Hâlid Bin Saîd Bin El-âs Kimdir? Baba Adı : Ebû Uhayha Saîd bin el-Âs, bin Ümeyye.
Anne Adı : Lübeyne, Ümmü Hâlid bint-i Hâbbab, bin Abdiyalil, bin Naşib, Ğiyere. Sekafiler den dir.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Mekke’de doğmuştur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicretin 14. Miladi 635. yılda Mercüssafir Savaşı’nda şehid oldu.
Fiziki Yapısı : Çok güzel yüzlü bir zat idi.
Eşleri : 1-Ümeyme bint-i Halef, 2-Ümmü Hâkim.
Oğulları : Saîd, O da Tima Seferi’nde şehid edildi.
Kızları : Ümmü Hâlid, Zübeyr bin Avvam’ın eşidir.
Gavzeler : Hayber fethin’den sonraki bir çok seferler.
Muhacir mi Ensar mı : Mekke, Habeşistan, Medine. Muhacir dir.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Rivayeti var, sayısı belli değildir.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Hâlid bin Said bin el-Âs bin Ümeyye bin Abdişems bin Abdimenaf bin Kusay el-Kureyşi el-Emevi,
Lakap ve Künyesi : Ebû Saîd.
Kimlerle Akraba idi : Zübeyr bin Avvam’ın kayınpederi. Hâlid bin Velid’in halasının oğludur. Bunlar 6 kardeştirler1-Ebân 2-Hâlid 3-Âmr 4-Ûbeyde 5-Âs 6-Said bin Saîd dirler.
Hâlid bin Said bin el-Âs (r.a), Mekke’de doğmuştur. Ancak hangi tarihte doğduğuna dair elimizde bir belge yoktur. Neseb ve soyu: Halid bin Said bin Âs bin Ümeyye bin Abdişems bin Abdimenaf bin Kusay el-Kureyşi el-Emevi’dir. Babasının ismi: Said, bin Âs, Ebû Uheyha künyesi ile meşhur olmuştur. Üsdul Gabeye göre Annesi:Lübeyne, Ümmü Hâlid bint-i Habbab, bin Abdiyalil, bin Naşib, bin Gıyere, Sekafilerden dir.Diğer kaynaklara göre şu fark ve fazlalık vardır: bin Ğiyere bin Sa’d, bin Leys, bin Bekr, bin Abdimenat, bin Kinâne’dir. Veya, bin Huzeyme’dir. Hanımları ise: Ümeyme bint-i Halef ile, Ümmü Hâkim’dir. Bu son kadın Talha bin Ubeydullah’ın üvey annesidirBabası Said bin Âs, Ebû Uhayha Mekke’nin ileride gelenlerinden, daha sonra da İslâm’ın tanınmış düşmanlarından biri olmuştu. Hâlid bin Said (r.a)’ın Hz.Ali ve Ebû Bekr’den önce veya Ebû Bekr’le beraber yahut ondan hemen sonra İslâm’ı kabul ettiği, fakat, babası Ebû Uhayha’dan çekindiği için bunu açıklayamadığı söylenmekte ise de, kızı Ümmü Hâlid’in belirttiğine göre, Hz.Ali, Ebû Bekr, Zeyd bin Hârise ve Sa’d bin Ebû Vakkâs’dan sonra beşinci Müslümandır.Doğrusu da bu olsa gerek. Hâlid bin Saîd bin Âs (r.a) ilk Müslüman-lardandır. Ayrıca, daha sonra Müslüman olan dört kardeşlerinden:1-Ebân, 2-Âmr, 3-Ûbeyde, 4-Âs bin Saîd. kardeşlerinin de ilkiydi. Zira bunlar altı kardeş idiler. Onun İslâm’a girişi ise, bir rüya sonucu olmuştu.Hâlid bin Said (r.a)’ın kızı Ümmü Hâlid’den rivayet edildiğine göre: “-Babam Müslüman olanların beşincisiydi. Ebû Bekr, Ali, Zeyd bin Hârise, Sa’d bin Ebû Vakkas ondan önce Müslüman olmuşlardı!”Veya şöyle der: “-(Âileden) İlk Müslüman olan babamdır. Gördüğü bir rüyadan dolayı Müslüman olmuştur!” 1Hâlid bin Said (r.a), rüyasında çok büyük bir ateşin kenarında durdu-ğunu, veya Zemzem kuyusundan bir ateşin çıkarak ufukları doldurduğunu ve birisinin: “-Lât ve Uzzâ, yok oldu!”Diye seslendiğini ve sanki yanına birinin babasınının gelib kendisini ateşe iteceğini zannederken, Resûlullâh (s.a.v)’ın onu ateşe düşmemesi için belinden tutub kendisini kucaklar bir vaziyyette görmüştü. Gördüğü rüya sebebiyle bir korkuya kapıldı, ve: “-Allâh’a yemin ederim ki, bu hak bir rüyadır!”dedi.Ebû Bekr (r.a)’le karşılaştı. Rüyasında başından geçeni ona anlattı.Hz.Ebû Bekr (r.a): “-Hayırdır inşallâh?”diyerek rüyayı tabir etti: “-Rüyada gördüğün kimse, Allâh’ın Resûlü’dür. O’na tâbi ol! Sen ona uyacak ve onunla beraber olup, İslâm’a gireceksin. İslâm’da senin ateşe düşmene mâni olacak. Fakat baban, ateşin içine düşecek!”dedi.Bunun üzerine Hâlid bin Said (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’e gitti. O’nun ile Mekke’de ki, Ecyad denilen yerde karşılaştı ve: “-Yâ Muhammed! Dâvetinin mahiyeti nedir?”diye sordu.Resûlullâh (s.a.v) şöyle dedi: “-Tek olan, ortağı olmayan Allâh’a, Muhammed’in Allâh’ın kulu ve Resûlü olduğuna, işitmeyen, zarar ve faydası dokunmayan, kendisine kulluk ettiğiniz, taş ve putlara tapmaktan vazgeçmeye dâvet ediyorum!”Hâlid bin Said (r.a): “-Allâh’dan başka ilâh olmadığına, ve Senin, Allâh’ın Resûlü oldu-ğuna şehâdet ediyorum!”dedi, ve islâm dinine girdi.Allâh’ın Resûlü, Hâlid’in İslâm’a girmesine sevindi. Bundan sonra Hâlid, ortadan kayboldu. Fakat babası, Hâlid’in İslâm’a girdiğini öğrendi. Onu arayıb bulmak için adam gönderdi. Ve Hâlid bin Said yakalandı. Babası, kendisine kızdı, ve elindeki kamçıyla ona vurmaya başladı. Vura vura kamçı başında parçalandı. Üstelik de: “-Vallâhi sana yemek vermeyeceğim!” dedi.Hâlid bin Said ise: “-Sen vermezsen geçineceğim kadarını, Allâh bana verir!”diyerek Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına gitti. Artık, Resûlullâh (s.a.v) ile kalıyor, ve, onun ikrâmıyla geçiniyordu.Vâkidi tarikiyle gelen rivâyette bu hadise ile ilgili şu fazlalık vardır:Babası, Müslüman olmayan diğer kardeşlerini ve kölesi Rafi’i onu aramaya gönderdi. Hâlid’i bulub babaları Ebû Uhayha’ya getirdiler. Babası, Hâlid’e darıldı, azarladı. Elindeki kamçıyla onu dövdü. Kamçı, Hâlid’in kafasında parçalandı, sonra da: “-Kavminin kendisine, İlâhlarını ve geçmiş atalarını ayıplamÂsına kızdıklarını, göre göre sen, Muhammed’e tâbi olacaksınız ha?!”dedi.Hâlid bin Said (r.a) ise şöyle cevab verdi: “-Allâh’a yemin ederim ki, O, doğru söylüyor. O’na tâbi olacağım!”Babası Ebû Uhayha, ona daha kızdı. Hırsını alamayarak, ona sövdü, saydı. Daha sonra da: “-Defol …! İstediğin yere git! Vallâhi sana yemek vermiyeceğim!” diyerek en bariz en ğaliz ve pis sözleri saydı sıraladı.Hâlid bin Said (r.a) ise: “-Sen vermezsen, Allâh geçineceğim kadarını verir!”dedi.Bunun üzerine babası, Hâlid’i evinden kovdu. Kardeşlerine de: “-İçinizden hiç kimse onunla konuşmÂsın. Şayet konuşursa, ona yaptıklarımın aynısını size de yaparım!”diye tehdit etti.Hâlid bin Said (r.a)’ı habs ettirdi. Mekke’nin yakıcı sıcağı altında aç, susuz bıraktırdı. Hâlid (r.a), bir gün, bir kolayını bulup babasının elinden kurtuldu. Allâh’ın Resûlü’nün yanına gitti. Artık O’nun ikrâmıyla geçini-yor ve beraber kalıyorlardı. Aradan epey zaman geçti,Hâlid bin Saîd (r.a) anlatıyor:“-Babam hastalandı, ve şöyle dedi: “-Allâh beni mutlaka bu hastalığımdan kaldıracak. Mekke Vâdisinde ebediyyen Muhammed’in ilâhına kulluk edilmeyecek!”dedi.Bunun üzerine ben: “-Allâh’ım onu hastalığından kaldırma! Diye duâ ettim. Babam bu hastalığın neticesinde öldü!”Başka bir rivâyet de şöyledir:Hâlid bin Saîd’in babası Ebû Uhayha, oğlunun Müslüman olduğunu haber alınca Müslüman olmayan çocuklarını onun arkasından gönderip onu arattırdı. Arayıcı kişiler Tâif'e kadar gittiler, bulamadılar. Kendisinin Mekke’nin yukarı taraflarındaki Ebû Dübbe’l-Huzai Şı’b’ında bulunduğu haberi verilince Ebû Uhayha oğulları Ebân ve Âmr’ı azadlı kölesi Rafi’ ile hemen o tararafa gönderdi onlar Hâlid’i namaz kılarken bulup geri getirdiler. Babası Ebû Uhayha: Hâlid’e ite kaka hakaret etti ve şöyle dedi: “-Sen, Muhammed’in kendi kavmine aykırı hareket ettiğini ve onlar- ın ilâhlarını yerib zemmettiğini, geçmiş baba ve atalarını ayıpladığını ve kendilerinin öldükten sonra Cehennem’e atıldıklarını ve orada temelli kalacaklarını söylediğini görüp duyuyorsun da, bir de üstelik O’na tabi oluyorsun ha?!”dedi.Hâlid bin Said (r.a): “-Vallâhi O, doğru söylüyor. Ve, doğru yapıyor. Ben, bunun için kendisine tâbi oldum!”Deyip, gördüğü rüyasını babasına anlatınca babası Ebû Uheyha büs-bütün çılgına döndü. Yerinden kızarak fırladı, sövdü saydı. Elindeki sopayla vurdu vurdu ta ki sopa üzerinde kırılıncaya kadar: “-Seni gidi yaramaz hayırsız zelil evlâd, defol evimden! İstediğin yere git rızkını iâşe’nide keseceğim!”Hâlid bin Said (r.a) şöyle cevap verir: “-Sen, benim ancak iaşemi kesersin rızkımı kesemezsin. Onu veren Allâh’dır. O, bana en hayırlı rızkı verendir!”Babası Ebû Uheyha: “-Haydi evimden çek git! Ey ehlim ve evlâtlarım! Bununla ilgi ve alâkanızı kesin konuşmayın. Eğer, aksini duyarsam buna yapmadığımı ona yaparım!”Ve, Hâlid’i haps ettirdi. Üç gün üç gece Mekke’nin sıcağında aç ve susuz bıraktırdı. Hâlid (r.a), bir yolunu bulup oradan kaçmayı başardı ve Habeşistan’a hicret edilinceye kadar ortalıkta hiç görünmedi. Resûlullâh-’ın yanında yiyib içiyordu.Bir gün, Ebû Süfyan onu görünce şöyle dedi: “-Hâlid! Sen şerefini yıktın!”Hâlid bin Said (r.a) ise ona: “-Hayır! Şerefimi sağlamlaştırdım mâmur ettim!” dedi.Ebû Süfyan Sahr bin Harb: “-Sen daha pek gençsin ileriyi göremiyorsun. Keşke ileriyi görsen ve bu işkenceleri göremeseydin!”dedi.Babası Ebû Uhayha, hastalanıb hastalığı sırasında: “-Eğer, Allâh, şu hastalığımı, benden kaldıracak olursa, artık, Mekke vâdisinde, İbn-i Ebi Kebşe’nin İlahına ibâdet olunmayacaktır!”demişti.Hâlid bin Said: “-Allâh’ım! Onu, kaldırma!”diye dua etti.Babası Ebû Uhayha, bu hastalığından kurtulamayarak öldü. 2Halid bin Saîd (r.a) gereği kadar ezayı, cefayı ve işkenceleri gördü. Buna daha fazla dayanamayacağını anlayınca Habeşistan’a hicret etmeye karar verdi. Kardeşi Amr bin Saîd ile kendisi ailesi Ümeyme bint-i Halefi’de yanına alarak Habeşistan’a muhacir olarak gitti. Habeşistan’da Muhacir olarak onbeş yıl gibi uzun bir müddet kaldılar. Habeşistanda ikamet ederlerken, oğlu Saîd ile kızı Ümmü Hâlid dünyaya geldiler.Hicretin yedinci yılın Muharrem ayında Resûlullâh (s.a.v), bir elçi ile Habeşistan kralı Necaşi’ye iki tane mektub gönderir mektubun biri Necaşi ve idaresi altında olanları İslâma davet ve devam etmeleri içindi. İkincisi ise, kocası Ubeydullah bin Cahş’ın irtidad edib bilahara ölen ve dul kalan, Ebû Süfyan’ın kızı Hz.Ümmü Habibe Validemiz’i Resûlullâh’a nikâh-laması hususunda idi.Bu mübarek nikâh esnasında Halid bin Said bin Âs (r.a), Ümmü Habibe (r.a), annemizin vekili oldu. Bu güzel olayı Ümmü Habibe (r.a), validemizden dinleyelim:“-Kocamın ölmesi ile (beklenmesi gereken) iddet müddetim henüz dolduğu ve hiçbir şeyden haberim olmadığı bir sırada idi ki, Necaşi’nin elçisi kapımın önüne gelib içeri girmek için izin istedi. Gelen elçi, Necaşi’nin Ebrehe adındaki cariyesi idi. Kendisi, Necaşi’nin elbiselerine ve saçını, başını yağlama işlerine bakardı. Ebrehe yanıma girince: “-Necaşi, Sana, Resûlullâh (s.a.v) seni kendisine nikâhlamamı bana yazdı, diyor!” dedi.Ona: “-Allâh, seni de, hayırla müjdelesin!”dedim.Ebrehe: “-Necaşi, Seni, Resûlullâh’a nikahlamak üzere bir kişiyi tarafından vekil göster! diyor” dedi.Bunun üzerine: “-Hâlid bin Said’e haber gönderib kendisini bu işe vekil ettim!”dedi.Ümmü Habibe annemiz, kendisine, bu sevinçli haberi getirdiği ve müjdelediği için, sevincinden, kollarındaki iki gümüş bilezikle ayakların-daki iki hal halı, ve ayak parmaklarındaki gümüş halka takılarını, çıkarıp Ebrehe’ye bahşiş olarak verdi. Akşam olunca, Necaşi, emretti. Hz.Câ’fer bin Ebû Tâlib ile oradaki Müslümanlar, nikah töreninde bulundular.Necaşi, nikah töreninde irad ettiği hutbede: “-Hamd-ü Senâ, O Allâh’a yaraşır ki, O, Melik, Kuddus, Selâm, Mü’min, Müheymin, Aziz ve Cebbar’dır!” Ben, şehâdet ederim ki: “-Allâh’dan ğayri ilâh yoktur. Muhammed (s.a.v), Allâh’ın kulu ve Resulüdür. O’nun geleceğini, İsâ İbn-ü Meryem (a.s) müjdelemiştir. Üzerimize düşen dua ve şehâdet vazifesini böylece yerine getirdikten sonra, bilinsin ki: Resûlullâh (s.a.v), Ümmü Habibe bint-i Ebû Süfyan’ı kendisine nikahlamamı bana yazdı. Ben de, Resûlullâh (s.a.v)’ın dâvet ettiği vazifeyi yerine getirmeyi kabul ettim ve Ümmü Habibe’ye dört yüz dinar mehir verdim!”dedi.Getirilen dört yüz altın mehr orda bulunan cemaatın önüne döküldü.Necaşi’nin hutbesinden sonra Hâlid bin Said’de, bir hutbe irad etti:“-Hamd, Allâh’a yaraşır ki, ben, Ona hamd eder, Onun yardımını ve Nusretıni dilerim. Şehâdet ederim ki: Allâh’dan başka ilah yoktur. Muhammed (s.a.v)’de, Allâh’ın kulu ve Resûlü’dür. Allâh, bütün dinlere üstün kılmak için O’nu, hidayetle ve hak dinle göndermiştir, müşrikler hoşlanmÂsalar da! Bundan sonra derim ki:Resûlullâh (s.a.v)’ın dâvet ettiği vazifeyi yerine getirmeyi kabul ettim. Ve, Ümmü Habibe bint-i Ebû Süfyan’ı Resûlullâh’a nikâhladım. Allâh, bu nikâhı, Resûlüne mübarek kılsın!”dedi.Necaşi, dört yüz altını, Hâlid bin Said (r.a)’a verdi. O da, onu aldı. Nikâh töreninde bulunanlar, kalkıp dağılmak istediler.Necaşi: “-Oturunuz! Evlenildiği zaman, evlendirme yemeği ikram etmek ve ondan yemek, Peygamberlerin Sünneti ve adetidir!”dedi.Hemen yemek getirtti. Yemeği yedikten sonra dağıldılar. 3Hâlid bin Said (r.a), ve Habeşistan da bulunan muhacirler nihayet, Hicri 7. yılın Muharrem ayının son günlerinde Miladi 627. yılda Medine-ye geldiler. Hayber Ğazvesi sona erdiğinde’de, gelib Resûlullâh (s.a.v)’e kavuştular. Hayber Ğazvesı’ne iştirak edememelerine rağmen Resûlullâh, Habeşistan muhacirlerine Hayber ğanimeti’nden hisse verdi.Bundan sonra, Hâlid bin Saîd, önce, Kaza Umresine, sonra, Mekke Fethi’ne, Huneyn Ğazvesi’ne, Tâif Kuşatması’na, ve, Tebük Seferi’ne katıl-dı. Bedir ve Uhud Savaşları’na katılamadığı için çok üzgündü. Bu üzüntü-sünü bir ara Resûlullâh (s.a.v)’e açıkladığında, Resûlullâh (s.a.v): “-Üzülecek bir şey yok. Başkaları bir hicrete iştirak ettiler fakat sen iki hicrete katılmış oldun!” buyurarak onun gönlünü aldı.Hâlid bin Saîd (r.a), okuma yazması olan bir sahabe idi. Besmeleyi ilk yazan kimse olarak bilinmesi, Resûlullâh’a nâzil olan ilk âyetleri yaz-dığını, hatta Habeşistan’a hicret edinceye kadar vahiy kâtibliği yaptığını göster-mektedir. Medine’ye geldikten sonra aynı şekilde Resûlullâh (s.a.v)’ın sekreteryasını yaptı. Gelen ve giden mektubları okur, ve cevablarını yazardı. Andlaşmaları kaleme alır ve gelen hey’etlerle yapılan müzakereleri kaydederdi.Hicretin 9. yılında Tâif’den gelen Sâkıf heyetinin Resûlullâh ile yapmış oldukları müzakerede kâtiblik görevini üstlendi. Dört halife ile Hâlid bin Said ve kardeşi Ebân’ın en fazla kâtiblik yapanlardan olduğu kaydedilmektedir.Hâlid bin Saîd (r.a)’in kızı, ve Zübeyr bin Avvam’ın hanımı olan Ümmü Hâlid, bir konuşma esnasında babası Hâlid bin Said’in besmeleyi ilk yazan kişi olduğunu açıklamıştır. Nitekim, Hudeybiye andlaşmasında Besmele yazılamamıştı. Ondan sonra, elçiliklere gönderilen mektubları Hâlid bin Saîd (r.a) yazdığı için Besmeleyi yazmayı ihmal etmemiştir.Hâlid bin Saîd (r.a)’in Müslümanlığı kabulünden ve Medine’de ikâ-metinden sonra üçüncü kardeşi Ebân bin Said’de İslâmiyeti kabul etmişti. Resûlullâh (s.a.v) bu üç kardeşin idari işlerdeki başarılarını çok iyi bildiği için Hâlid bin Saîd’i Yemen’e, Amr bin Saîd’i Hayber, Tebük, Fedek ve Vâdilkurâ gibi yerlere Zekât tahsildarı, Ebân bin Saîd’i de Bahreyn’e yetkili olarak atadı.Kardeşi Saîd bin Âs’dan:“-Resûlullâh (s.a.v), Hâlid bin Saîd’i, Yemen’e göreve gönderirken ona şöyle dedi: “-Eğer, bir köye uğrar da orada ezân sesi işitmezsen halkını esir al!”Hâlid bin Said giderken, Benî Zübeyd kabilesine uğrar, fakat, ezân sesi işitmez. Bunun üzerine onları esir alır ise de, Amr bin Mâ’dikerb, Hâlid bin Said’e gelerek onların affedilmesini ister Hâlid bin Said’de onları affeder. 4Resûlullâh (s.a.v), Mekke fethinden sonra henüz Müslüman olmayan kabilelere Âskeri birlikler gönderdiğinde Hâlid bin Said’i 300 kişilik bir birlikle Urene taraflarına gönderdi. Hicretin onuncu Miladi 631 yılında Medine’ye gelerek İslâmiyet’i kabul eden Yemen’in Murâd kabilesi reisi Ferve bin Müseyk geri dönerken Resûlullâh (s.a.v), onunla birlikte gitmek üzere, Hâlid’i Yemen’e San’a bölgesine ve Mezhic kabilesine zekât tahsil-darı olarak görevlendird.Hâlid bin Saîd (r.a), Yemen’de ki bu görevine, Resûlullâh (s.a.v)’in vefâtına kadar devam etti. Resûlullâh (s.a.v)’in vefât haberini alınca bu üç kardeş hemen Medine’ye geldiler. Bu sırada Hz.Ebû Bekr (r.a) hilafet makamına geçmişti. Hz.Ebû Bekr (r.a), onlardan tekrar görevlerinin başı-na dönmesini istedi. Fakat, Hâlid (r.a), ve kardeşleri kabul etmediler. Ayrıca, Hz.Ebû Bekr’e biat etmeyerek iki ay kadar da beklediler. Daha sonra, Hz.Ömer ve Osman (r.a) ve Hz.Ali ile konuşarak bey’at ettiler.Birinci halife Hz.Ebû Bekr’i isabetli kararlarından dolayı çok takdir ederdi. Bundan dolayı üç kardeş birlikte Suriye savaşları için hemen orduya katılmak istediler. Zira o sıralarda irtidat olayları üzerine her tarafa ordular sevkediliyordu. İrtidat olayları bastırılınca, ordu Şam taraflarına sevk edildi. Bu arada halife Ebû Bekr (r.a), Hâlid bin Saîd’e Suriye’nin doğu bölgelerinin fethi için gönderilen İslâm orduları komutanlığını verdi. Hâlid bin Saîd (r.a), yardımcı kuvvetler kumandanı olarak, Tima taraflarına gönderildi. Yolda Âskerleri arasında ihtilaflar baş gösterdi.Tam bu sırada Bizans kumandanı Mahan’da ordusu ile Hâlid bin Saîd’e karşı taarruza geçti. Hâlid bin Saîd (r.a), bu taarruzu defetti ise de merkezden yardımcı kuvvetler istedi. Bu sırada seferberlik yapıldığından eldeki kuvvetlerden İkrime bin Ebî Cehl ve Hâlid bin Velid, Hâlid bin Saîd’e yardıma geldiler. Bizans Rum ordusu üzerine tekrar yüklenildi ve Bizanslıları Şam’a kadar sürdüler.Şam ile Vâkus’a arasında ordusunu düzenleyen Bizans kumandanı Mahan, Hâlid bin Saîd’in kumandasındaki İslâm ordusunun üzerine tekrar saldırdı. Yapılan bu savaşta Hâlid bin Saîd’in kendisi gibi sahabe olan oğlu Saîd bin Hâlid (r.a) şehid oldu. Tam bu sırada İkrime bin Ebî Cehl’in kuvvetleri yardıma geldi.Bizans Rum komutanı Mahan’ı kovalamaya başladılar. Hâlid bin Saîd ordusunu Zü’l-Merre’ye getirerek orada konakladı. Durumu Medine’ye bildirdi. Oğlu Saîd’in şehâdetinden etkilenen Hâlid bin Said-’in durumunu öğrenen halife Ebû Bekr (r.a), çok müteessir oldu. Bu durumu Hz.Ömer ve Hz.Ali ile müşavere ettikten sonra Hâlid bin Saîd’i kumandanlıktan aldı. Hâlid bin Saîd daha sonra ki muharebelerde savaşcıların yanında nefer olarak savaşmaya devam etti. Onun bu halini gören Âskerler onun bu halinden büyük cesaret aldılar.Bazı kaynaklara göre; Bizanslılara karşı Hicri 13. Miladi 634 yılında yapılan Ecnâdeyn Savaşı’nda üç kardeş birden şehid oldular. Hâlid bin Said’in o sıralarda elli yaşlarında olduğu kaydedilmektedir.Bazı kaynaklara göre: Şam şehrinin fethedilmesinde ve Fahl Muha-rebesinde canla başla çarpışan Hâlid bin Saîd (r.a), Hicretin 14. Miladi 635 yılında İslâm ordulariyle Mercüssafir taraflarına geldi. Bu sıralarda İkrime bin Ebû Cehl (r.a)’in Yermük Savaşı’nda şehid olmasından sonra İslâm ordusu içinde dul ve yapa yalnız kalan hanımı Ümmü Hâkim bint-i Haris bin Hişam (r.a) ile Hicri 14. yılın Muharrem ayı, Miladi 635 yılında evlenmişti. Zifafa girdiğinin ertesi günü Mercussufer’de düşman üzerine atak yaptı. Karşısına çıkan bir Rum Âskeri ile yapmış olduğu mübarezede şehid oldu. Bu durumu gören bir günlük gelin olan hanımı Ümmü Hakim (r.a), Feryad figan edeceğine, eline bir kılıç veya içinde zifaf olduğu çadırın direğini alarak düşman üzerine yürüdü.O ğün dokuz Bizans askerini öldürdüğü rivayet edilir. Bir günlük gelinin bu halini gören Müslüman askerlerine büyük şevk geldi ve Bizanslılar, o gün büyük bir hezimete uğradılar. Hâlid bin Said (r.a)’ın Hicri 15. Miladi 636 yılında Yermük Savaşı’nda şehid olduğuna dair gelen rivayetlerin zayıf olduğu kabul edilmektedir.Hâlid bin Saîd (r.a), çok güzel bir yüze sahib olup Arab edebiyatı ve ilmi hususunda geniş bir bilgiye sahibdir. Mükemmel yazı yazardı bu yüzden’de Resûlullâh (s.a.v) mektublarını ona yazdırırdı. Yemen hüküm-darına yazmış olduğu emânnâme metni bazı eserlerde zikredilmekte olup edeb-i şekli herkesi hayranlıkta bırakmakta idi. Hâlid bin Said (r.a)’ın yüzüğüne ve mührüne, “-Muhammedü’n-Resûlullâh!”Cümlesini kazıtarak yazdırtmıştı. Bu yüzüğü parmağından hiç çıkar-mazdı. Bu yüzüğü Resûlullâh’a kardeşi Amr’ın değil onun verdiği Yemen taraflarında bulunduğu sırada muhadramûn şairlerinden cenğaver sahabi Amr bin Ma’dikerib’in “Samsâme” adlı ünlü kılıcını kendisine hediye ettiği rivayet edilir.Hâlid bin Said (r.a)’ın Resûlullâh (s.a.v)’den hadis rivayet ettiğine dair bilgi verilmemekte, ancak hadis kitablarında onunla ilgili şu olaya yer verilmektedir. Hâlid bin Said, Resûlullâh’ın huzuruna kabul edilmeyi beklediği bir sırada, kocasından boşanıb bir başka kişiyle evlenen bir kadının yeni kocasını cinsi bakımdan zayıf bulduğu için eski kocasına dönmek istediğini Resûlullâh’a anlattığını duymuş, Resûlullâh’ın huzur-unda bu şekilde konuşmasının sayğısızlık olacağını düşünerek o esnada içeride bulunan Ebû Bekr’e kadının bu şekilde konuşmasına engel olmadığı için târizde bulunmuştur. 5Hâlid bin Saîd’in Ümmü Hakim’den önce Ümeyme bint-i Halef adında bir hanımı daha vardı ki çocukları bu kadından olmuştur. Oğlu Saîd kendisinden önce şehid olmuştur. Ümmü Hâlid adında bir kızı vardı, o da, Zübeyr bin Avvam’la evli idi.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan râzı olsun.
1- el-İsabe, İbn-i Hacer el-Askalani-2-21-No-2169
2- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-3-125-126-4-119-121.
3- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-14-30-31
4- M.Yusuf Kandehlevi hadislerle Müslümanlık-4-1462
5- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-15-287-288
Anne Adı : Lübeyne, Ümmü Hâlid bint-i Hâbbab, bin Abdiyalil, bin Naşib, Ğiyere. Sekafiler den dir.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok, Mekke’de doğmuştur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicretin 14. Miladi 635. yılda Mercüssafir Savaşı’nda şehid oldu.
Fiziki Yapısı : Çok güzel yüzlü bir zat idi.
Eşleri : 1-Ümeyme bint-i Halef, 2-Ümmü Hâkim.
Oğulları : Saîd, O da Tima Seferi’nde şehid edildi.
Kızları : Ümmü Hâlid, Zübeyr bin Avvam’ın eşidir.
Gavzeler : Hayber fethin’den sonraki bir çok seferler.
Muhacir mi Ensar mı : Mekke, Habeşistan, Medine. Muhacir dir.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Rivayeti var, sayısı belli değildir.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Hâlid bin Said bin el-Âs bin Ümeyye bin Abdişems bin Abdimenaf bin Kusay el-Kureyşi el-Emevi,
Lakap ve Künyesi : Ebû Saîd.
Kimlerle Akraba idi : Zübeyr bin Avvam’ın kayınpederi. Hâlid bin Velid’in halasının oğludur. Bunlar 6 kardeştirler1-Ebân 2-Hâlid 3-Âmr 4-Ûbeyde 5-Âs 6-Said bin Saîd dirler.
Hâlid Bin Saîd Bin El-âs'ın Hayatı
Hâlid bin Said bin el-Âs (r.a), Mekke’de doğmuştur. Ancak hangi tarihte doğduğuna dair elimizde bir belge yoktur. Neseb ve soyu: Halid bin Said bin Âs bin Ümeyye bin Abdişems bin Abdimenaf bin Kusay el-Kureyşi el-Emevi’dir. Babasının ismi: Said, bin Âs, Ebû Uheyha künyesi ile meşhur olmuştur. Üsdul Gabeye göre Annesi:Lübeyne, Ümmü Hâlid bint-i Habbab, bin Abdiyalil, bin Naşib, bin Gıyere, Sekafilerden dir.Diğer kaynaklara göre şu fark ve fazlalık vardır: bin Ğiyere bin Sa’d, bin Leys, bin Bekr, bin Abdimenat, bin Kinâne’dir. Veya, bin Huzeyme’dir. Hanımları ise: Ümeyme bint-i Halef ile, Ümmü Hâkim’dir. Bu son kadın Talha bin Ubeydullah’ın üvey annesidirBabası Said bin Âs, Ebû Uhayha Mekke’nin ileride gelenlerinden, daha sonra da İslâm’ın tanınmış düşmanlarından biri olmuştu. Hâlid bin Said (r.a)’ın Hz.Ali ve Ebû Bekr’den önce veya Ebû Bekr’le beraber yahut ondan hemen sonra İslâm’ı kabul ettiği, fakat, babası Ebû Uhayha’dan çekindiği için bunu açıklayamadığı söylenmekte ise de, kızı Ümmü Hâlid’in belirttiğine göre, Hz.Ali, Ebû Bekr, Zeyd bin Hârise ve Sa’d bin Ebû Vakkâs’dan sonra beşinci Müslümandır.Doğrusu da bu olsa gerek. Hâlid bin Saîd bin Âs (r.a) ilk Müslüman-lardandır. Ayrıca, daha sonra Müslüman olan dört kardeşlerinden:1-Ebân, 2-Âmr, 3-Ûbeyde, 4-Âs bin Saîd. kardeşlerinin de ilkiydi. Zira bunlar altı kardeş idiler. Onun İslâm’a girişi ise, bir rüya sonucu olmuştu.Hâlid bin Said (r.a)’ın kızı Ümmü Hâlid’den rivayet edildiğine göre: “-Babam Müslüman olanların beşincisiydi. Ebû Bekr, Ali, Zeyd bin Hârise, Sa’d bin Ebû Vakkas ondan önce Müslüman olmuşlardı!”Veya şöyle der: “-(Âileden) İlk Müslüman olan babamdır. Gördüğü bir rüyadan dolayı Müslüman olmuştur!” 1Hâlid bin Said (r.a), rüyasında çok büyük bir ateşin kenarında durdu-ğunu, veya Zemzem kuyusundan bir ateşin çıkarak ufukları doldurduğunu ve birisinin: “-Lât ve Uzzâ, yok oldu!”Diye seslendiğini ve sanki yanına birinin babasınının gelib kendisini ateşe iteceğini zannederken, Resûlullâh (s.a.v)’ın onu ateşe düşmemesi için belinden tutub kendisini kucaklar bir vaziyyette görmüştü. Gördüğü rüya sebebiyle bir korkuya kapıldı, ve: “-Allâh’a yemin ederim ki, bu hak bir rüyadır!”dedi.Ebû Bekr (r.a)’le karşılaştı. Rüyasında başından geçeni ona anlattı.Hz.Ebû Bekr (r.a): “-Hayırdır inşallâh?”diyerek rüyayı tabir etti: “-Rüyada gördüğün kimse, Allâh’ın Resûlü’dür. O’na tâbi ol! Sen ona uyacak ve onunla beraber olup, İslâm’a gireceksin. İslâm’da senin ateşe düşmene mâni olacak. Fakat baban, ateşin içine düşecek!”dedi.Bunun üzerine Hâlid bin Said (r.a), Resûlullâh (s.a.v)’e gitti. O’nun ile Mekke’de ki, Ecyad denilen yerde karşılaştı ve: “-Yâ Muhammed! Dâvetinin mahiyeti nedir?”diye sordu.Resûlullâh (s.a.v) şöyle dedi: “-Tek olan, ortağı olmayan Allâh’a, Muhammed’in Allâh’ın kulu ve Resûlü olduğuna, işitmeyen, zarar ve faydası dokunmayan, kendisine kulluk ettiğiniz, taş ve putlara tapmaktan vazgeçmeye dâvet ediyorum!”Hâlid bin Said (r.a): “-Allâh’dan başka ilâh olmadığına, ve Senin, Allâh’ın Resûlü oldu-ğuna şehâdet ediyorum!”dedi, ve islâm dinine girdi.Allâh’ın Resûlü, Hâlid’in İslâm’a girmesine sevindi. Bundan sonra Hâlid, ortadan kayboldu. Fakat babası, Hâlid’in İslâm’a girdiğini öğrendi. Onu arayıb bulmak için adam gönderdi. Ve Hâlid bin Said yakalandı. Babası, kendisine kızdı, ve elindeki kamçıyla ona vurmaya başladı. Vura vura kamçı başında parçalandı. Üstelik de: “-Vallâhi sana yemek vermeyeceğim!” dedi.Hâlid bin Said ise: “-Sen vermezsen geçineceğim kadarını, Allâh bana verir!”diyerek Resûlullâh (s.a.v)’ın yanına gitti. Artık, Resûlullâh (s.a.v) ile kalıyor, ve, onun ikrâmıyla geçiniyordu.Vâkidi tarikiyle gelen rivâyette bu hadise ile ilgili şu fazlalık vardır:Babası, Müslüman olmayan diğer kardeşlerini ve kölesi Rafi’i onu aramaya gönderdi. Hâlid’i bulub babaları Ebû Uhayha’ya getirdiler. Babası, Hâlid’e darıldı, azarladı. Elindeki kamçıyla onu dövdü. Kamçı, Hâlid’in kafasında parçalandı, sonra da: “-Kavminin kendisine, İlâhlarını ve geçmiş atalarını ayıplamÂsına kızdıklarını, göre göre sen, Muhammed’e tâbi olacaksınız ha?!”dedi.Hâlid bin Said (r.a) ise şöyle cevab verdi: “-Allâh’a yemin ederim ki, O, doğru söylüyor. O’na tâbi olacağım!”Babası Ebû Uhayha, ona daha kızdı. Hırsını alamayarak, ona sövdü, saydı. Daha sonra da: “-Defol …! İstediğin yere git! Vallâhi sana yemek vermiyeceğim!” diyerek en bariz en ğaliz ve pis sözleri saydı sıraladı.Hâlid bin Said (r.a) ise: “-Sen vermezsen, Allâh geçineceğim kadarını verir!”dedi.Bunun üzerine babası, Hâlid’i evinden kovdu. Kardeşlerine de: “-İçinizden hiç kimse onunla konuşmÂsın. Şayet konuşursa, ona yaptıklarımın aynısını size de yaparım!”diye tehdit etti.Hâlid bin Said (r.a)’ı habs ettirdi. Mekke’nin yakıcı sıcağı altında aç, susuz bıraktırdı. Hâlid (r.a), bir gün, bir kolayını bulup babasının elinden kurtuldu. Allâh’ın Resûlü’nün yanına gitti. Artık O’nun ikrâmıyla geçini-yor ve beraber kalıyorlardı. Aradan epey zaman geçti,Hâlid bin Saîd (r.a) anlatıyor:“-Babam hastalandı, ve şöyle dedi: “-Allâh beni mutlaka bu hastalığımdan kaldıracak. Mekke Vâdisinde ebediyyen Muhammed’in ilâhına kulluk edilmeyecek!”dedi.Bunun üzerine ben: “-Allâh’ım onu hastalığından kaldırma! Diye duâ ettim. Babam bu hastalığın neticesinde öldü!”Başka bir rivâyet de şöyledir:Hâlid bin Saîd’in babası Ebû Uhayha, oğlunun Müslüman olduğunu haber alınca Müslüman olmayan çocuklarını onun arkasından gönderip onu arattırdı. Arayıcı kişiler Tâif'e kadar gittiler, bulamadılar. Kendisinin Mekke’nin yukarı taraflarındaki Ebû Dübbe’l-Huzai Şı’b’ında bulunduğu haberi verilince Ebû Uhayha oğulları Ebân ve Âmr’ı azadlı kölesi Rafi’ ile hemen o tararafa gönderdi onlar Hâlid’i namaz kılarken bulup geri getirdiler. Babası Ebû Uhayha: Hâlid’e ite kaka hakaret etti ve şöyle dedi: “-Sen, Muhammed’in kendi kavmine aykırı hareket ettiğini ve onlar- ın ilâhlarını yerib zemmettiğini, geçmiş baba ve atalarını ayıpladığını ve kendilerinin öldükten sonra Cehennem’e atıldıklarını ve orada temelli kalacaklarını söylediğini görüp duyuyorsun da, bir de üstelik O’na tabi oluyorsun ha?!”dedi.Hâlid bin Said (r.a): “-Vallâhi O, doğru söylüyor. Ve, doğru yapıyor. Ben, bunun için kendisine tâbi oldum!”Deyip, gördüğü rüyasını babasına anlatınca babası Ebû Uheyha büs-bütün çılgına döndü. Yerinden kızarak fırladı, sövdü saydı. Elindeki sopayla vurdu vurdu ta ki sopa üzerinde kırılıncaya kadar: “-Seni gidi yaramaz hayırsız zelil evlâd, defol evimden! İstediğin yere git rızkını iâşe’nide keseceğim!”Hâlid bin Said (r.a) şöyle cevap verir: “-Sen, benim ancak iaşemi kesersin rızkımı kesemezsin. Onu veren Allâh’dır. O, bana en hayırlı rızkı verendir!”Babası Ebû Uheyha: “-Haydi evimden çek git! Ey ehlim ve evlâtlarım! Bununla ilgi ve alâkanızı kesin konuşmayın. Eğer, aksini duyarsam buna yapmadığımı ona yaparım!”Ve, Hâlid’i haps ettirdi. Üç gün üç gece Mekke’nin sıcağında aç ve susuz bıraktırdı. Hâlid (r.a), bir yolunu bulup oradan kaçmayı başardı ve Habeşistan’a hicret edilinceye kadar ortalıkta hiç görünmedi. Resûlullâh-’ın yanında yiyib içiyordu.Bir gün, Ebû Süfyan onu görünce şöyle dedi: “-Hâlid! Sen şerefini yıktın!”Hâlid bin Said (r.a) ise ona: “-Hayır! Şerefimi sağlamlaştırdım mâmur ettim!” dedi.Ebû Süfyan Sahr bin Harb: “-Sen daha pek gençsin ileriyi göremiyorsun. Keşke ileriyi görsen ve bu işkenceleri göremeseydin!”dedi.Babası Ebû Uhayha, hastalanıb hastalığı sırasında: “-Eğer, Allâh, şu hastalığımı, benden kaldıracak olursa, artık, Mekke vâdisinde, İbn-i Ebi Kebşe’nin İlahına ibâdet olunmayacaktır!”demişti.Hâlid bin Said: “-Allâh’ım! Onu, kaldırma!”diye dua etti.Babası Ebû Uhayha, bu hastalığından kurtulamayarak öldü. 2Halid bin Saîd (r.a) gereği kadar ezayı, cefayı ve işkenceleri gördü. Buna daha fazla dayanamayacağını anlayınca Habeşistan’a hicret etmeye karar verdi. Kardeşi Amr bin Saîd ile kendisi ailesi Ümeyme bint-i Halefi’de yanına alarak Habeşistan’a muhacir olarak gitti. Habeşistan’da Muhacir olarak onbeş yıl gibi uzun bir müddet kaldılar. Habeşistanda ikamet ederlerken, oğlu Saîd ile kızı Ümmü Hâlid dünyaya geldiler.Hicretin yedinci yılın Muharrem ayında Resûlullâh (s.a.v), bir elçi ile Habeşistan kralı Necaşi’ye iki tane mektub gönderir mektubun biri Necaşi ve idaresi altında olanları İslâma davet ve devam etmeleri içindi. İkincisi ise, kocası Ubeydullah bin Cahş’ın irtidad edib bilahara ölen ve dul kalan, Ebû Süfyan’ın kızı Hz.Ümmü Habibe Validemiz’i Resûlullâh’a nikâh-laması hususunda idi.Bu mübarek nikâh esnasında Halid bin Said bin Âs (r.a), Ümmü Habibe (r.a), annemizin vekili oldu. Bu güzel olayı Ümmü Habibe (r.a), validemizden dinleyelim:“-Kocamın ölmesi ile (beklenmesi gereken) iddet müddetim henüz dolduğu ve hiçbir şeyden haberim olmadığı bir sırada idi ki, Necaşi’nin elçisi kapımın önüne gelib içeri girmek için izin istedi. Gelen elçi, Necaşi’nin Ebrehe adındaki cariyesi idi. Kendisi, Necaşi’nin elbiselerine ve saçını, başını yağlama işlerine bakardı. Ebrehe yanıma girince: “-Necaşi, Sana, Resûlullâh (s.a.v) seni kendisine nikâhlamamı bana yazdı, diyor!” dedi.Ona: “-Allâh, seni de, hayırla müjdelesin!”dedim.Ebrehe: “-Necaşi, Seni, Resûlullâh’a nikahlamak üzere bir kişiyi tarafından vekil göster! diyor” dedi.Bunun üzerine: “-Hâlid bin Said’e haber gönderib kendisini bu işe vekil ettim!”dedi.Ümmü Habibe annemiz, kendisine, bu sevinçli haberi getirdiği ve müjdelediği için, sevincinden, kollarındaki iki gümüş bilezikle ayakların-daki iki hal halı, ve ayak parmaklarındaki gümüş halka takılarını, çıkarıp Ebrehe’ye bahşiş olarak verdi. Akşam olunca, Necaşi, emretti. Hz.Câ’fer bin Ebû Tâlib ile oradaki Müslümanlar, nikah töreninde bulundular.Necaşi, nikah töreninde irad ettiği hutbede: “-Hamd-ü Senâ, O Allâh’a yaraşır ki, O, Melik, Kuddus, Selâm, Mü’min, Müheymin, Aziz ve Cebbar’dır!” Ben, şehâdet ederim ki: “-Allâh’dan ğayri ilâh yoktur. Muhammed (s.a.v), Allâh’ın kulu ve Resulüdür. O’nun geleceğini, İsâ İbn-ü Meryem (a.s) müjdelemiştir. Üzerimize düşen dua ve şehâdet vazifesini böylece yerine getirdikten sonra, bilinsin ki: Resûlullâh (s.a.v), Ümmü Habibe bint-i Ebû Süfyan’ı kendisine nikahlamamı bana yazdı. Ben de, Resûlullâh (s.a.v)’ın dâvet ettiği vazifeyi yerine getirmeyi kabul ettim ve Ümmü Habibe’ye dört yüz dinar mehir verdim!”dedi.Getirilen dört yüz altın mehr orda bulunan cemaatın önüne döküldü.Necaşi’nin hutbesinden sonra Hâlid bin Said’de, bir hutbe irad etti:“-Hamd, Allâh’a yaraşır ki, ben, Ona hamd eder, Onun yardımını ve Nusretıni dilerim. Şehâdet ederim ki: Allâh’dan başka ilah yoktur. Muhammed (s.a.v)’de, Allâh’ın kulu ve Resûlü’dür. Allâh, bütün dinlere üstün kılmak için O’nu, hidayetle ve hak dinle göndermiştir, müşrikler hoşlanmÂsalar da! Bundan sonra derim ki:Resûlullâh (s.a.v)’ın dâvet ettiği vazifeyi yerine getirmeyi kabul ettim. Ve, Ümmü Habibe bint-i Ebû Süfyan’ı Resûlullâh’a nikâhladım. Allâh, bu nikâhı, Resûlüne mübarek kılsın!”dedi.Necaşi, dört yüz altını, Hâlid bin Said (r.a)’a verdi. O da, onu aldı. Nikâh töreninde bulunanlar, kalkıp dağılmak istediler.Necaşi: “-Oturunuz! Evlenildiği zaman, evlendirme yemeği ikram etmek ve ondan yemek, Peygamberlerin Sünneti ve adetidir!”dedi.Hemen yemek getirtti. Yemeği yedikten sonra dağıldılar. 3Hâlid bin Said (r.a), ve Habeşistan da bulunan muhacirler nihayet, Hicri 7. yılın Muharrem ayının son günlerinde Miladi 627. yılda Medine-ye geldiler. Hayber Ğazvesi sona erdiğinde’de, gelib Resûlullâh (s.a.v)’e kavuştular. Hayber Ğazvesı’ne iştirak edememelerine rağmen Resûlullâh, Habeşistan muhacirlerine Hayber ğanimeti’nden hisse verdi.Bundan sonra, Hâlid bin Saîd, önce, Kaza Umresine, sonra, Mekke Fethi’ne, Huneyn Ğazvesi’ne, Tâif Kuşatması’na, ve, Tebük Seferi’ne katıl-dı. Bedir ve Uhud Savaşları’na katılamadığı için çok üzgündü. Bu üzüntü-sünü bir ara Resûlullâh (s.a.v)’e açıkladığında, Resûlullâh (s.a.v): “-Üzülecek bir şey yok. Başkaları bir hicrete iştirak ettiler fakat sen iki hicrete katılmış oldun!” buyurarak onun gönlünü aldı.Hâlid bin Saîd (r.a), okuma yazması olan bir sahabe idi. Besmeleyi ilk yazan kimse olarak bilinmesi, Resûlullâh’a nâzil olan ilk âyetleri yaz-dığını, hatta Habeşistan’a hicret edinceye kadar vahiy kâtibliği yaptığını göster-mektedir. Medine’ye geldikten sonra aynı şekilde Resûlullâh (s.a.v)’ın sekreteryasını yaptı. Gelen ve giden mektubları okur, ve cevablarını yazardı. Andlaşmaları kaleme alır ve gelen hey’etlerle yapılan müzakereleri kaydederdi.Hicretin 9. yılında Tâif’den gelen Sâkıf heyetinin Resûlullâh ile yapmış oldukları müzakerede kâtiblik görevini üstlendi. Dört halife ile Hâlid bin Said ve kardeşi Ebân’ın en fazla kâtiblik yapanlardan olduğu kaydedilmektedir.Hâlid bin Saîd (r.a)’in kızı, ve Zübeyr bin Avvam’ın hanımı olan Ümmü Hâlid, bir konuşma esnasında babası Hâlid bin Said’in besmeleyi ilk yazan kişi olduğunu açıklamıştır. Nitekim, Hudeybiye andlaşmasında Besmele yazılamamıştı. Ondan sonra, elçiliklere gönderilen mektubları Hâlid bin Saîd (r.a) yazdığı için Besmeleyi yazmayı ihmal etmemiştir.Hâlid bin Saîd (r.a)’in Müslümanlığı kabulünden ve Medine’de ikâ-metinden sonra üçüncü kardeşi Ebân bin Said’de İslâmiyeti kabul etmişti. Resûlullâh (s.a.v) bu üç kardeşin idari işlerdeki başarılarını çok iyi bildiği için Hâlid bin Saîd’i Yemen’e, Amr bin Saîd’i Hayber, Tebük, Fedek ve Vâdilkurâ gibi yerlere Zekât tahsildarı, Ebân bin Saîd’i de Bahreyn’e yetkili olarak atadı.Kardeşi Saîd bin Âs’dan:“-Resûlullâh (s.a.v), Hâlid bin Saîd’i, Yemen’e göreve gönderirken ona şöyle dedi: “-Eğer, bir köye uğrar da orada ezân sesi işitmezsen halkını esir al!”Hâlid bin Said giderken, Benî Zübeyd kabilesine uğrar, fakat, ezân sesi işitmez. Bunun üzerine onları esir alır ise de, Amr bin Mâ’dikerb, Hâlid bin Said’e gelerek onların affedilmesini ister Hâlid bin Said’de onları affeder. 4Resûlullâh (s.a.v), Mekke fethinden sonra henüz Müslüman olmayan kabilelere Âskeri birlikler gönderdiğinde Hâlid bin Said’i 300 kişilik bir birlikle Urene taraflarına gönderdi. Hicretin onuncu Miladi 631 yılında Medine’ye gelerek İslâmiyet’i kabul eden Yemen’in Murâd kabilesi reisi Ferve bin Müseyk geri dönerken Resûlullâh (s.a.v), onunla birlikte gitmek üzere, Hâlid’i Yemen’e San’a bölgesine ve Mezhic kabilesine zekât tahsil-darı olarak görevlendird.Hâlid bin Saîd (r.a), Yemen’de ki bu görevine, Resûlullâh (s.a.v)’in vefâtına kadar devam etti. Resûlullâh (s.a.v)’in vefât haberini alınca bu üç kardeş hemen Medine’ye geldiler. Bu sırada Hz.Ebû Bekr (r.a) hilafet makamına geçmişti. Hz.Ebû Bekr (r.a), onlardan tekrar görevlerinin başı-na dönmesini istedi. Fakat, Hâlid (r.a), ve kardeşleri kabul etmediler. Ayrıca, Hz.Ebû Bekr’e biat etmeyerek iki ay kadar da beklediler. Daha sonra, Hz.Ömer ve Osman (r.a) ve Hz.Ali ile konuşarak bey’at ettiler.Birinci halife Hz.Ebû Bekr’i isabetli kararlarından dolayı çok takdir ederdi. Bundan dolayı üç kardeş birlikte Suriye savaşları için hemen orduya katılmak istediler. Zira o sıralarda irtidat olayları üzerine her tarafa ordular sevkediliyordu. İrtidat olayları bastırılınca, ordu Şam taraflarına sevk edildi. Bu arada halife Ebû Bekr (r.a), Hâlid bin Saîd’e Suriye’nin doğu bölgelerinin fethi için gönderilen İslâm orduları komutanlığını verdi. Hâlid bin Saîd (r.a), yardımcı kuvvetler kumandanı olarak, Tima taraflarına gönderildi. Yolda Âskerleri arasında ihtilaflar baş gösterdi.Tam bu sırada Bizans kumandanı Mahan’da ordusu ile Hâlid bin Saîd’e karşı taarruza geçti. Hâlid bin Saîd (r.a), bu taarruzu defetti ise de merkezden yardımcı kuvvetler istedi. Bu sırada seferberlik yapıldığından eldeki kuvvetlerden İkrime bin Ebî Cehl ve Hâlid bin Velid, Hâlid bin Saîd’e yardıma geldiler. Bizans Rum ordusu üzerine tekrar yüklenildi ve Bizanslıları Şam’a kadar sürdüler.Şam ile Vâkus’a arasında ordusunu düzenleyen Bizans kumandanı Mahan, Hâlid bin Saîd’in kumandasındaki İslâm ordusunun üzerine tekrar saldırdı. Yapılan bu savaşta Hâlid bin Saîd’in kendisi gibi sahabe olan oğlu Saîd bin Hâlid (r.a) şehid oldu. Tam bu sırada İkrime bin Ebî Cehl’in kuvvetleri yardıma geldi.Bizans Rum komutanı Mahan’ı kovalamaya başladılar. Hâlid bin Saîd ordusunu Zü’l-Merre’ye getirerek orada konakladı. Durumu Medine’ye bildirdi. Oğlu Saîd’in şehâdetinden etkilenen Hâlid bin Said-’in durumunu öğrenen halife Ebû Bekr (r.a), çok müteessir oldu. Bu durumu Hz.Ömer ve Hz.Ali ile müşavere ettikten sonra Hâlid bin Saîd’i kumandanlıktan aldı. Hâlid bin Saîd daha sonra ki muharebelerde savaşcıların yanında nefer olarak savaşmaya devam etti. Onun bu halini gören Âskerler onun bu halinden büyük cesaret aldılar.Bazı kaynaklara göre; Bizanslılara karşı Hicri 13. Miladi 634 yılında yapılan Ecnâdeyn Savaşı’nda üç kardeş birden şehid oldular. Hâlid bin Said’in o sıralarda elli yaşlarında olduğu kaydedilmektedir.Bazı kaynaklara göre: Şam şehrinin fethedilmesinde ve Fahl Muha-rebesinde canla başla çarpışan Hâlid bin Saîd (r.a), Hicretin 14. Miladi 635 yılında İslâm ordulariyle Mercüssafir taraflarına geldi. Bu sıralarda İkrime bin Ebû Cehl (r.a)’in Yermük Savaşı’nda şehid olmasından sonra İslâm ordusu içinde dul ve yapa yalnız kalan hanımı Ümmü Hâkim bint-i Haris bin Hişam (r.a) ile Hicri 14. yılın Muharrem ayı, Miladi 635 yılında evlenmişti. Zifafa girdiğinin ertesi günü Mercussufer’de düşman üzerine atak yaptı. Karşısına çıkan bir Rum Âskeri ile yapmış olduğu mübarezede şehid oldu. Bu durumu gören bir günlük gelin olan hanımı Ümmü Hakim (r.a), Feryad figan edeceğine, eline bir kılıç veya içinde zifaf olduğu çadırın direğini alarak düşman üzerine yürüdü.O ğün dokuz Bizans askerini öldürdüğü rivayet edilir. Bir günlük gelinin bu halini gören Müslüman askerlerine büyük şevk geldi ve Bizanslılar, o gün büyük bir hezimete uğradılar. Hâlid bin Said (r.a)’ın Hicri 15. Miladi 636 yılında Yermük Savaşı’nda şehid olduğuna dair gelen rivayetlerin zayıf olduğu kabul edilmektedir.Hâlid bin Saîd (r.a), çok güzel bir yüze sahib olup Arab edebiyatı ve ilmi hususunda geniş bir bilgiye sahibdir. Mükemmel yazı yazardı bu yüzden’de Resûlullâh (s.a.v) mektublarını ona yazdırırdı. Yemen hüküm-darına yazmış olduğu emânnâme metni bazı eserlerde zikredilmekte olup edeb-i şekli herkesi hayranlıkta bırakmakta idi. Hâlid bin Said (r.a)’ın yüzüğüne ve mührüne, “-Muhammedü’n-Resûlullâh!”Cümlesini kazıtarak yazdırtmıştı. Bu yüzüğü parmağından hiç çıkar-mazdı. Bu yüzüğü Resûlullâh’a kardeşi Amr’ın değil onun verdiği Yemen taraflarında bulunduğu sırada muhadramûn şairlerinden cenğaver sahabi Amr bin Ma’dikerib’in “Samsâme” adlı ünlü kılıcını kendisine hediye ettiği rivayet edilir.Hâlid bin Said (r.a)’ın Resûlullâh (s.a.v)’den hadis rivayet ettiğine dair bilgi verilmemekte, ancak hadis kitablarında onunla ilgili şu olaya yer verilmektedir. Hâlid bin Said, Resûlullâh’ın huzuruna kabul edilmeyi beklediği bir sırada, kocasından boşanıb bir başka kişiyle evlenen bir kadının yeni kocasını cinsi bakımdan zayıf bulduğu için eski kocasına dönmek istediğini Resûlullâh’a anlattığını duymuş, Resûlullâh’ın huzur-unda bu şekilde konuşmasının sayğısızlık olacağını düşünerek o esnada içeride bulunan Ebû Bekr’e kadının bu şekilde konuşmasına engel olmadığı için târizde bulunmuştur. 5Hâlid bin Saîd’in Ümmü Hakim’den önce Ümeyme bint-i Halef adında bir hanımı daha vardı ki çocukları bu kadından olmuştur. Oğlu Saîd kendisinden önce şehid olmuştur. Ümmü Hâlid adında bir kızı vardı, o da, Zübeyr bin Avvam’la evli idi.Şübhesiz ki, en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan râzı olsun.
1- el-İsabe, İbn-i Hacer el-Askalani-2-21-No-2169
2- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-3-125-126-4-119-121.
3- M.Âsım Köksal İslam Tarihi-14-30-31
4- M.Yusuf Kandehlevi hadislerle Müslümanlık-4-1462
5- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi-15-287-288