Mersed Bin Ebû Mersed Kimdir?
مَــرْثَــدُ بْــنُ اَبـِـي مَــرْ ثَــد
Baba Adı : Ebû Mersed Kinaz bin Huseyin.
Anne Adı : Bilgi yok.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Mekke doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 4. yılda Reci’ Vak’ası’nda şehid oldu.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Enes bin Mersed bin Ebû Mersed.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Bedir, Uhud, Reci’ Vak’ası.
Muhacir mi Ensar mı : Mekke, Medine, Muhacir dir.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Evs bin Sâmit ile din kardeşi idi.
Kabile Neseb ve Soyu : Mersed bin Ebû Mersed Kinaz bin Husayn bin Yerbu bin Amr bin Harşe bin Sa’d bin Târif bin Hılan bin Ğanm bin Ğani bin Yâsir bin Sa’d bin Kays bin Ğılan bin Mudar’dır.
Lakap ve Künyesi : Mersedü’l Ğanevi
Kimlerle Akraba idi : Ebû Mersed Kinaz bin Husayn’in oğludur. Enes bin Mersed’inde babasıdır.
Mersed Bin Ebû Mersed'in Hayatı
Mersed bin Ebû Mersed (r.a)’ın ismi İslâm tarihinde baba oğul iki ayrı şahıstır. Bazen bu baba oğul hatta torun aynı kişilermiş gibi anlatılır. Oysaki, babasının adı; Kinaz bin Husayn’dır. Uzun künyesi ise; Ebû Mersed, Kinaz bin Husayin el-Ğanevi, sahabedir. Oğlu ise; Mersed bin Ebû Mersed el-Ğanevi’dir ki, o da sahabedir. Onun oğlu; Enes bin Ebû Mersed el-Ğanevi dir, o da sahabidir. Allâh onlardan razı olsun. Bu kadar benzer-likten dolayı elbette ki, biribirine karıştırılması da normaldir.Mersed bin Ebû Mersed (r.a), Mekke’de doğmuştur. Ancak hangi tarihte doğduğu belli değildir. Soyu ve nesebi Mudar’da Resûlullâh (s.a.v) ile birleşir. Babası Ebû Mersed Kinaz bin Husayn el-Ğanevi’de sahâbedir. Annesinin ismi belli değildir. Sahabe olan oğlu, Enes bin Ebû Mersed’in dışında âile bireyleri de tam bilinmemektedir.Mersed bin Ebû Mersed (r.a), kuvetli ve cesaretli bir zat idi. kendisi Mekke’nin ileride gelen gözü pek insanlardandı. Haşmetinden hemen hemen herkes korkar ve çekinirdi. Öyle ki, İslâm’ın ilk zorlu günlerinde Müslümanlara yapılan işkence kendisine yapılamıyordu. Müşriklerin ona güçleri yetmiyordu. Babası Ebû Mersed (r.a) ile Medine’ye hicret ettik-ten sonra, Resûlullâh (s.a.v) babasını Ubâde bin Sâmit ile kendisini de Evs bin Sâmit ile din kardeşi olarak ilan etmişti.Mersed bin Ebû Mersed (r.a), Bedir Savaşı’na iştirak ederek Ashâb-ı Bedir’den olmuştur. Bedir’den sonra Resûlullâh (s.a.v) onu bazı esirlerin kurtarılması için Mekke ye göndermiştir.Bu olayı Amr bin Şuayb, babası vasıtasıyla dedesinden rivâyet eder:“-Mersed bin Ebû Mersed (r.a), adında bir adam vardı. Mekke’den Medine’ye esir taşırdı. Mekke’de Anâk adında ahlaksız bir kadın vardı. İslâm’dan önce ve ilişki kurduğu Mersed’in eski dostu idi. Mersed (r.a) Mekke esirlerinden birine, kendisini Medine’ye götüreceğini vaad etmişti.Mersed bin Ebi Mersed olayı şöyle anlatır:“-Ay ışığının parıldadığı bir gecede Mekke surlarından birinin dibinekadar ilerledim. O sırada Anâk isimli kadın geldi. Kadın benim duvarın kenerına akseden gölgemi gördü, yanıma gelince beni tanıdı ve: “-Mersed sen misin?”dedi. “-Evet, Mersed!”dedim. “-Merhâba, hoş geldin, gel bizde yat!”dedi. “-Yâ Anâk, Allâh zinâyı haram kıldı!”dedim.O zaman kadın: “-Ey ahâli, bu adam esirlerinizi kaçırıyor!”diye bağırmaya başladı.Bunun üzerine sekiz kişi peşime düştü. Ben de, Handeme Dağı’nın tepesine doğru kaçmaya başladım. Bir mağaraya veya kaya kovuğuna rastladım ve oraya girdim. Adamlar geldiler, hatta tam başımın üzerinde durup işediler. Sidikleri başımdan aşağıya aktı. Fakat, Allâh, onları kör etmiş, beni görmelerini engellemişti. Sonra dönüp gittiler. Ben de söz ver-diğim arkadaşıma gittim. Onu yüklendim. Çok ağır bir adamdı. İzhir’e kadar götürdüm. Bağlarını çözdüm, onu taşımaya devam ettim. Beni çok yordu, ama sonunda Medine’ye ulaştım. Resûlullâh’a gidip dedim ki: “-Ey Allâh’ın Rasûlü! Anâk adlı kadınla evlenebilir miyim?”Resûlullâh (s.a.v) sustu, cevab vermedi. Sonunda şu âyet nazil oldu: “-Zinâ eden bir erkek, ancak zinâ eden veya müşrike olan bir kadınla evlenir. Zinâ eden bir kadın da ancak zinâ eden veya müşrik olan bir erkekle nikâhlanır!” 1Resûlullâh (s.a.v) şöyle dedi: “-Ey Mersed! Zinâ eden bir erkek, ancak zinâ eden veya müşrike olan bir kadınla evlenir. Zinâ eden bir kadın da ancak zinâ eden veya müşrik olan bir erkekle evlenir. Binâenaleyh onunla evlenme!” 2Mersed bin Ebi Mersed (r.a) bu emir üzerine o kadınla evlenmekten imtina’ edib vaz geçmiştir. İslâm üleması bu hususta çeşitli görüşler öne sürmüşlerdir. Bu husuta büyük alimlerin eserlerine bakmak gerektir. Mersed bin Ebi Mersed, daha sonra Hicri 4. yılda Uhud Savaşı’ndan sonra Reci’ Seferine katılmıştır.Reci’ Seriyyesi:Hicretin 4. yılının Muharrem ayında Resûlullâh (s.a.v) Abdullah bin Üneys (r.a)’ı yanına çağırdı: “-Bana erişen habere göre Hâlid bin Süfyan bin Nübeyhü’l-Huzeli benimle çarpışmak için adamlar topluyormuş. Kendisi şu sıralarda Arafat yakınlarında Urane veya Nahle’dedir git onu öldür!” buyurdular.Abdullah bin Üneys (r.a) gidip onu öldürdü. Abdullah bin Üneys, Hâlid bin Süfyan Nübeyhü’l-Huzeli’yı öldürdüğü zaman, Lihyanoğulları, Adal ve Kare kabilelerine giderek, zekâtlarını takdim ve İslâmiyet’e dâvet etmek üzere, Ashâbından bazılarını göndermesi için Resûlullâh (s.a.v) ile konuşmasını istediler ve: “-Gelecek olan adamlardan bazılarını ölen adamımıza karşılık, öldürüp öcümüzü alırız. Ötekilerini’de, Mekke’ye götürür Kureyşlilere satarız, Kureyş’in, Bedir’de öldürülen adamlarına karşı, Muhammed’in ashabın-dan kendilerine getirilecek kişileri işkence ile öldürmeleri kadar hoşlarına giden bir şey yoktur!”diyerek, planlarını tatbike başladılar.Hun bin Huzeyme bin Müdrike soyundan. Adal ve Kare kabilesiden olup Müslüman olduklarını söyleyen altı veya yedi kişilik bir dâvet heyeti Medine’ye gelerek: “-Yâ Resûlallâh! İslâmiyet, kabilemiz içinde yayılmaya başladı. Ashâbından bazılarını bizimle bilikte gönder de, onlar, bize, dini iyice anlatsınlar. Kûr’ân okutsunlar ve İslâm şeriatını öğretsinler!”diye dilekte bulundular.Resûlullâh (s.a.v), o sıralarda, Kureyş müşriklerinin Medine İslâm devletine karşı askeri bir hazırlıkta bulunup bulunmadıklarından haberdar olmak ve ona göre tedbir almak üzere ashabından bazılarını tecessüs ve istihbaratla izlemek üzere vazifelendirip Mekke’ye göndermeye hazırlanmış bulunuyordu. Bunun için, Adal ve Kare dâvetçilerinin bu isteği müsait karşılandı. Vazifelendirilenler, hicretin dördüncü yılı Safer ayında Adal ve Kare dâvetçileri ile birlikte yola çıktılar. Fedai birliği altı veya yedi kişi olup içlerinden Mersed bin Ebi Mersed, kumandan tayin edilmişti.Bazı kaynaklarda bunlar on kişiydiler komutan Âsım bin Sâbit idi. Fakat bu fedailerin Ancak yedisinin isimleri bize kadar ulaşmıştır.Bunların isimleri ise şöyledir:1-Mersed bin Ebû Mersed, 2-Hâlid bin Bükeyr, 3-Âsım bin Sâbit bin Ebî Aklah, 4-Hübeyb bin Adiyy, 5-Zeyd bin Desine, 6-Abdullah bin Tarık, 7-Muattib (Muğis) bin Ubeyd (r.a) Allâh hepsinden razı olsun.İslâm Fedai birliği, Hicaz nahiyesinde Huzeylilere ait su başı olan Reci’ye gelib kavuştukları zaman, kendilerini götürenlerin ihanetine uğra-dılar. Bugün, Vatya adıyla bilinen Reci’, eski Mekke Medine yolundan Mekke’ye altmışbeş kilometre uzaklıkta ve Usfan’a gelmeden onbeş kilo-metre, sağ taraftaki vadiden beş kilometre içerdedir. Burada küçük bir gölet mevcud olub çevresinde az bir derinlikte kazı yapıldığında hemen su çıkmaktadır.İslâm fedâi birliği, Hicaz nahiyesinde Huzeylilere ait su başı olan Reci’e gelib kavuştukları zaman, kendilerini oraya götürenlerin ihânetine uğradılar. Rivayete göre; İslâm fedâileri Reci’ suyu başına varıncaya kadar geceleri yürümek, gündüzleri gizlenmek suretiyle bir seher vakti gelib inmişler, orada iyi cins Medine hurması, “Acve” hurmasından yiyerek çekirdeklerini yere atmışlardı. Oradan ayrıldıkları zaman, Huzeyl kabilesin-den çobanlık eden bir kadın oraya uğramış, yerde bulunan Acve hurması çekirdeklerine bakıp, onların küçük olduklarını görünce: “-Medine hurması bu!”diyerek kendi kabilesine seslenmişti.O sırada fedailer dağa sığınmış ve orada gizlenmiş bulunuyorlardı. Adal ve Kare kabilesinden olan dâvetçilerden birisi bir bahane ile ayrılıp Müslümanların geldiğini Lihyan Oğulları’na haber vermişti. Lihyan Oğul-ları’ndan yüz kişiye yakın bir okçu ve silâhlı birlik onları araştırmaya başladılar. Müslümanların kondukları ve Medine’den azık olarak yanlarına almış oldukları hurmaları yedikleri yeri buldular çekirdekleri görünce: “-İşte Yesrib hurması çekirdekleri!”diye bağrıştılar:Hemen izlerini sürmeye başladılar. En sonunda, Âsım bin Sâbit ile arkadaşlarına dağın tepesinde kavuştular. Çevrelerini sardılar. Böyle elleri kılıçlı tam teçhizat silâhlı adamların etraflarını kuşattıklarını görünce, İslâm Fedâileri de, çarpışmak için, silâhlarına davranıp kılıçlarını sıyırdılar.Lihyan Oğulları: “-Eğer, yanımıza inerseniz, hiç birinizi öldürmeyeceğimize kesin olarak söz veriyoruz! Vallâhi, biz, sizi öldürmek istemiyoruz. Fakat, size karşılık olarak Mekkeliler’den bir şeyler koparmak, ondan faydalanmak istiyoruz!”dediler.Mersed bin Ebû Mersed, Hâlid bin Ebi Bükeyr ve Âsım bin Sâbit: “-Vallâhi, biz, hiç bir zaman, müşriklerin ne sözlerini, ne de, akidle- rini kabul ederiz!”diyerek müşriklerin tekliflerini reddettiler.Âsım bin Sâbit (r.a): “-Ben, müşriklerin himâyesini hiç bir zaman kabul etmemeye andlı yeminliyimdir. Vallâhi, ben, kâfirlerin himayelerine ve sözlerine kanarak inmem ve kâfirlere asla teslim olmam! Allâhım! Peyğamberini, durumu-muzdan haberdar et!”deyib müşriklere ok atmaya başladı. Ok atarken de: “-Ölüm, hak, hayat, boş ve geçicidir. Mukadderatın hepsi başa gele-cektir. İnsanlar, er veya geç Allâh’a rücu’ edip dönecektir. Ben, ne diye çarpışmıyayım ki, gücüm, kuvvetim yerinde, oklarım yanımda, yayımın kirişi kalın, enli temrünler yüzünden kayıb gitmektedir! Eğer, ben sizinle çarpışmazsam, anam, beni yitirsin!”diyerek recez söylüyordu.Âsım bin Sâbit’in ok çantasında yedi ok vardı. Attığı her okla müşrik-lerden birini öldürdü. Oku tüketince, müşrikleri mızrağıyla delik deşik etti. Mızrağı kırılınca da kılıcını sıyırdı. Kılıcının kınını kırıp attı. “-Allâh’ım! Ben, günün başında, Senin dinini korudum. Sen de, gün-ün sonunda, benim etimi ve cesedimi koru! Cesedime ve etime müşrikleri dokundurma!”diyerek duâ etti.En sonunda, iki ayağından yaralanıp yere düştü. Lihyan Oğulları, aralarında Mersed bin Ebû Mersed ve Âsım bin Sâbit olmak üzere yedi kahramanı okla vurub şehid ettiler.Reci’ serriyesinde görev alan sahabelerden, Hubeyb bin Adiy ile Zeyd bin Desine ve Abdullah bin Târık, müşrikler tarafından öldürme- yecek-lerine dair kesin söz alınca dağdan inip Lihyan Oğulları’na teslim oldular. Lihyan Oğulları da onların üçünü kendi ok yaylarının kirişiyle bağlayınca,Abdullah bin Tarık bağırdı:“-İşte bu, ahde vefasızlığın, ilk örneğidir verilen sözün tutulmasınınbir başlangıcıdır!”dedi.Gitmemeye diretti durdu.Ancak onu da Mekke yakınlarında ki Merrü’z-Zehran da vurub şehid ettiler. Diğer ikisi Hubeyb bin Adiy ile Zeyd bin Desine’yı Mekke müşriklerine sattılar. Müşrikler onları Bedir Savaşı’nda öldürülen yakın-larına karşılık Mekke Hâremi’nin dışındaki, Ten’im de ağaca asıp taşlarla vurarak şehid ettiler. 3Reci faciâsı haberi Medine’ye yayılınca munafıklardan bazı adamlar fırsat bulup şöyle dediler: “-Yazık oldu şu işkenceye uğratılıp öldürülenlere! Onlar, ne çoluk çocuklarının içinde sağ salim oturdular, ne de, adamlarının elçiliğini yerine getirebildiler!”diyerek fesatçılığa başladılar.Ensâr’ın şairlerinden Hassan bin Sâbit, Reci’ fedâileri üzerine mersi-yeler söyledi. Beni Lihyan Oğulları hakkında da hicviyeler söyledi. 4Resûlullâh (s.a.v), kendisine Reci ve Bi’ri Maûna faciasının acı habe-rinin geldiği gece, sabah namazında birinci rekâttan sonra, ikinci rekâtın rükûundan Semiallâhü limen hamideh diyerek doğrulduğu zaman: “-Ey Allâh’ım! Mudar kabilelerini şiddetle tepele! Ey Allâh’ım onla-rın yıllarını, Yusuf Peyğamberin kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına dar getir! Ey Allâh’ım! Lihyan Oğullarını, Adel, Kare, Zi’b, Rı’l, Zekvan ve Usayya kabilelerini Sana havale ediyorum! Çünkü, onlar, Allâh’a ve Resûlüne âsi oldular!”diyerek beddua etti. Resûlullâh (s.a.v) buna beş vakit namazlarında bir ay devam ettiği, arkasında bulunan cemâatın da Amin dedikleri rivayet edilir.Resûlullâh (s.a.v)’ın bedduası kabul olmuş, kuraklık ve kıtlık başla-mıştı. Hicretin dördüncü yılı Şaban ayında meydana gelen Bedrü’l mev’id seferi münasebetiyle Kureyş lideri Ebû Süfyan’ın da, itiraf ettiği gibi yağışlar kesilmiş, sular çekilmiş, yeşillikler, otlar kavrulup kurumuş, sefere çıkmaktan gözlerini yıldıran ve korkutan çok çetin ve sert bir yıl olmuştu.Ri’l, Zekvan, Usayya, gibi kabilelerden yedi yüz kişi humma hastalı-ğına tutulup ölmüştür. 5Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.1- Nûr-32- Câmiu’l-Usûl-Tefsir-22-727-Tirmizi Tefsir-25-3177-Ebû Dâvûd Nikâh-5-2051-Nesâi-Nikâh-12
3- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-11-S-14-17
4- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-11-30
5- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-11-43