Hâris Bin Hişam Bin Mûğire Kimdir?
اَلحَـاِرِثُ بْــنُ هِـشَـامُ بْــنُ اْلـمُـغِـيـرَةBaba Adı : Hişam bin Muğire.
Anne Adı : Ümmü Celaş Esmâ bint-i Mahreme.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok. Mekke doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 13. Miladi 634 yılında Yermük Savaş- ında kendisi ve ailesinden bir kaç kişi şehid oldu. Kabri o bölgededir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : 1-Fâtıma bint-i Velid 2-Damre bin Damre-’nin kızı 3-Ümmü Abdullah bint-i el-Esved.
Oğulları : Abdurrahman, Ebû Said.
Kızları : Karibe, Dürre, Fatıma, Hanteme, en meşhur olanı Ümmü Hâkim, İkrime bin Ebî Cehl’in eşi dir.
Gavzeler : Huneyn ve ondan sonraki savaşlar.
Muhacir mi Ensar mı : Mekkelidir, ancak hicreti yoktur.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Bilgi yok.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok
Kabile Neseb ve Soyu : Hâris bin Hişam bin Muğire bin Abdullah bin Amr bin Mahzum el-Kureyşî el-Mahzumi’dir.
Lakap ve Künyesi : Ebû Abdurrahman.
Kimlerle Akraba idi : Ebû Cehl’in kardeşi ve Hâlid bin Velid’in amcası oğlu, eniştesi ve bacısı Fatıma bint-i Velid’in kocasıdır.
Hâris Bin Hişam Bin Mûğire'nin Hayatı
Hâris bin Hişam (r.a), Kureyş eşrafından, Mekke’nin ve Kureyş’in, en zengin, en cömertlerinden olan bir kişi idi. O kadar zengin ve cömert idi ki, onun bu hali herkesi kendisine âdeta bağlamıştı. Ve herkes onun bu haline gıbta ederdi. Resûlullâh (s.a.v) bile onun cahiliye devrinde konukları ağırladığını ve halka yemekler yedirdiğini sürekli anar ve: “-Allâh’ın, onu İslâmiyete hidayet etmesini ne kadar arzu ederdim!” buyururdu.Babası: Hişam bin Muğire ise, meşhur Velid bin Muğire’nin kardeşi Hâlid bin Velid’in amcası’dır. Annesi: Ümmü Celaş, Esmâ bint-i Mahreme, bin Cendel’dir. (bu kadın Mekke fethinden sonra iman etmiştir.) Haris’in künyesi ise: Ebû Abdurrahman’dır.Hâris bin Hişam’ın aile bireyleri şöyleydi: Eşleri; 1-Fâtıma bint-i Velid bin Muğire, Hâlid bin Velid’in kız kardeşidir. 2-Damre bin Damre bin Cabir bin Katan bin Neşhel bin Darim’in kızı dır. 3-Ümmü Abdullah bint-i el-Esved bin el-Muttalib bin Esed bin Abdüluzza bin Kusay’dır. İki tane oğlu vardı bunlar; Abdurrahman ve Ebû Said’dir. Kızları ise, Karibe, Dürre, Fatıma, Hanteme, kızları içinde en meşhur olanı Ümmü Hâkim, İkrime bin Ebî Cehl’in eşi dir. İkrime’nin şehadetinden sonra Hz.Ömer’le evlenmiştir Fatım isminde bir kızları olmuştur.Hâris bin Hişam, Cahiliye devrinde İslâm dininin ve Müslümanların en başta gelen düşmanı, ve bu ümmetin firavunu olan Ebû Cehl, Amr bin Hişam’ın kardeşidir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Hâris bin Hişam, Mekke devrinde, kardeşi Ebû Cehl gibi, çok şiddetli olmasa da her müşrik gibi Resûlullâh (s.a.v), ve O’nun Ashabı’na fırsatını buldukça eza, ve cefa yapar, hakaretler etmekten geri durmazdı.Hicretin 2. Miladi 17 Mart 624 yılında meydana gelen Bedir Ğazve-si’ne müşrik olarak Hâris bin Hişam ile, Kureyş’in önemli kadınlarından olan annesi Ümmü Celaş Esmâ bint-i Mahreme bin Cendel, Kureyş ordu-ları safında bu savaşa iştirak ettiler. Ancak bu çok şiddetli savaşın sonunda, Mekke müşrikleri, İslâm ordusu karşısında çok kötü hezimete uğrar. Kardeşi Ebû Cehl öldürülür. Bunları duyar duymaz arkalarına bakmadan canlarını kurtarmak için annesi ile birlikte hemen harb meydanından firar ederek soluğu Mekke’de aldılar.Uhud Ğazvesi’nde ise, Kureyş’in ileri gelenleri, Bedir Savaşı’nda katledildiklerinden, kumandanlık işi kendisine kadar gelmişti. Bu itibarla yine müşrik olarak ikinci dereceden sayılabilecek bir kumandanlık görevi yaparak Uhud’da savaştı. Hendek Savaşı’na katılıp katılmadığı şübhelidir.Mekke’nin fethi, ve Hâris bin Hişam’ın Müslüman oluşu:Hicretin sekizinci yılı, Ramazan ayında Mekke’nin fethi sırasında Mekke’de ki Kureyş liderlerinden bazıları, ya gelip İslâm dinini kabul ediyor, ya da, Mekke’yi terk edip kaçıyorlardı. Bunlardan bir olan, Hâris bin Hişam ile arkadaşı Züheyr bin Ebî Ümeyye Mekke’nin fethi günü Resûlullâh (s.a.v)’in amcası Ebû Tâlib’in kızı, ve, Hz.Ali’nin kız kardeşi Fâhita Ümmü Hani’nin evine geldiler. Ümmü Hani, Hübeyre bin Ebî Vehbü’l-Mahzumi’nin nikâhlısı idi. Kocasından dolayı onlar kendisine yakın akraba olurlardı: “-Yâ Ümmü Hani! Biz, senin himayene giriyoruz!”dediler.Ümmü Hani, onlara: “-Olur!”dedi.Tam o sırada Hz.Ali (r.a) atlı ve tepeden tırnağa kadar silahlanmış olarak bacısı, Ümmü Hani’nin evine geldi. Ümmü Hani Hz.Ali’yi yüzü miğferle kapalı olduğundan yabancı sanıb tanıyamadı. “-Ben, Resûlullâh (s.a.v)’in amcasının kızıyım!”dedi.Hz.Ali (r.a), miğferini yukarı kaldırıp yüzünü açınca, Ümmü Hani yıllardır görmediği kardeşine hasretle sarılarak: “-Kardeşim! Alim!”diyerek kucakladı ve selâmladı.Hz.Ali (r.a), bacısı, Ümmü Hani’nin evinde, ona, sığınıp saklanan müşrikleri görünce, birden bire yerinden fırlayarak onları öldürmek için kılıcını sıyırıp üzerlerine yürüdü ve: “-Öldüreceğim onları!”dedi.Ümmü Hani: “-Ey kardeşim! Halk arasında sen bana bu işi nasıl yaparsın?”dedi, ve, hemen onların üzerlerine bir örtü örttü.Hz.Ali (r.a): “-Sen, şu iki müşriki mi koruyorsun? Çekil onların yanından!”dedi.Bacısı Ümmü Hani: “-Vallâhi, kardeşim! Sen, onları öldüremezsin. Öldürmeye benden başlamadıkça!”dedi.Bunun üzerine, Hz.Ali bir şey yapmadan çıkıp gitti. Ümmü Hani’de, onların üzerlerine evinin kapısını kilitledi ve: “-Siz hiç korkmayınız!”dedi.Durumu Resûlullâh (s.a.v)’e arzetmek üzere Mekke’nin yukarısında bir semt olan Batha’ya veya Hacun’a kadar çok acele bir şekilde gitti. Fakat, Resûlullâh’ı orada bulamadı. Orada Hz.Fâtıma’yı buldu ve, Ona: “-Yâ Fâtıma! Anamın oğlu Ali’nin elinden ne çektiğimi bir bilsen!? Bana, kocam tarafından akraba olan, müşriklerden iki kişiyi himâyeme almıştım. Ali, onları öldürmek için birden kılıcını sıyırıp onların üzerlerine yürüdü!”dedi.Hz.Fâtıma (r.a): “-Demek sen, iki müşriği himayene aldın ha?!”dedi.Hz.Fâtıma’nın bu sözü, Ümmü Hani’ye, Hz.Ali’nin söz ve davranı-şından daha fazla ağır geldi. O sıralarda, Resûlullâh (s.a.v) oraya çıkageldi. Üstü başı tozlanmıştı. Resûlullâh (s.a.v) çadırında bir hamur leğeninin içinde ğusledip yıkandı. Resûlullâh (s.a.v), yıkanıncaya kadar Hz.Fâtıma elbisesini çevresinde tutarak babasını siperledi. Resûlullâh (s.a.v) yıka-nınca elbisesini alıp giydi ve onunla süslendi. Sonra sekiz rekât kuşluk namazı kıldı. Resûlullâh (s.a.v), daha sonra: “-Kim bu?!”diye sordu. “-Benim! Yâ Resûlallâh, tanımadınız mı? Ben, Ümmü Hani’yim!” deyince: Resûlullâh (s.a.v), sevinçle ona sordu: “-Ey, Ümmü Hani, Fahita! Amcam kızı! Hoş geldin! Niçin geldin?”Ümmü Hani: “-Yâ Resûlallâh! Anamın oğlu Ali’nin elinden neler çektiğimi bir bilsen? Az kalsın, elinden kurtulamıyacaktım. Kocam tarafından akrabam olan, iki müşrik kişiye emân vermiş, kendilerini himayeme almıştım. Anamın oğlu Ali ise, üzerlerine yürüyüp onları öldürmek istedi!”dedi.Resûlullâh (s.a.v) Ümmü Hani’ye: “-Onun böyle davranması uygun olmamış! Senin himayene aldığın kişiler, bizim’de himayemizde dir! Senin emân verdiğine, biz de emân vermişizdir! Onlar, öldürülmeyeceklerdir!”dedi.Bu konuşmalar üzerine, Ümmü Hani, hemen evine dönüp onlara bu durumu bildirerek: “-İsterseniz burada oturunuz, isterseniz evlerinize dönünüz!”dedi.Onlar, Ümmü Hani’nin evinde iki gün misafir olarak oturduktan sonra kendi evlerine döndüler.Hâris bin Hişam der ki:“-Müşriklerin kendisine karşı koydukları her yerde, Resûlullâh’ın beni gördüğünü, buna rağmen, bana gösterdiği iyiliği ve merhameti hatırladıkça, beni görmesinden utanır olmuştum. Mescid-i Harem’e girdiği sırada kendisine rastladım. Beni güler yüzle karşıladı yanına varıncaya kadar ayakta durdu. Selâm verdim, ve hemen Kelime-i Şehâdet getirip Müslü-man oldum. Bunun üzerine, Resûlullâh (s.a.v): “-Hamd olsun, O Allâh’a ki, sana doğru yolu gösterdi. İslâmiyeti nasib etti. Senin gibi bir adam İslâmiyeti bilmez, takdir etmez olamaz! Vallâhi zannetmem ki, İslâmiyet gibi bir din bilinmez ve takdir edilemez olsun!” buyurdular.Hâris bin Hişam, kalbleri İslâmiyet’e ısındırılmak için kollanılan Müellefetü’l-Kûlub sıtatüsünde olan kişiler arasında iken Müslümanlığını güzelleştirmiş iyice geliştirmiş ashabın üstünlerinden ve hayırlılarından olmuştur. 1Hâris bin Hişam (r.a) Müslüman olduktan sonra, bir gün şöyle sordu: “-Yâ Resûlallâh! Sana, vahy nasıl gelir?!”Resûlullâh (s.a.v), ona şöyle dedi: “-Vahy bana, çan uğultusu gibi bir uğultu ile gelir ki, vahyin bana, en ağır geleni de budur. Benden o hal geçer geçmez meleğin bana söylediğini iyice bellemiş bulunurum. Bazen de melek bir insan suretine girer benimle konuşur ben de onun bana söylemiş olduğunu iyice bellerim!”buyurdular. 2Hâris bin Hişam (r.a)’ın oğlu, Abdurrahman demiştir ki;“-Babam Hâris bin Hişam, bir gün Resûlullâh (s.a.v)’e şöyle dedi: “-Yâ Resûlallâh! Bana bir şey haber ver ki ona sımsıkı sarılayım?”Resûlullâh (s.a.v); diline eli ile işaret ederek: “-Buna sahib ol!”buyurdular.Aradan çok geçmeden, onun, en az konuşan bir adam olduğunu gördüm. Halbuki, ondan daha zeki ve anlayışlısı atıp tutmaya başladığı zamanda ondan daha şiddetlisi yoktu!”Hâris bin Hişam (r.a), Câhiliye devrinde’de İslâmiyet devrinde’de Kureyşiler’in, ahlâki ve faziletli işlerinde başta gelenlerinden sayılırdı. Hâris bin Hişam (r.a), İslâm olduktan sonra ilk olarak Huneyn Ğazvesi’ne iştirak etti. Resûlullâh (s.a.v), Huneyn ğanimetlerini taksim ederken onu Müellefe-i kulûbdan sayarak kendisinie yüz deve verdi. Hâris bin Hişam bu tarihten itibaren samimi bir Müslüman oldu. Müslümanlığı kabul ettikten sonra da Mekke’ye geri dönerek Mekke’de oturdu.Resûlullâh (s.a.v) ile beraber fazla yaşamadı. Vedâ Haccı’nda O’nun yanında bulundu. Resûlullâh (s.a.v)’in vefâtından hemen sonra dinden dönme olayları yaşanırken, o İslâmdan ayrılmadı, mürtedlerle savaştıHâris bin Hişam (r.a), Allâh yolunda cihad etmek üzere Mekke’den ayrılırken, Mekke’de yedirip içirdiği kimselerden hiç birisi geri kalmak-sızın kendisini uğurlamaya çıktılar. Mekke’nin Batha vadisi yukarısında durduğu zaman onlar’da durdular. Çevresini sarıp feryad ile ağlamaya başladılar. Hâris bin Hişam (r.a) onların ağlaştıklarını görünce kendisi de rikkate gelerek ağladı ve onlara: “-Ey insanlar! Vallâhi ben, ne sizden ziyade kendimi düşündüğüm ne de, sizin yurdunuza başka bir yurdu tercih ettiğim için gidiyor değilim. Biz, şimdiye kadar evimizi başka bir eve, komşumuzu başka bir komşuya değiştik mi ki? Sizi başkasıyla değiştirmek isteyelim. Fakat bu gidişimiz Allâh’a doğru bir yolculuk olacaktır!”dedi.Hâris bin Hişam’ı uğurlamaya çıkanlar, Mekkeliler’in ne yaşlıları ne de ev bark sahibi olanları idiler. Mekke dağları altın olsaydı Hâris bin Hişam, Allâh yolunda onu da harcamaktan çekinmezdi.Hz.Ebû Bekr (r.a) devrinde, mürtedlere karşı yapılan bir çok savaş-lara katıldı. Suriye’de Bizans Rum imparatorluğuna karşı yapılan bir çok seferlere katılan Hâris bin Hişam (r.a), bütün mal varlığını da bu seferlere tahsis etti. Ecnâdeyn Savaşı’nda İslâm ordusunun şanlı sancağını taşıdı. Ve Fihl Savaşları’nda bulundu. Bir rivayete göre Yermük Savaşı’nda, başka bir rivayete göre ise, Amevas Taun’unda vefat etti denilir. Fakat, güvenilir kaynaklar, Hâris bin Hişam ve yakınlarının Hicretin 13. Miladi 634. yılda, Yermük Savaşı’na yeğeni ve damadı olan İkrime bin Ebî Cehl ile beraber katılarak şehid oldu derler. Şöyle ki:Ebû Osman el-Ğassanî, babasından şöyle nakletmiştir:Yermük Savaşı’nda, İkrime bin Ebî Cehl: “-Resûlullâh ile birçok yerde savaştım. Bugün sizden kaçıyorum!” dedi. Sonra da: “-Kim, ölünceye kadar savaşmak üzere söz verecek?!”diye seslendi.Amcası Hâris bin Hişam, Dırar bin el-Ezver başta olmak üzere atlı ve yaya dört yüz Müslüman söz verdi. Hâlid bin Velid’in çadırının önünde hepsi’de yaralanıncaya kadar savaşa devam ettiler. Onların çoğu şehid oldu. Dırar bin el-Ezver de bunların arasındaydı.Başka bir rivayette şu ilâve vardır: “-Fedakârca savaşanların hepsi şehid oldu. Dırar bin el-Ezver’de şehid olanlar arasında idi”İkrime bin Ebi Cehil yaralandıktan sonra, komutan Hâlid bin Velid geldi. İkrime’nin başını dizine, oğlu Amr bin İkrime’nin başını da ayağı üzerine koydu ve yüzlerini okşamaya başladı. Hâlid (r.a), onların ağızla-rına su damlatırken, İkrime (r.a): “-Ömer ibn-i Hattab, bizim şehid olamayacağımızı iddia ediyordu!”Veya, şöyle dediği de rivayet edilir:“-Hattab’ın oğluna, veya Hanteme’nin oğluna selâm söyleyin. Onadeyin ki; bizden de şehid olurmuş!” 3Habib bin Ebî Sabit anlatıyor:“-Hâris bin Hişam, İkrime bin Ebî Cehl, ve Eyyâş bin Ebî Rebiâ, Yermük Savaşı’nda ağır yaralar aldılar. Yerlerinden kıpırdıyamıyorlardı. Hâris bin Hişam, içmek için su istedi. Damadı ve yeğeni olan İkrime bin Ebi Cehl’in kendisine baktığını görünce: “-Suyu İkrime’ye verin!”buyurdu.İkrime (r.a), su kabını eline alınca, Eyyaş bin Ebi Rebia’nın kendisine baktığını gördü. O da: “-Suyu Eyyaş’a verin!”diyerek elindeki su kabını ona gönderdi.Su kendisine ulaşmadan, Eyyaş ruhunu teslim etti. Suyu taşıyan kişi diğer ikisine koştuysa da onlar, suyu içemeden şehâdet şerbetini içtiler” 4Hâris bin Hişam arkasında oğlu Abdurrahmanı bırakmıştı. Nihayet onu ve Utbe bin Sehl bin Amr’ın kızı Naciye’yi alıp Hz.Ömer’e getirdiler. Hz.Ömer (r.a) espiriyle karışık şöyle dedi: “-Kaçak kızı, kaçak delikanlı ile evlendirin. Belki Allâh onlardan bir çok zürriyet var eder!”Gerçektende Allâh onlardan bir çok evlad halk edib vücuda getirdi.Hâris bin Hişam kâfirlerle yaptığı savaşta saldırır ve şöyle derdi: “-Şübhesiz ben Rabbime ve Resûlullâha inanmışım! Öldükten sonra dirilmek’de kesindir! Ebedi yaşayacağım diyen kimseleri ben gerçekten kınarım!” 5Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan râzı olsun.
1- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-15-322-325
2- M.Âsım Köksal İslâm Tarihi-8-203
3- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-542
4- M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-1-314
5- el-İsabe, İbn-i Hacer el-Askalani-1-444-446-No-1506