Hişâm Bin Âs Bin Vâil Kimdir?
هِــشَـا مُ بْــنُ اْلــعَــصُ بْــنُ وَائِـل
Baba Adı : Âs bin Vâil.
Anne Adı : Ümmü Harmele bint-i Hişam, bin Muğire,
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Mekke doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicretin 13. Miladi 634 yılında Ecnadeyn Savaşında şehid oldu. Kabri o bölgededir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Ebû Cehl’in kızı ile evliydi.
Oğulları : Hişam ve Urve.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Hendek Savaşı’ndan sonraki tüm Seferlere iştirak etmiştir
Muhacir mi Ensar mı : Mekke 2. Habeşistan, Mekke Medine.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Hişâm bin Âs bin Vâil bin Haşim bin Suâyd bin Sehm bin Amru bin Husays bin Kâ’b bin Lüey el-Kureyşi es-Sehmi dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû-l As, Ebû Muti
Kimlerle Akraba idi : Amr bin Âs’ın baba bir küçük kardeşi dir.
1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-3-229
2- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-6-130
3- Zümer-53-55
4- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-9-225
5- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1954-1958
6- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-18-152-153
هِــشَـا مُ بْــنُ اْلــعَــصُ بْــنُ وَائِـل
Baba Adı : Âs bin Vâil.
Anne Adı : Ümmü Harmele bint-i Hişam, bin Muğire,
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Mekke doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicretin 13. Miladi 634 yılında Ecnadeyn Savaşında şehid oldu. Kabri o bölgededir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Ebû Cehl’in kızı ile evliydi.
Oğulları : Hişam ve Urve.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Hendek Savaşı’ndan sonraki tüm Seferlere iştirak etmiştir
Muhacir mi Ensar mı : Mekke 2. Habeşistan, Mekke Medine.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Hişâm bin Âs bin Vâil bin Haşim bin Suâyd bin Sehm bin Amru bin Husays bin Kâ’b bin Lüey el-Kureyşi es-Sehmi dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû-l As, Ebû Muti
Kimlerle Akraba idi : Amr bin Âs’ın baba bir küçük kardeşi dir.
Hişâm Bin Âs Bin Vâil'in Hayatı
İslâm tarihinde iki tane meşhur Hişâm bin el-Âs adında sahabi vardır. Bunlardan birincisi Hişâm bin el-Âs bin Hişâm bin Muğire bin Abdullah bin Ömer bin Mahzumi el-Kureyşi el-Mahzumi dir. Annesi Atike bint-i Velid, bin Muğire, Hâlid bin Velid’in kız kardeşidir. Ebû Cehl’in kardeşi Hişâm’ın oğludur. Diğeri ise bizim burada anlatmaya çalışacağımız Hişâm bin Âs bin Vâil (r.a), Mekke’de doğmuş olup doğum tarihi bilinmemektedir. Hicri 13. Miladi 634 yılında Ecnadeyn meydan muharebesi esnasında şehid olmuştur. Şehid olduğunda kaç yaşında olduğu yine bilinmemektedir.Babası Âs bin Vâil müşriklerin ileri gelenlerinden olub Resûlullâh (s.a.v)’e ve Müslümanlara karşı çok aşırı düşmanlığı ile tanınır. Annesi; Ümmü Harmele bint-i Hişâm bin Muğire ise Ebû Cehl’in kız kardeşidir. Hişâm’ın künyesi önceleri, Âsi’nin babası manasına gelen Ebû’l-Âs iken Resûlullâh tarafından itaat edenin babası manasında Ebû Muti’ olarak değiştirilmiştir.Hişâm bin Âs (r.a), baba bir kardeşi ağabeyi Amr İbn-i Âs’dan çok önce, İslâm ile müşerref olmuştur. Âilesi ve kendisi cesaret ve şecaatte meşhur idiler. Bu yüzden âilesi Kureyş’in alemdârlığını yapmakta idi. Hişâm (r.a) ise çok iyi kılıç kullanan bir sahâbiydi. Buna rağmen İslâm’ı kabul ettikten sonra çeşitli hakaretlere, ezâ ve cefâlara mâruz kalmıştır. Bunlardan kurtulmak için ikinci muhâcir kâfilesi ile ikinci Habeşistan hicretine katılmıştır.Hişâm bin Âs (r.a) Habeşistan’da uzun müddet kaldı. Bu sûretle Mekke’li müşriklerin hakaret ve eziyetlerinden kurtulmuş oldu. Ancak, Resûlullâh (s.a.v)’in Medine’ye hicret ettiğini duyunca, hemen yola çıktı. Önce Mekke’ye uğrayıp oradan Medine’ye gitmek istedi. Bu niyetini gerçekleştirmek için Eyaş bin Rebia (r.a) ile birlikte Mekke’ye geldi. Medine’ye hicret etmek üzere iken bu kere babası ve ailesi tarafından yakalanıp habse atıldı. Hapiste uzun müddet kaldı. Kalmış olduğu bu müddet içinde, Bedir, Uhud, ve Hendek savaşları yapılmış ve Mekke’li müşrikler, Müslümanlardan oldukça ağır darbeler yemişti.Başka rivayetlerde bu büyük sahabe şöyle anlatılır:Hişâm bin Âs Mekke’de ilk sıralarda Müslüman olmuş ve Allâh yolunda Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katılmıştır. Habeşistan’dan Mekke’ye dönüp Medine’ye Resûlullâh (s.a.v)’e hicret etmek istediğinde başta babası olmak üzere müşrikler onu hapis etmişler. Hendek Savaşı’n-dan sonra serbest bırakmışlar. Hişâm bin Âs Ecnadeyn Savaşı’nda Rumlar ile çarpışırken şehid düşmüştür. 1Hz.Ömer (r.a) der ki: “-Ben, ve Eyyaş bin Ebi Rebiâ ve Hişâm bin Âs, Medine’ye hicret etmek istediğimiz zaman hazırlandık Serifin üzerinde Ğıfâr Oğullarına ait yerde ki Tenadıb’da Mekke’ye 10 mil uzaklıkta olan bir yerde sabahleyin erkenden hazır bulunmayı vâa’dleştik. Hangimiz orada olamaz isek o yaka-lanmış demektir. Artık arkadaşları onu hiç beklemesin yollarına devam etsinler! Dedik. Benimle Eyyaş bin Ebi Rebiâ Tenadıb’ın yanında sabah-leyin erkenden hazır bulunduk. Hişâm bin Âs ise tutuldu bizden geri kaldı dininden döndürülmek için işkenceden işkenceye uğratıldı ve saptırıldı!” 2Hz.Ömer (r.a) der ki: “-Fitneye uğratılanlar hakkında, yüce Allâh artık bu kavmin ne ibadetlerini ne de fidyelerini ne de tövbelerini kabul eder. Çünkü bunlar Allâh’ı bildikten sonra uğradıkları işkence ile küfre döndüler!”derdik.Onlarda kendileri hakkında tıpkı böyle söylerlerdi. İslâmiyet’e bir daha artık kabul olunmayacaklarını sanırlardı. Resûlullâh (s.a.v) Medine’ye hicret edip gelince yüce Allâh’ın bu hususta gerek bizim söylediğimiz gerek onların kendi haklarında söyledikleri sözler üzerine şu Âyetleri inzal buyurdu. “-De ki, Ey kendi nefislerine karşı taşkınlık edenler! Allâh’ın Rahmetinden umut kesmeyin! Çünkü, Allâh bağışlayandır. Af eden ve esirgeyendir. Size azab gelip çatmadan Rabbinize dönünüz. Ona teslim olunuz sonra kurtulamazsınız. Haberiniz olmadan başınıza birden bire azab gelmeden önce Rabbiniz den size indirilenin en güzeline tabi olunuz!” 3Âyetlerini kendi ellerim ile bir sahifeye yazıp, Hişâm bin Âs’a gönderdim!”Hişâm bin Âs, Hz.Ömer’in gönderdiği âyetleri zituva’da okuyunca bir hoş oldu. Ne denildiğini bir türlü anlayamadı. “-Allâh’ım, onu bana anlat!”diye Allâh’a dua etti.Allâh’da bu âyetlerin Hişam ve benzerleri hakkında nâzil olduğuna dair onda bir izân anlayış yarattı. Müşküllerinin halledildiğini gören Hişâm bin Âs, aceleyle devesinin yanına döndü üzerine atlayıp Medine’ye geldi. Resûlullâh’a kavuştu. Resûlullâh (s.a.v), Mekke’de müşrikler tarafından tutulub da fitneye uğratılan, ve dinlerinden döndürülmelerine çalışılan, Medine’ye kaçma imkanı bulamayan Müslümanlara her sabah namazından sonra dua eder şöyle derdi: “-Allâh’ım! Seleme bin Hişâm’ı, Eyyaş bin Ebi Rebiâ’yı ve işkence altındaki bütün Müslümanları sen kurtar!”diye Allâh’a yalvarırdı. 4Hendek Savaşı’ndan sonra Hişâm bin Âs (r.a) Medine’ye gelebildi. Ve Hendek Savaşı’ndan sonra yapılan bütün savaşlara iştirak etti. Kendisi çok cesur olduğu için bu savaşlarda oldukça büyük hizmetlerde bulundu.Hişâm bin Âs (r.a), kuvvetli bir imana sahib idi. Fâzıl ve cömert idi. Ayrıca çok Mutî’ idi. Resûlullâh (s.a.v) kendisini çok severdi. Ağabeyi Amr bin Âs’da Müslüman olduktan sonra, Resûlullâh (s.a.v) çok memnun olmuş ve iki kardeş hakkında bir hadislerinde: “-Âs’ın çocukları Hişâm ve Amr, mü’mindirler!”buyurarak onların îmânlarına şahidlik etti. Âs’ın çocukları mü’mindirler, buyurmakla onların dindeki yerlerini açıklamıştır.Resûlullâh (s.a.v)’in vefatlarından sonra ilk hilâfet makamına geçen Hz.Ebû Bekr (r.a) devrinde, Hişâm bin Âs, bütün savaşlara iştirak etti. Hz.Ömer’in hilafete gelmesinden kısa bir müddet sonra Şam taraflarının futuhatında bulundu. Burada cesareti ve şecaati ile büyük takdir topladı.Hişâm bin Âs el-Emevî (r.a)’dan:“-Ben biri ile birlikte Bizans Rum Meliki Herakleios’u İslâm’a davet için gönderilmiştim. Dımaşk (Şam) koruluğuna vardığımızda Cebele bin Eyhem el-Ğassanî’nin evinin yanında durduk, içeri onun yanına girdi-ğimizde o, koltuğunda oturuyordu. Bize görüşmemiz için adamını gönderdi. Biz de: “-Biz, elçiyle görüşmeyiz. Biz elçiyle değil kralla görüşmek için gönderildik. Eğer kral’la görüştürülürsek konuşuruz. Yoksa biz elçi ile konuşmayız!”dedik.Bunun üzerine elçi dönüp durumu kendisine anlattı. Bize izin verildi, Önce, Hişâm bin Âs konuştu ve onu İslâm’a davet etti. Baktık ki üzerinde siyah bir elbise var.Hişâm bin Âs: “-Bu üzerindeki nedir?”dedi.Cebele bin Eyhem el-Ğassanî: “-Bu elbiseyi, sizi Şam’dan çıkartmadan çıkarmamak üzere giydim!” cevabını verdi.Biz de: “-Allâh’ın izniyle biz, senin bu makamını da imparatorluğunu da elinden alacağız. Nitekim Peyğamberimiz Muhammed (s.a.v)’de bunu bize bildirdi!”dedik.Cebele bin Eyhem el-Ğassanî: “-Onlar siz değilsiniz. Bu dediklerinizi yapacak olanlar gündüzleri oruç tutan, gecelerini’de ibadetle geçiren bir kavimdir! Siz nasıl oruç tutuyorsunuz ki?”dedi.“-Biz nasıl oruç tuttuğumuzu ona anlatınca suratını astı: “-Kalkın!”dedi.Yanımıza bir rehber vererek bizi Bizans Rum İmparatoru kral Herakl’e gönderdi. Yola çıktık, şehre yaklaşınca yanımızdaki adam. “-Bu bineklerinizi, kral’ın şehrine sokmayınız! İsterseniz biz sizi beygir ve katıra bindirerek götürelim?”dedi.Biz: “-Hayır, biz kendi bineklerimizle gideceğiz!”deyince,Krala, bizim kendi bineklerimizle şehre girmekte ısrar ettiğimiz bil-dirildi. Bunun üzerine, bizim kendi bineklerimizle şehre girmemize müsaade edildi. Şehre kılıçlı olarak girdik. Kral’ın odasına kadar da böylece gittik. Bineklerimizi Kral köşkünün önünde çöktürürken Kral bize bakıb duruyordu. Biz hep birden: “-Lâ ilâhe illâllahü vallâhü ekber!”diye tekbir getirdik.Yüce Allâh şahidimiz ki, Kral’ın binası, sanki rüzgârın hurma çöpünü salladığı gibi sallandı!”Kral hemen bize haber göndererek: “-Dininizin icablarını bizim duyacağımız bir şeklide açıktan icra etmeyiniz!”demiş ve daha sonra da huzuruna çıkmamızı istemişti.Huzuruna çıktığımızda yanında Rum kumandanları vardı. Kendisi de özel yaygısı üzerinde idi. İçeride ve çevredeki her şey kırmızı renkli idi. Kral’ın üzerindeki elbiseler bile kırmızı renkli idi. Biz kendisine doğru yaklaşınca güldü ve şöyle dedi: “-Beni aranızda selâmlaştığınız gibi selâmlasaydınız ne olurdu?”Yanında çok güzel Arabça konuşan bir tercüman vardı. “-Biz, kendi âdetimize göre sizi selâmlamamız haram olduğu gibi, sizin âdetinizle de sizi selâmlamamız da haramdır!”dedik. “-Siz nasıl selâmlaşırsınız?”dedi. “-Esselâmü aleyküm, diyerek!”dedik. “-Kralınızı nasıl selâmlarsınız?”dedi. “-Aynı şeyi söyledik!” “-Kralınız size nasıl mukabele eder?”dedi. “-Aynı şekilde!”dedik. “-Sözlerinizin en büyüğü hangisidir?”dedi.Biz de: “-Lâ ilâhe illâllâhü vallâhü ekber!”dedik.Biz bunu söylerken oda sallandı, Kral başını kaldırdı. “-Söylediğiniz zaman odayı sallayan bu sözü, kendi evinizde söyle-diğiniz zamanlarda da evleriniz sarsılır mı?”diye sordu. “-Hayır! Bunu ilk defa burada görüyoruz!”diye cevab verdik. “-Keşke bunu söylediğiniz zaman bütün her şey sallansaydı. O zam-an varlığımın yarısını verirdim!”dedi. “-Niçin?”dedik. “-Böyle bir söze mülkümün yarısı bile az! Böyle bir hâlin Peyğam-berlik alâmetlerinden olmaması gerekir. Sanki insanların yaptığı sihirlere benziyor!”diye cevab verdi.Sonra istediği her şeyi sordu, biz de anlattık. Daha sonra: “-Namaz ve orucunuz nasıldır?”dedi.Onları da anlattık. “-Buyurunuz!”dedi.Bizim için güzel bir oda ve bol yiyecek hazırlanmasını emretti. Üçümüz beraberce kalktık. Ertesi gün tekrar huzuruna çıktığımızda Kelime-i tevhid’i tekrarlamamızı istedi. Tekrarladık. Sonra içinde küçük gözler ve kapılar bulunan. Altın kaplamalı, esans kutusuna benzer büyük-çe bir sandık getirtdi. Sandıktaki gözlerden birinin kilidini açtı. İçinden siyah bir ipek parçası çıkardı Açtığımızda bir de ne görelim, üzerinde kırmızı bir resim! Resimdeki adam, iri gözlü idi. Uylukları da iri idi. Boynu kadar uzun bir boyun daha hiç görmemiştim. Sakalları yoktu, fakat çok güzel iki tane saç örgüsü vardı. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu Âdem Âleyhisselâm’dır!”dedi.Baktık, insanların en sık saçlısı idi. Başka bir göz açtı. Oradan da siyah bir ipek kumaş çıkardı. Onun üzerinde de beyaz bir resim vardı. Resimdeki adamın saçları son derece kıvırcık, gözleri kırmızı, kafası iri idi. Sakalları güzeldi. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, Nuh Âleyhisselâm’dır!”dedi.Bir başka göz açtı. Oradan da siyah bir ipek kumaş çıkardı. Oradaki adam son derece beyaz, güzel gözlü, geniş alınlı, uzun yüzlü ve beyaz sakallı idi. Sanki tebessüm ediyor gibi bir hali vardı. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, İbrahim Âleyhisselâm’dır!”dedi.Başka bir göz açtı. Oradan çıkan ipekte de beyaz bir resim vardı. Emin olun ki tıpkı Resûlullâh (s.a.v)’e benziyordu. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Evet! Bu, Allâh’ın Rasûlü Muhammed (s.a.v)’dır!”dedik. Ağladık.Kral şöyle bir yerinden sıçradı, sonra tekrar oturdu. “-Tâ kendisi!”dedi.Biz de: “-Evet, O, sanki!”dedikKral’a “-Sen, gözünü ondan ayıramıyorsun?”dedik.Bir müddet resme baktı, sonra da: “-O, en son (kutuda) gözde idi. Fakat sizin ne yapacağınızı görmek için önce gösterdim!”dedi.Başka bir gözün kapısını daha açarak oradan da siyah renkli bir ipek çıkardı. Onda’da esmer, siyah bir resim vardı. Resimdeki adam kıvırcık saçlı, çekik gözlü, keskin bakışlı, çatık kaşlı, sık dişli dudaklarını ısırmış sanki kızmış gibi idi. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, Mûsâ Âleyhisselâm’dır!”dedi.Yanında aynen ona benzeyen fakat saçları yağlı geniş alınlı ve göz-lerinin karası burnuna yakın olan biri daha vardı. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, İmran’ın oğlu Hârun Âleyhisselâm’dır!”dedi.Bir başka gözün kapağını daha açarak oradan beyaz bir ipek çıkardı. Onda esmer bir adam resmi vardı. Adam düz saçlı, orta boylu idi. Kızmış gibi bir hali vardı. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, Lût Âleyhisselâm’dır!”dedi.Sonra başka bir kapak daha açarak oradan da beyaz bir ipek çıkardı. Onun üzerinde de beyaz bir resim vardı. Adamın rengi kırmızımtırak idi. Burnunun ortasında bir çıkıntı vardı. İnce yanaklı, güzel yüzlü idi. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, İshak Âleyhisselâm’dır!”dedi.Bir başka kapak daha açarak oradan da beyaz bir ipek çıkardı. Onun üzerinde de İshak Âleyhisselâm’a benzeyen bir resim vardı. Ancak onun dudağında bir ben vardı. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, Yakub Âleyhisselâm’dır!”dedi.Bir başka kapak daha açarak oradan tekrar siyah bir ipek çıkardı. Üzerinde beyaz bir adam resmi vardı. Adam güzel yüzlü, şahin burunlu, yakışıklı idi. Mütevazi ve nurlu bir yüzü vardı. Rengi kırmızımsı idi. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, Peyğamberinizin ceddi İsmail Âleyhisselâm’dır!”dedi.Sonra bir başka kapak açıp, oradan da üzerinde Âdem (a.s)’a benzer bir resim olan beyaz bir ipek çıkardı. Resimdeki adamın yüzü güneş gibi parlaktı. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, Yusuf Âleyhisselâm’dır!”dedi.Bir başka kapak daha açarak, üzerinde kırmızı bir adam resmi olan beyaz bir ipek kumaş çıkardı. Adam uzun bacaklı, zayıf ve küçük gözlü, göbekli, orta boylu ve kılıç kuşanmış vaziyette idi. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, Dâvud Âleyhisselâm’dır!”dedi.Başka bir kapak daha açtı. Oradan da beyaz bir ipek çıkardı, üzerin-de geniş omuzlu, uzun ayaklı, ata binmiş bir adam resmi vardı. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, Dâvud (a.s)’in oğlu, Süleyman Âleyhisselâm’dır!”dedi.Son olarak, bir başka kapak daha açarak oradan üzerinde beyaz bir resim olan, bir ipek kumaş çıkardı. Resimdeki zat son derece genç, siyah sakallı, sık saçlı, güzel gözlü ve güzel yüzlü idi. “-Bunu tanıyor musunuz?”dedi. “-Hayır!”dedik. “-Bu, Meryem oğlu İsâ Âleyhisselâm’dır!”dedi. “-Bu resimler nereden geldi?”diye sorduk.Biliyorduk ki, bu resimler aynen yapılmıştır. Çünkü Resûlullâh’ın resmi kendisine çok benziyordu. O şöyle cevab verdi: “-Âdem (a.s), Rabbin’den, evlâtları içinde Peyğamber olacakları göstermesini istemişti. Bunun üzerine, Allâh, O’na, Peyğamber olacakla-rın resimlerini indirdi. Âdem (a.s)’ın güneşin battığı taraftaki hazinesinde bu resimler saklı idi. Zülkarneyn bu resimleri oradan çıkarıp Danyal’a gön-derdi. Bu resimlerin benim mülkümden çıkması benim için çok iyi oldu. Aksi takdirde ben ölünceye kadar sizin zalim bir kralınız olacaktım!”dedi.Daha sonra kral bize, son derece güzel hediyeler vererek uğurladı. Ebû Bekr (r.a)’ın yanına geldiğimizde kralın bize gösterdiklerini, söyle-diklerini ve verdiği hediyeleri anlattık. Bunun üzerine Ebû Bekr (r.a) ağladı ve şöyle dedi: “-Miskin! Eğer Allâh-u Teâlâ onun hakkında bir hayır murat etseydi elbette yapardı!”Daha sonra devamla şöyle dedi: “-Resûlullâh (s.a.v), onların ve Yahudilerin kendi vasıflarını bildik-lerini bize haber vermiştir!”Cübeyr bin Mut’ım (r.a)’dan: “-Bana bak onun resmini görüyor musun?”dedi. “-Baktım! Bir de ne göreyim, Resûlullâh’ın resmi ve Resûlullâh’ın arkasından tutmuş olarak, Ebû Bekr’in resmi değil mi!” “-Bu resimde onun vasıfları var mı?”dediler. “-Evet!”dedim.Resûlullâh (s.a.v)’ın resmini işaret ederek: “-Bu, O’dur!”dediler. “-Evet, tâ kendisi!”dedim. “-Onun arkasından tutanı tanıyor musun?”dediler. “-Evet!”dedim. “-Bu, sizin arkadaşınız ve Peyğamberiniz’den sonra onun halifesi olan kişi dir!”dediler.Başka bir rivayette ise şu ilâveler vardır: “-Ben, O’nun peşinde ayakta duran kimdir?”dedim. “-O, Peyğamberiniz den sonra Peyğamber olabilecek, zattır, fakat ondan sonra Peyğamber gelmeyeceği için bu onun halifesidir!”dedi.Sorduğu resim Hz.Ebû Bekr (r.a)’ın resmi idi. 5Hişâm bin Âs (r.a), kardeşi Amr bin Âs (r.a) gibi kahramanlık ve cesaretiyle tanınıyordu. Hendek Savaşı’ndan sonraki bütün Seferlere Resûlullâh (s.a.v) ile katıldı.Hz.Ebû Bekr ve Hz.Ömer dönemlerinde yapılan savaşlara katıldı. Büyük kahramanlıklar gösterdi. Bilhassa şehidlik makamına kavuşmuş olduğu Ecnadin Harbi’nde destanlaştı. Bu savaşta Bizanslılar çok kalabalıktı. Bir ara Müslümanlar düşman karşısında çözülme alâmeti gösterdiler. Bu da, Hişâm bin Âs’ı çok üzdü. “-Ey Müslümanlar! Bana geliniz. Ben Hişâm bin Âs’ım. Bana geliniz. Cennetten mi kaçıyorsunuz?”diye seslendi.Sonra da Bizanslıların saflarını yara yara içlerine kadar ilerledi. Bir kaçını öldürdükten sonra aldığı çok ağır yaralarla şehidlik mertebesini kazandı. Tarih; Hicri 13. Miladi 634 yılıydı. Halife Hz.Ömer onun şehid olduğu haberini alınca, “-Allâh, ona rahmet etsin. İslâm’ın en iyi yardımcılarından birisiydi” diyerek takdirlerini ifâde etti.Şehâdet haberi Mekke’ye ulaştığı zaman Sehm oğulları hem üzül-düler hem de pâyelendiler. Onunla sürekli övünürlerdi.Hişâm bin Âs’ın şehâdetinden epey sonra abisi Amr bin Âs (r.a), Mekke’de Kabe’yi tavaf edip Kureyşilerle sohbet için otururken biri ona: “-Yâ Amr! Sen mi yoksa kardeşin Hişâm’mı daha efdaldir?”diye sor-unca Amr bin Âs cevaben şöyle dedi: “-Yaşça, ben, ondan büyüğüm! Ancak, o benden faziletçe daha efdal-dir. Zira İslâm, bize arz olununca o benden önce icabet etti. Ben ise o zaman reddettim. Her ikimizde şehâdet için dua’da bulunduk. O şehid oldu. Ben ise yaşıyorum o benden faziletlidir!”dedi.Babaları Âs bin Vâil’ın, ölümünden sonra 100 köle âzad edilmesini vasiyet etmesi üzerine Hişâm’ın elli köle âzad ettiği, Amr bin Âs’ın ise bu hususu Resûlullâh’a sorduğu, O’nun da Müslüman olmadan ölen kimseye bunun fayda sağlamayacağını söylediği belirtilmektedir. 6Hişâm bin Âs bin Vâil (r.a)’ın âile bireyleri hakkında fazla bilgimiz yoktur. Ondan hadis rivâyet edilmemiştir.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-3-229
2- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-6-130
3- Zümer-53-55
4- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-9-225
5- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-5-1954-1958
6- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-18-152-153