cened’e; Cened ismi, Maafirler’den Cened bin Şehran’dan dolayı verilmişti. Cened Yemen’in yukarı tarafında Aden’e doğru idi. Muâz bin Cebel, Cened’de kadılık, hakimlik yapacak, Cened halkına İslâmiyet’i, İslâm şeriatını, Kûr’ân okumayı öğretecek, Yemen ülkesinde tahsil edilen zekât ve sadakaları’da vazifelilerinden teslim alacaktı.Resûlullâh (s.a.v), Muâz bin Cebel’e: “-Sana bir dava getirilip arz edildiği zaman, nasıl, ve neye göre hüküm verirsin?”diye sordu.Muâz bin Cebel (r.a): “-Allâh’ın kitâbında ki, hükümlere göre hüküm veririm!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Eğer, Allâh’ın kitâbında dayanacağın bir hüküm olmazsa? neye göre hüküm verirsin?” diye sordu.Muâz bin Cebel (r.a): “-Resûlullâh’ın o husustaki hükümlerine, Sünnetine göre hüküm veririm!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Eğer, Resûlullâh’ın hükümlerinde, Sünnetinde’de dayanacak bir hüküm bulunmazsan, ne yaparsın?”diye sordu.Muâz bin Cebel (r.a): “-O zaman, ben de tereddüd etmeden kendi görüşüme göre ictihad eder, hüküm veririm!”dedi.Bunun üzerine, Resûlullâh (s.a.v), elini Muâz bin Cebel’in göğsüne vurarak: “-Hamd olsun O yüce Allâh’a ki, Resûlullâh’ın elçisini, Resullâh’ın hoşnud olacağı şeye muvaffak kıldı!” buyurdu.Resûlullâh (s.a.v), yanında Muhacirler’den ve Ensâr’dan bazı kişiler ile Kureyş ve Kureyş dışındaki gençlerden bazıları bulundukları halde, Muâz bin Cebel’i yola uğurlamaya çıktı Muâz bin Cebel, hayvan üzerinde gidiyor, Resûlullâh (s.a.v) ise, yanı sıra yaya yürüyor ve kendisine bazı tavsiyelerde bulunuyordu.Muâz bin Cebel (r.a): “-Yâ Resulallah! Ben, binitliyim. Sen ise, yaya yürüyorsun! Ben de inip Seninle ve Senin asbabı’nla birlikte yürüsem olmaz mı?”dedi.Resûlullâh (s.a.v) şöyle dedi: “-Ey Muâz! Allâh yolunda attığım şu adımlarım için sevab umuyor-um. Sen, Kitab Ehl-i olan bir kavme gidiyorsun. Şimdi, önce sen onları, Allâh’dan başka ilâh bulunmadığına, benim de, Resûlullâh olduğuma şehâdet getirmeye dâvet et! Eğer, bu hususta sana itaat ederlerse, kendi-lerine bildir ki: Allâh onlara, her gün ve gecede, beş vakit namaz farz kılmıştır. Eğer, sana bu hususta da, itaat ederlerse, onlara bildir ki: Allâh, kendilerine, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek bir zekât farz kılmıştır. Eğer, sana bu hususta da, itaat ederlerse, sakın, mallarının en kıymetlilerini alma! Mazlumun bedduasından sakın! Çünkü, bu dua ile yüce Allâh, arasında, perde yoktur!”buyurdular.Muâz bin Cebel’in bildirdiğine göre:Resûlullâh (s.a.v), ona: “-Her otuz sığırda, bir yaşında erkek veya dişi bir dana, Her kırkta, iki yaşında bir dana. Her bulûğ çağındaki gayr-i Müslim’den de, bir dinar veya onun dengi Yemen kumaşı Semâ’nın suladığı her şeyden, uşr (onda bir), Kovaların suladığı şeylerden de, yarım uşr (yirmi de bir) alınmasını emir etti”Mûsâ bin Talha, bin Ubeydullâh: “-Resûlullâh (s.a.v), Muâz bin Cebel’i Yemen’e göndereceği sırada yazdığı yazıda: Buğday, arpa, hurma, üzüm ve darıdan sadaka alınması yazılı olduğunu okuduğunu söyler!”Resûlullâh (s.a.v)’in, hayvan zekât miktarları hakkında Muâz bin Cebel için yazdırmış olduğu yazı Emevi Halifesi Ömer bin Abdülaziz'in eline geçmişti. Gerektikçe, getirilip okunmakta idi.Muâz bin Cebel (r.a): “-Yâ Resulallâh! Bana, tavsiyelerde bulun!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Her ne halde veya nerede olursan, ol, Allâh’dan kork!” buyurdu.Muâz bin Cebel (r.a): “-Bana, tavsiyelerini arttır!”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Günahın arkasından hemen hasene’yi (sevabı) yetiştir ki, onu, yok etsin!” buyurdu.Muâz bin Cebel (r.a): “-Bana tavsiyeni biraz daha arttır!”dedi.Resûlullâh (s.a.v):“-İnsanlara, güzel ahlâkla muamele et! Ey Muâz! Sen ki, kitâb ehli bir kavmin üzerine gidiyorsun. Onlar; senden, Cennet’in anahtarı ne olduğunu soracaklardır.Onlara de ki: “-Cennetin anahtarı, Lâ ilahe illailâhü vahdehû lâ şerike leh!”Muâz bin Cebel (r.a): “-Bana, kitâb’da bulunmayan ve Senden’de, işitmediğim bir şey sorulur ve hall için bana getirilirse, ne buyurursun?”diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-Allâh için tevazu’ göster! Allâh, seni yükseltir. Sakın, birşeyi iyice bilmedikçe, hüküm verme! Sana, müşkül, karmaşık gelen işi ehline sor, danış, utanma! En sonra ictihad et! Muhakkak ki, Allâh, doğruluğuna göre seni muvaffak kılar. İşler, sana karma karışık gelirse, gerçek, sence belli oluncaya kadar bekle, yahut, bana yaz! O hususta keyfine göre hareket etmekten sakın! Ey Muâz! Hiç şüphesiz, sen, bu yılımdan sonra benimle bir daha buluşamayacak belki de, şu Mescidime veya benim Kabrime uğrayacaksın!”buyurdu.Muâz bin Cebel, Resûlullâh (s.a.v)’den ayrı düşeceğine son derece üzülerek ağlamaya başladı.Resûlullâh (s.a.v): “-Ey Muâz! Ağlama! Feryad ile ağlamak, Şeytan’dandır. Ben, seni, yürekleri yufka olan bir kavme gönderiyorum. Onlar, hak üzerinde iki kere savaşacaklar! Onlardan, sana itaat edenler, sana âsi olanlarla çarpışacak-lar; hattâ kadın, kocasına; oğlu, babasına, kardeş, kardeşine öfkelenecek, sonra da, İslâmiyet’e tekrar döneceklerdir!” buyurdu.Resûlullâh (s.a.v), Muâz bin Cebel ile bir mil yürüdü.Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin görevi de, Muâz bin Cebel gibi, halka dinî işleri öğretmek, Kadılık yapmak ve zekât toplamaktı.Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a): “-Yâ Resulallah! Bizim, Yemen toprağımızda arpadan yapılan Mizr ve baldan yapılan Bit’ denilen İçkiler var. Bunlar hakkında ne buyrulur?” diye sordu.Resûlullâh (s.a.v): “-Her sekir, sarhoşluk veren şey, haramdır!” buyurdular.Resûlullâh (s.a.v)’in Ebû Mûsâ ile Muâz bin Cebel’e Tavsiyesi: “-Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, ürkütmeyiniz! Birbirinizle uyuşunuz. Anlaşmazlığa düşmeyiniz!” buyurdu.Resûlullâh (s.a.v), yüzünü Medine’ye çevirip gelirken: “-Kendileri, nerede ve halde olurlarsa olsunlar, halkın, bana en yakın olanları, muttaki, Allâh’dan korkar olanlardır!”buyurdu. 5Yemen’deki Beni Bekre kabilesinin Sekûn kolundan bir hanımla evlenen Muâz bin Cebel (r.a), orada peyğamberlik iddiasında bulunan ve kısa sûrede Yemen’in birçok bölgesine hâkim olan yalancı peyğamber Esved el-Ansi’nin üç ay içinde ortadan kaldırılmasında önemli rol oynadı. Hicri 11. Miladi 632 yılında görevini tamamladı ve Resûlullâh’ın vefat-ından bir süre sonra Medine’ye geri döndü.Muâz bin Cebel (r.a)’in Menkibeleri:Muhammed bin Sirîn’den:“-Yanında arkadaşları da bulunan bir adam Muâz bin Cebel’e uğradı. Adam selâm verip gidecekti. Muâz bin Cebel, ona şu tavsiyelerde bulundu: “-Sana iki tavsiyem var. Eğer onları tutarsan Allâh tarafından koru-nursun!Dünya’da hiçbir şeysiz yaşayamazsınız, âhirette ise daha çok şeye muhtaçsınız. Âhirette muhtaç olacağın şeyleri dünyadaki ihtiyaçlarına tercih et! Bunu kendine bir disiplin, bir huy ve alışkanlık edininceye kadar devam et!”dedi.Amr bin Meymûn el-Evdî’den:Muâz bin Cebel (r.a) kalkarak şöyle dedi: “-Ey Evd oğulları! Ben, Resûlullâh (s.a.v)’ın elçisiyim. Kesin olarak bilin ki dönüş Allâh’a’dır. Ondan sonra da cennete veya cehennemedir. Oralara gidiş var, dönüş yoktur. Bedenler ebedî ve ölümsüzdürler!”Muâviye bin Kûrre’den:“-Muâz bin Cebel (r.a) oğluna şöyle dedi: “-Yavrum! Namaz kıldığın zaman, son kıldığın Namaz’ın mış gibi huşu içinde ol. Bir daha o Namaz’ı ebediyyen kılamayacağını düşün. Bil ki, oğlum, insan iki iyilik arasında ölür. Biri yaptığı, diğeri da yapmayı sonraya bıraktığı iyilik!”Abdullah bin Seleme anlatıyor:“-Bir adam Muâz bin Cebel’e: “-Bana biraz öğüt ver!”dedi.Muâz bin Cebel (r.a)’da: “-Tutar mısın?”deyince,Adam: “-Dediklerini mutlaka yapacağım!”diye mukabele etti.Bunun üzerine, Muâz bin Cebel (r.a) şöyle dedi: “-Bazen oruç tut! Bazen tutma. Gecenin bir kısmında uyu bir kısmında namaz kıl. Helâlinden kazan, günah işleme. Mutlaka Müslüman olarak ruhunu teslim et! Mazlum’un bedduasını almaktan’da sakın!”Muâz bin Cebel (r.a)’dan: “-Üç şeyi kim yaparsa, Allâh’ın ğazabına maruz kalır. Gülünecek bir durum yokken gülmek. Bütün gece uyumak. Acıkmadan yemek yemek!”Muâz bin Cebel’den: “-Sıkıntılarla imtihan edildiniz! Sabrettiniz. Yakında bollukla da imtihan edileceksiniz. Sizin adınıza en çok korktuğum şey kadınlarla imtihan edilmenizdir. Onlar, altın gümüş bilezikleri taktıkları, Şam ve Yemen kumaşlarını giydikleri zaman zengini bıktırırlar fakiri de bulama-yacağı şeyi almaya zorlarlar!” 6Seleme bin Sebre’den:“-Muâz (r.a), Şam’da bize bir konuşma yaparak şöyle dedi:“-Sizler, Mü’minsiniz, Ehl-i cennetsiniz! Vallahi, Allâh’ın, aldığınız Rum ve Acem esirleri yüzünden sizleri cennete sokacağını umuyorum!. Nasıl dersiniz. Sizden biri yaptığı işlerden dolayı esirine: “-İyi yaptın, Allâh sana merhamet etsin, iyi yaptın, Allâh hakkında hayırlı eylesin!”derse Allâh sizi bu yüzden cennete koyabilir!”Sonra da şu âyet-i kerîme'yi okudu: 7 “-Allâh, iman edip ameli salih edenlerin dualarını kabul eder. onlara yardımını arttırır. Kafirler için ise şiddetli azab vardır!” 8Muâz bin Cebel (r.a)’dan: “-Allâh’ı zikirden başka hiçbir amel ademoğlunu Allâh’ın azabından kurtaramaz!” dedi.Yanında bulunanlar: “-Ey Ebû Abdurrahman! Allâh yolunda yapılan cihadda mı bizi kurtaramaz?”diye sordular.“-Evet! Ancak yaralanıncaya kadar Allâh yolunda kılıç sallayanlar müstesnadır. Çünkü, Yüce Allâh Kitâbında; “-Allâh’ı zikretmek en büyük ameldir!” 9buyurmaktadır, dedi. 10Resûlullâh (s.a.v), bir gün Muâz bin Cebel (r.a)’ın elinden tutarak: “-Muâz! Ben seni seviyorum!”dedi.Muâz bin Cebel (r.a) de: “-Anam, babam Sana fedâ olsun, yâ Resûlallah! Vallâhi ben de seni seviyorum!” dedi.Resûlullâh (s.a.v):“-Yâ Muaz! Her namazdan sonra şu duayı asla terk etme!Allâh’ım! Şükründe, zikrinde ve sana hakkıyla ibadet etmemde bana yardım et!” buyurdu.Bilâhare bu duayı Muâz bin Cebel (r.a) Sanâbihi’ye, Sanâbihi Ebû Abdurrahman’a, Ebû Abdurrahman’da Ukbe bin Müslim’e tavsiye etti!” 11Muâz bin Cebel (r.a)’dan: “-Kul, kıyâmet günü şu dört şeyin hesabını vermedikçe hiç bir yere kıpırdayamaz. Vücudunu nerede yıprattığından, Ömrünü nerede tüketti- iğinden, Malını nereden kazandıb, ve nerede sarf ettiğinden, İlmiyle nasıl amel ettiğinden?”Muâz bin Cebel (r.a)’dan: “-İstediğiniz kadar ilim öğrenin, amma, öğrendikleriniz ile amel etmedikçe, Allâh, size ilim hazinelerinin kapılarını açmaz!” 12Abdullah İbn-i Ömer (r.a)’den:“-Resûlullâh (s.a.v) Muâz bin Cebel ile Ebû Musâ el-Eş’ari’yi Yemen’e gönderirken : “-Birbirinize yardım edin. Birbirinize itaat edin. Halkı İslâm’a imrendirin. Fakat İslâm'dan nefret ettirmeyin!” buyurdu.Muaz (r.a), halkı İslâm’a, dini bilgileri ve Kûr’ân’ı öğrenmeye teşvik ederek:“-Size cennet ve cehennemliklerin kimler olduklarını haber vereyim mi? Kendileri hayırla anılan kimseler Cennetliktir. Kötülükle yâd edilenkimseler de Cehennemliktir!”dedi. 13Ferve bin Nevfel el-Eşcai anlatıyor:Abdullah İbn-i Mes’ûd (r.a): “-Muâz bin Cebel, tek başına bir ümmet’di. Allâh’a karşı itaatkâr ve dosdoğru birisiydi. Müşriklerden de değildi!”dedi.Ben:“-İbn-i Mes’ûd yanılıyor. Çünkü Allâh Kûr’ân’da: “-İbrahim tek başına bir ümmetti. Allah'a karşı itaatkâr, dosdoğru biriydi. müşriklerden de değildi!” buyuruyor, dedim.İbn-i Mes’ûd sözlerini tekrar ederek: “-Muâz bin Cebel tek başına bir Ümmet’di. Allâh’a karşı itaatkâr ve dosdoğru biriydi. Müşriklerden de değildi!”dedi.Onun bunu kasten söylediğini anlamıştım. Sustum bu defa: “-Ümmet ne demek sen biliyor musun? İtaatkâr ne demektir biliyor musun?” dedi.Ben de : “-Allâh bilir!”diye cevap verdim. “-Ümmet demek, insanlara iyi şeyler öğreten demektir. İtaatkâr da Allâh’a ve Resûlüne itaat eden demektir. Muâz’da böyleydi. İnsanlara güzel şeyler öğretir. Allâh ve Resûlüne itaat ederdi!”dedi. 14Muâz bin Cebel (r.a) anlatıyor:Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte yürüyorduk. “-Allâh katında ilk dereceyi hak edenler nerede?”buyurdu. “-Bir kısmı göçüp gitti, bir kısmı da hayatta!”dediler.Resûlullâh (s.a.v): “-Haklarındaki dedikodulara ve kendilerine yapılanlara aldırmadan Allâh’ı zikretmeleri sebebiyle ilk dereceyi kazananlar nerede? Cennet, bahçelerinde dolaşmak isteyenler Allâh’ı çok zikretsinler!”buyurdu. 15Muâz bin Cebel (r.a) den: “-Allâh’a güven içinde kavuşmak isteyen, ezan okunduğu vakit beş vakit namaza gelsin. Çünkü namaz hidâyet yollarından biridir!”Resûlullâh (s.a.v)’ın sizin için: “-Kimse benim evimde namaz kılacak bir yerim var, orada namaz kılarım!”demesin.Eğer siz böyle yaparsanız, Peygamberinizin yolundan ayrılırsınız. Peygamberinizin yolundan ayrılınca da mutlaka dalâlete düşersiniz!” 16Said bin el-Müseyyib anlatıyor:“-Ömer bin Hattab (r.a) Muâz bin Cebeli, Kilâboğulları kabilesine zekât memuru olarak göndermişti. Muâz, topladıklarını elinde hiçbir şey kalmayıncaya kadar dağıttı. Nihâyet âilesine dönerken, yanında sadece devesinin çulunu getirebildi.Hanımı Muâz bin Cebel (r.a)’a: “-Diğer memurların evlerine dönerken getirdikleri hediyelerden sen niçin getirmedin?”diye çıkıştı.Muâz bin Cebel (r.a): “-Ne yapayım, yanımda gözcü vardı!” diye cevap verinceHanımı: “-Sen Resûlullâh (s.a.v) ve Ebû Bekr nazarında güvenilir bir kimse idin. Demek şimdi Ömer seninle birlikte bir de gözcü gönderdi ha!”dedi.Bu durumu Muâz bin Cebel (r.a)’ın diğer Hanımlarına da açarak, Halife Hz.Ömer’den dert yandı. Bu sözler, Ömer (r.a)’in kulağına kadar gitmişti. Muâz bin Cebel (r.a)’nı çağırtarak: “-Yâ Muâz! Ben senin yanında gözcü mü gönderdim?”diye sordu.Muâz bin Cebel (r.a): “-Hanımıma karşı kendimi mazur gösterici şey olarak sadece bunu bulabildim!”diye cevap verince,Halife Ömer (r.a) güldü ve Muâz bin Cebel (r.a)’a bir şey vererek: “-Bununla hanımının gönlünü al!”dedi. 17Şehr bin Havşeb’den: “-Ashab, Muâz bin Cebel (r.a)’in de bulunduğu sohbetlerinde, onun heybetinden korkarlardı!”Ebû Müslim el-HavIânî’den:“-Humus mescidine girmiştim. Baktım orada, aralarında gözleri sürmeli, yakışıklı ve az konuşan bir gencin’de bulunduğu Ashab’dan otuz kadar ihtiyar vardı. Şüphelendikleri hususları o genc’e gidip soruyorlardı.Arkadaşıma: “-Bu kim?”diye sordum. “-Muâz bin Cebel (r.a)’dir!”deyince, sevgisi gönlüme düştü. Onlar oradan ayrılıncaya kadar onunla beraber bulundum!”Ebû Müslim el-Havlân’den gelen başka bir rivayette:“-Bir gün Resûlullâh’ın ashabı ile beraber mescide girdim. Mescide ilk gelen kimse Ömer bin Hattab (r.a)’ın valisi idî. Otuz küsur kişinin bulunduğu cemaate ben’de katıldım. Hepsi’de Resûlullâh (s.a.v)’den bahsediyorlardı. Halka da esmer, tatlı konuşan, ve parlak yüzlü bir genç vardı. O, topluluğun yaşça en küçük olanı idi. Bir meselede şüpheye düştükleri zaman ona arz ediyorlar, o da meseleyi hallediyordu. Hiçbir şey konuşmuyor, sadece onların sorularını cevaplandırıyordu. “-Ey Allâh’ın kulu Sen kimsin?”diye sordum. “-Ben, Muâz bin Cebel’im!”diye cevap verdi. 18Abdullah bin Amr (r.a), Muaz bin Cebel (r.a)’a uğradı. O, kapısı önünde dikilmiş, kendi kendine konuşur gibi eli ile işaretler yapıyordu. Abdullah bin Amr (r.a), Muâz bin Cebel’e şöyle dedi: “-Ne oldu? Ey Ebû Abdurrahman! Kendi kendinle konuşuyorsun!” “-Yâ Abdullah bin Amr! Allâh’ın düşmanı neden benim Resûlullâh (s.a.v)’dan duyduklarımı tatbik etmeme engel oluyor? Bana, evinde sıkılıyorsun, bir meclise çıkmıyor musun?” diyor.Halbuki ben, Resûlullâh (s.a.v)’ın: “-Allâh, Allâh yolunda cihad edeni korur! Hastaları ziyaret edeni korur! Sabah namazına camiye gideni korur! Yardım etmek düşüncesi ile idarecilerinin yanlarına gideni korur! Hiç kimsenin gıybetini yapmadan evinde oturanı da, Allâh korur!”Buyurduğunu duymuştum. Buna rağmen Allâh’ın düşmanı (şeytan) beni evimden meclise çıkarmak istiyor!”dedi. 19Resûlullâh (s.a.v): “-Ümmetimin helâl ve haramı en iyi bileni Muâz bin Cebel’dir. Muâz bin Cebel kıyamet gününde Âlimlerin önünde yürüyecektir. Helâl ve haramı en iyi bileniniz Muâz en iyi feraizciniz’de Zeyd bin Sâbit’dir!” buyurmuşlardır.Hz.Ömer (r.a): “-Kadınlar Muâz’ın bir benzerini doğurmaktan acizdirler. Muâz olmasaydı Ömer helak olurdu!”demiştir. 20Mâlikü’d-Dâr’dan:“-Ömer bin Hattab dört yüz dinar aldı. Bir keseye koyup kölesine verdi, ve: “-Bunu, Ebû Ubeyde bin Cerrâh’a götür ve orada biraz bekle de ne yapıyor, bak!”dedi.Köle, para dolu keseyi, Ebû Ubeyde’ye götürdü. Ve şöyle dedi: “-Mü’minlerin emiri, bununla ihtiyacını karşılamanı söyledi!”dedi.Ebû Ubeyde bin Cerrâh (r.a): “-Allâh, ondan razı olsun!”diye mukabele etti.Daha sonra cariyeyi çağırarak, ona: “-Haydi, şu yedi dinarı filâna, şu beş dinarı falana, şu beşi de filân şahsa götür!”dedi. Ve bütün paraları böylece dağıttı.Hz.Ömer’in kölesi, bütün olanları gördükten sonra, geriye döndü ve Hz.Ömer’i bir kese dinar’da Muâz bin Cebel, için hazırlarken gördü. Hâdiseyi anlattı.Hz.Ömer (r.a): “-Al şu keseyi de, Muâz bin Cebel’e götür! Orada biraz bekle, ne yaptığını gör!”dedi.Hizmetçi, ikinci keseyi de Muâz bin Cebel’e götürdü ve şöyle dedi. “-Mü’minlerin emîri, bu keseyi sana, ihtiyaçlarını görmen için gönderdi!”Muâz bin Cebel (r.a): “-Allâh, ondan razı olsun!”diye mukabele etti ve cariyesini çağırıb: “-Şunu, filânlara, şunu falanlara götür!”dedi.Gelen parayı böylece dağıttı.O sırada Muâz’ın Hanımı, parayı gördü ve: “-Biz de muhtacız, bize de ayır!”dedi.Kesede sadece iki dinar kalmıştı. Muaz bin Cebel (r.a) Hanımına: “-Bunları da sen al!”diyerek Hanımına verdi.Hz.Ömer’in hizmetçisi, bütün bunları gördükten sonra, geriye döndü ve olup bitenleri Hz.Ömer’e anlattı. Hz.Ömer, buna sevindi ve: “-Onlar birbirlerinin kardeşidirler!”dedi. 21Muâz bin Cebel (r.a) anlatıyor:“-Resûlullâh (s.a.v) şöyle buyurmuştur:“-Sizde iki sarhoşluk zuhur etmedikçe Allâh tarafından gelen Hak Din üzere devam edersiniz! Bu, sarhoşluklardan biri cehâlet sarhoşluğu, diğeri de dünyaya aşırı düşkünlüktür. Siz iyiliği emreder. Kötülüğe mani olur ve Allâh yolunda cihad ederken içinizde dünya sevgisi zuhur ediverince, artık iyiliği emretmez, kötülüğe mani olmaz, ve Allâh yolunda cihadı bırakırsınız. O gün kitab ve sünnetin emirlerini yaymaya çalışanlar Ensâr ve Muhacirlerin ilkleri gibidirler. 22Yahya bin Saîd’den:“-Muâz bin Cebel (r.a)’in iki hanımı vardı. Birinin yanında kalırken öbürünün evinde abdest bile almazdı. Yakalandıkları bir hastalık sebebi ile Şam’da vefat ettiklerinde halk bağda bahçede işinin başındaydı. Bu sebeple ikisi bir mezara defnedildiler. Muâz, hanımlardan hangisinin önce bu tek mezara konacağını tespit için bile kur’a çekti.Mâlik Tarık’ı ile Yahya’dan gelen bir rivayet de şöyledir: “-Muâz bin Cebel’in iki hanımı vardı. Birinin yanında bulunurken diğerinin evinden su bile içmezdi!” 23Abdullah İbn-i Ömer (r.a)’den:“-Hz.Ömer, Muâz bin Cebel’e uğradı. Muâz bin Cebel ağlıyordu.Hz.Ömer: “-Seni ağlatan nedir?”diye sordu.Muâz bin Cebel (r.a):“-Resûlullâh’dan duyduğum şu hadîstir: “-Riya’nın en hafifi şirktir. Allâh’u Teâlâ’nın en çok sevdiği kullar da, tanınmayan müttekilerdir; onlar olmadıkları zaman aranmazlar, bulun-dukları zamanda tanınmazlar, Onlar hidayet rehberleri ve ilim kandil-leridirler!” 24Muâz bin Cebel (r.a), bir defasında: “-Yâ Resûlullâh! Bana Cenneti kazandıracak ve Cehennemden uzak-laştıracak bir şey söyle!”diye bir sual sordu.Resûlullâh (s.a.v), şöyle buyurdular: “-Bana çok mühim ve büyük bir meseleyi sordun. Ancak, Allâh bir kimseye kolaylık ihsan ederse, onu yerine getirmek kolaydır. Allâh’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı layıkıyla kılar, zekâtı verir, Ramazan orucunu tutar ve Haccı’da yaparsın!”Resûlullâh (s.a.v) devam ederek: “-Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürmesi gibi, hatâları söndürür. Gece kılınan namaz salih kulların alâmetidir!”Bir başka gün Resûlullâh, Muâz’ın elinden tutarak şöyle buyurdu:“-Ey Muâz! Vallâhi ben seni çok severim. Sana şunu tavsiye ederim:“-Her bir namazın arkasından, “-Allâhümme innî alâ zikrike ve şükrike ve hüsn-ü İbadetike! Yâ Rabbi, Seni zikretmek, Sana şükretmek ve güzelce ibadet etmek için bana yardım et. Demeyi terk etme!” 25Enes bin Mâlik (r.a)’den:“-Bir gün, Muâz bin Cebel, Resûlullâh (s.a.v)’in huzuruna girince, Resûlullâh (s.a.v) ona sordu: “-Geceyi nasıl geçirdin yâ Muâz?”Muâz bin Cebel (r.a): “-Allâh-u Teâlâ’ya inanmış olarak!”diye cevap verdi.Resûlullâh (s.a.v): “-Her sözün bir mânası, her gerçeğin bir hakikati vardır. Senin sözü-nün mânası nedir?”deyince;Muâz bin Cebel (r.a): “-Ey Allâh’ın Resûlü! Her sabah, akşama çıkamayacağımı, her akşamda sabaha çıkamayacağımı; her attığım adımın hayatımın son adımı olduğunu kabul ediyorum. Sanki daima Peygamberi ve taptıkları putlarla birlikte hesabları görülmeye çağrılan diz çökmüş Ümmetleri görüyor ve sanki cehennemliklerin cezasını, cennetliklerin de mükâfatlarını aldıklarını görür gibi oluyorum!”dedi.Bu söz üzerine, Resûlullâh (s.a.v): “-Tamam bu haline devam et!”buyurdu. 26Ûbade bin Samit (r.a) anlatıyor:“-Bir gün Resûlullâh (s.a.v), devesi üzerinde ashabı ile beraber yola çıktı. Hiç biri Resûlullâh (s.a.v)’in önüne geçmiyordu. Muâz bin Cebel: “-Yâ Resûlallah! Allâh’dan, Senden önce, bizim ruhumuzu kabz etmesini isterim. Allâh göstermesin! Sen, ölürsen, senden sonra hangi ibadeti yapalım? Allâh yolunda cihad mı yapalım yâ Resûlullâh?”dedi.Ben de: “-Anam babam Sana fedâ olsun yâ Resulallah!”dedim.Resûlullâh (s.a.v): “-Allâh yolunda cihad güzel şey! Fakat, insanlar için bundan daha üstünü var!”buyurdu.Muâz bin Cebel (r.a): “-Oruç ve sadaka mı?”dedi.Resûlullâh (s.a.v): “-Oruç ve zekât’da güzel şey! Fakat, insanlar için bunlardan daha üstünü var!”buyurdu.Bunun üzerine Muâz bin Cebel, bildiği bütün iyilikler hayırları saydı. Resûlullâh (s.a.v) hepsine de: “-İnsanlar için bundan daha hayırlısı var!”buyurdu.Muâz bin Cebel (r.a): “-Yâ Resûlallâh! İnsanlar için bundan daha hayırlı olan nedir?”dedi.Resûlullâh (s.a.v) ağzını işaret ederek: “-Susmak! Konuşunca da hayır konuşmak!”buyurdu.Muâz bin Cebel (r.a): “-Dillerimizin söylediklerinden sorumlu olur muyuz?”deyince,Resûlullâh (s.a.v), Muâz’ın dizine vurdu. Sonra da: “-Annen yokluğuna yansın!”dediVe, daha başka bir şeyler de söyledikten sonra şöyle buyurdu: “-İnsanları Cehenneme yüzüstü düşürecek olan şey, dillerinden başkası değildir. Kim Allâh’a ve ahiret gününe inanırsa, ya hayır söylesin, ya da sussun. Hayır konuşun faydalanın. Şer konuşmayın ki, selâmette olasınız!” 27Tavûs el-Yemeni’den:“-Muâz bin Cebel (r.a) memleketimize geldiğinde bizim ileri gelen-lerimiz, ona; “-Eğer emredersen, bu taşlardan ve ağaçlardan sana bir mescid yaparız!” dediler.Muâz bin Cebel (r.a) onlara: “-Kıyâmet günü onların sırtıma yüklenmesinden korkarım!”diye mukabele etti. 28Büreyde’den:“-Resûlullâh (s.a.v) zamanında Muâz bin Cebel’in, bir şeytan yakaladığını duydum. Yanına vardım ve: “-Resûlullâh (s.a.v) zamanında bir şeytan yakaladığını duydum, nasıl oldu?”diye sordum.Muâz bin Cebel (r.a), şunları anlattı:“-Resûlullâh (s.a.v), zekât olarak toplanan hurmaları bana teslim etmişti. Ben de onları, evimin bir odasına koydum. Her gün hurmaların biraz noksanlaştığını fark ettim. Doğru Resûlullâh (s.a.v)’e giderek duru-mu O’na anlattım. “-O, şeytan’ın işidir. Onu gözetle!”buyurdu.Bir akşam şeytanı gözetlemeye başladım. Vakit biraz geçince, şeytan fil suretinde gözüktü. Kapıya gelince, kapının aralığından, başka bir sur-ette içeri girdi. Hurmalara yaklaştı ve yemeğe başladı. Hemen elbisemi topladım ve önüne dikildim. “-Allâh’dan başka mabud olmadığına, Muhammed’in, onun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet ederim! Ey Allâh’ın düşmanı, zekât hurmalarına göz diktin ve yedin. Bu, senin değil, Müslümanların hakkıdır. Bak, şimdi seni, Resûlullâh (s.a.v)’e götürürüm, O’da, seni rezil eder!”dedim.Bunun üzerine, birdaha gelmeyeceğine dair söz verdi.Resûlullâh (s.a.v)’e gittim, bana: “-Yakaladığın şeytan ne oldu?”buyurdu. “-Bir daha gelmeyeceğine dair söz verdi!”dedim. “-Tekrar gelecektir. Onu gözetle!”buyurdu.Ertesi gece yine gözetledim. Şeytan, ilk geceki gibi tekrar geldi. Ben de aynı şeyi yaptım. Bir daha gelmeyeceğine dair yine söz verdi. Ben de serbest bıraktım. Daha sonra, durumu arz etmek üzere Resûlullâh (s.a.v)’e gittim. O sırada Resûlullâh (s.a.v)’ın, habercisi: “-Muaz nerede?”diye nida ediyordu. Resûlullâh (s.a.v)’ın huzuruna vardım. Resûlullâh (s.a.v), bana: “-Yâ Muâz! Yakaladığın şeytan ne oldu?!”diye sordu.Olanları anlattım. Resûlullâh (s.a.v), bana: “-O tekrar gelecektir! Onu gözetle!” buyurdu.Üçüncü gece yine gözetledim. Şeytan aynı şekilde geldi. Ben de daha önce söylediklerimi tekrarladım ve dedim ki: “-Ey Allâh’ın düşmanı! Bana iki defa söz verdin. Bu, üçüncüsü. Şimdi seni, Resûlullâh (s.a.v)’e götürürüm. O da seni rezil eder!”dedim.O da bana: “-Ben, çoluk çocuğu olan bir şeytanım. Buralara, tâa Nusaybin’den geldim. Başka yerde bir şeyler bulsaydım, buraya gelmezdim. Biz, önce-leri, bu şehirde idik. Fakat arkadaşınız, Peyğamber olarak gönderildikten sonra, O’na gelen iki âyet, bizi buralardan kaçırttı. Biz’de Nusâybin’e yerleştik. Hangi evde bu iki âyet okunursa, şeytan oraya üç gün giremez. Eğer, beni serbest bırakırsan, o iki âyeti sana söylerim!?”dedi. “-Peki, kabul!”dedim. “-Âyet’el-Kürsî ve Bakara sûresinin sonundaki âyetler!”dedi.Bunun üzerine şeytanı serbest bıraktım. Ertesi gün durumu bildir- mek için erkenden Resûlullâh’a gittim. Resûlullâh (s.a.v)’ın habercisi: “-Muâz bin Cebel nerede?!”diye beni arıyordu.Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına vardım, bana: “-Yakaladığın şeytan ne oldu?”diye sordu. “-Bir daha dönmeyeceğine dair bana söz verdi!”dedim ve şeytanın söylediklerini Resûlullâh’a anlattım. “-Yalancı pis mahlûk doğru söylemiş!”buyurdu.Bu hadiseden sonra bu iki âyeti okumaya başladım. Hurmaların bir daha eksildiğini görmedim!” 29Urve’den: “-Resûlullâh (s.a.v), Huneyn Savaşı’na çıkarken Muâz bin Cebel’i Mekke’de yerine vekil tâyin etti. Ve ona, halka Kûr’ân öğretmesini, din esaslarını açıklamasını emretti. Daha sonra Medine’ye giderken Muâz’ı yine Mekke’de yerine vekil bıraktı!” 30Kâ’b bin Abdurrahman, bin Mâlik, babasından şöyle naklediyor:“-Muâz bin Cebel, Cömert, ve kavminin en faziletli, en yakışıklı bir genciydi, öyle cömertti ki, elinde avucunda hiçbir şey bırakmaz, hemen infâk ederdi. Bir defasında o kadar çok borca girdi ki, elindeki bütün mal mülk bile onun borcunu ödeyemiyordu. Alacaklılar sıkıştırınca, o da Resûlullâh’a gelerek, biraz daha mühlet tanınması için alacaklılara bir şeyler söylemesini O’ndan istedi. Fakat kabul etmediler. Eğer etselerdi, Resûlullâh’ın borcu İçin ederlerdi!O zaman, Resûlullâh (s.a.v) borç karşılığı Muâz’ın bütün malını aldı. Muâz’ın hiçbir şeyi kalmamıştı. Mekke’nin fethedildiği sene, Resûlullâh, alacağı maaşla durumu düzelmesi için Muâz’ı Yemen’deki bir kasabaya vergi memuru olarak gönderdi. Muâz, Yemen’de idareci olarak kaldı. Orada zekâtları ilk toplayandı! Epeyce malı oluncaya kadar orada kaldı. Resûlullâh (s.a.v) vefat ettikten sonra, Hz.Ömer, Hz.Ebû Bekr’e gelerek: “-Muâz bin Cebel’e birini gönder’de kendine yetecek kadarını alıp gerisini Beytülmâl’e göndersin!”dedi.Halife Ebû Bekr ise şöyle dedi: “-Resûlullâh (s.a.v) onu, durumunu düzeltmesi için göndermişti. Kendi isteğiyle bana vermedikten sonra ben ondan zorla bir şey alamam!”Ebû Bekir, kabul etmeyince, Hz.Ömer, Muâz’ın yanına gitti ve ona meseleyi anlattı.Muâz bin Cebel (r.a)’da: “-Beni, oraya Resûlullâh (s.a.v), durumumu düzeltmem için gönder-di. Onun için, söylediğini yapamam!”dedi.Daha sonra ki günlerde Muâz bin Cebel (r.a), Hz.Ömer'i buldu, ve:“-Yâ Ömer! Sana itaât ediyorum! İstediğini yapacağım. Çünkü, ben bir rüya gördüm: “-Bir su başındaydım. Neredeyse boğulmak üzereydim ki, sen beni kurtardın!” dedi.Daha sonra Muâz, Ebû Bekr’in yanına geldi ve hâdiseyi anlattı. Topladığı zekât mallarından hiçbir şeyi gizlemediğine dair yemin etti. Kırbacına varıncaya kadar, sahib olduğu her şeyini açıkladı.Halife Ebû Bekr (r.a)’da: “-Vallâhi, almam, onu sana hibe ediyorum!”dedi.Hz.Ömer (r.a), Halife Ebû Bekir’e: “-Beyt’ül-mal’ın malınımı hibe ediyorsun?”dedi.Bu hâdiseden sonra, Muâz bin Cebel (r.a), Şam’a gitti.Câbir (r.a)’da bu mesele ile ilgili olarak şöyle anlatıyor:“-Muâz bin Cebel, insanların en yakışıklılarından, en güzel ahlâklılarından, en cömertlerindendi. Büyük bir borca girdi. Alacaklılar sıkıştırmaya başlayınca, birkaç gün evinden çıkmadı. Alacaklıları Resûlullâh’a şikâyet ettiler. Resûlullâh (s.a.v), Muâz’ı çağırdı. Alacaklılar’da geldiler.Onlar: “-Yâ Resûlullâh! Bizim hakkımızı Muâz’dan al!”dediler.Resûlullâh (s.a.v)’de: “-Ona yardım edene, Allâh rahmet etsin!” dedi.Bunun üzerine bazıları alacaklarının bir kısmını Muâz’a bağışladılar. Fakat, bazıları bunu kabul etmediler ve: “-Yâ Resûlullâh! Bizim hakkımızı ondan mutlaka al!” dediler.Resûlullâh (s.a.v)’de Muâz’a: “-Sabırlı ol, Yâ Muaz!”dedi.Sonra da borcuna karşılık Muaz’ın malını aldı ve alacaklılara verdi. Onlar da kendi aralarında taksim ettiler. Fakat alacaklarının yedi’de beşi ancak karşılanabildi. Alacaklılar: “-Yâ Resûlullâh! Kalan borcuna karşılık onu bize sat!”dediler.Resûlullâh (s.a.v)’de: “-Bırakın, artık üzerine gitmeyin!”dedi.Muâz bin Cebel (r.a), Benî Seleme’ye döndü. Orada birisi, ona: “-Yâ Ebâ Abdurrahman! Resûlullâh’dan biraz yardım isteseydin. Şimdi tamamıyla fakir oldun!” deyince: “-Hayır, isteyemem!”dedi.Muâz bin Cebel, birkaç gün bekledi. Daha sonra, Resûlullâh (s.a.v) onu çağırdı ve şöyle diyerek Yemen’e gönderdi: “-Umulur ki, Allâh, durumunu düzeltir ve borçlarını ödemeni kolaylaştırır!”Muâz bin Cebel (r.a), Yemen’e gitti, ve Resûlullâh (s.a.v) vefat edin-ceye kadar orada kaldı. Halife Ebû Bekr tarafından o yıl hac imamı olarak gönderilen, Ömer bin Hattab’ın, hac için Mekke’ye geldiği sene Muâz’da oraya geldi ve Terviye günü Ömer bin Hattab ile buluşup kucaklaştılar. Birbirlerine Resûlullâh’ın vefatından dolayı taziyetlerini sundular. Sonra bir yere oturdular ve konuşmaya başladılar. Hz.Ömer, Muâz’ın yanında birçok köleler gördü!”Gerisini Hz.Ömer’in oğlu Abdullah bin Ömer (r,a) anlatıyor:“-Resûlullâh (s.a.v) vefat edib, Ebû Bekr halife seçildiğinde, Muâz, Yemen’de bulunuyordu. Ebû Bekr, babam Ömer’i o sene hac mevsiminde Mekke’ye göndermişti. Babam Ömer, Mekke’de Muâz bin Cebel’e rastladı. Yanında köleler de vardı. Babam Ömer ona: “-Bunlar ne?”diye sordu.Muâz bin Cebel (r.a)’da: “-Şunlar bana hediye edildiler, onlar da, halife Ebû Bekr’in, yani devletin!” dedi.O zaman babam Ömer bin Hattab: “-Onların hepsini halife Ebû Bekir’e götürmelisin!”dedi.Ertesi gün, Muâz bin Cebel, Babam Ömer’i buldu ve: “-Ey Hattab’ın oğlu! Dün gece bir rüya gördüm. Tam ateşe düşmek üzereyken, sen benim belimden tuttun ve beni kurtardın! Sana, itaatten başka çarem yok!”dedi.Daha sonra onları halife Ebû Bekir’e getirdi ve: “-Bunlar bana hediye edilenler, şunlar da senin!”dedi.Halife Ebû Bekir’de: “-Sana hediye edilenleri yine sana bırakıyoruz!”dedi.Muâz bin Cebel, namaz kılmaya gitti. Bir de baktı ki, köleleri arka-sında namaz kılıyorlar. Onlara: “-Kimin için namaz kılıyorsunuz?”diye sorunca:Onlar: “-Allâh için!”dediler.Bunun üzerine Muâz bin Cebel’de onlara: “-Öyleyse siz benim değil, Allâh’ın kullarısınız!”diyerek onların hepsini âzad etti.Muâz bin Cebel (r.a)’ın Ğüzel Sözlerin’den:“-İlim öğrenin. Çünkü, İlim Allâh’a olan saygınızı artırır! “-İlim tâleb etmek ibadettir! Beraber çalışmak zikirdir! Araştırma yapmak cihaddır! Bilmeyenlere öğretmek Sadaka’dır! İlmi lâyık olana vermek, kişiyi Allâh’a yaklaştırır! Çünkü, ilim Helâl ve Haram’ın kıstas-larını verir!” “-İlim, Cennet Ehl-i’nin gideceği yolda kandil, yalnızlıkta dost, ğurbette arkadaş, tenhalarda yoldaş, sevinçli ve kederli günlerde kılavuz, düşmana karşı silâh, ve dostlar indinde de bir meziyettir!” “-Allâh, milletleri ilimle yükseltir ve onları iyilikte, güzel Şeylerde önder yapar. Diğer milletler ilim sahibi olan milletlerin izinden yürürler, onların hareketlerini taklit ederler, görüşlerine müracaat ederler. Melekler bile onlarla arkadaşlık yapmak isterler! Kanâtlarıyla onları okşarlar. Yaş kuru ne varsa, hatta denizde’ki balıklar, karada’ki yırtıcı kuşlar, ve hayvanlar dahi onlar için istiğfar ederler. Çünkü ilim, cehâletten kararan kalpleri aydınlatır, Karanlık sebebi ile görmeyen gözlere kandil olur!” “-Kul, ilim sayesinde dünyada’da âhirette’de seçkin kimselerin ulaş-tıkları mertebelere en yüksek derecelere ulaşır. İlme kafa yormak, gün-düzleri oruç tutmaya, İlmi müzakerelerde bulunmak’da geceleri İhyâ etmeye denktir!” “-İnsanlar ilim vasıtasıyla akrabalık bağlarını koparmazlar!” “-Helâl ve Haram İlim sâyesinde birbirinden ayırt edilir!” “-İlim çalışanlara yol gösterir!” “-Amel, İlim’den sonra gelir. Bahtiyar kimseler ilimden ilham alır. Bahtsızlar ise, ondan mahrum olurlar!” 31Muâz bin Cebel, Medine’de kaldığı müddetçe halife Ebû Bekir’in müşavere heyetinde bulundu. Herhangi bir mesele ortaya çıktığı zaman Ebû Bekir (r.a), Ensâr ve Muhaciri’nin ileri gelenlerinden Ömer, Osman, Ali, Abdurrahman bin Âvf, Muâz bin Cebel, Übey bin Kâ’b ve Zeyd bin Sâbit’i yanına çağırırdı.Muâz bin Cebel (r.a), Medine’de bir müddet kaldıktan sonra Suriye taraflarına gitti. Orada, hem savaşlara katıldı, hem de halka Kûr’ân-ı Kerîm ve dinî ilimleri öğretmeye başladı. Arkasından kısa bir müddet sonra halife Ebû Bekr (r.a), kumandan olarak genç yaştaki Yezid bin Ebî Süfyân’ı Suriye’ye vali tâyin ederek ona tavsiye mâhiyetinde:“-Sana, Ebû Ubeyde bin Cerrâh’a iyi muamele yapmanı tavsiye ediyorum! Muâz bin Cebel'e de itibar et. Onun Resûlullâh ile beraber yaptıklarını ve Resûlullâh (s.a.v)’ın onun hakkında: “-O, Ülemâ’dan bir ok atımı ileride gider!”buyurduğunu biliyorsun. Deyip, Muâz bin Cebel’in ilmî değerini ve Müslümanların arasındaki yerini belirtti.Muâz bin Cebel (r.a), Halife Ebû Bekr döneminde Suriye taraflarına fetihlere katılmak için halifeden izin taleb etti. Hz.Ömer, onun bilgisine ihtiyaç duyulacağı gerekçesiyle izin verilmemesini istediysede olmadı.Kâ’b (r.a)’dan dinledim:“-Muâz (r.a), Şam’a gitmişti. O’nun gitmesi Medine’de bir boşluk meydana getirdi. Çünkü, halk dini meselelerini Muâz’a danışıyor, Ondan fetvâ alıyordu, Ebû Bekr (r.a)’dan, halkın ihtiyacından dolayı onu Medine’de alıkoymasını istedim. Ebû Bekr razı olmadı. “-Şehid olmak için savaşa gitmek isteyen bir adamı, ben, burada tutamam!”diye cevap verdi. 32Muâz bin Cebel (r.a), Suriye taraflarında önemli görevler üstlendiği Yermük ve Ecnâdeyn Savaşları’yla, (Şam) Dımaşk’ın fethinde bulundu. Ecnâdeyn Savaşı’nda ordunun sağ kanadına kumanda etti.Hz.Ömer (r.a) devrinde Muâz bin Cebel, önce Benî Kılâb’a zekât memuru olarak gönderildi. Dönüşte topladıklarını teslim ettikten sonra kendisine kalanları da etrafındakilere dağıttı. Sonra da Suriye taraflarına, halka Kûr’ân-ı Kerîm ve dinî ilimleri öğretmek üzere gönderildi, önce Humus’a vardı. Buradan Filistin bölgesine geçti.O tarihlerde bu bölgede yayğın ve bulaşıcı bir hastalık olan Amevas taunu yayılmaya başladı. Ebu Ubeyde bin Cerrah bu salğın hastalıktan vefat edinci ordunun başına Muâz bin Cebel (r.a) geçti.Abdurrahman bin Ğanm anlatıyor:“-Şam’da taun baş gösterdi Amr bin Âs: “-Bu taun kötü bir şeydir. Bundan korunmak için vadilere ve yayla-lara gidin!”dedi.Bu sözler, Şurahbil bin Hasene’nin kulağına gidince öfkelendi ve: “-Amr bin Âs yalan söylemiş. O, kabilesinin en sapığı iken, ben Resûlullâh ile beraberdim. Bu taun, Resûlullâh’ın duasının, Rabbinizin rahmetinin eseridir. Salih kulların sizden önce ölmesine vesile olmuştur!” dedi. Muâz, Şurahbil'in bu sözlerini duyunca: “-Allâh’ım, taundan Muâz bin Cebel ailesini de çokça nasiplendir!” diye dua etti.Muâz bin Cebel (r.a)’ın taundan iki kızı öldü. Oğlu Abdurrahman’da tauna yakalandı. Babasına: “-Gerçek, Rabbin katındadır. Sakın şüphecilerden olma!”dedi.Muâz bin Cebel (r.a)’da, oğluna: “-Allâh dilerse eğer, benim sabredenlerden olduğumu göreceksin!” diye karşılık verdi.Muâz bin Cebel (r.a)’da elinin üzerinden tauna yakalandı, ve: “-Bu, kırmızı develerden daha çok hoşuma gidiyor!”demeye başladı. Yanındaki bir adamın ağladığını görünce: “-Niçin ağlıyorsun?” diye sordu.Adam: “-Senden almakta olduğum ilmin kaybolmasına!”dedi.Muâz bin Cebel (r.a)’da şöyle dedi: “-Ağlama. Ben, yeryüzünde yüce Allâh’ın kendisine ilim verdiği Hz.İbrahim gibi değilim. Eğer ben ölürsem, şu dört kimseden ilim öğrenin: Abdullah bin Mes’ûd, Abdullah bin Selâm, Selmân-ı Fârisî, Ebû Derda!”Abdurrahman bin Ğanm'den:“-Muâz bin Cebel, Ebû Ubeyde, Şurahbil bin Hasene ve Ebû Mâlik el-Eşârî, aynı günde tauna yakalandılar.Muâz bin Cebel (r.a): “-Bu, Aziz ve Celîl olan Rabbinizin rahmeti, Peygamberimizin duasının eseri, sizden önce vefat eden salihlerin duçar olduğu şeydir. Allâh’ın Muâz ailesine’de, bu rahmetten nasibini bana verir!” dedi.Daha akşam olmadan, Bikreh diye tanınan oğlu Abdurrahman, tauna yakalandı. Oğlunu herkesten çok seviyordu. Mescid’den dönünce, oğlu-nun hastalığa yakalandığını gördü, ve: “-Abdurrahman, nasılsın?”diye sordu.Oğlu, kendisine: “-Babacığım, gerçek Rabbin katındadır. Sakın şüphe edenlerden olma!”diye cevab verdi.Muâz bin Cebel (r.a): “-Allâh dilerse, benim sabredenlerden olduğumu göreceksin!”dedi.Oğlunun cenazesini bir gece bekletti. İkinci gün defnetti. Kendisi de tauna yakalanıp, can çekmeye başlayınca: “-İşte bu ölümle pençeleşmektir!”dedi.Öyle bir ölümle pençeleşti ki, kimse onun kadar sıkıntı çekmedi. Her bayılıp ayıldığında, gözlerini açar: “-Rabbim, benim canımı al. Kudretine yemin ederim ki, kalbimin seni sevdiğini biliyorsun!”diye dua ederdi.Ebû Kilâbe’den:“-Şam’da taun görülünce Amr bin Âs: “-Ortalarda salgın hastalık var. Vakit kaybetmeden buradan ayrılıp yaylalara vadilere gidin!”dedi.Bu söz, Muâz bin Cebel’ın kulağına gidince, Amr’ın böyle konuş-masını tavsib etmedi, ve: “-Onun dediği doğru değil. Bu insanı şehidliğe götürür. Allâh’ın rahmetinin ve Resûlullâh (s.a.v)’in duasının eseridir Allâh’ın Muâz ve ailesine rahmetinden nasib et!”dedi.“-Ben şehidliği ve, rahmeti’de biliyordum. Fakat, Resûlullâh’ın dua-sının ne olduğunu bilmiyordum. Bunuda birisinden öğrendim. Resûlullâh bir gece namaz kılarken duasında: “-O halde humma, veya taundan koru!”demiş.Bunu üç defa tekrarlamış. Sabah olduğu zaman ailesinden birisi kendisine: “-Yâ Resûlullâh! Gece senin yaptığın duayı duydum!”demiş.Resûlullâh (s.a.v)’de: “-Öyle mi?”diye sormuş.Resûlullâh (s.a.v): “-Evet!”demiş.Resûlullâh (s.a.v): “-Aziz ve Celîl olan Rabbim’den ümmetimi kıtlık ile mahvetmemesini istedim. Bunu kabul etti. Ümmetimi, kendilerini kırıp geçirecek hiç bir düşman saldırısına uğratmamasını istedim. Ümmetimi parçalamamasını, birbirine düşürmemesini istedi.. Kabul etmedi. Üç defa o halde humma ve yahut taundan koru!” dedim buyurdu. 33Şehr bin Havşeb, Râbe’den naklediyor:Taun yaygınlaştığında, Ebû Ubeyde, halkın içinde ayağa kalkarak: “-Ey insanlar! Bu hastalık, Rabbimizin rahmetinin, Resûlullâh’ın davetinin bir eseridir, sizden önceki salihlerin ölüm vesileleridir. Ebû Ubeyde, Allâh’dan kendi payına düşeni vermesini niyaz ediyor!”dediTauna yakalandı ve Hakkın rahmetine kavuştu. Yerine Muâz bin Cebel’i bırakmıştı. Ebû Ubeyde’den sonra, o da halka hitaben: “-Ey insanlar! Bu dert Rabbimizin rahmetinin, Resûlullâh (s.a.v)’in davetinin eseridir. Sizden önceki salihlerin ölmesine vesile olmuştur. Muâz’da, Allâh’dan kendi ailesine, bu salgından nasiblerinin verilmesini istiyor!”dedi.Oğlu Abdurrahman bu hastalığa yakalanıp öldü. Bundan sonra Muâz kendisi için dua etti. Elinin üzeri yara oldu. Onu, elinin üzerine bakarak: “-Sendekinin karşılığında, dünyadaki hiç bir şeyin benim olmasını istemem!”diyordu.Muâz bin Cebel (r.a), vefat ettiği zaman yerine Amr bin Âs geçti.O da halka hitaben: “-Ey insanlar! Bu hastalık geldiği yerde, yangın gibi genişliyor. Dağlara çıkarak kendinizi koruyun!”dedi.Bunu duyan Ebû Vail el-Huzelî: “-Yalan söylüyorsun. Vallahi ben Resûlullâh ile beraber bulundu- ğumda sen, işte bu eşeğinden daha kötü idin!”dedi.Amr bin Âs’da: “-Söylediğin şeye karşılık, sana cevab vermeyeceğim. Allâh’a yemin ederim ki, burada da durmayacağız!”dedi.Amr bin Âs ve beraberindekiler, bulundukları yeri terk edip, dağıl-dılar. Allâh’da, başlarındaki bu belâyı def etti. Amr bin Âs’ın tutumu, Ömer bin Hattab (r.a)’a aksedince, vallahi Ömer bin Hattab, onun bu tutumuna karşı çıkmadı. 34Muâz bin Cebel (r.a) ölüm döşeğindeyken, yanındakilere: “-Bakın bakalım sabah oldu mu?” dedi. “-Henüz olmadı!” diye cevap verdiler.Biraz sonra tekrar: “-Sabah oldu mu?”diye sordu. “-Henüz olmadı!”dediler.Daha sonra, sabah olduğunu söylediler. Bunun üzerine Muaz şöyle dua etti: “-Sabahın da Cehenneme gideceğim geceden Allâh’a sığınırım. Hoş geldin ey ölüm, hoş geldin! Sevgilisini arayan ziyaretçi, ansızın gelen sevgili! Allâh’ım dün sana kavuşmaktan korkuyordum, bugün ise kavuş-mayı arzu ediyorum. Allâh’ım, Sen de biliyorsun ki, ne dünyayı ne de dünya da nehirler akıtmak, ağaçlar dikmek için uzun müddet yaşamayı isterim, Fakat, ben ilmi susuzluğumu gidermek, güçlüklere göğüs germek, ilim meclislerinde dizlerim şişinceye kadar âlimlerle yan yana oturmak için uzun ömür istiyorum!” 35Abdullah bin Seleme’den:“-Adamın birisi ağlayarak Muâz (r.a)'ın yanına geldi. “-Niçin ağlıyorsun?”diye sordu.Adam: “-Vallâhi senin gibi bir akrabamı kaybedeceğim için ağlamıyorum, fakat ölümünden sonra senden ilim öğrenemeyeceğim için ağlıyorum!” diye cevab verdi.Bunun Üzerine Muâz bin Cebel (r.a): “-Ağlama, Allâh isteyene ilim ve imânı verir. Nitekim ilim ve imanın olmadığı bir zamanda onları İbrahim (a.s) e vermişti!”dedi.Hâris bin Umeyre’den:“-Muâz ölüm döşeğinde iken yanındakiler ağlamaya başlamışlardı.Muâz bin Cebel (r.a): “-Niçin ağlıyorsunuz?”diye sordu. “-Senin ölümünle kaybolacak ilme ağlıyoruz!”dediklerinde,Muâz bin Cebel (r.a):“-İlim ve iman kıyamet gününe kadar yerindedir! Arayan bulur. Bunlar, kitab ve sünnettir. Bütün sözü kitâb’a bırakın. Başka bir şeye müracaat etmeyin. İlmi Ömer, Osman ve Ali’den alın. Eğer onları da kayb ederseniz, şu dört kişiden alın. Ebûd Derdâ, İbn-i Mes’ûd, Selman ve Yahûdi iken İslâm’ı kabul eden Abdullah bin Selâm. Ben, Rasûlullâh’ın Abdullah bin Selâm için: “-O cennetlik olan kişiden onuncusudur!”buyurduğunu işittim.Âlîmin yanılmasından korkun! Gerçeği getiren kim olursa olsun, kabul edin! Batılı da söyleyen kim olursa olsun reddedin!”dedi.Yezid bin Umeyre’den:“-Muâz bin Cebel (r.a) son hastalığında zaman, zaman bayılıyordu. Bir defasında yine öyle bir baygınlık geçirdi ki, ruhunu teslim ettiğini zannettik. Fakat, biraz sonra tekrar kendine geldiğinde karşısında beni ağlar görünce: “-Niçin ağlıyorsun?”diye sordu.Ben: “-Ne senin sayende kavuştuğum! Şu hayat, ne de bir akrabamı kayb edeceğim için ağlamıyorum. Ağlamamın sebebi, senden öğrenmekte olduğum ilim ve din hükümlerinin seninle birlikte gitmesidir!”dedim.“-Ağlama. Çünkü ilim ve iman yerinde durmaktadır. İsteyenler bulur-lar. Onu, İbrahim (a.s)’ın aradığı şekilde arayın. O da, bilmediği halde, Rabbine şöyle dua etmişti: “-Rabbime gideceğim. O beni doğru yola götürür!” “-Benden sonra ilmi dört kimseden al. Eğer ilmi onlardan hiç biri-sinde bulamazsan, o zaman halkın büyüklerinden öğren. O kimseler şunlardır: Abdullah bin Mes’ûd, Abdullah bin Selâm, Selman ve Ebû Derda (Uveymir) filozofun safsatasından ve münafığın vereceği hüküm-den sakın!”dedi.Ben: “-Filozofun yanıldığını nereden bileceğim?”diye sordum. “-İtimad edilen bir kimseye şeytanın söylettiği sapık sözleri duydu-ğun zaman bil ki o yanılmıştır. Münafıka gelince bazen gerçeği söyleye-bilir. Bu sebeple nerden gelirse gelsin ilmi al. Çünkü gerçekler insanı aydınlatır. Çözülmesi zor olan meselelerle uğraşma!” dedi.Amr bin Meymûn anlatıyor:“-Muâz Yemen’de İken Muâz bin Cebel gelerek: “-Ey Yemen halkı! ben Allâh’ın Resûlü’nün gönderdiği elçiyim. Müslüman olun ki, selâmete eresiniz!”demişti.O zaman kalbimde ona karşı bir sevgi meydana! gelmişti. Bu sebeb ile ölünceye kadar Muâz’ın yanından hiç ayrılmamıştım. Muaz ölüm döşeğinde iken ağladım.Bana: “-Niçin ağlıyorsun?” diye sormuştu.Ben: “-Seninle beraber gidecek olan ilim için ağlıyorum!”demiştim.O ise: “-İlim ve iman kıyamet gününe kadar kaybolmayacaktır!”dedi. 36Ölüm döşeğindeyken birisi Muâz bin Cebel (r.a)’a: “-Niçin ağlıyorsun?” dedi.“-Vallâhi ne ölümden korktuğum için, ne de dünyadan ayrılacağım için ağlıyorum. Resûlullâh’ın: “-İnsanlar iki grub’tur. Bir grubu cehennemliktir, bir grubu da cennetliktir buyurduğunu işitmiştim. Acaba ben hangi grubda olacağım, işte bunu bilmiyorum!”dedim. 37Muâz bin Cebel (r.a), fevkalade takva sahibi idi. Geceleri teheccüde kalkar ve şöyle duâ ederdi: “-Yâ Rabbî! Gözler uykuya daldı. Yıldızlar kayboldu. Ama Sen Hayy ve Kayyûmsun! Yâ Rabbî! Kıyamet Günü bana iade edilmek üzere yanında bir hediye kıl. Sen verdiğin sözden dönmezsin, yâ Rabbî!”Muâz bin Cebel (r.a), Hicretin 18. yılında, 34 yaşında iken veba’dan vefat etti. Vefatının iyice yaklaştığını hissettiği sıralarda şöyle diyordu: “-Merhaba ey ölüm! Merhaba fakirlik zamanımda gelen sevgili ziyaretçi! Yâ Rabbî! Benim Senden korktuğumu Sen biliyorsun. Dünyayı ve sonu gelmez arzuların tatminini istemedim. Irmakların akışı, ağaç yapraklarının hışırtısı benim alâkamı çekmedi. Bunları Sen biliyorsun, yâ Rabbî!”Muâz bin Cebel (r.a), bu sözlerinden sonra ağlamaya başlamıştı. Etrafında bulunanlar, “-Sen ki, Resûlullâh’ın bir Sahabî’sisin. Sen ki bu kadar fazilete sahipsin. Böyle nasıl ağlıyorsun?”dediler.Onlara şöyle cevab verdi: “-Siz benim, ölümden korktuğum veya dünyayı terk ettiğim için ağladığımı’mı zannediyorsunuz? Ben öldükten sonra hangi tarafa Cennete veya Cehenneme gideceğimden emin olamadığım için ağlıyorum!”Muâz bin Cebel (r.a), bu sözlerden biraz sonra vefat etti.Onun Hz.Ömer’in yanında apayrı bir yeri vardı. Vefat ederken kendisine, Bize kimi halife bıraktın?”diyen birine şu cevabı verdi:“-Şayet Muâz bin Cebel sağ olsaydı onu halife bırakırdım. Rabbime kavuştuğumda Rabbim bana: “-Kimi halife bıraktın?”deyince,“-Senin kulun ve Resûlün Muhammed (s.a v)’ın “-Muâz, kıyâmet günü, âlimlerin önünde tek başına bir cemaattir!”Buyurduğu kimseyi bıraktım, derdim!”Muâz bin Cebel (r.a), Hicri18. Miladi 639 yılında Ürdün’de Kusayru Hâlid’de Amaves tâunu diye bilinen veba salğınında iki oğlu ve iki hanımı ile birlikte öldü. Bu gün İrbid vilâyetine bağlı Ağvârüşşimâliye livâsında kendi adıyla anılan köyde bulunan kabri üzerine küçük bir mescid ve türbe yaptırılmıştır.Uzun boylu ve heybetli bir kimse olan Muâz bin Cebel’ın bir ayağı sakattı. Kaynaklarda âilesi Amaves tâununda ölünce soyunun tükendiği kaydedilir. Onun hiç çocuğu olmadığına dair rivâyet asılsızdır. Muâz bin Cebel (r.a)’ın Rebiâ adında bir kardeşinin bulunduğu, onun soyunun da tükendiği, kızı Ümmü Abdullah ile kız kardeşi Sa’be bint-i Cebel’in Resûlullâh’a biat eden hanımlardan olduğu belirtilmektedir.Resûlullâh (s.a.v), onu çok sever, bazen Ufeyr adlı eşeğinin terkisine bindirirdi. Muâz bin Cebel (r.a) bir gün kendi mahallesinde yatsı namazını kıldırırken Bakare sûresini okumuş, ziraatle uğraştıkları için yorğun düşen cemaatten bazıları onu Resûlullâh’a şikâyet edince:Resûlullâh (s.a.v) ona: “-Sen fitne mi çıkarmak istiyorsun?”demiş ve namazı kısa sûrelerle kıldırmasını istemiştir.Asr-ı Saâdet’de Kûr’ân-ı Kerim’in tamamını ezbere bilen birkaç kişiden biri olan Muâz (r.a) Resûlullâh’ın kendilerinden Kûr’ân öğrenil-mesini tavsiye ettiği dört sahabi arasında yer alıyordu. Yine o devirde fetva veren altı sahâbiden biri olan Muâz’ı Resûlullâh (s.a.v) helâl ve haramı en iyi bilen kişi olarak gösterir, kendisine: “-Muâz ne iyi adam!”diye iltifat ederdi.Muâz bin Cebel (r.a)’ın Resûlullâh (s.a.v)’ın katiblerinden olduğu ve hazinedarları arasında yer aldığı zikredilmiştir. İnsanlara iyiyi ve hayırlı olanı öğretmesi ve güçlü bir imana sahib olması sebebiyle sahabiler onu Hz.İbrahim (a.s)’a benzetirdi. Hz.Ömer, hilafeti zamanında fikhi meseleler için Muâz bin Cebel’e başvurulmasını tavsiye ederdi. Muâz (r.a), geceleyin bir süre uyuduktan sonra kalkıb Kûr’ân okur ve namazı kılardı. Daha dinç ibadet edebilmek niyetiyle uyuduğunu, bu sebeble uykusundan dahi sevab beklediğini de söylerdi.Muâz bin Cebel (r.a), Resûlullâh’dan 157 tane hadis rivâyet etmiştir. Bunlardan 25’ini Sahih-i Buhâri ile Sahih-i Müslim’de üçü sadece Sahih-i Buhâri’de, biri sadece Sahih-i Müslim’de bulunmaktadır. Rivâyetleri toplu halde Ahmed İbn-i Hanbel’in Müsned’inde yer almıştır.Muâz bin Cebel (r.a)’dan Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbas, Abdullah bin Amr bin As, Abdullah bin Ebû Evfâ, Abdurrahman bin Semüre, Câbir bin Abdullah, Ebû Mûsâ el-Eş’ari, Ebû Ümame el-Bâhili, Enes bin Mâlik gibi sahabiler: Yemen’e onunla birlikte giden Abdurrah-man bin Ğanm ile Abdurrahman bin Ebû Leylâ, onu Yemen’de tanıyan Amr bin Meymûn, Atâ bin Yesâr, Ebû Müslim el-Havlâni, Şakik bin Seleme, Ebü’l-Esved ed-Düeli, Esved bin Yezid, Hâlid bin Ma’dân, Kâdi Şüreyh, Kays bin Ebû Hâzim, Mesrûk bin Ecda’ gibi tabiiler hadis ve kıraat ögrenmişlerdir. 38Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-8-3142- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-16-203
3- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1201
4- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-6-117
5- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-17-35-40
6- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1880
7- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1863
8- Şuara-26
9- Ankebut-27
10- M.Yusuf Kandehlevi Hadıslerle Müslümanlık-4-1627
11- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1703
12- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1594
13- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1560
14- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1608
15- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1624
16- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1466
17- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1369
18- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1243
19- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1254
20- M.Âsım Köksal islâm Tarihi-8-220
21- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-820
22- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1247
23- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1216
24- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1229
25- Ebû Dâvûd-Vitir-36
26- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1363
27- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1235
28- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1225
29- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1975
30- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1541
31- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1504
32- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1542
33- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1185
34- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-3-1186
35- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-213
36- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1520
37- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-4-1373
38- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-30-338-339